TARİH : TÜRK KÜLTÜR BİRLİĞİ ve 1071 MAVALI

Tarihte Türk sözcüğü bir ırkın, bir milletin adı değil, bir kültür birliğinin adıdır. Bu kültür birliğine farklı dillere, farklı lehçelere, farklı dinlere ve farklı milletlere sahip toplumlar dahildir. Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Kıpçaklar, Peçenekler, Selçuklular, Osmanlılar bu kültür birliği içinde yer alan milletler ve devletlerdir. Bu bağlamda Mete Han da, Attila da, Cengiz Han da, Alpaslan da, Fatih de, Atatürk de Türk’tür ama ırki anlamda değil, kültürel anlamda Türktür. Elde olsa da bu tarihi kişiliklerin dna’larına sahip olsak; görülecektir ki hepsi farklı neticeler verecektir. Ancak tümünün ortak noktası Türk kültür birliğinin üyeleri olmalarıdır. Örneğin Cengiz Han’ın Moğol olduğu öne sürülür ama oğulları ve torunları için bunu söyleyemezler. Çünkü onların döneminde Türk Birliği net olarak görülmektedir. Belki Cengiz döneminde vardı ama o dönem hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Ancak şunu bilmekteyiz ki ordusu çoğunlukla Türklerden ve Moğollardan oluşmaktaydı. Aynı şekilde Hun orduları, Göktürk orduları da çeşitli milletlerden oluşmaktaydı. Bunlar ortak bir coğrafyaya, ortak bir tarihe ve ortak bir kültüre sahiplerdi. Birbirlerinden kız alıp kız vermekteydiler ve kesinlikle ırksal bir ayrım içinde değildiler.

İşte Atatürk de bu düşünceyle “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” demiştir. Türk, Kürt, Çerkes, Arnavut ayrımı yapmamıştır. 1924 Anayasasında da bu yer almış ve her yurttaşın Türk olduğu belirtilerek ırkçılık yasaklanmıştır. O dönemde Kürt kökenli yurttaşların Türk kültür birliğine mensup bir halk olduğu düşünülmekteydi. Buna rağmen Kürtler içindeki bir azınlık kesimin isyanları göz önüne alınarak bu konu masaya yatırılmıştı. Atatürk bir konuşmasında Kürtlerin yoğun yaşadıkları bölgelerde muhtariyetler oluşturulabileceğini belirtmişti. Bu konudaki görüşlerini alıp bir karara varabilmek için Kürt temsilcileri meclise çağırmış ve onlarla toplantı yapmıştı. Kürt temsilcilerinin tümü ayrılığa gayrılığa karşı olduklarını belirttiler ve tek bayrak altında olmak istediler. Bugün bu konuda Atatürk’ün söz verdiği ama sözünü tutmadığı ileri sürülür. Bu doğru değildir. Eğer Kürtler farklı bir çatı altında olsalardı ayrımcılık ve eşitsizlik çok daha yüksek olabilirdi.

Atatürk Türk birliği konusunda şöyle demiştir:

“Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacagına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliği’ne inanıyorum. Onu görüyorum. Yarının tarihi yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türklügün varlığı bu köhne áleme yeni ufuklar açacak. Güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. “

Bu ve benzeri sözlerin özünü anlayamayıp ırkçılığa yorumlayanlar vardır. Halbuki bırakın ırkçılığı Atatürk bilinen milliyetçiliği bile kabul etmez ve farklı bir milliyetçilik tanımlar:

“Gerçi bize milliyetperver derler. Fakat biz öyle milliyetperverleriz ki, bizimle teşrik-i mesai eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerin icabatını tanırız. Bizim milliyetperverligimiz herhalde hodbinane ve mağrurane bir milliyetperverlik değildir.”

Atatürk’ün milliyetçiliği, yurtseverlik ve halkçılıktır. Türk milletinin çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmasını, gelişmiş milletler gibi her alanda başarılı olmasını, kendine yetmesini, bağımsız ve özgür olmasını amaçlar. Halkın refahı, huzuru, mutluluğu için halk egemenliğini savunur. Bilinen milliyetçiler gibi başka ülkeler ve milletler üzerinde hakim olmayı asla düşünmez. Savaşları reddeder, savaşların bir cinayet olduğunu ve ancak vatan savunmasında gerekli olduğunu söyler. Ve bu düşüncelerini en açık şekilde “Yurtta sulh cihanda sulh” deyişiyle ortaya koyar.

