Etiket arşivi: AK PARTİ DOSYASI

AK PARTİ DOSYASI : BİR DİKTATÖRÜN RÖNTGENİNİ ÇEKTİK /// İSTEYEN OKUYABİLİR (AKP’LİLE R OKUMASIN :)))

Said Sefa

Bürokrasiden yargıya, yargıdan askere, askerden medyaya her yerde benim adamlarım olacak.

Sermaye sadece benim kontrolümde olacak.

Devletin hazinesi gönlümce kullanılacak, sınırsız örtülü ödeneğim olacak. Bunlar bazen örtülü bazen de açıktan kullanılacak. Herkes haddini bilecek, bütçeme dil uzatılmayacak.

Kime istersem ona hazineden pay verilecek.

Her dönem zengin sınıfı oluşturuldu, benim için de bir sermaye sınıfı oluşturulacak.

Zenginler analarını, babalarını, evlat ve eşlerini bana feda etmek için fedakarlık yarışına girecek.

Kucağım sıcak ve geniş olacak, ihale verdiklerim istisnasız ve sorgulamaksızın kucağıma oturacak.

Teamüllerin dışına çıktığımda yadırgayan olmayacak aksine herkes alkış tutacak, "Yaptıysa bir bildiği var" diyecek.

Teamül mü dedim? Ne teamülü ya, devletin bekası adına gerekirse suç işleyeceğim, gören, duyan, bilen olmayacak.

Memleketin ekonomisi için kara para aklanmışsa, silah ticareti yapılmışsa yapılmış, yapanlar hayır sever işadamı olarak görülecek ve sır küplerim olarak alkışlanacak.

Bunlarla ilgili hukuk, yasa, kanun diyen hakim, savcı, polis kim varsa tayin edilecek, görevden alınacak sonra tutuklanacak.

Yargı bağımsızlığı olmayacak.

Ne demek yargı bağımsızlığı.

Ben emredeceğim HSYK şak diye uygulayacak, talimatımı uygulamada gecikmiş olabilir ama özür dilemede gecikmeyecek.

Keyfime göre yapılan kanunlara itiraz edenler, vatan haini ilan edilecek. Hukusuzluğa maruz kalanlara destek veren iş adamları olursa en ağır vergilerle cezalandırılacak destek verenler gazeteciyse, işlerine derhal son verilecek.

Benim medyam hukuksuzluklarımı alkışlarken ötekiler de en azından hukuksuzlukları görmezden gelecek.

Medyamda her akşam her programda bana muhalif olanlar ‘dış mihrakların maşası, üst aklın uşağı ‘ ilan edilecek.

Kimden eleştirel bir ses çıkarsa ‘Kasedi var, ahlaksızdır, eli kolu bağlıdır, mahkumdur’denilecek.

Onlarca gazetenin manşetini ben atacağım o da olmadı oğlumun dedikleri manşetlik olacak.

Devlet başkanı dediğinin milyon dolarlık uçakları bin yüz elli odalı Saray’ları, Saray’ın at ve bıldırcın çiftlikleri olacak.

Urla’da beş on villam, Kısıklı’da evlerim elbet olacak.

İsrail düşman ilan edilecek sadece ama sadece benim gemilerim İsrail’le ticaret yapabilecek.

Bu arada ticaretimi sağlıklı yapabilmem adına on-on beş gemim de haliyle olacak.

Peygamberin üç beş hurma yediğinden dem vurduğumda şatafatım ve israfım unutulacak. Bu minvaldeki her cümlem alkışlanacak.

Benim yüksek memurlarımın milyon dolarlık arabalarına ve lükslerine dokunulmayacak.

Bunu ağzına dolayan olursa en üst perdeden hadleri bildirilecek.

Her işin fıtratında iş kazaları vardır, iş kazalarında "Üç yüz beş yüz işçi öldü" diye ağıtlar yakılmayacak, fıtrata itiraz edilmeyecek.

İtiraz edenler veya protesto etmeye kalkanlar yanımdakiler tarafından tekmelenecek.

Seçime girilirken halkın oylarıyla seçilmiş olan bir cumhurbaşkanından kimse tarafsız olunmasını beklemeyecek.

Ülkenin gidişatı hakkında olumsuz beyan da bulunulmayacak.

Anayasa ve parlamenter sistem askıya alınacak.

Devlet benim devletim, millet benim milletim olacak millet de devlette ben olacağım.

Kısaca biat etmeyen yok olacak.

Ha bu arada unutmadan hatırlatayım, bunlara asla ama asla diktatörlük denmeyecek.

SAİD SEFA / HABERDAR

AK PARTİ DOSYASI /// ALİ ERALP : Bu Dünya Sultan Süleyman’a Kalmadı.

AKP ve yandaşları bugünkü gücüne, kudretine, sınır tanımaz zorbalıklarına güvenerek dünyaya direk kalacaklarını sanıyorlar. Kendilerini Türkiye’nin karşı konulamaz tek hâkimi gibi görüyorlar.

Oysa bu dünya, Sultan Süleyman’a kalmadı.

Türkiye Cumhuriyeti karanlık bir dönemden geçmektedir bugün. Hem de zifiri karanlık…

Yer karanlık, gök karanlık… Kapkara bulutlar kaplamış sevgili yurdumuzun ufuklarını…

Karanlık düşünceli insanlar, karanlık ilişkiler, karanlık bir yönetim… Hırsızlık, talan, korku, baskı, şiddet, hapishane… Ortalık toz duman! Göz gözü görmüyor. Şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar işbaşında…

Mustafa Kemal Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz…” demişti.

Oldu.

Beyinleri, yürekleri kara, kapkara insanlar, şimdi de yeniden iktidarı almak ve kara şeriat düzeninin anayasasını hazırlamak için yeni bir seçime hazırlanıyorlar…

Oluk oluk para saçıyorlar ortalığa…

Halkımız, sadaka ekonomisiyle uyutulmaya, uyuşturulmaya çalışılıyor.

Emeği ile alın teri ile kazanıp vergi ödeyen vatandaşların birikiminden kesilen paralarla halkın bir kesimi maaşa bağlandı. Memnun edildi. Yandaşlara kıyak yapıldı. “Allah AKP’ye zeval vermesin” diyen bu aç, açık kalmış, yeni maaşlı takım AKP’nin şimdiki oy deposudur.

İşleri güçleri “sahte din tacirliği”, insanları aldatmak; ulusalcılarla, orduyla, yargıyla, 1923 Devrimi ile hesaplaşmak…

Cumhuriyet tarihinin hiçbir dönemimde bu kadar çok yalan söylenmedi, bu kadar çok sahtekârlık yapılmadı. Bu kadar çok, düzmece, uyduruk belge hazırlanmadı. Türk ordusu, Cumhuriyet, Atatürk bu kadar çok hırpalanmadı, aşağılanmadı…

Vatan toprakları Yağma Hasan’ın böreği gibi, kapış kapış gidiyor. Kapanın elinde kalıyor. Ege’de, Akdeniz’de, Güneydoğu’da arazi, arsa sahibi olabilmek için yabancılar kuyruğa girmiş durumda.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar, ne kadar çağırırlarsa çağırsınlar, küfretsinler, boşuna çabalar bunlar… Çünkü Abbas yolcu. Çünkü AKP oyları güneş altında kalan kar gibi eriyor artık.

