ERMENİ SORUNU DOSYASI : Bu Yazı Ermenistan’da Değil Sabah’ta Yayınlandı

http://www.haberalp.com/gundem/bu-yazi-ermenistanda-degil-sabahta-yayinlandi-h55629.html

915’ten “soykırım” diye söz eden Sabah yazarı Kahraman, “Tazminatsa tazminat, malların iadesiyse iadesi, o zaman ne soykırım kalır ortada ne bir şey… Türkiye böyle davranmalıdır: vakarla ve namusluca…” diye yazdı.

Hasan Bülent Kahraman’ın bugün Sabah’ta yayınlanan “Soykırım” başlıklı yazısının ilgili bölümleri aynen şöyle:

Bay H.B. Kahraman yazısına AÇIK CEVAPTIR.

Sandalye ve unvanlar kişiye “cehaletinden” doğma “cesaret ve güven” katarak kişiyi sonunda ayıplatır!

“Bugün 24 Nisan. Korkunç bir günün tarihi. Artık görmezden gelinmeyecek, unutulamayacak, yok sayılmayacak bir facianın 100. yıldönümü. Osmanlı Ermenileri, Anadolu Ermenileri, 1000 yıl yaşadıkları topraklardan 100 yıl önce bugün verilen bir kararla sürüldüler. Bu sürgün, bütün sürgünler gibi akıl almaz acılarla doluydu. İnsanlar topraklarını, kültürlerini, geçmişlerini ve ölülerini Anadolu’nun dört bir yanında bırakıp bir meçhule yürüdüler.

Bu boş lafın aslı şudur; Van’da Ermeniler Nisan ayında şehri isyanla alıp gelen Rus Ordusuna hediye ettiler, 100.000 Müslüman’dan yalnız 1.500 kişi kaldığını Ermeniler yazdı. Fransız-İngiliz donanmasının çıkartma yapacağı biliniyordu. Ermeni ihtilalcılara yardım ettikleri saptanan 235 kişi o gece tutuklanarak trenle Ayaş Çankırı yöresine yollandı, bir kısmı hapsedildi yarıdan fazlası polis gözetiminde evlere dağıtıldı. Yanlışlıkla tutuklanan 25-30 kişi kadarı 3 hafta sonra İstanbul’a döndü. Enver Paşa Nisan başında İstanbul Patrikliğine ihtarda bulundu, fakat nasıl olsa İngilizler gelecek diye İHTAR CİDDİYE ALINMADI! Çanakkale ye ertesi gün çıkartma yapıldı, 15-16 yaşındaki çocuklar da askere alınırken Doğuda 20.000 kadar askerimiz Ermeni çetecilerin sabotajları ile işgal edildi. Bu çeteciler Ermeni köy ve kasabalarda gizleniyor ve besleniyordu. Bu halk ya Rus cephesine sürülecek veya (zor – zahmetli ve masraflı olan) savaş olmayan ve zarar veremeyecekleri bölgeye geçici yerleştirileceklerdi. Geçici sürgün edilen sayı 600 – 700.000 dir, toplam Ermeni nüfusu kendi 1.3.1914 sayımına göre 1.280.000 idi. Sevk edilen halkın belki % 5-10% Kürt ve Çerkez Çetecilerin (Ermeni Çetelerden) intikam hücumlarına maruz kaldı. 48 jandarma bu iç savaşlarda öldü. Halkın % 90’ı olaysız yerlerine vardı, Fırat nehri kıyılarında köyler kuruldu, bir kısmı iş tuttu. (Protestan Ermenilerin Vekili – dönüşe izin verildiğinde ABD elçisine 26.9.15’te böyle söyledi, hatıra defterini mi inkar edececeksiniz?

Bu işin bir bölümü. Diğer kısmında, katliamlar yer alıyor. Neticede şöyle veya böyle 1 milyon insan bu topraklardan (topraklarda demiyorum, özellikle) yok edildi. Bu rakam üç aşağı beş yukarı doğrudur. Kimse artık bunu daha fazla tevil etme gayreti içinde değil.

Köylerimizde erkek kalmamıştı, Türk askerinin kıtal yaptığına dair netek bir belge ne de tarafsız göz şahidi vardır. Ancak 1917’de Ruslar İhtilal nedeniyle cepheyi Ermenilere bırakıp çekilince, Ermeni asker ve çeteciler de Ermenistan’a çekilirken, Erzurum-Erzincan-Kars ve Bitlis civarında istisnasız bütün Türkler “manyak zevklerle” katledildiler… Geriye dönen askerler de intikam için yakaladıkları Ermeni erkekleri bağışlamadılar.