Atatürk’ün Türk birliğinden amacı Turan değildir. Turancılığı açıkça reddetmiştir. Türk Birliğinden amaç dünyadaki diğer Türk toplulukların ve milletlerin de özgürlüğüne ve bağımsızlığına kavuşması ve birbiriyle dayanışma içinde olmasıdır. Yani, bir toprak bütünlüğü kastedilmez. Evet, Atatürk’ün Türkçü olduğunu söyleyebiliriz. Söylemlerinde sıkça Türkçü ifadeler yer alır. Bunun temel sebebi; asırlarca aşağılanmış, hor görülmüş “Türküm” demeye utanır-korkar hale sokulmuş ve ümmetçi yapılmış topluma ulus bilincini yerleştirmek ve soyuyla, ulusuyla utanmak yerine övünmeyi alıştırmaktır. “Ne mutlu Türküm diyene!” deyişindeki amaç da budur. “diyene” sözcüğünü “diyebilene” şeklinde düşünürsek maksadın ırkçılık olmadığını anlamak zor değildir..

1071 Mavalı

Atatürk’ün ölümünden sonra ellerinde yeterli tarihi bilgi ve belge olmayan tarihçilerin bir kısmı Türk Tarih tezinden vazgeçip, batı tarihçilerinin de etkisiyle Türklerin Anadolu’ya 1071 tarihinde geldiklerinde karar kıldılar. Ve 1943’lü yıllardan itibaren tarih kitaplarında bu bilgiye yer verildi. Hepimiz Anadolu’ya 1071’de geldiğimize inandırıldık. Bu 1071 mavalı ortaya çıkan arkeolojik belgelerle çürütüldü.

1071 Malazgirt Meydan savaşı, Türklerin Anadolu’ya geliş değil; Anadolu’ya hakim oldukları tarihtir

Tarihçilerin tespitine göre Malazgirt Savaşında Bizans ordusunun savaşı kaybetmesindeki en önemli faktörlerden biri; Bizans Ordusundaki Türklerin, Kıpçak, Uz ve Peçeneklerin Selçuklu ordusu tarafına geçmesidir. Bu Türklerin paralı askerler olduğu ve sayılarının on bini geçtiği belirtilir. Peki bu Uzlar, Kıpçaklar ve Peçenekler Bizans Ordusuna nereden gelmişlerdir, Asya’dan mı? Hayır, bunlar Anadolu’da yaşamaktaydı zaten. Trakya’nın tamamı Uzların, Peçeneklerin elindeydi. Anadolu’nun çeşitli bölgelerine dağılmış ve yerleşmiş olan Türk topluluklar da vardı. Üstelik bu Türkler müslüman değildiler. Göktürklerin müslümanlığa geçiş tarihi 750 yılları olduğuna göre, bu Türkler 750 öncesinden Anadolu’daydılar demektir. Büyük kısmı Hristiyan olan bu Türkler Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’da Türk hakimiyetinin oluşmasıyla birlikte müslümanlaşmaya başladılar. Ancak içlerinde Hristiyan inancını sürdürenler de oldu. Karamanlı Türkler bunun en bilinen örneğidir. Ancak Türk denince aynı zamanda müslüman olarak anlayan zihniyet nedeniyle Kurtuluş Savaşından sonra mübadeleye tabi tutulmuş ve Yunanistan’a gönderilmişlerdir.

Arkeolojik buluntular ve bilgi- belgeler Anadolu’ya 1071 Malazgirt Zaferi’yle girilmediğini ortaya çıkardı. Anadolu’ya Malazgirt Zaferi’yle girildiği yanlışını düzeltmeye çalışan Afyon Kocatepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ekrem Memiş şöyle diyor:

“Anadolu Türkler’in ikinci yurdu değildir. Anadolu Türkler’in anayurdudur. Anadolu’da bundan 8 bin yıl önce de Türk devletinin varlığı belgelerle kendini gösteriyor. Bu yanlış öğrencilere öğretiliyor”.