Pahalılık, enflasyon başını aldı gidiyor… İş aslanın ağzında… Ortalık işsiz kaynıyor…

AKP durmadan güç yitiriyor, oy yitiriyor… Anketler ortada…

Telaşları, korkuları, şaşkınlıkları bundan. Durmadan saldırıyorlar. Ne söylediklerinin ne yaptıklarının farkında değiller.

Ama korkunun ecele faydası yok. Hesap günü yaklaşıyor. AKP yolcu…

Bu seçimde AKP’nin oyları düşecek. Aslında geçen seçimlerde de halk o kadar yüksek oy vermemişti ama sandık ve bilgisayar oyunları ile sonuçları değiştirdiler.

Daha önce uyardım, şimdi yeniden uyarıyorum. Bu kez gözlerimizi dört açalım. Namusumuz gibi, şerefimiz gibi, onurumuz gibi oylarınıza, sandıklarınıza sahip çıkalım.

Oy kullanan her vatandaşın bir görevli gibi sorgulama, denetleme, izleme hakkı vardır. Türkiye’nin ve çocuklarımızın geleceği için, Türkiye Cumhuriyeti için, milletimiz için, yargımız için denetleme görevimizi yapalım.

Sadece kendi partilerimizin değil öteki partilerin de oylarını kayıt altına alalım. Gerekirse cep telefonlarımızla görüntülerini çekelim.

“Lüks hayata”, saltanata, milyarlık yüzüklere, havuzlu villalara alışan Türkiye’nin 21. Yüzyıl padişahları, sultanları tahtını vermemek için elbette her yolu deneyecektir. Geçen seçimlerde yaptığı gibi yine hile hurda yoluna başvuracaktır. Gecenin bir vaktinden sonra AKP oyları hızla artmaya başlayacak, elektrikler sönecek, karanlık yüzlü bilgisayar uzmanları işbaşına geçecektir.

Tüm muhalif partilere sesleniyorum: Sonsuza dek muhalefette kalmak, muhalefet olmak istemiyorsanız, sadece büyük kentlerde değil, kasabalarda, köylerde de önlemler alın. Bilgisayar uzmanlarına görev verin. Yeryüzünde eşine rastlanmayan bu sakat bilgisayar sisteminin denetimini sağlayın. Artırdığınız oyları ve kazanacağınız iktidarı sandıklarda, bilgisayarlarda kaybetmeyin.

HARAMZADELERİ, EŞKIYALARI BİR KEZ DAHA DÜNYAMIZA HÜKÜMDAR YAPMAYIN…

Yandaş medya, yargı, emniyet iktidarın yan kuruluşları gibi çalışsalar da AKP artık kitleleri dilediği gibi yönlendiremeyecektir. Bunun belirtilerine her an, her yerde tanık olmaktayız.

Attila İlhan’ın deyişi ile “Türkiye’de Dip dalgası kendini hissettirmeye başlamıştır.”

ABD de AKP de yıkılacaktır…

Çünkü deniz bitiyor. Deniz bitmek üzeredir…

Yaşadıkları ihtişam dünyasından, sultanlık sarhoşluğundan başlarını kaldırıp şöyle bir baksalar geçmişe, hiçbir ülkede zorbaların hükümdarlıklarını sürdüremediklerini göreceklerdir.

Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamıştır…

Hitler tüm Avrupa’yı teslim alıp, Rusya sınırına kadar dayanmıştı. Dur, durak bilmiyordu. Engel tanımıyordu. Peki, ne oldu sonu? Ne oldu sonra?

Mussolini, sol yumruğunu göstererek yurtseverlere ve tüm dünyaya meydan okuyordu. İktidarını sol bacağından asılarak sonlandırdı.

Türk ordusuna, devrimcilere, Atatürk’e savaş açan, hapishaneleri yurtseverlerle dolduran, işkencelerden geçiren Menderes’ler, Evren’ler, Çiller’ler de yok artık…

Toz olup gittiler… Sıra AKP’ye gelmiştir.

Hesap günü yaklaşıyor… Çoluğu çocuğu, yandaşı, yaşlısı, genci ile Yüce Divan’da yargılanacaklardır…

O günler çok uzak değildir…

(alieralp37)

AK PARTİ DOSYASI : DÜNYA FIRILDAK ŞAMPİYONU MEŞHUR DÖNEK SİYASET Çİ SÜLEYMAN SOYLU KİMDİR ???

​Sevgili okuyucularım, Türkiye tam bir dönekler ülkesi oldu. Piyasada çok sayıda dönek siyasetçiler, gazeteciler vesaire at koşturuyor.Bunlar dün ana avrat sövdüklerinin bugün kucağına oturanlardır.

Dün övgü yağdırdıklarının bugün karşısına dikilenlerdir.

Adam düne kadar Fethullah’ın sağ kolu ve gazetedeki sözcüsüydü. O bir şey yazınca hocaefendinin onayından geçmiş olduğunu herkes bilirdi.

Gün geldi, 180 derece döndü ve cemaate sövmeye başladı.

Adam Tayyip’e en ağır sözlerle saldırırdı. Gün geldi AKP’ye girdi, yükseldikçe yükseldi ve genel başkan yardımcısı oldu.

Şimdi Trabzon’dan milletvekili adayı!

Sözünü ettiğim soylu siyasetçinin adı Süleyman Soylu…

Geçmişte DYP gibi çeşitli partilerde görev aldı, ismi var cismi yok Demokrat Parti’nin genel başkanlığını yaptı.
Baktı ki olmuyor, en sonunda AKP’ye transfer oldu.
Transfer olayı öncesinde AKP ve Tayyip için en ağır sözleri söyler, onları köşeye sıkıştırırdı.
Tayyip için “Padişah olmak istiyor” diyen kendisiydi.
Bakalım daha başka neler söylemiş!..
Tayyip’in attan düşmesi sonrasında:

“Atın üzerinde duramayan ülkeyi de yönetemez. Hükümet yolsuzluk çukurunun içindedir. Bu hükümete zıkkımın kökünü göstereceğiz…”
2008 yılında Aliağa’da: “Bu ülkenin herkese çatan ve kaos (kargaşa) yaratan bir başbakanı (Tayyip) var. Akşam eve gittiğinde karısının ve çocuklarının yüzüne nasıl bakıyor. Boynu bükük kalan esnafın ve çiftçinin yerine kendini koymuyor.”
“Kendisini Adnan Menderes’e benzetiyor. Onun adını bir daha ağzına alma. Sen kim Menderes kim…”

2008 yılında İzmir’de: “Hükümet yanlış ekonomi politikalarıyla bayramları da millete zehir etti. İnsanlarımız gülmeyi unuttu. Paçalarından yolsuzluk akıyor. Türkiye’de ihale ve yandaş belediyeciliği yapılmaktadır.”

2009 Kocaeli: “Halk 29 Mart’ta (yerel seçimlerde) hükümete zıkkımın kökünü gösterecek. Her üç gençten biri işsizlik girdabının içinde.”

2009 Derince: “Yolsuzlukla mücadele edeceğim diyen hükümet Türkiye’yi yolsuzluk çukuru içine batırdı. Tüyü bitmemişin hakkını yedirmeyeceğiz dediler ama her gün tüyü bitmemiş üzerinden siyaset yapıyorlar. Başbakan bu ülkeyi rant ülkesi yapmayacağım dedi ama rantın babasını getirdi.”

