Etiket arşivi: ASKERİ İSTİHBARAT

(E) ASKERİ İSTİHBARAT BAŞKANI PEKİN : Erdoğan ve Gül’ün İsviçre bankalarındaki gizli hes apları nasıl gün yüzüne çıktı ?

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kayıtlarına da giren Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün İsviçre bankalarındaki gizli hesapları nasıl gün yüzüne çıktı? Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin bu soruya yanıt verdi. Pekin, 2010 yılında ABD’li bir istihbaratçının olayı Genelkurmay Dış İstihbarat Başkanı’na anlattığını, MİT’e bilgi verilmesi üzerine de o ABD’linin Türkiye’den çekildiğini açıkladı.

Bunu açıklayan ABD’li bir isthbaratçıydı. Bilgiyi açıklamasından hemen sonra MİT devreye girdi ve o istihbaratçı Türkiye’den çekildi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İsviçre bankalarındaki gizli hesaplarının nasıl ortaya çıktığını, eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin açıkladı.

Pekin, konunun ilk kez 2010 yılında Genelkurmay karargahına gelen bir ABD’li istihbaratçı tarafından dile getirildiğini söyledi.
Pekin’in açıklamalarına göre ABD’li istihbaratçı, dönemin Genelkurmay Dış İstihbarat Başkanı’na Erdoğan ve Gül’ün İsviçre bankalarında gizli hesapları olduğunu söyledi.

Konu önce Pekin’e aktarıldı. Pekin de bilgiyi dönemin Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’e iletti.

Koşaner, Pekin’e duyduklarını MİT’e anlatmasını istedi. MİT’in başında da yine Erdoğan’ın "sırdaşım" dediği Hakan Fidan vardı.

Fidan konuyu ayrıntılarıyla öğrendikten sonra ABD ile irtibata geçti. Sonrasında da ABD’li isihbaratçı Türkiye’den geri çekildi.

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=046GOCin2eQ

GENELKURMAY DOSYASI /// PROF. DR. MİKDAT KADIOĞLU : Askeri istihbarat ve hava raporları

Etrafta savaş rüzgârları eserken aklıma Türkiye’de ihmal edilen ama savaşlarda çok önemli rol oynayan askeri meteoroloji konusu geldi….

Tarih meteorolojist ve meteorolojik şartların savaşların kaderinde oynadığı rolün örnekleriyle dolu. Meteorolojinin askeri operasyonlar açısından önemi çok eskiden beri de bilinmekte. Örneğin, MÖ 500 yıllarında Çin Generali Sun Tzu “Yeri bil, havayı bil, o zaman zaferin tamam olacak” diyerek konuya dikkat çekmiş. O zamandan bu yana sonuçlarına meteorolojik hadiselerin etki ettiği pek çok olay yaşandı.

AKILLI SİLAHLAR HAVA KOŞULLARINDAN ETKİLENİYOR

Eskiden klasik silahlar, sadece hava şartları ve iklimin şekillendirdiği fiziksel çevreden etkilenirdi. Şimdi ise elektro-optik silahlar tüm çevre ve atmosferik şartlardan etkilenmekte. Diğer bir deyişle “akıllı silahlar” hava şartlarına daha bağımlı. Örneğin, lazer güdümlü bombalar bulutlu, yağışlı ve sisli havalarda verimli kullanılamıyor. Bu nedenle lazer güdümlü bombalar yerine istenilen hedefi gece veya gündüz ve her türlü hava şartında vurabilmek için GPS (Arz Konumlama Sistemi) güdümlü bomba ve füzeler geliştirilmekte. Bununla beraber, 1991 Martı’nda bir güneş fırtınasının bir GPS uydusunu tamamen, bir çoğunu da geçici olarak devre dışı bıraktığı unutulmamalı.

Gelişen teknolojiyle ilerleyen askeri meteoroloji, savaşlarda komutanlara daha büyük avantajlar sağlamaya başladı. Bu nedenle, ABD’de Hava Kuvvetleri’nin 2025 yılında “Havaya Sahip Olmak” hedefi savaşlarda havayı da kullanmayı, askeri avantajlar sağlamak için askeri operasyonlara entegre etmeyi amaçlamakta. Havayı kazanmak için silah operatörleri ve meteorolojistler artık hem kendilerinin ve hem de düşmana ait silah sistemlerinin hava şartlarına bağlı olarak değişen performansını tahmin etmek zorunda. Silah ve hava şartlarının etkileşimini anlamak askerlere “savaş için doğru havayı seçme” ve “havaya sahip olma” avantajlarını getirecektir.

