Etiket arşivi: IŞİD

IŞİD DOSYASI : ABD istihbaratı IŞİD’in güçleneceğini de Bingazi’den Suriye’ye giden silahl arı da biliyormuş

ABD istihbaratının IŞİD’in büyüyeceğini ve halifelik ilan edeceğini tahmin ettiği ortaya çıktı. İstihbarat ayrıca, Libya’dan Suriye’ye giden silahların da farkındaymış.

ABD’nin askeri istihbaratı DIA’nın 2012 yılında Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) tehdidine dair yeterli bilgiye sahip olduğu ortaya çıktı.

DIA raporu, muhafazakar bir kurum olan Judicial Watch’un açtığı bir dava sonucu ortaya çıktı. Dosyanın içindeki bilgiler Fox News haberleştirdi.

5 Ağustos 2012 tarihli raporda, güvenlik koşullarındaki bozulmanın Irak’taki sonuçları üzerinde duruyor. Bu koşulların, IŞİD’in öncülü olan Irak El Kaidesi için "ideal bir atmosfer" yarattığını belirten raporda, örgütün eski toprağı olan Musul ve Ramadi’ye geri döneceği ve Suriye’deki diğer gruplarla birleşerek bir İslami devlet ilan edebileceği uyarısı yapılıyor.

Bir başka raporda ise, ABD istihbaratının Bingazi’den Suriye’ye giden silahlardan tamamen haberdar olduğunu gösteriyor.

5 Ekim 2012 tarihli raporda, silah yüklü gemilerin Bingazi’den Banyas ve Burc İslam limanlarına götürüldüğü belirtiliyor. Gemilerdeki yükün ayrıntılı bir dokümantasyonu da raporda yer alıyor: Ağustos ayının sonunda yollanan gemilerde keskin nişancı tüfekleri, RPG’ler, 125 ve 155 mm’lik obüsler.

ABD’nin Libya Büyükelçisi, 11 Eylül 2012 tarihinde Bingazi’de İslamcı militanlar tarafından öldürülmüştü.

KİTAP TAVSİYESİ : KOMUTANIMIZ Emekli Özel Harpçi Abdullah Ağar IŞİD’in röntgenini çekti

ÖZEL BÜRO NOTU :DEĞERLİ KOMUTANIMIZ ABDULLAH AĞAR ÜSTEĞMEN YİNE MİLYONLARIN OKUYACAĞI SON DERECE ÖNEMLİ BİR KONUDA YAZILMIŞ BİR KİTABA İMZASINI ATTI. ONU TÜM TÜRK MİLLİYETÇİLERİ ÇOK YAKINDAN TANIR VE ÇOK SEVER AMA TANIMAYANLAR İÇİN KOMUTANIMIZ HAKKINDA AŞAĞIDA KISA BİR BİLGİ VERELİM. KOMUTANIMIZIN DİĞER KİTAPLARINI HENÜZ OKUMADIYSANIZ BİR ÇIRPIDA OKUYACAĞINIZI SÖYLEYEBİLİRİZ.

ABDULLAH AĞAR 1967’de Ankara’da doğdu. 1989 yılında Kara Harp Okulu’ndan Piyade Teğmen olarak mezun oldu. Özel kura çekerek “komando”, sonra da Özel Kuvvetler’de tim komutanı oldu. İlk kıt’ası Bolu Komando Tugayı’na ayak basar basmaz Güneydoğu’ya, Güneydoğu’ya vardığı ilk gece de ilk operasyonuna çıktı. Tim, takım ve bölük komutanı olarak görev yaptığı, Bolu Komando Tugayı’nın, Özel Kuvvetler’in ve Kayseri Hava İndirme Tugayı’nın kışlalarını hemen hiç görmedi.