1914-1922 tarihleri arasında bütün nedenlerden ölen Türkiyeli Ermeni sayısı 584.000 hesaplandı. Doğudaki Ermenilerin 299-300.000’i (Amerikan belgesine göre 500.000) kendileri Rus tarafına geçmişlerdi. Milletler Cemiyeti “21.9.1929 Resmi Gazetesine göre” 200.000 Ermeni Türklere karşı Müttefikler için savaşırken öldü.

28.5.1918 – 2.12.1920 ömürlü Ermenistan Cumhuriyetinde de açlık ve hastalıktan 195.000 Ermeni’nin öldüğü, Müslümanların % 77’nin Kürtlerin % 98’inin Ermenistan’da katledildiği Sovyet belge ve Ermeni tarihçi tarafından teyitlidir. Gerçek Türkiye Ermeni kaybı 100 – 250.000’dir, bunların belki % 10 kadarı intikam katliamlarında öldürüldü, gerisi de dogal yaş – açlık – hastalıktan öldü. Ermeni çetecilerin öldürdüğü Müslüman sayısı (yer-tarih-isimlerle) 518.000 civarındadır. Bay Kahraman Üniversitesine davet etsin, ne kadar tarihçisi ve belgesi varsa getirsin, ben de getireyim ve halkın huzurunda hesaplaşalım! Kaçarsınız!

Bu katliamların oluşturulması için her şey yapıldı. Her şey sistemli şekilde düşünüldü, tasarlandı. Şimdi, 100. yıl nedeniyle yağmur gibi kitap yağıyor. Hepsini okumak imkânsız. Ama hiç değilse eleştirilerini izleyebiliyoruz. Onlar, ne kadar yanlıdır dense bile, gerçeğin önemli bölümünü açığa çıkarıyor.

Bay Kahraman “Ermeni tarihçileri, Resmi Belgeleri, Muhtıraları, Akitleri, zabıtları” okusaydı her halde bu kadar fütursuz ve desteksiz olarak “buru sıkı yalan-yanlış” atışı yapmazdı. Bütün belge araştırmalarına (Malta’da tutulan ünlülere rağmen) tek bir belge ve tarafsız şahit bulunmadığından, İngiltere Kraliyet savcısı soruşturma bile yapmadan herkesi sessizce Türkiye’ye geri yolladı.

Gerçek Osmanlı’nın son döneminde, 19. yüzyılın son ve 20. yüzyılın ilk döneminde ‘geç kalmış milliyetçiliklerin/ ulusçulukların’ en keskin biçimde şiddete başvurmasıdır. Osmanlılar çaresizdi. Düşünün ki, 1915 gibi geç mi geç bir tarihte İmparatorluk kurtarmaya çalışıyorlardı. 1923’te Cumhuriyet/ devlet kuruyorlardı. Bunu sağlamanın yolu, ‘ittihad-ı anasır’ planı suya düştükten sonra, akıllarınca, Anadolu’da ‘etnik temizlik’ten geçiyordu. Sadece Ermenileri değil, zamanla Rumları, derken Yahudileri benzeri akıbetlere uğrattılar.

Bir bilim adamının okumak-öğrenmek zahmetine girmeden böyle faraziye yürütmesi zevaldir! Dogudaki Ermeniler “Rusya’dan gelme Ermeniler”, İngiliz-Fransız kışkırtmasıyla, 1914 Ağustos’ta Erzurum Taşnak Kongresine yollanan 28 İttihatçının (Alman garantili) OTONOMİ vaadine rağmen, DÜŞMAN’ı seçtiler!

Doğruya doğru, bunların içinde en büyük darbeyi Ermeniler aldı. Nedeni savaş içinde onların da silahlı girişimlerde, katliamlarda, direnişlerde bulunmasıydı. Sadece Anadolu’da değil. Kafkaslar’da da benzeri bir çaba içinde, kendilerine ulus (devlet) oluşturma yolunda benzeri hamlelerde bulundular. Unutmayın ki, Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti de ancak 1918’de kurulmuştur.