2009 Kastamonu: “Seçim sürecinde çok manidar işler oluyor. Başbakan kendisini padişah olarak görmek istiyor. Ülkemizde sadaka kültürü var. Türkiye’de her üç kişiden biri fukaralık sınırının altındadır. Eleştirilmesi gereken, insanları bu duruma düşüren hükümettir.”

Geçmişte söylediği bu sözlerin mürekkebi bile henüz kurumadı. Meydanlarda ve kapalı salon toplantılarında alırdı mikrofonu eline, bunları bağıra bağıra söylerdi.
İşin ilginç yanı, söylemlerinin hemen hepsi iki konu üzerinde yoğunlaşırdı.

– Tayyip’in padişahlık özlemi.
– Yapılan yolsuzluklar ve vurgunlar.
O zaman haklıydı, doğruları söylüyordu.

Yıl 2012…

Sonrasında neler oldu, nasıl pazarlıklar yapıldı ve ne gibi kulisler döndü bilinmez, bizim Süleyman büyük bir başarıyla adımını AKP’nin tam göbeğine attı.
Ama bu da yetmedi!..

İçeride görülmemiş bir hızla yükseldi veya yükseltildi, şimdi AKP’nin Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan yardımcısı olarak görev yapıyor.
Geçmişte söylediği sözleri herhalde unutmuştu!

Yeni partisinden hiç kimse karşısına geçip “Eyy Süleyman geçmişte sen bize hakaretler yağdırırdın. Önce bu sözlerini geri al bakalım” demedi.
Kendisi de bu konuda hiçbir açıklama yapmadı, yapamadı.
Saf değiştirmiş olması yeterliydi!

Evet, Süleyman şimdi AKP Trabzon listesinde milletvekili adayı…
Hem de birinci sırada!
Önümüzdeki dönem Meclis’te olacak, orada da kürsüye çıkıp nutuklar atacak…
Geçmişte Tayyip ve AKP için söylediği sözler elbette gündeme gelecek, kendisine sorular sorulacak.
Acaba o zaman ne diyecek?..
Şimdi Trabzon’da seçim çalışması yapıyor.
Trabzon’da bir seçmen şunu sorsa nasıl bir yanıt verecek?
“Yaaa Süleyman, sen kısa süre öncesine kadar bunları söyleyen biriydin. Şimdi hangi yüzle bizden Tayyip ve AKP adına oy istiyorsun?.. O günlerden bu yana ne değişti de sen böylesine döndün?..”

Sevgili okuyucularım, zamanla her insanın fikirleri ve görüşleri bir miktar değişebilir ama 180 derece dönmek epeyce zordur! Her babayiğidin harcı değildir!

Bizim siyasetçilerde ve gazetecilerde bunu ne yazık ki çok sık görüyoruz.
Ama bizdeki döneklerin durumu, neden döndüklerinin açıklaması epeyce farklı!..
Onlar güce tapanlardır.

Gücün karşısında ya korkmuşlardır, ya da kendilerine yeni avanta kapıları açılmıştır.
Bu gibileri toplumun iyi tanıması gerekir.
Kendimden örnek vereyim!

Ülkemizi soyan hırsızları, namussuzları, şeriat düzeni getirmek için çaba harcayan din bezirgânlarını, yalancıları ve sahtekarları günün birinde övmeye başlarsam, başka bir deyişle onurumu yitirip “Dönek” olursam, biliniz ki aynı şeyler benim için de geçerlidir.
Sizden ricam, o zaman suratıma bile bakmayın.
Arkamdan ve yüzüme karşı “Döneeek” diye bağırın.
Allah hiç kimseyi dönek yapmasın.
Amin!

Emin Çölaşan’ın notu: Gazeteci abimiz Oktay Ekşi’nin eşi saygın bilim insanı Prof. Dr. Aysel Ekşi aramızdan ayrıldı. Oktay abiye ve bütün ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum. Allah rahmet eylesin.

AK PARTİ DOSYASI : TAYYİP ERDOĞAN HANGİ MADDEDEN YARGILANACAK // / ’Devlete karşı savaşa tahrik’

’Devlete karşı savaşa tahrik’

Türk Ceza Yasasında Suriye’ye karşı işlenen suçların karşılığı olarak, ’Devlete karşı savaşa tahrik’ nitelemesi bulunuyor.

İŞTE O MADDE VE HÜKÜMLER

Madde 304-

(1) Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı savaş açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik edenveya bu amaca yönelik olarak yabancı devlet yetkilileri ile işbirliği yapan kişi, on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu madde uygulamasında, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenliğine karşı suç işlemek üzere oluşturulmuş örgütlerin doğrudan veya dolaylı olarak desteklenmesi, hasmane hareket olarak kabul edilir.

(3) Bu maddede tanımlanan suçun işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

‘YABANCI DEVLET ALEYHİNE ASKER TOPLAMA’

Madde 306-

(1) Türkiye Devletini savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak şekilde, yetkisiz olarak, yabancı bir devlete karşı asker toplayan veya diğer hasmane hareketlerde bulunan kimseye beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Fiil sonucu savaş meydana gelirse faile müebbet hapis cezası verilir.

(3) Fiil, sadece yabancı devletle siyasal ilişkileri bozacak veya Türkiye Devleti veya Türk vatandaşlarını misilleme tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak nitelikte ise faile iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.

(4) Siyasal ilişki kesilir veya misilleme meydana gelirseüç yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

http://www.aydinlikgazete.com/politika/devlete-karsi-savasa-tahrik-h70155.html

AK PARTİ DOSYASI : KANAL İSTANBUL, TRAKYA VE BOR TEZGAHI – EMPERYALİST KOMPLO

İKİ DAKİKANIZI AYIRIP OKUYUN.


ÇOK ÖNEMLİ OKUYUN VE PAYLAŞIN HERKES BİLGİ SAHİBİ OLSUN, KANAL İSTANBUL TEZGAHINA UYANIN! UYANDIRIN!


VE LÜTFEN ARTIK İHANETE KARŞI AYAĞA KALKIN!

Sağcısı, solcusu, dindarı, milliyetçisi, Ulusalcısı her ne isen, tek kalan ortak noktamız olan ülkeni eğer seviyorsan bu yazıyı okumak için 2 dakikanızı ayırın.

Lütfen tembellik edip arkadaş ve tanıdıklarınıza yollamayı ihmal etmeyin. lütfen paylaşın UNUTMAYINIZ DİYE GÖNDERİLDİ…

"Allah aşkına ne yapabilirsek yapalım bundan başka maddi servetimiz yok, sattırmayalım.

· TRAKYA’NIN ALTI PETROL VE DOĞAL GAZ KAYNIYOR.


· YAP İŞLET DEVRET MODELİ İLE "İSTANBUL KANAL PROJESİNİ" ALACAK FİRMA TÜM TRAKYA’YA HÂKİM OLACAK.


· HERKES TOPRAKLARINI SATACAK.


· TRAKYA’NIN ASYA İLE BAĞLANTISINI KESECEKLER
(Çünkü kanal ile Avrupa Yakası ayrılmış olacak).

· BU PROJE EMPERYALİSTLERİN TRAKYA’YI TÜRKİYE’DEN KOPARMA PROJESİDİR.


· HERKES AKLINI BAŞINA TOPLASIN…


· AYNI OYUN GÜNEYDOĞU’DA MAYINLI ARAZİDE YAPILMAK İSTENDİ
(Ancak, oluşturulan duyarlı Kamuoyu yüzünden hükümet geri adım atmıştı) ….