DESTEK KUVVET OLABİLİR

Ne zaman ve nerede askeri operasyonlara çıkılacağına karar verirken düşmanın meteorolojik bilgilerine de ihtiyaç var. Bu nedenlerden dolayı savaşan ülkeler, savaş anında meteorolojik bilgi ve hava tahminlerini gizli tutar. Bu durumda her ülke kendi yaptığı gözlemlere, barış anında yaptığı bilimsel çalışmalara ve hava durumu istihbaratına göre askeri operasyonlara karar vermek zorunda. Bu nedenle günümüzde, Sun Tzu’nun da söylediği gibi, Askeri İstihbarat = Hava + Düşman + Arazi formülü geçerli. İstihbarat bu şekilde tarif ve organize edilmekte.

Özetle günümüzde meteorolojik bilgileri değerlendirme ve hava şartlarından yararlanması, düşmana karşı düzenlenecek olan operasyonların başarısını belirlemekte. Eğer düşmanın meteorolojik bilgileri analiz edip değerlendirme yeteneği yoksa, her türlü hava şartına göre plan yapmak zorunda kalır ve hava şartlarından yararlanması mümkün olmaz. Diğer taraftan, hava şartlarını anlayan taraf onları etkin bir şekilde kullanırsa, güçlü bir dostun yardımını kendi tarafına çekmiş olur.

Artık savaşlarda başarı için çoğu zaman doğru silah, doğru taktik ve doğru hava şartları gerekiyor. Türkiye’nin de çevresindeki ülkeler için “Askeri Klimatoloji” çalışmalarını bir an önce başlatıp tamamlaması gerekmekte. Benden tekrar söylemesi!..

TAHŞİYE ÖRGÜTÜ DOSYASI : Mehmet Doğan ve ilişkileri hakkında Askeri İstihbarat’ın elde ett iği bilgiler

İşte, Mehmet Doğan ve ilişkileri hakkında Askeri İstihbarat’ın elde ettiği bilgiler. Altında İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Pekin’in imzası var. Belge 13 Mart 2009 tarihini taşıyor.

Hizmet Hareketi’nin, ‘Terör örgütü’ ve operasyonu gerçekleştiren Emniyet mensuplarının terör örgütünün üyeleri olarak gösterilmek istendiği Tahşiye operasyonu ile ilgili önemli bilgiler paylaşan Bugün’den Nazlı Ilıcak, MİT, Askeri İstihbarat ve Emniyet İstihbaratın ilgili çalışmalarına dikkat çekti.

Mehmet Doğan ve ilişkileri hakkında Askeri İstihbarat’ın elde ettiği bilgileri gösteren bir belge yayınlayan Ilıcak, "Bu kadar haksızlık karşısında insan isyan ediyor. MİT, Askeri İstihbarat ve Emniyet İstihbarat, El Kaide’nin Türkiye’deki uyuyan hücrelerinin peşine düşmüş. Raporlar tanzim edilmiş. Bütün bunlar, sanki Gülen’in konuşması ve Tek Türkiye dizisindeki Karanlık Kurul’un talimatıyla yapılmış gibi gösteriliyor. Hidayet Karaca bunun için cezaevinde. Allah akıl, fikir, izan ve adalet nasip eylesin!!!" dedi.

İşte, Ilıcak’ın o yazısı:

Askeri İstihbarat ve Tahşiyeciler

Tahşiye operasyonunda, Gülen Cemaati’nin, Mehmet Doğan ve arkadaşlarına iftira attığından yola çıkarak, bir terör örgütü icat ettiler. Gülen talimat vermiş, polisler de onun talimatını yerine getirerek operasyon yapmışlar.

Bu konuda çeşitli belgeler yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Gülen’in 6 Nisan 2009 konuşmasından önce, Mehmet Doğan’ın istihbaratın takibinde olduğunu birçok belge ortaya koyuyor.

Sadece Emniyet İstihbarat değil MİT’in yanı sıra Askeri İstihbarat da peşlerindeymiş.