Terörün tüm yoğunluğuyla yaşandığı bu dönemde, Güneydoğu’nun ve Irak’ın dağlarında geçen altı yılın ardından artık dağdan inerken Irak’ta yediği kurşunlarla belinde oluşan bir nişan, komutanlığını yaptığı birliklerden de 11 şehit ve 25 gazisi vardı.

Bu döneme dair, “Üstün Cesaret ve Feragat ile Harekât Beratları” sahibidir. 2010 yılında, kamu ve özel sektöre, “güvenlik konularında danışmanlık” yapmak üzere tekrar Irak’a gitti. 2010-2014 yılları arasında bu ülkede kaldı. Bu dönemde Irak’ın işgaline, mezhep, aşiret ve tarikatlara, mezhep savaşına ve başta IŞİD olmak üzere terör, direniş, silahlı ve paramiliter örgütlerin yapısına dair araştırmalar ve gözlemler yaptı.

Bağdat merkez olmak üzere tartışmalı bölgelere (Tamim-Kerkük, Ninova-Musul ve Telafer, Selahaddin-Tikrit-Tuzhurmatu, Diyala-Bakuba), Şiiliğin kalpgâhları Necef ve Kerbela’ya, Kürt Bölgesi’ne (IKYY) ve Irak’ın diğer şehirlerine pek çok seyahati oldu.

Komutanımızın kitapları

5. Tim “Güneş Doğsun İsteriz” (16. basım, 2008)

Ölüm Dağları Bekler “Cudi Dağı” (4. basım, 2008)

Türk Komandoları “Kuzey Irak” (10. basım, 2008)

Toprak Mehmet’e Susamışsa “Ülkem Bayrağım Onurum” (4. basım, 2008)

Baskın “Biz Bu Dağların Erleri” (3. basım, 2009)

KOMUTANIMIZ İLE İRTİBAT KURMAK İSTERSENİZ

abdullahagar

abdullahagar

Emekli Özel Harpçi Ağar IŞİD’in röntgenini çekti

Eski Özel Harp Subayı emekli Üsteğmen Abdullah Ağar, 4 yıl boyunca kaldığı Irak’ta, terör örgütleri, silahlı gruplar, aşiretler ve IŞİD’le ilgili kapsamlı bir araştırmaya imza attı.

“IŞİD ve Irak-Beled el-nifak vel şikak!” başlığını taşıyan 460 sayfalık Kitap, kitapta en dikkat çeken bölümü ise IŞİD’in nasıl kurulduğunu ortaya çıkartan Irak gizli servisine ait 2001 tarihli istihbarat raporu oluşturuyor. “Sırrı Şahsi” “Şahsa Özel Çok Gizli” ibaresinin yer aldığı raporda şu ifadeler yer alıyor: “İstihbarat servisimizin unsurları, (bulunduğu toprakları) gaspçı siyonist rejimin başbakan adayı Yahudi Bernard-Henry Lévy ile Mesud Barzani’nin aralarında yaptıkları bir görüşmeyi izleme ve takip etme başarısı göstermiştir. Bu görüşmede adı El Tevhid vel Cihad olacak, El- Kaide’ye bağlı bir örgütün Irak’ta kurulmasına ve bu örgütün Irak içinde terör eylemleri yapmasına dair karar alınmıştır.”

‘Belge gerçek’

Ağar ise söz konusu istihbarat raporuyla kitabında şunları kaleme alıyor: “IŞİD’in ilk kurulduğu ve eylem yapmaya başladığı 2001-2003 yıllarında ismi Cemaat el-Tevhid vel-Cihad… Belge 2001 yılına ait… Bu belgenin sahte olma olasılığı var mı? Elbet var… Ancak, Yaptığımız tartışma ve incelemeler sonucunda ortaya çıkan ortak kanaat, ‘belgenin gerçek olduğu’ doğrultusunda…”