Bilgi noksanınız olmasaydı, Kafkas Federasyonun dağılımından sonra 28.5.1918 kurulan Ermeni Cumhuriyetinin, 4.6.1918 de Batum’da imzalanan bir sürü ayrı antant ile OSMANLI KORUMASI altına girdiğini, karşılıklı af ve “tercihe mazhar” ülke şartlarının kurulduğunu, Ermenistan’ın teşekkür için yolladığı Parlamento Başkanı Aharonian ve Hatisyan’nın Vahdettine’ sadakat arzını ve kabul sevincini 6.9.1918’de telgrafla Başbakan Kaçaznuni’ye bildirdiğini de bilemezsiniz! Paris’e yollarına devam eden Ermeni heyeti, 30.10.1918’de Türkler Mondros ile teslim olunca, bir ay sonra sulh muahedelerini iptal edip İngilizlerin izni ile Kars ve Ardahan’ı aldıklarını ve Antranik-Dro-Drastamat-Keri-Armen Garo’nun katliamlarını Sarıkamış’ta Türkleri oyalayarak Büyük felaketin yaşanmasındaki rollerini de bilemezsiniz.

Gerçeğin bu yanını saklamanın manası yok. Ama hep dile getirilen bu ‘gerçek’ Ermeni nüfusa karşı Anadolu’nun her köşesinde uygulanan şiddet ve yok etme girişimini haklı çıkarmıyor. Hele sonunda Türkiye bu cesamette bir ülke, Ermenistan 3 milyonluk, nüfusunun yarısı açlık sınırının altında bir ülke iken… Kaldı ki, Anadolu’nun zenginleşmesi, sermaye biriktirmesi bu büyük etnisitelerin topyekûn ortadan kaldırılmasından, sermaye aktarımından sonradır.

Sayın Kahraman bilgi ve belgeye dayanmak yerine nasihat vermektedir. Ermenistan 2.12.1920 Gümrü anlaşmasıyla çizilen sınırı tanımamakta, Trabzondan Mersine kadar Anadolu’nun yarısını istemektedir, Ermenistan’da 3 milyon olan halk dışarı hicret edenlerle 2 milyonun altına düşmüş fakat onlar Ruslara hudutlarını teslim ederek Az3erbaycan topraklarının % 20’si kapmış, bir milyon Azeri’yi sürmüş ve Hocali katliamı ile tarihi tazelemişlerdir. Duymadınız mı? Biliyorsanız niye yazmıyorsunuz!

Bütün bunlar yaşananları soykırım saymaya yeter mi derseniz bana göre hayır. Ama bir tür soykırım olduğu açıktır. Gerisi hukuki bir tartışmadır. O alandaki tartışmayı da biliyorum: bir grup, biz, Türkler, geçmişte gerçekleştirilmiş bir felaket ardından gelen kuşakları bağlar mı diyor, buna mukabil, sayısız kaynak o kuşakların bilhassa bu sermaye konularında pirüpak olmadığını gösteriyor.

Gene de bırakalım soykırım tartışmasını bir yana; bırakalım ama Türkiye, büyüklüğüne yakışır bir tutumla bu sorunu ele almalıdır. Tazminatsa tazminat, malların iadesiyse iadesi, o zaman ne soykırım kalır ortada ne bir şey… Türkiye böyle davranmalıdır: vakarla ve namusluca…”

Soykırım ciddi bir ithamdır, yapanların tespiti, yerli veya uluslar arası mahkemelerde kararın resmileşmesi gerekmektedir. Birleşmiş Milletler yalnız Yahudi ve Rwanda soykırımını “mahkeme kabaralarına dayanarak” kabul etmiştir. Ortada ceset, kanıt, belge, şahit, yer-gün-sayı-mezar yok, fakat senin benim lafımla SOYKIRIM gibi utanç verici bir GOYGOYCULUK ithamı var. TC’nin hiçbir ülke ve şahsa ne tazminat ne de beş kuruş borcu vardır, hepsi Lozan’da hal edildi, onun dışındakiler de ABD ile karşılıklı uzun araştırmalar ve komisyonlarla karara bağlanarak 1937 karşılıklı mektup teatisi ve faizi ile ödendi, kapandı gitti. Hem ülkene her türlü zarar ve hıyaneti yaparak kendi masum ailelerini felakete sürükleyeceksin, hem de “tazminat ve toprak” koparacağım vaadi ile “diyaspora Ermenileri dünyayı aldatmaya devam ederek soykırım ticaretini” ve saf Ermenileri söğüşlemeye devam edeceksin! Türkiye’deki Ermeni vatandaşlarla burada kaçak ekmek parası kazanıp Ermenistan’a yollayan 50.000 gariban Ermeni’ye ve Ermenistan’da sefil yaşayan halka boş vereceksin! Türkiye aslında sığ ve öğrenmek özürlü akademisyenlere değer vermekten utanmalıdır.

Şükrü S. Aya

25.4.2015

Etiketlendi:, , ,

Yorum bırakın