13 Mart 2009 tarihinde İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Pekin imzalı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderilen gizli bir yazıda Tahşiye grubunun El Kaide ile ilişkisi anlatılıyor:

“…Grubun üyelerinden Mehmet Nuri Turan, Cemaat’in İstanbul başta olmak üzere Türkiye çapındaki faaliyetlerini organize etmektedir. M. Doğan’ın her konuda en güvendiği adamı olan ve geçmişte sol görüşleri benimseyip örgütsel faaliyetler içerisinde yer alan M. N. Turan örgütçülük mantığı ile hareket etmektedir…Geçmişte PKK/KONGRA-GEL örgüt mensupları ve uyuşturucu kaçakçıları ile de iyi ilişkiler içerisinde olduğu ifade edilen ve Cemaat içerisinde “çok cesur ve gözü pek bir kişi” olarak tanınan M. N. Turan’ın İlya’yı (Kudüs) teslim alacak şahsın olduğuna inanılmaktadır… M. Doğan’ın basın-yayın faaliyetleri konularında en güvendiği adamların başında gelen Mustafa Kaplan bir dönem Anadolu’da Vakit Gazetesi’nde de köşe yazarlığı yapmış olup, adı geçen gazetedeki yazılarındaTahşiye Grubu’nun görüşleri doğrultusunda radikal söylemlere yer vermesinedeniyle gazetedeki görevine son verilmiştir… M. Doğan ve Grup mensuplarının,Usame Bin Ladin ve El Kaide terör örgütüne tam anlamıyla destek vermekte olup, M. Doğan, El Kaide terör örgütü ile ilgili olarak “El Kaide’nin süper bir güç olduğu, El Kaide’nin içerisinde her milletten mücahidin olduğu ve ümmetçi kimlikli bir İslâm ordusu oluşturduğu, bu ordunun Mehdi’nin emri ile kâfirle savaşı başlattığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kâfir olduğu, Türkiye’nin de İslâm ordusu El Kaide’nin vereceği savaşla kurtarılacağı, kendisinin öncelikli hedefinin Türkiye’deki bütün medreseleri kontrolü altına alarak El Kaide’nin hizmetine sunmak olduğu” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur… Usame Bin Ladin’i “Mehdi’nin Komutanı”, El Kaide’yi ise “Mehdi’nin askerleri” olarak açıklamıştır… M. Doğan, El Kaide terör örgütü ile ilgili düşüncelerini, güvenlik gerekçesi ve değişik bölgelerde bulunan grup mensuplarının olaylara yaklaşım tarzlarının farklı olması nedeniyle her yerde açıkça ifade etmemeye özen göstermektedir. Grup toplantılarında, güvenliğe özen gösterilmekte ve umumi yerlerde yaptıkları sohbetlerde hedef saptırmak amacıyla gerçek niyetlerinin dışında farklı söylemlerde bulunmaktadırlar… El Kaide terör örgütünü desteklemeyenleri münafık kabul eden M. Doğan,“F. Gülen’in Yahudi olduğu ve diğer devletlere ajanlık yaptığı” görüşünü savunarak, Nur cemaatlerini kendi bünyesi altında toplamaya çalışmaktadır.”

***

El Kaide bağlantılı bu grubun baş tacı yapılması bir yana Cemaat’ten bir terör örgütü yaratıldı. Operasyonu gerçekleştiren İstanbul Emniyet Terör Şube’nin müdürleri Tufan Ergüder, Yurt Atayün, Ömer Köse, Asayiş Şube’nin müdürü Ertan Erçıktı, İstanbul İstihbarat Şube’nin müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan, Mali Şube Müdür yardımcısı Kazım Aksoy, Emniyet amiri Mustafa Kılıçaslan terör örgütünün üyeleri sayıldı.

Bu kadar haksızlık karşısında insan isyan ediyor. MİT, Askeri İstihbarat ve Emniyet İstihbarat, El Kaide’nin Türkiye’deki uyuyan hücrelerinin peşine düşmüş. Raporlar tanzim edilmiş. Bütün bunlar, sanki Gülen’in konuşması ve Tek Türkiye dizisindeki Karanlık Kurul’un talimatıyla yapılmış gibi gösteriliyor. Hidayet Karaca bunun için cezaevinde.

Allah akıl, fikir, izan ve adalet nasip eylesin!!!

İşte, Mehmet Doğan ve ilişkileri hakkında Askeri İstihbarat’ın elde ettiği bilgiler. Altında İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Pekin’in imzası var. Belge 13 Mart 2009 tarihini taşıyor.