· ŞİMDİ İSTANBUL KANAL İLE TÜRK MİLLETİNİN ELİNDEN TRAKYA ALINACAK.


· YABANCILARA 49 YILLIĞINA DEVREDİLECEK…


· UYANMANIN VAKTİ GELDİ


· TÜRK ORDUSUNU DA "BAK, HAVADA KUŞ VAR!" DİYE BAŞKA YÖNE YÖNLENDİRDİLER.


· ONLAR PKK İLE UĞRAŞIRKEN TÜRKİYE TOPRAKLARI ELDEN ÇIKARILACAK.


· 49 YILLIĞINA VERİLECEK.


· KIBRIS DA İNGİLTERE’YE 49 YILLIĞINA VERİLMİŞTİ, HALA PROBLEM YAŞANIYOR.


· ELİMİZDEN AYNI YÖNTEMLE ALINMIŞTI.


VATANINI SEVEN HERKESE GÖNDERELİM…


HEPİNİZİN BİLDİĞİ GİBİ ETİBANK ÖZELLEŞTİRİLECEK… VE BOR İŞLETMELERİ ETİBANK BÜNYESİNDE. (ALICISI DA HAZIR, ABD KONULAN FİYAT 40 MİLYON $.


· ASIL DEĞERİ 9 (DOKUZ) TRİLYON DOLAR, DİKKAT EDİNİZ 9 MİLYAR VEYA 9 MİLYON DEĞİL 9 TRİLYON DOLAR… ???


İŞTE BURASI ÇOK ÖNEMLİ…

Bor’la çalışan araba üretildi. Maliyeti 200 TL olan 1 kg bor ile 19 000 km yol yapabiliyor (1100 kg oto, 100 km sabit hızla giderse).
Bu demek oluyor ki PETROLE son!

Batılı ülkeler bor işletmeciliğinin kansere yol açtığını iddia ederek BOR madeninden soğutma çabası içindeler.

Oysa bu mucize maden, kanser tedavisinde de şu an kullanılmaktadır.

Türkiye kıskaçta.

Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı!

TÜRKİYE, Dünyada bor rezervinin yüzde 73`üne (% 73) sahip ve Türkiye GELECEĞİN DUBAİSİ ‘dir! Ve uluslararası “teröristler” Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi planlıyor.
Bu e-postayı çoklu yollayarak en azından bir toplum bilinci oluşmasına yardım edebiliriz…

LÜTFEN BİR DAHA OKUYUN VE LÜTFEN HERKESE İLETİN…

YAŞADIĞIN DÜNYAYI SORGULAYAMIYORSAN, BARİ ÜLKENİ SORGULA…

TMMOB
ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI
İSTANBUL ŞUBESİ

AK PARTİ DOSYASI : MESLEKTEN ATILAN SAVCI MUAMMER AKKAŞ AKP YOLSUZLUĞUNU ANLATTI

Muammer Akkaş, 2013’te Türkiye’yi sarsan ikinci büyük yolsuzluk soruşturmasının savcısıydı. Dosyası elinden alınıp sürüldü, darbeyle suçlandı, tehditler aldı ve iktidarın baskısıyla mesleğinden ihraç edildi. Cesur savcı, işin gerçeğini anlattı.

Muammer Akkaş, 2013’te Türkiye’yi sarsan ikinci büyük yolsuzluk soruşturmasının savcısıydı. Dosyası elinden alınıp sürüldü, darbeyle suçlandı, tehditler aldı ve iktidarın baskısıyla mesleğinden ihraç edildi. Cesur savcı, işin gerçeğini anlattı.

– Yargıya sivil darbe yapıldı. İlk defa Cumhuriyet Savcısı’nın talimatı ve mahkemenin kararı yerine getirilmedi.

– Kanuna göre hareket eden polis ve savcılar cezaevinde, getirmeyenler dışarıda. Ülke için acınacak bir durum.

– Seçime ayarlı operasyon savı çok gülünç. 20 aylık soruşturma deşifre olduğu için erkene çekildi.

– Terör finansçısı diye bilinen Yasin el Kadı’nın Milli İstihbarat Teşkilatı ve Başbakanlık’ça korunduğunu görünce çok şaşırdık.

– Ulaştırma bakanı’nın danışmanı Ömer Sertbaş, işadamlarından havuz için zorla para toplayan kişiydi.

– Başbakan’ı, Bilal Erdoğan’ı, Berat Albayrak’ı dinlemedik. Yabancı istihbarat örgütleri dinlemiş olabilir.

– Milyar dolarları çalanlara bir şey yapamıyoruz. ancak 10 liralık hırsızlık yapanlara gücümüz yetiyor.

– Benim siyasi bir grupla ya da cemaatle bağlantım yok. Olsaydı devlet kurumları çoktan tespit ederdi.

Millet gazetesinden Bülent Ceyhan’a açıklamada yer alan Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş, Başsavcı Vekili’nin kendisini görevlendirdiği soruşturmayı derinleştirdiğinde ülkenin kaderini değiştireceğini bilmiyordu. Baskılar, karşılaştığı sıkıntılar onu kısa süren bir ikileme götürdü. Ya ‘boş ver dosyayı ver gitsin’ diyecekti ya da bir Cumhuriyet Savcısının sorumluluğuyla operasyon talimatı verecek ve vicdanı rahat yaşayacaktı. Akkaş, geçtiğimiz günlerde iktidarın baskısıyla mesleğinden ihraç edildi. Belki de tutuklanacak. Ancak vicdanen rahat…

– AKP, yolsuzluk soruşturmalarını darbe girişimi olarak niteledi. Darbeye mi giriştiniz?

Türk hukuk tarihinde ilk defa Cumhuriyet Savcısının talimatı, mahkemenin kararı yerine getirilmedi. şayet bir darbe varsa o, yargıya yapıldı. İlk defa oldu bu. Tarihte bir örneği yok. Hatta dünya hukuk tarihinde bunun örneği olduğunu sanmıyorum. Bu darbe birilerinin talimatlarıyla siyasiler, siviller kanalıyla yapıldı. Darbenin mağdurlarından biri de benim. Mağduriyetim devam ediyor. Meslekten İhraç edildim. Diğer hakim ve savcıların, polislerin başına gelenin benim başıma gelme ihtimali yüksek. Çünkü şu anda hukuki bir süreç yaşanmıyor. Polisler neden gözaltına alınıp tutuklandılar? Hakimin kararını uyguladıkları için. Polisin bu kararları talimatları uygulamama gibi bir yetkisi yok. Uygulamak zorunda. Polisler yargının kararının yerine getirdikleri için 10 aydır cezaevindeler… Mahkeme kararını yerine getirmeyen polisler ve savcılar ise dışarıda. Ülkem için acınacak bir tablo.

– 25 Aralık soruşturması nasıl başladı. Sizi bu dosyayla kim görevlendirdi?

25 Aralık dosyası diye anılan 2012/656 No’lu dosya aslında 2011 Kasım ayında açılan 2011/2323 No’lu soruşturma dosyasından ayrılarak gelen bir dosya. 2011’de emniyete gelen ihbarlar üstüne bir soruşturma açıldı. Bir hafriyat şirketi kamu görevlilerine nüfuz ediyordu. İstemediği kamu görevlisi ile nasıl uğraştıklarını, vazife yerini nasıl değiştirmeye çalıştıklarını açık olarak gördük.