ID ve Irak-Beled el-nifak vel ikak.pdf

IŞİD DOSYASI : IŞİD’i planlayan Baas istihbaratı

IŞİD’in Irak ve Suriye’deki tüm yapılanmasının Saddam Hüseyin döneminin Baas Partisi istihbarat subaylarından Hacı Bekir tarafından adım adım planlandığı ortaya çıktı

Almanya’da yayımlanan Der Spiegel dergisi, Suriye ve Irak’ın önemli bir bölümünü ele geçiren ve birçok ülkede terör eylemleri düzenleyen IŞİD’in geçmişine dair önemli belgelere ulaştı. Suriyeli muhalif bir gruptan temin edilen 31 sayfalık raporlara göre; IŞİD’i yöneten de, örgütün başına Ebubekir El Bağdadi’yi geçiren de Saddam Hüseyin’in eski istihbarat subaylarından Muhammed el Hilfavi. Haberde, ABD işgalinden sonra Irak ordusunun dağıtılmasıyla birlikte Hacı Bekir lakaplı subayın ‘hedefsiz ve acı içinde’ kaldığı belirtiliyor. Hacı Bekir’in, 2006 ila 2008 yılları arasında ABD’nin Kamp Bukka ve Ebu Gureyb cezaevlerinde kaldığı, salıverildikten sonra da IŞİD’in temellerini attığı söyleniyor. Hacı Bekir’in dini bir yapılanmadan çok milliyetçi hedefleri olan bir örgüte ihtiyacı vardı. Fakat dini söylemlerle daha fazla destek toplayabilirdi. Bunun için örgütün başına 2010 yılında Iraklı bir vaiz olan Ebubekir el Bağdadi’yi getirdi. Der Spiegel, Hacı Bekir’in el yazması notlarına dayanan yapılanmayı, Doğu Almanya‘nın istihbarat servisi Stasi’ye benzetiyor. Örgütün son derece gizli hareket ettiği, güçlü aileleri etki altına almaya çalıştığı ve yerleşim yerlerine ajanlar soktuğu bildiriliyor. Hacı Bekir, geçtiğimiz yıl ocak ayında Suriye’nin Tel Rıfat kentinde, diğer muhalif gruplar tarafından öldürülmüştü.

EL DURİ CAMDAN TABUTTA

Irakordu birliklerinin Tikrit yakınlarındaki çatışmada öldürdüğü IŞİD’in beyni İzzet İbrahim el Duri’nin cenazesi Bağdat’ta Sağlık Bakanlığı yetkililerine teslim edildi. Devrik lider Saddam Hüseyin’in de sağ kolu olan Duri’nin cenazesi camla kaplı bir tabuta konularak halka teşhir edildi.

LİBYA DOSYASI : Libya’da Kaddafi Yanlıları ve IŞİD

Libya’da çatışan tarafların siyasi temsilcileri, Birleşmiş Milletler Heyeti liderliğinde Fas’ta gerçekleştirilen toplantılarda, yaşanan sorunun siyasi yollardan çözülmesi için müzakereler yürütüyor.

Mart ayı başından beri sürdürülen görüşmeler devam ederken, Libya’da yaşanan son askeri gelişmeler ve bazı siyasiler tarafından yapılan açıklamalar sürecin ruhuna zarar veriyor. Fas’ta bütün tarafların üzerinde ittifak edeceği, çatışmanın tarafı olmayan bağımsız isimlerden müteşekkil başkanlık divanı liderliğinde bir hükümet, Parlamento, devlet kurumlarını idare edecek bir devlet meclisi, anayasa meclisi ve ulusal güvenlik meclisi oluşturulması için sarf edilen gayret boşa çıkarılmak isteniyor.