TAHŞİYE ÖRGÜTÜ DOSYASI /// NAZLI ILICAK : Askeri İstihbarat ve Tahşiyeciler

Nazlı ILICAK

nilicak

Tahşiye operasyonunda, Gülen Cemaati’nin, Mehmet Doğan ve arkadaşlarına iftira attığından yola çıkarak, bir terör örgütü icat ettiler. Gülen talimat vermiş, polisler de onun talimatını yerine getirerek operasyon yapmışlar.

Bu konuda çeşitli belgeler yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Gülen’in 6 Nisan 2009 konuşmasından önce, Mehmet Doğan’ın istihbaratın takibinde olduğunu birçok belge ortaya koyuyor. Sadece Emniyet İstihbarat değil MİT’in yanı sıra Askeri İstihbarat da peşlerindeymiş. 13 Mart 2009 tarihinde İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Pekin imzalı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderilen gizli bir yazıda Tahşiye grubunun El Kaide ile ilişkisi anlatılıyor: “…Grubun üyelerinden Mehmet Nuri Turan, Cemaat’in İstanbul başta olmak üzere Türkiye çapındaki faaliyetlerini organize etmektedir. M. Doğan’ın her konuda en güvendiği adamı olan ve geçmişte sol görüşleri benimseyip örgütsel faaliyetler içerisinde yer alan M. N. Turan örgütçülük mantığı ile hareket etmektedir… Geçmişte PKK/KONGRA-GEL örgüt mensupları ve uyuşturucu kaçakçıları ile de iyi ilişkiler içerisinde olduğu ifade edilen ve Cemaat içerisinde “çok cesur ve gözü pek bir kişi” olarak tanınan M. N. Turan’ın İlya’yı (Kudüs) teslim alacak şahsın olduğuna inanılmaktadır…

M. Doğan’ın basın-yayın faaliyetleri konularında en güvendiği adamların başında gelen Mustafa Kaplan bir dönem Anadolu’da Vakit Gazetesi’nde de köşe yazarlığı yapmış olup, adı geçen gazetedeki yazılarında Tahşiye Grubu’nun görüşleri doğrultusunda radikal söylemlere yer vermesi nedeniyle gazetedeki görevine son verilmiştir… M. Doğan ve Grup mensuplarının, Usame Bin Ladin ve El Kaide terör örgütüne tam anlamıyla destek vermekte olup, M. Doğan, El Kaide terör örgütü ile ilgili olarak “El Kaide’nin süper bir güç olduğu, El Kaide’nin içerisinde her milletten mücahidin olduğu ve ümmetçi kimlikli bir İslâm ordusu oluşturduğu, bu ordunun Mehdi’nin emri ile kâfirle savaşı başlattığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kâfir olduğu, Türkiye’nin de İslâm ordusu El Kaide’nin vereceği savaşla kurtarılacağı, kendisinin öncelikli hedefinin Türkiye’deki bütün medreseleri kontrolü altına alarak El Kaide’nin hizmetine sunmak olduğu” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur… Usame Bin Ladin’i “Mehdi’nin Komutanı”, El Kaide’yi ise “Mehdi’nin askerleri” olarak açıklamıştır… M. Doğan, El Kaide terör örgütü ile ilgili düşüncelerini, güvenlik gerekçesi ve değişik bölgelerde bulunan grup mensuplarının olaylara yaklaşım tarzlarının farklı olması nedeniyle her yerde açıkça ifade etmemeye özen göstermektedir. Grup toplantılarında, güvenliğe özen gösterilmekte ve umumi yerlerde yaptıkları sohbetlerde hedef saptırmak amacıyla gerçek niyetlerinin dışında farklı söylemlerde bulunmaktadırlar… El Kaide terör örgütünü desteklemeyenleri münafık kabul eden M. Doğan, “F. Gülen’in Yahudi olduğu ve diğer devletlere ajanlık yaptığı” görüşünü savunarak, Nur cemaatlerini kendi bünyesi altında toplamaya çalışmaktadır.”

El Kaide bağlantılı bu grubun baş tacı yapılması bir yana Cemaat’ten bir terör örgütü yaratıldı. Operasyonu gerçekleştiren İstanbul Emniyet Terör Şube’nin müdürleri Tufan Ergüder, Yurt Atayün, Ömer Köse, Asayiş Şube’nin müdürü Ertan Erçıktı, İstanbul İstihbarat Şube’nin müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan, Mali Şube Müdür yardımcısı Kazım Aksoy, Emniyet amiri Mustafa Kılıçaslan terör örgütünün üyeleri sayıldı.