Örgütlü olarak, haksız rekabet, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet suçlarına dair bulgular elde edince soruşturmayı derinleştirdim. Fiziki takibe ve telefon dinlemelerine başlandı. ‘Bosphorus’ isimli bir şirketin Etiler’deki polis okulu arazisinin ihalesine nasıl fesat karıştırdığına dair bulgular elde ettik. Cengiz Aktürk ve eşinin sahibi göründüğü ancak perde gerisinde şirketin gizli ortakları olduğunu belirledik.

Şirketin gizli ortakları arasında kamuda önemli vazifelerde yer alan kişilerle, kuşağın Başbakanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’ın olduğunu tespit ettik. firmanın gizli ortaklarından biri Birleşmiş Milletler tarafından terörü finanse eden kişiler arasında zikredilen Yasin El Kadı’ydı. O vakit soruşturmanın alelade bir soruşturma olmadığını anladım. Kamu kaynaklarının nasıl birilerine peşkeş çekildiğini soruşturma derinleşince belirledik. Bu kişiler ihaleleri takip ediyordu ve kamu kuvvetini kullanarak ihalelere fesat karıştırma fiillleri içerisindeydi.

Hafriyat soruşturmasıyla bir alakası olmadığına kanaat getirince dosyayı ayırma kararı aldık.

– Ayırma kararı aldığınızda Başsavcı’nın haberi var mıydı?

25 Aralık diye bilinen soruşturmanın ayrılması gerektiğini Başsavcı Vekili’ne anlattım. O da tefrik edebileceğimizi söyledi ve Mart 2012’de dosyayı ayırdık. Bu dosya, hafriyat soruşturması devam ederken tesadüfi kanıtlar elde edilerek oluştu. Ne bir ihbar vardı ne de müşteki.

– İktidar partisi sözcüleri, seçim ayarlı siyasi operasyon dediler. Birilerinden talimat aldınız mı?

Bu iddiaya gülmek lazım. Böyle düşünmenin ne kadar abes olduğunu göstermek lazım. Bu soruşturma Kasım 2011’de başladı. Asıl dosyanın ayrıldığı tarih Mart 2012. Dosyayı bana Başsavcı Vekili verdi. 20 ay önce başlamış bir soruşturma. 17 Aralık soruşturması yapıldı. Ben emniyetteki arkadaşlardan, benzeri yolsuzluk soruşturmalarının araştırıldığını öğrendim. Bu tehlike üstüne ben de soruşturma dosyasına sahip çıktım. Nasıl çıktım? Kasaya kilitlemekle olmaz, istenince vermek zorundasın. Ben şöyle sahip çıktım; operasyon yapma noktasında bir hazırlığım oldu. Operasyon tarihini de soruşturma deşifre olduğu için erkene çektim.

Öyle ki ben daha önce bana gelen dosya evraklarını ve fezlekeyi mühürlü biçimde getirmelerini istemiştim. Çünkü operasyonu 30 Mart seçimleri sonrasında yapmayı planlıyordum. Şartlar ve dosyaya müdahale edilmesi operasyonu erkene almamı icap ettirdi.

’27 ARALIK’A UÇAK?BİLETİ?ALMIŞTIM’

Şunu söylemeliyim. Ben yurt dışına hiç çıkmadım. Ailemle ilk defa yurt dışına çıkma planı yapmıştım. Amcamlar Fransa’da olduğu için hem onları ziyaret etmek hem de gezmek amaçlı 2013 Mart ayında Pegasus’tan 4 benlik gidiş dönüş bileti aldım. 27 Aralık 2013’te gidecektik. Sanıyorum 2 Ocak 2014’te dönecektik. Yani 25 Aralık’tan iki gün sonra. Bu operasyonu seçim öncesi 25 Aralık’ta planlamış olsam neden uçak bileti alayım paramın yanması pahasına.

– Soruşturmayı gizlediğiniz UYAP’a girmediğiniz öne sürüldü.

Biz hukukçuyuz, süreci hukukçular iyi bilir. Ancak halkımız bu süreçlerle alakalı bilgi sahibi olmayabilir. Bu soruşturma Başsavcı Vekili tarafından bana verildi. Bir soruşturma ya başsavcı ve vekili tarafından verilir ya da UYAP üstünden kimsenin müdahalesi olmadan otomatik tevziyle gönderilir. Dosya, UYAP’a kayıtlıydı. Kayıt etmeden soruşturmaya devam etmek mümkün
değil zaten.

17 yıllık meslek hayatımda ki 3 seneyi hususi yetkili savcı olarak geçti. Ben soruşturmalara nasıl müdahale edilmeye çalışıldığını gördüm yaşadım. Bu tecrübelere göre hareket ettim.

BASKI GÖRDÜM

– Size 25 Aralık soruşturmanızı kapatmanız için size baskı yapan veya yapanlar oldu mu?

Tabii ki… Bu soruşturma 20 ay önce başlamıştı. Her safhasından bilgim vardı. Şüphelilerin konumları, müdahale edebilme ihtimalleri soruşturmanın içeriği ve mahiyeti, itibari ile bende gizlilik mevzusunda daha hassas davranılması gerektiği inancı oluştu. Soruşturma devam ederken çok sayıda müdahaleler oldu. 25 Aralık soruşturmasının varlığı şüpheliler tarafından araştırılıyordu. Bunları biliyorduk.

HAVUZU?KURAN?BAKAN DANIŞMANI

– Şüpheliler soruşturmadan nasıl haberdar oldu?

Mali Şube polisleri tarafından bana 2013 Eylül-Ekim gibi bir bilgilendirme yapıldı. Ulaştırma Bakanı TİB’e gidiyor ve ‘benim danışmanım dinleniyor mu?’ diye soruyor. Oradaki görevli de dinlendiğini söylüyor. Bakan bütün işlerini o danışmana yaptırdığı için şaşırıyor.

Bakanın danışmanı Ömer Sertbaş isimli bu şahsın soruşturmamızda önemli bir yeri var. Bu şahıs ‘Havuz’un oluşturulmasında, rüşvet olayında, işadamlarını bu mevzuda zorlayan paraları toplayan kişi… Sertbaş, bazı ihalelerde bizatihi takibat yapan, firmalara arayıp ‘ihaleleri size vermek istiyoruz, bize özelliklerinizi söyleyin ihaleyi ona göre düzenleyip verilmesini sağlayalım’ diyen bir şahıs.

Daha önemlisi 8-10 civarındaki iş adamından ortalama 650 milyon dolar paranın ‘Havuz’ için toplanmasında, bir çok iş adamı ile Başbakan’ın damadı Berat Albayrak’ın da içinde bulunduğu böyle bir yapılanmayı sağlayan, irtibat kuran kişi.

BAŞBAKANI VE OĞLUNU DİNLEMEDİK

– Başbakan ve oğlu Bilal Erdoğan soruşturma kapsamında dinlendi mi?

Bilal Erdoğan’ı, Berat Albayrak’ı dinlemedik. Başbakan’ı da kesinlikle dinlemedik. Dokunulmazlığı yer alan hiçbir milletvekili ve bakan da dinlenmedi. Böyle bir algı oluşturuldu. Mahkeme kararları ortada. Kimleri dinlediğimiz ortada. Fakat usulde şu var. Bir kuşkulu dinlenirken onun görüşme yapmış olduğu şahıslar da dinlemeye takılıyor. Biz buna dolaylı dinleme diyoruz. Dinleme yapılırken hepsi kayda girmez. Sadece kabahat ile alakalı konuşma tespit edilirse kayda alınır. Bizim için Bilal Erdoğan ile Berat Albayrak, alelade bir vatandaş.