Libya’da iki çatışan taraftan Tobruk’daki Temsilciler Meclisi (TAM), Emekli General Halife Haftar’ı, Genel Kurmay Başkanı tayin ederek Libya ordusunun başına getirdi. Bir tarafta TAM temsilcileri çözüm için Fas’ta görüşmeler yaparken, diğer tarafta Haftar’a bağlı birlikler başta Trablus olmak üzere Libya’nın çeşitli bölgelerinde “Libya Şafağı” güçlerine yönelik operasyonlarına hız verdi. Ayrıca TAM Başkanı Ukeyla Salih, Arap Liderler Zirvesi sonrası yaptığı açıklamada, bölgenin en büyük sorunun terör sorunu olduğunu belirterek (Halife Haftar Liderliğindeki) Libya ordusuna yönelik silah yasağının kaldırılarak, Libya ordusunun silahla desteklenmesini istedi. TAM’ın atadığı Sini hükümetinden yapılan yazılı açıklamada Salih’in açıklamalarına benzer talepler ifade edildi.

Haftar Gerçekten Terörle mi Mücadele Ediyor?

Adeta Fas’taki görüşmeleri boşa çıkarmak istercesine aybaşından itibaren “Genel Kurmay Başkanı” Haftar’a bağlı birlikler Trablus’a doğru atak yapmaya başladı. Eş zamanlı olarak ilginç bir gelişme yaşandı. Kaddafi’nin memleketi olan Sirte’de IŞİD yönetimi ele aldığını ilan ederek, şehri kontrol etmeye başladı. Bunun üzerine Haftar’ın “İslamcı teröristler” olarak nitelediği Libya Şafağı güçleri, birliklerinin bir kısmını IŞİD ile savaşmak üzere Sirte’ye yönlendirdi. Libya Şafağı güçlerinin zayıflamasını fırsat bilen Haftar’a bağlı birlikler Trablus’a doğru atağa geçti.

Libya Şafağı güçlerinin ana gücü olan Misrata, tarihi boyunca radikal İslami eğilimlerin nüfuz edemediği, Maliki mezhebine göre amel eden mutedil bir şehir olarak biliniyor. Bir diğer öne çıkan unsur olan Abdulhakim Bilhac ve ona destek veren Trablus Askeri Konseyi radikal eğilimli terör gruplarından uzak durduğu gibi, Abdulhakim Bilhac’ın Vatan Partisi’ni kurmasıyla birlikte oldukça mutedil bir hal almış görünüyor. Ayrıca Libya’nın tarihi boyunca radikal İslami hareketlerin merkezi olan Derne’de dahi IŞİD şehri kontrol altına alamazken, Kaddafi’nin kenti Sirte nasıl IŞİD’in eline geçti?

Yemen’in devrik lideri Ali Abdullah Salih’in Husiler ile iş birliği yaptığını ve eski rejim kalıntılarının Husilere lojistik destek verdiği, IŞİD’in Esed tarafından desteklendiği iddialarını, Irak’daki IŞİD’in Saddam dönemi subayları tarafından kurulduğu bilgilerini arka arkaya dizince Kaddafi’nin memleketi Sirte’de IŞİD’in kontrolü ele almasını başka açıdan yorumlayabiliriz.

Şiddet yanlısı radikal İslami örgütlerin halen güçlü olduğu Derne üzerine halen atak yapamayan Haftar’ın, Libya Şafağı güçleri Sirte’de IŞİD’le savaşırken Trablus’a saldırmasını da farklı okuyabiliriz.

TAM Siyasi Çözüm İstiyor mu?

TAM tarafından Genel Kurmay Başkanı tayin edilen Halife Haftar’a bağlı birliklerin siyasi süreci baltalarcasına yaptığı bu hamleler BM Libya Özel Temsilcisi Bernardo Leon tarafından süreci çıkmaza sokmak olarak okunmuş olmalı ki; Leon bu saldırıları “sorumsuzca” olarak niteledi. Trablus’a yönelik askeri operasyonların devam etmesi durumunda TAM’ın meşruiyetinin sorgulamaya açılacağını ima eden açıklamalar yaptı.