Bu kadar haksızlık karşısında insan isyan ediyor. MİT, Askeri İstihbarat ve Emniyet İstihbarat, El Kaide’nin Türkiye’deki uyuyan hücrelerinin peşine düşmüş. Raporlar tanzim edilmiş. Bütün bunlar, sanki Gülen’in konuşması ve Tek Türkiye dizisindeki Karanlık Kurul’un talimatıyla yapılmış gibi gösteriliyor. Hidayet Karaca bunun için cezaevinde.

Allah akıl, fikir, izan ve adalet nasip eylesin!!!

İşte, Mehmet Doğan ve ilişkileri hakkında Askeri İstihbarat’ın elde ettiği bilgiler. Altında İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Pekin’in imzası var. Belge 13 Mart 2009 tarihini taşıyor.

Dinlemeler ve algı operasyonu

Yasa dışı dinleme iddiaları bir dizi yalan ya da çarpıtılmış habere dayanıyor. Bunlardan en belirgin olanı, Necmettin Erbakan’ın Huvzullah Gültekin sahte ismiyle dinlendiği hususuydu. Bazı arkadaşlarımız sık sık bu örneği tekrarladı. Sonra anlaşıldı ki, Huvzullah Gültekin, sahte bir isim değil. Yeni Şafak, TC kimlik numarasını yayınladığı için, gerçek isme ulaşmak mümkün oldu ve bu kişinin Anadolu Ajansı Diyarbakır Bölge Müdürü Feyzullah Gültekin olduğu anlaşıldı. Muhtemelen, Feyzullah Gültekin istihbari olarak dinlenmekteydi. (İstihbari dinlemelerde bazen isimler ilk aşamada duyum hatası olarak karara yanlış geçebiliyor; Feyzullah yerine Huvzullah yazılması bundan kaynaklanmış olabilir.) Erbakan, onunla konuştuğu için dolaylı olarak dinlemeye takılmış olabilir ya da onun ismine kayıtlı bir telefonu kullanıyordur. Bunun ve buna benzer diğer iddiaların tek tek olay bazında incelenmesi gerekiyor.

İstihbari dinlemelerde, teknik takip sona erince, 10 gün içinde ses kayıtları imha ediliyor ama mahkeme kararları muhafaza ediliyor. Gerçekten bir suistimal varsa, her iddia tek tek ele alınmalı, İMEİ numarası, telefon numarası kime ait, kim hedef kişi olarak dinlenmiş, kim dolaylı dinlemeye takılmış, bütün bunlar toptancı bir suçlamanın konusu olmadan, objektif biçimde incelenmeli.

Birçok haberde, “istihbari” dinlemeyle “adli” dinlemenin karıştırıldığını görüyoruz. İstihbari dinleme (önleme dinlemesi), Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun (PVSK) ek 7’nci maddesine göre, Adli dinleme ise Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre gerçekleşiyor. İstihbari dinlemede amaç, suç işlenmeden önleyici ve koruyucu tedbirleri almak. CMK’da düzenlenen adli dinlemelerde, kuvvetli şüphe ve başka yolla delil elde etme imkânın bulunmaması ön şartı mevcutken, PVSK’ya göre, önleyici mahiyette yapılan iletişimin denetlenmesi faaliyetinde böyle bir şart aranmıyor. Bir şahsın istihbari olarak dinlenmesi, o şahsın örgüt üyesi olduğu anlamına da gelmiyor. Hâkimden karar alınırken öne sürülen örgüt gerekçesi, şahsın örgüt üyesi olduğunu değil, örgütle ilgili bir bilgi, duyum ya da iddiada adının geçtiğini gösteriyor. Şahsın örgüt üyesi olduğu netleşirse, bilgiler ilgili savcılıkta işlem yapmak üzere adli birimlere intikal ettiriliyor. Önleme dinlemesi, bilgilerin net olmaması sebebiyle yapılıyor. Somut örgüt ilişkisini gösteren müşahhas bilgilerin varlığı durumunda ise önleme dinlemesine gerek kalmıyor, doğrudan adli çalışma gerçekleşiyor.