Bundan cıvarı alelade bir kişinin yasada belirlenmiş kabahatleri işlemesi halinde nasıl dinlenmesi hukuka müsait ise bu şahısların da dinlenmesinde hukuken bir mani yoktu. Ancak soruşturmanın gizliliğinin deşifre olmaması, bu adların biliniyor olması nedeniyle dinlemedik. Mesela bir memur bu bilinir adları gördüğünde deşifre edebilirdi. Bu yüzden ilk etapta dinlenmesini istemedim. İleriki evrede dinlemeyi düşünüyordum. Ancak Bilal Erdoğan’ı dinleseydim soruşturma başladığı gibi biterdi.

BAŞBAKANI KİM DİNLEDİ?

– Başbakan ile oğlu arasında ‘Sıfırlama Tapesi’ diye bilinen bir ses kaydı internete düştü. konuttaki çok yüklü paraların acilen dağıtılması, daireler satın alınarak ortadan kaldırılmasıyla ilgili. Bu dinlemeyi kim yaptı?

Bu ses kaydından internette yayınlanana kadar hiç haberim olmadı. Bizim dosyamızda böyle bir kayıt yok.

Sırf bilhassa Bilal Erdoğan’ı ve Başbakan’ı dinlemedik. Bahse mevzu kişİler hakkında ne bir talep ne de herhangi bir karar aldırmadım. Bu görüşme ile alakalı bir teknik inceleme de net bir biçimde ortaya konulmadı. Ancak bir tahmin yürütebilirim. Emniyetin kriptolu telefonu dinleme kabiliyeti yok.

Bunun için hususi aygıtlar gerekiyor. Kriptolu telefonlarda şifreleme her saniye değişiyor. Bunların çözülerek dinleme yapılması gerekiyor. Bu dinleme sanıyorum istihbarat örgütleri tarafından yapılmıştır. Onların bu yeteneği mevcut. Sonraki tarihlerde Alman, Amerikan, İngiliz istihbaratlarının bizi dinledikleri ortaya çıktı. Çok gizli görüşmelerin dinlendiği bilgisi yalanlanmadı.

Bence bu görüşmelerde Yasin El Kadı faktörü çok önemli.

– Neden? Başbakan’ın konuşmalarıyla nasıl bir ilgilisi olabilir?

Yasin El Kadı’nın, ülkemize girmesi yasak. Terörü finanse ediyor ve yabancı istihbaratın bu kişiyi takip etmesi doğal. Bu şahsın kimlerle görüştüğünü neler konuştuğunu bilmeleri ve bir ekip ilişkileri tespit etmek için takip yapmaları gerekir.

Soruşturmada Yasin El Kadı’nın MİT Müsteşarımızla ve kuşağın Başbakan’ı ile birkaç kez başbaşa görüştüğünü tespit ettik. Yasin El Kadı ciddi bir biçimde ülkemizde koruma kalkanı altındaydı.

EL?KADI’YA?KRİPTOLU?TELEFON

– Yani ‘sıfırlama tapesi’ Kadı takip edilirken mi ortaya çıktı?

Yasin El Kadı ile Başbakan arasında görüşmeler olduğu biliniyor. Biz Kadı’nın daha rahat görüşmek için Başbakanlık’tan kriptolu telefon arzuladığını de tespit ettik. Kriptolu telefonla ne konuştuklarını bilmiyoruz ama yabancı ülkeler bunu bilmek için Türkiye’yi dinlemiştir. Biz dosyadaki şüphelilerin normal telefon görüşmelerinde bile ülke güvenliğiyle alakalı ciddi görüşmeler yaptığını gördük.

– 17 Aralık operasyonu sizin soruşturmanızı nasıl etkiledi?

17 Aralık operasyonu yapılınca bende bir tedirginlik oluştu. 25 Aralık soruşturmasında ihalelerin nasıl verildiği, belli şirketlerin bu ihalelere nasıl girdiği, kara paraların nasıl aklandığı, bunun içerisine terör mevzusunun nasıl girdiğinden, nüfuz ticaretinin, rüşvetin nasıl yapıldığından bahsediyorum. alelade bir örgüt yoktu karşımızda. Milyarlarca dolar haksız kazanç tespiti vardı. Soruşturma sadece Etiler’de polis okulu ihalesiyle başladı ve işin içine aniden Yasin El Kadı girdi. Ben soruşturmanın bu hale geleceğini tahmin etmiyordum.

TERÖRÜ FİNANSE ETTİĞİ İDDİA EDİLEN YASİN EL KADI DEVLET KORUMASINDAYDI

Soruşturmaya başladığımızda en önemli kuşkulu Yasin El Kadı’ydı. Terörü finanse eden kişiler arasında gösterilmesi nedeniyle dünyanın bir çok ülkesinde bu şahısla alakalı takibat olduğunu öğrendik. Ama bu şahsın Türkiye’ye çok rahat girip çıktığını devletin tüm olanaklarını sonuna kadar kullandığını; MİT ve Başbakanlık tarafından koruma, vasıta ve şoför tahsis edildiğini gördük. Şaşırdık. Bir devlette böyle bir şeyin olması mümkün değil. Bu şahıs, 2012 senesinde T.C. Devleti’nin sınırları içine girmesi yasaklanmış birisi. Bu şahsın yasaklılık hali devam ederken Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan VİP’ten girip çıktığını fark ettik. Havalimanından VİP kamera kayıtlarını istedik. Başbakanlık Koruma Müdürlüğü, soruşturmayı takip eden Mali Şube’yi arayıp bu kamera kayıtlarını neden istediğimizi sordu. "Bizim o kuşakta çok önemli bir misafirimiz Türkiye’ye giriş yaptı deşifre olmasını istemiyoruz" dedi. Şaşırdık, önlem almaya çalışıp alelade bir soruşturma olduğunu söyledik. Soruşturmaya ilk müdahale bu biçimde oldu.

BAŞBAKAN İLE GÖRÜŞTÜ

Mesela bir başka olayda, Yasin El Kadı’nın kuşağın Başbakan’ı ve MİT Müsteşarı ile görüşmeleri sırasında aynı sıkıntıyı yaşadık.

Görüşmenin yapıldığı Haliç Kongre Merkezi’nden kamera görüntülerini istedik. Kimlerle görüşeceğini tam olarak bilmiyorduk. Terörü finanse ettiği sav edilen kişinin ülkenin önemli bürokratlarıyla görüşmesi, terörle mücadele mevzusunda vazifeyi olan savcıyı ilgilendiren bir mevzu olduğundan bizler soruşturma kapsamında kamera kayıtlarını istedik. Soruşturmanın açığa çıkmaması adına dikkat çekmemesi için Narkotik Şube kanalı ile istedik. Daha önce yaşadığımız fena deneyim bizi bu yönteme sevk etti. Ki bu tamamen yönetmelikte olan bir durum.

Soruşturma usulü yönetmeliğinde buna ‘maskeleme’ yöntemi denilmektedir. Biz bu yönetmeliği uyguladık.