Leon’un bu açıklamaları bir uyarı ve yol gösterici ifadeler olmaktan ziyade bir taraf olma şeklinde yorumlandı, TAM ve TAM’a destek verem siyasi figürler tarafından ardı ardına gelen açıklamalarda Leon’u yok sayan ifadeler kullanıldı. TAM’ın BM Temsilcisi İbrahim Debaşi, “TAM’ın meşruiyeti Leon’dan değil Libya halkından kaynaklanmaktadır. Leon’un bu türden görüşlerinin fiili karşılığı olamaz” dedi. Abdullah Sini, Leon’u taraf olmakla suçladı.

Aslında TAM’ın bu müzakereler ve saldırılarla neyi hedeflediği TAM Heyeti Başkanı Ebu Bekir Buira’nın açıklamalarından kendini göstermişti. Buira, Libya’daki sorunun iki çözümü olduğunu, bunlardan birinin askeri diğerinin siyasi olduğunu, Libya ordusunun Libya’nın kontrolünü ele alması durumunda Siyasi çözüme gerek kalmadığını belirtmiş, Haftar’ın saldırılarının askeri çözüm bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini söylemişti. Eğer askeri çözüm sağlanamazsa Fas’taki görüşmelerin bir anlamı olacağını ima etmişti. Buna Salih ve Sini’nin, uluslararası arenadan Haftar için silah istemeleri eklenince TAM’ın halen askeri çözümü siyasi çözüme öncelediği çıkarılabilir.

Çözüm Nedir?

BM Özel Temsilci Leon’un takip ettiği müzakere yöntemi ve bu yolla tarafsız parlamento ve hükümetin oluşturulması en doğru yöntemdir. Ancak sorumsuzca hareket eden TAM’a süreci baltalamanın bir karşılığının olacağı, uluslararası güçler tarafından hatırlatılması gerekecektir. Bütün uluslararası toplantılara TAM ve TAM temsilcililerinin çağırılması ve TAM’ın atadığı isimlerin Libya’yı uluslararası toplantılarda temsil etmesi TAM’a Fas’taki toplantıların konusunda müstağni davranma imkanı sunmaktadır. Burada en büyük görev BM ve Leon’a düşmektedir.

The post Libya’da Kaddafi Yanlıları ve IŞİD appeared first on ORDAF.

IRAK DOSYASI /// PROF. DR. ALAEDDİN YALÇINKAYA : IRAK TÜRKMENLERİ VE IŞİD

IŞİD Karşısında Irak Türkmenleri Niçin Yok Sayılmaktadır?

Arap Baharı’nın gölgesinde, Suriye’de 2011’den beri yaşanan kanlı çatışmaların bereketli katkılarıyla ABD’nin 2003’den beri Irak’ta oluşturduğu zeminin mahzenlerinde ortaya çıkan IŞİD’in bazı karanlık yönleri belki de hiçbir zaman aydınlanamayacaktır. Konu, bazı yetkililerin tespit ettiği şekliyle “Irak’ta Kürtlerin devlet içinde bir konumları, yetkileri ve sınırları var; Şiiler zaten birçok pozisyonların ve ülkenin önemli bir kısmının hâkimi, fakat Sünniler ortada olup, böyle bir ortamda IŞİD benzeri bir terörist yapılanma kaçınılmazdır” tespitinin doğrularından çok yanlışları bulunmaktadır. Çünkü burada sorun, bir terör devletinin yanlış uygulamalardan dolayı kazara mı ortaya çıktığı, yoksa bazı politik emellere ulaşmak için böyle bir örgütlenmeye zemin mi hazırlandığı noktasında düğümlenmektedir.