“Yasa dışı dinleme” haberleri sadece havuz medyasında yer almıyor. Diğerlerine de bazı kullanışlı gazeteciler bulmak suretiyle servis ediliyor. Yarın mahcup olacağınız haberlere imza atmayın. Benden uyarması…

TÜSİAD

Hükümet, TÜSİAD ile de papaz oldu. Oysa TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer, son derece masumane bir söz sarf etmişti. “TÜSİAD’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkisini nasıl tanımlarsınız” sorusu üzerine Dinçer “Hiçbir sorunumuz yok. Zaten muhatabımız Başbakan’dır” cevabını vermişti. Tayyip Erdoğan buna kızdı. “Madem muhatap değilim, bundan sonraki davetlerine katılacak bir muhatap bulurlar” diye konuştu. Başbakan Davutoğlu da 22 Ocak’taki TÜSİAD Genel Kurulu için gelen daveti reddetti.

İcranın başı Başbakan’dır. Dinçer’in sözleri de aslında bunun altını çiziyordu. Bir anlamda Davutoğlu’nun haklarını koruyordu ama Davutoğlu, “emanetçi” konumundan memnun olacak ki, Erdoğan’a karşı gelmekten çekindi. Rüştünü ispat etme fırsatını eliyle tepti.

HRANT DİNK DOSYASI /// ESKİ ASKERİ İSTİHBARAT BAŞKANI PEKİN : “Hrant Dink Cinayetinde Dı ş İstihbarat Servislerinin Parmağı Var”

Sakarya Üniversitesi’nde düzenlenen ’Sözde Ermeni Soykırımı ve Gerçekler’ konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Emekli Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, Hrant Dink cinayetinde dış istihbarat servislerinin parmağı olduğunu söyledi.

Türkiye’deki Atatürkçü Düşünce Toplulukları, ADT/ADK Ulusal Ön Çalıştayı’na katılmak üzere Sakarya Üniversitesi’nde toplandı. Kültür ve kongre merkezindeki çalıştay sonrası gerçekleşen ’Sözde Ermeni Soykırımı ve Gerçekler’ konulu konferansa, Emekli Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin de katıldı.Pekin, konferansta yaptığı konuşmada, “Türklerin Ermenilere karşı bir nefret hissi yok. Belki savaş esnasında olabilir ama onun haricinde bir nefret hissi yok. Hepsinin malları mülkleri kayıt altına alınmış. Ermenileri yok etme kastı bulunmuyor. Bir soykırım işlenmediğini görüyoruz. Bu olay 1915’te olmuş, 1916’nın başlarında da durdurulmuş. Birleşmiş Milletlerin kararı 1948 yılındadır. 1915-1948 yılında suç olmayan bir şey daha sonra nasıl suç oluyor. Ya da 1948 yılında kabul edilen bir kanun geri doğru nasıl işliyor, o da tartışılır. Ermeni iddialarıyla ilgili en önemli tanıklarımız Çarlık Rusyası ve Sovyet Rusyası’nın arşivleridir. Ermeniler bizlerden toprak ve tazminat istiyorlar, bu kadar basittir. Tapuları çıkarmaya ve işleme koymaya çalışıyorlar. İddia edilen soykırımda ölen 300 bin Ermeninin ismini tespit etmişler, uluslararası mahkemeye götürmeye çalışıyorlar. Bizim yapmamız gereken tek şey Türkiye ve dünya kamuoyunu aydınlatmak” ifadelerini kullandı.

Açıklamaların ardından soru cevap kısmına geçildi. ’2007 senesinde meydana gelen Hrant Dink cinayetini konuyla nasıl ilişkilendireceksiniz’ sorusuna yanıt veren İsmail Hakkı Pekin, "2007’deki Hrant Dink cinayeti iyice incelenirse dış istihbarat servislerinin parmağı olduğu görülecektir. Bu cinayet çok farklı maksatlarla yapıldı. Asıl nedeni Ermenilerin bu konudaki isteklerini, iddialarını kabul ettirme, Türkiye’yi Ermenilerle antlaşmaya zorlamak için yapıldı bu cinayet. Bu cinayet bu maksatla kuruldu. Bu cinayet sonunda Türk toplumunda Ermenilere sempati doğdu” diye konuştu. Konuşmaların ardından konferansı düzenleyen Atatürkçü Düşünce Toplulukları yöneticileri tarafından İsmail Hakkı Pekin’e plaket takdim edildi.