25 ARALIK YOLSUZLUK SORUŞTURMASI?NASIL?KAPATILDI?

Tarihler 25 Aralık 2013’ü gösterirken haber ajanslarına düşen bilgi Türkiye’de bomba tesiri yaptı. Haberde, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş’ın, 96 kişi hakkında ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak ile rüşvet’ suçlamasıyla operasyon talimatı verdiği yazıyordu.

Savcı Akkaş, birçok iş adamının da aralarında bulunduğu 41 benlik gözaltı listesi hazırlamış, mahkemeden bazı iş adamlarının malvarlığına el koyma kararı çıkarmıştı. Şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılan isimlerden biri de kuşağın Başbakanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’dı..

17 Aralık soruşturmasını yürüten Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı ve yardımcıları, 18 Aralık’ta vazifeden alınmıştı. Saygılı’nın yerine Hakan Sıralı getirilmişti. Akkaş talimatı verdi. Ancak gece yarısı 03.30’da Emniyet’te bir toplantı yapıldı. İddiaya göre Hakan Sıralı, Emniyet Müdür Yardımcısı Selami Yıldız, İl Emniyet Müdürü Selami Altınok ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’nın yanı sıra toplantıya bir bakan da katılmıştı. 25 Aralık 2013 günü sabah 07.00’ye kadar operasyon için bekleyen polislere ‘operasyon iptal’ bilgisi verildi. T.C. tarihinde ilk kez kolluk kuvvetleri savcı talimatını ve mahkeme kararını uygulamadı.

Bir gün sonra tarihler 26 Aralık’ı gösterirken dosya Savcı Muammer Akkaş’tan alındı. Adliye önünde yazılı basın açıklaması yapan Akkaş, "Soruşturma yapmam engellenmiştir" dedi.

Akkaş 16 Ocak 2014 günü HSYK kararnamesi ile Tekirdağ Cumhuriyet Savcısı olarak atandı. Yeni atanan savcılar 2 Eylül 2014’te, 25 Aralık soruşturmasıyla alakalı takipsizlik kararı vererek Bilal Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 96 kuşkulu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı belirtti. Karararda, soruşturmayı hazırlayanlar ise ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmekle’ yani darbe ile suçlandı.

CEMAATLE,?SİYASİ?GRUPLA?HİÇBİR BAĞLANTIM?YOK

– Emniyet mensupları emirlerinizi yerine getirmeyince savcı olarak ne hissettiniz.

Ben Cumhuriyet Savcısıyım. Devletim bana bazı vazifeler vermiş, bunu yerine getirme sorumluluğum var. Başka savcılar da olsa aynı şeyi yaparlardı diye düşünüyorum. Türk tarihinde bir savcı talimat veriyor polis uygulamıyor. Polis, mahkeme kararını da uygulamıyor. Soruşturmasının gereğini yaptıramamış bir savcı düşünün. Bu suretle dosyaya müdahaleler yapılmış, tehditler almış, sıkıntılar yaşamış bir savcı düşünün. Büyük sıkıntılar yaşadık. 25 Aralık 1 gündür ama benim ömrümden birkaç sene götürmüştür. Yaşlandığımı hissediyorum.

– İktidarın aleyhine kararlar verenler, paralelci ya da cemaatçi olmakla itham edildi. Cemaatçi misiniz?

Bu soruşturmanın herhangi bir cemaatle hiçbir alakası bağlantısı yok. Daha önce de anlattım. Kendi mecrasında gelişen nasıl başladığı kim tarafından verildiği belli bir soruşturma. Cemaatlerle siyasi gruplarla bağlantısı olan bir soruşturma değil. Hafriyat dosyasında herhangi bir siyasi grup yok. kolay bir şirketin çalışmaları var.

Benim de herhangi bir siyasi grupla ya da cemaatle bağlantım yok. Böyle olsaydı şimdiye kadar tespit ederlerdi. Beni çok araştırdılar. Hiçbir illiyet bağım kurulmadı. kuşağın Başbakanı’nın mitinglerde söylediği, "Sen dur, seninle işimiz var. Senin kime çalıştığını çıkartacağız" demesinin üstünden bu kadar vakit geçmesine, bu kadar çalışılmasına rağmen hiçbir şey çıkartılamadı. Düşünün bir devlet bütün kurumları (polis, asker, MİT) ile sizi 1,5 sene araştırmış ve bu biçimde bir itham ile alakalı nokta kadar bir kanıt bulup ortaya koyamamış ise bunun bana yapılmış kocaman bir iftira olduğu bu evrede meydana çıkmıştır. Ben görevimi yaparken kanunların bana verdiği yetkiyle ve vicdanımla yaptım. Bunun dışına kesinlikle çıkmadım. Hiçbir yerden de talimat almadım. Kanun diyor ki soruşturmayı savcı yapar. Soruşturmanın sahibi savcıdır. Bize bunlar öğretildi.

10 LİRALIK HIRSIZLIĞA CEZA KESTİK, VİCDAN AZABI ÇEKİYORUM

– Bu hale geleceğini bilseydiniz dosyaya bakar mıydınız? Sürgün edildiniz neticede meslekten ihraç edildiniz?

Ben hukukçuyum. Böyle bir lüksüm yok. Milletimizden bu soruşturmayı tamamlayamadığım ve sonuçlandıramadığımız için özür diliyorum. Yapmam gerekeni sonuna kadar yapamadım. Bu soruşturmadan sonra Tekirdağ’a gönderildim. Orada Asliye Ceza Mahkemesi’nde duruşma savcılığı yaptım. Hırsızlık dosyaları da geliyordu. Evine ekmek götürmenin derdinde bir insan gelmişti. İnşaatın çevresinden geçerken topladığı demirleri satıp geçiniyormuş. Bu şahıs 10 ya da 20 lira arasında değişen değerdeki demirleri çalmak kabahatinden karşımıza çıkarıldı. Ortada bir hırsızlık kabahati vardı. Biz sanığa ceza verdik. 3-4 sene ceza verdik. 10 lira için ceza verdik. Ben vicdanen çok rahatsızım.

HUKUKUN GÜCÜ SIRADAN VATANDAŞA YETİYOR

– Diğer tarafta milyar dolarlık yolsuzluk yapanlar varken…

Sadaka diye verdiğimiz paralar bunlar ama kabahat kastıyla yapılan bir fiil olduğu için yasaların gereğini uygulamak zorundaydık. Öbür tarafta milyarlarca dolar devletin kamu hakkını çalan rüşvet olarak veren insanlara bir şey yapamayınca şu anda da büyük vicdan azabı çekiyorum.

Milyar dolarları çalanlara birşey yapamıyoruz. 10 liralık hırsızlık yapana gücümüz yetiyor. Ancak sokaktaki alelade vatandaşa ceza kesebiliyoruz. Hukuk kuvvetinin yettiğine uygulanıyor. Bir oyun gibi maalesef…

CİHAN

Kaynak : Samanyolu Haber

AK PARTİ DOSYASI : DİN FIRILDAĞI ESKİ MANKEN TUĞÇE KAZAZ : Atatürk yaşasaydı ev ev dolaşıp AKP’ye oy isterdi

Manken ve fotomodelliği bırakmasının ardından ‘Paralel yapı ve CHP zihniyeti’ hakkında ‘ufuk açan’ görüşlerini bir kitapta toplayan ‘Yeni Türkiye’ düşünürlerinden Tuğçe Kazaz, bu kez attığı Twit’ler ile halkı bilgilendirdi.