Gazze Şeridi ile Batı Şeria arasında adeta sıkışmış durumdaki İsrail’in, yeni yerleşim yerlerine karşı tepkileri diğer bölgesel sorunlara tahvil etme politikalarına şiddetle ihtiyacı bulunmaktadır. IŞİD’in sesini duyurmaya başladığı günlerden bugüne İsrail ülkesi ve halkına pek bir zarar vermemiş olması belki de buna imkânı olmadığından kaynaklanmaktadır. Ancak dört dörtlük Hollywood sahneleriyle, görüntü, teknik detaylar, ışıklandırma ve bütün çekim imkânlarıyla naklen kelle kesme ve internette servise koyma etkinlikleri netice itibariyle başta ABD olmak üzere batılı ülkelere “bize müdahale et” çağrısında bulunmaktadır. Batı kamuoyunu böyle bir talebe zorlamaktadır.

Olayların ortaya çıkması ile birlikte bölge ve dünya kamuoyu, gücü yeten devletlerin bu mücadelede yer almasını talep etmiştir. Bu bağlamda oluşturulan koalisyona Türkiye’nin biraz soğuk kalması, hiç değilse İncirlik üssünün kullanılması konusunda talepleri gözü kapalı kabul etmemesi içte ve dışta ayıplanma konusu haline gelmiştir. Buna karşın Kobani savaşlarına katılacak olan Peşmerge ve PYD mensuplarına her türlü kolaylığı sağlaması adeta ayakta alkışlanmıştır. Bu süreçte her türlü Kürt unsurun IŞİD’i Kobani’den atmalarından dolay büyük bir zafer kazandığı kabul edilmektedir.

Bu aşamada dikkat çekilmesi gereken bir gerçek var: IŞİD’e karşı mücadele eden Türkmen varlığı yok sayılmaktadır. Halbuki bu süreçte Türkmenler de çeşitli şekillerde örgütlenerek birçok cephede başarılı savunmalarda bulunmuştur. Bununla beraber silah ve mühimmat taleplerine ve diğer teknik destek isteklerine hiçbir şekilde olumlu cevap verilmemiştir. Gerek ABD, gerekse Irak yönetimi aynı amaç doğrultusunda mücadele eden bu unsurlardan yararlanmak bir yana sanki onları ateşin önüne atarak yok olmasını beklemiştir. Halbuki zaman zaman rehinelere uygulanan infaz görüntüleri batılı yönetimleri “başka kimden yardım alabiliriz” noktasına getirmiştir. Bu süreçte daha önce terör sabıkası bulunan grupların teröristliklerinin şimdilik görmezlikten gelinmesi istenmiş, çünkü IŞİD terörünün çok daha korkunç olduğunu ortaya koyan görüntü ve sesler her fırsatta servis edilmiştir.

Bütün bu gerçeklere karşın ABD’nin veya Irak merkezi hükümetinin niçin bu savaşta Türkmen cephesiyle işbirliği yapmadığı henüz anlaşılmış değildir. Çatışmalarda hayatını kaybeden yüzlerce Türkmen hakkındaki haberler dahi medyada pek yer almamıştır. Türkmen Cephesi Lideri Erşad Salihi “IŞİD’e karşı mücadelede yalnız bırakıldık” derken, aynı zamanda bölge çapında oynanan oyunların bir sahnesini de aydınlatmaktadır. Kobani savaşları devam ederken Türkiye çeşitli şekillerde yardımda bulunmuş, geçiş kolaylığı yanında yaralıların tedavisi konusunda katkısını esirgememiştir. Ancak Türkmenler sözkonusu olunca bu çapta bir destek duyulmuş değildir.