Anadolu’ya Türklerin anayurdu demek olanaksızdır ama Türklerin binlerce yıldır Anadolu’da olduğu artık kesin bir gerçektir. Türkleri Rum ve Ermenilerin ortak çocuğu şeklinde lanse edenlerin amacı; Anadolu’nun asıl sahibi Rumlar ve Ermenilerdi, Türkler sonra gelip Anadolu’ya hakim oldu” tezini kabullendirmenin yanında Türk olduklarına inanan insanlara Türk olmadıklarını, soylarının Rum ve Ermeni olduğu yalanıyla kandırmaktır. Bu yalana Kürtçüler de ayrı koldan katılır ve Türklerden önce Anadolu’da yerleşik olduklarını öne sürerler. Kürtlerin Anadolu tarihine ait bir bir arkeolojik buluntu ve tarihi bir belge ya da bilgi yoktur ama Türklerin vardır. Bunu yazarken Türklük-Kürtlük gibi etnik düşünceyle değil, bilimsel tarih anlayışıyla konuya yaklaşıyoruz. Kürtlerin soyunu Med’lere, Ermenilerin soyunu Urartulara bağlamak tarihi tahminden öte bir şey değildir. Kesin bir kanıt olmadan ileri sürülmesi de tamamen siyasidir.

ÇİVİ YAZILI METİNDEKİ TÜRK KRALI

Hitit Arkeolojik kazılarında bulunan bir metinde M.Ö 2200’lere ait bir olay anlatılıyor. Akat Kralı Mezapotamya’dan gelmiş, Fırat nehrini aşarak Anadolu’ya geçmiş. Anadolu’da o zaman küçük küçük şehir devletleri var. Bu küçük şehir devletlerinden 17’si Hatti Kralı Pampa’nın önderliğinde bir araya gelmişler ve Akat Kralı’na karşı vatanlarını korumak için birleşip mücadele etmişler. Bu 17 kraldan biri de çivi yazılı metnin 15. satırında geçen Türki Kralı İlsu-Nail. Burada geçen Türki kelimesinin Türk olduğuna şüphe yok. 2 bin yıl da buradan koyduğumuzda 4 bin 250 yıl önce Anadolu’da Türk kavmi olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. Bu tarih Hun tarihinden çok eski bir tarihtir ve eğer tablet doğruysa Türklerin Orta Asya’dan mı geldiği yoksa Orta Asya’ya da mı göçtüğü sorusunu belirsizleştirir. Bu Türki Krallığın Hurri kavmine dayandığı öne sürülüyor. Hurri Kavminin M.Ö 3000’li yıllarda yaşadığı, dilinin Türkçe’nin ait olduğu gruba yakın olduğu ve soyunun M.Ö 6000’li yıllara kadar dayandığı öne sürülüyor. Tabletin tam metni için: http://www.academia.edu/834177/DOGU_ANADOLUDA_TURKLER_

DAMGALARIN GÖÇÜ

Türklerin Anadolu tarihine ışık tutan asıl kanıtlar kaya resimleri ve damgalar.

Ankara dolaylarında birçok yerde bulunan kaya resimlerinde at ve kurt tasvirleri, Orta Asya Türklerinin tasvirleriyle büyük benzerlik taşıyor. Bundan da önemlisi Türklerin kullandığı çeşitli damgalar Anadolu’da bir çok yerde ortaya çıktı. Bu resimler ve damgalar tahmini olarak tarihlendiğinde MÖ. 3000’li yıllara kadar gidebileceği öne sürülüyor. TRT’de yayınlanan “Damgaların Göçü” belgeselinde bu buluntular yayımlandı. Aşağıdaki videolardan izlenebilir:

VİDEO LİNK :

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=-joHskgwzcE

VİDEO LİNK :

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=n4KSmRbRNPY

VİDEO LİNK :

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=qdu0S1MEJQM

KAYNAK : http://panteidar.wordpress.com/2012/11/30/turkler-anadolunun-kadim-halklarindandi/

Etiketlendi:, ,

Yorum bırakın