AK PARTİ DOSYASI /// VİDEO : Ulusa Sesleniş – AKP ve Erdoğan Gerçekleri

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=ZLP458-IAfM&feature=em-subs_digest

AK PARTİ DOSYASI /// VİDEO : Erdoğan’ın Paralel Yalanına Arnavut Meclisinden Tarihi Cevap

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=lE4vcRHxnAg&feature=em-subs_digest

AK PARTİ DOSYASI /// ALİ ERALP : Celladına Âşık olan Mahkûmlar.

Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bu denli büyük soygun, talan, yolsuzluk yaşanmadı.

Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bu denli hukuk, adalet ayaklar altına alınmadı… Paspas gibi çiğnenmedi…

Hiçbir dönemde, hiçbir zaman orduya, yurtseverlere bu denli çok tertip, kumpas düzenlenmedi…

Hem de devlet eliyle… Hem de iktidar eliyle…

Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bu kadar çok kişi dinlenmedi. Dinlemeler, tam 32 bin sayfada toplandı… Dile kolay…

Evet, yanlış duymadınız… Tam 32 bin sayfa…

Günün her saatinde, on binlerce kişiyi yatak odalarına varıncaya dek dinlediler…

Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bayrağımız, ulusal günlerimiz, bayramlarımız, ulusal marşımız, Cumhuriyetimiz, Ulusal Kurtuluş Savaşımız bu denli aşağılanmadı… Hor görülmedi…

Ata’nın “Mazlum Milletleri” temel alan dış politikası çöpe atıldı. Onun yerini küresel emperyalizmin taşeronluğu aldı… ABD emperyalizminin BOP Eş Başkanlığı görevini üstlendiler…

Çevremizde dost devlet kalmadı. Sınır komşularımız PKK, IŞİD, El Nusra, peşmerge aşiretleri oldu…

Hiçbir dönemde, hiçbir zaman, yüce önder Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman komutanlarımız bu kadar çok saldırıya uğramadı…

Yedi Düvele karşı verdiğimiz savaşta emperyalistlerle işbirliği yapıp, milli güçleri sırtından bıçaklayan ne kadar hain, vatansız varsa adlarına anma törenleri düzenlendi, el üstünde tutuldular…

Daha da önemlisi şehit kanları ile sulanan topraklarımızı parsel parsel sattılar… Ya da Yunanlılar tarafından sessiz sedasız işgal edildi… Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bu kadar çok ada yitirmedik. 152 ada Yu­nanistan tarafından işgal edildi…

Üç beş bölücü, terörist it, gönderden bayrağımızı indirdi… Hem de 700 bin kişilik Türk ordusunun gözünün önünde… Hem de koca bir emniyet teşkilatının gözünün içine baka…

Hırsızlık, rüşvet, talan, yalan dolan… Bir veba gibi sardı dört bir yanımızı…

Şimdi tüm suçu “Paralel devlet”in üzerine atıp, işin içinden sıyrılmak, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmak istiyorlar…

Oysa 12 yıl boyunca Cumhuriyet yıkıcılığını birlikte yapmışlar, kumpasları birlikte düzenlemişler, devleti çıkar uğruna, eski deyişle, menfaat uğruna bir avuç Fethullah Gülen taraftarına teslim etmişlerdi…

Bunu biz söylemiyoruz…

Bunu AKP kurucularından Dengir Fırat söylüyor… O aynı zamanda yıllarca “Genel Başkan” yardımcılığı da yapmıştı… Ne diyor?

“Cemaati, Emniyet’e, Asker’e ve MİT’e karşı biz yerleştirdik!” Bahsedilen Cemaat elemanları, ya Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla ilgili Bakan tarafından atanmıştır, ya da üçlü kararname dediğimiz, Bakan-Başbakan-Cumhurbaşkanı imzalarıyla görevlendirilmişlerdir! “AKP, yolsuzluk ve suç üreten bir yapı haline geldi!”

Bu gerçeği, AKP’ye yıllarca hizmet etmiş bir AKP yöneticisi itiraf ediyor…

Ama bizim halkımız anlamıyor, anlamak istemiyor, din sömürüsü ile büyülenmiş, başı dönmüş bir durumda… Nazım’ın deyişi ile “Gocuklu Celepler” sopasını kaldırarak, koyun sürüsü gibi istenilen yöne sürüklüyor onları…

Gözü ne açlığı görüyor, ne soygunu ne ülkenin parçalanmasını… Ne de adaların Yunanlılar tarafından işgal edilmesini…

40 bin şehidin katili APO en muteber kişi olup çıktı günümüzde… Bebek katili APO, el bebek, gül bebek şimdi…

Bütün bu gerçeklere karşın yapılan anketlerde AKP’ye hala yüzde 40-41 oy çıkıyor…

Zulüm, talan, sömürü, hırsızlık, vatan satıcılığı karşısında halkımız “Kuzu sessizliği”ne bürünmüş bir durumda… CELLADINI KURTARICISI OLARAK GÖRMEKTE… Kasabın bıçağını yalayan kuzulara dönmüş… Kuzu kuzu gidiyor, kanlı bıçaklı kasabının peşinden…

Korkuyor… Hem de çok korkuyor… Yönetenlerden korkuyor… Zulümden, dört duvar arasına atılmaktan korkuyor… Kuzuların kurtlardan korktuğu gibi… Korku imparatorluğunun gönüllü askerleri durumuna gelmişler…

Ne diyor Nazım?

“Akrep gibisin kardeşim, / korkak bir karanlık içindesin akrep gibi…

Koyun gibisin kardeşim, / gocuklu celep kaldırınca sopasını / sürüye katılıverirsin hemen

Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye…”

Ama sözün tam burasında sormak gerekiyor? Peki, Türkiye’nin bu hale gelmesinde tek suçlu halk mı? Haksızlıklara, hukuksuzluklara, şeriatçılığa adam gibi direnmeyen, koltuk değnekliği yapan muhalefetin hiç mi suçu yok? Patron ve iktidar yalakalığı yapan “Sarı sendikaların” hiç mi suçu yok? Hepsinden önemlisi “Mütareke Basını” gibi hem iktidarın hem de emperyalizmin gönüllü temsilciliğine soyunup, ona borazancıbaşı olan gazetelerin, gazetecilerin, televizyonların hiç mi suçu yok?

Tümünün de suçu var…

Bu ülkenin bölünmesinde tümünün de payı var…

1923 Devriminin, Atatürk’ün, laikliğin hedef tahtasına yatırılıp, tam yüreğinden vurulmasında tümünün de emeği var…

Tunceli’nin Dersim olabilmesi için az çalışmadılar…

Okullara ve Meclise türbanın sokulması için az çalışmadılar…

IŞİD’in, ÖSO’nun, El Kaide’nin, El Nusra’nın Barzani’lerin, APO’ların bu ülkede söz sahibi olması için az çalışmadılar…

Hele bir 2015 seçimleri de bitsin… Saçımız ak mı kara mı bir önümüze düşsün…

Ak koyun, kara koyun o zaman belli olacak…

Atatürk Türkiye’sini, Dersim, IŞİD, PKK Türkiye’sine dönüştüren hem iktidardan, hem muhalefetten tek tek hesap sorulacaktır…

Üzerine oturdukları saltanat koltukları bundan böyle, rahat değildir artık…

Dikenlidir, iğnelidir…

(alieralp37)