Irak’ta başlayıp Suriye’yi ve bir anlamda bölgeyi tehdit eden IŞİD hareketi bastırılsa bile birçok bakımdan muamma özelliğini koruyacaktır. Bu çapta bir organize hareket, ABD’nin kontrolündeki Irak’ta nasıl oldu da bölgesel bir güç, hatta küresel tehdit haline ulaşabildi? Bütün dünyayı ürküten kelle kesme manzaraları yanında bölgede etkinliği olan güçlerin bu aşamaya kadar bu organizasyondan nasıl haberdar olamadıkları ve engelleyemedikleri öncelikle sorgulanmalıdır. Hesapların, hedeflerin, beklentilerin iç içe girdiği, kimin elinin kimin cebinde olduğunu uzmanlarından ve hareketi asıl yönlendirenlerden başkasının bilemediği bu bölgede IŞİD tezgâhının asıl maksadının ne olduğu, ne olacağı herkesin merakla sonunu beklediği bir Hollywood senaryosu haline gelmiştir. 2003’de Irak’a müdahalenin daha ilk günlerinde Türkmenlere ait nüfus ve tapu kayıtlarını yakma hadisesinde olduğu gibi, bölgedeki Türkmen varlığını birbirinden koparma ve yok etme, bu senaryonun önemli bölümlerinden mi acaba? IŞİD’e karşı savaşan bazı unsurlar uluslararası çapta alkışlandığı, kahramanlaştırıldığı bu mücadeleyi etkin bir şekilde yerine getiren Türkmenlerden niçin bahsedilmek istenmemekte, bu insanlardan katledilenler anılmamaktadır?

alaeddinyalcinkaya

IŞİD DOSYASI : IŞİD’e Katılan ODTÜ’lü Gencin Dehşete Düşüren Anıları

ODTÜ Fizik bölümü mezunu Raşid Tuğral, Facebook hesabından tüm arkadaşlarını şaşırtan bir paylaşımda bulundu; ‘Hilafet topraklarından selamlar’…

Tek başıma geçirdiğim 14 saatlik yolculuğun ardından hayatımda ilk kez Urfa’ya geldim ve ocak ayının 10’unda her şeyi geride bırakarak İslam Devleti topraklarına hicret ettim. Urfa’dan Tel Abyad’a geçişim doğal yollardan olmadı elbette. Geçiş oldukça zor sayılırdı. Bayağı bir koşmak zorunda kaldık. O yüzden büyük bir valiz almamam isabetli olmuş. Sınırı geçen kişilerden bir tek Türk ben vardım. Gerisi Tunus’tan Libya’dan, Arabistan’dan gelen kardeşlerdi. Sınırı geçtikten ve 500 metre yürüdükten sonra bizi selektör yakarak bekleyen bir araba bekliyordu

Mezuniyetinin ardından Finlandiya’da yüksek lisans yaparken IŞİD’e katılmaya karar veren Tuğral, Şanlıurfa üzerinden Suriye’ye geçiş yapmış

YPG’den ganimet olarak alınan bir evde kalmaya başladıklarını yazan Raşid Tuğral, IŞİD saflarında yaşadıklarını detaylıca anlatıyor.

Yaşadıkları evde, Hollandalı, Doğu Türkistan’lı, Fransız, Bangladeşli, Faslı, Kosovalı, Alman müslümanların bulunduğunu aktaran Tuğral, ertesi gün bir sorumlunun kendisinden “şehit olunca aramak için” bir telefon numarası aldığını belirtiyor. Kendisine bir kod isim verdiklerini söyleyen Tuğral, başta Ebu Hurayre At-turki ismini verdiklerini ama kendisinin bunu Ankara‘nın Sincan ilçesine atfen Ebu Hurayre At-Sincani diye değiştirdiğini belirtiyor.

‘Kimin cemaatindensin?’ diye sorulduğunda, ‘Ben sadece ODTÜ’de birkaç arkadaşla takılıyordum dedim, şaşırdılar’

IŞİD’in hakimiyetindeki topraklara hareket ederken başka Türklerle de karşılaştığını belirten Tuğral’ın ifadeleri, farklı grupların da IŞİD’e katılmayı sürdürdüğünü açıklıyor.

Tuğral, kendisine “kimin cemaatindensin” diye sorduklarında “ben sadece ODTÜ’de bir kaç arkadaş takılıyordum, cemaat falan hiç bilmiyordum diye cevap verince şaşırdılar biraz” diyor. Rakka’da ve Humus’ta Şer’i eğitime alında anlatan Tuğral, daha sonra geçtikleri fiziksel eğitimi de ayrıntılarıyla anlatıyor.

‘Eğitimlerde her şey notlandırılıyor, en çok dikkat edilen konu emre itaat’

Tuğral, yazısında fiziksel eğitimde her şeyin notlara tabi olduğunu belirtiyor: “Bunun haricinde fiziki eğitim oldukça ağır sayılırdı. Ve burada yaptığımız her şey notlandırılıyordu. Özellikle dikkat edilen nokta emirlere itaat. Tertip, uykudan uyanma vs. hepsi notlara tabi. Ve muasker bitiminde bu tutulan notlar daha sonra bizim not ortalamamız gibi bizimle birlikte her yere gelecek deniyordu.”

‘Bazı Nusra militanları daha iyi para verdiği için IŞİD’e katılıyor’

Tuğral, Nusra’dan IŞİD’e (kendi aralarında devlet anlamında Devle diyorlar) geçen bir militanın sözlerini de şöyle aktarıyor: “Bunların bir kısmı Devle mücahitlere iyi para vermesi, ev vermesi gibi dünyevi sebeplerden gidiyorlardı diyor, iki üç muhacir arkadaşım vardı onlardan çok emindim. Onlar her şeylerini bırakıp buraya geldiler ve dünya menfaatleri pek umurlarında değildi.”

‘Devletin işleyişinde aksaklıklar var, temizliğe önem verilmiyor. Trafik kuralları tam oturmamış’

Tuğral, ‘İslam Devleti’ işleyişindeki aksaklıkları da şöyle anlatıyor:

“Devle işleyiş olarak da mükemmel değil, temizliğe önem verilmiyor, trafik kuralları tam oturmamış olabilir ancak adım adım elimizden geldiğince biz düzeltmeye çalışacağız inşallah, özellikle muhacirler olarak.” Eğitimin ardından komandoya seçildiğini öne süren ODTÜ mezunu genç, oradaki koşulları da şöyle anlatıyor:

“Haftada bir bir koyun kesiliyordu ve sayımız toplamda 30 kişi olduğu için haftanın en az 4-5 günü yemekler etliydi. Neredeyse her gün muz ve portakal ikram ediliyordu. 3-4 günde bir snickers verildiği de oluyordu (snickers bayağı meşhur buralarda).”

Suriye Ordusu’ya girdikleri bir çatışmayı da aktaran Tuğral, çatışmalara gidenlerin imkan bulurlarsa öldürdükleri Suriyeli askerlerin kafaların kesip onları da getirdiklerini yazıyor.

‘Sosyalistlerin hayalini kurdukları devlet’

Kendisini fotoğrafçı yaptıklarını söyleyen Tuğral, “(şeriat kısmı hariç) burası tam sosyalistlerin hayalini kurduğu devlet" diyerek, propaganda yapmayı da ihmal etmeyerek şunları yazıyor:

“Burada herkese ihtiyaçları veriliyor ve hastane gibi hizmetler ücretsiz. Emirler ve mücahitler arasında çok fazla fark yok, aldıkları ücret göründüğü kadarıyla aynı. Ne kadar aldıklarını tam bilemem ama bizim tağut devletteki gibi bir maddi olarak makam farkı yok. Emirlere bile akhi olarak hitap edebiliyorsun burada. Burada emir olmak Allah’a ve müminlere karşı ekstra yükümlülük demek.”

Evlenmek için dört ay süre var

Tuğral, IŞİD’in elinde tuttuğu ve İslam Devleti adını verdiği topraklardaki gündelik yaşama ilişkin de bilgiler veriyor:

“Bekar mücahitlere Devle aylık 100 dolar veriyor ve bunlar 7 kişilik evlerde kalıyorlar. Fakat bu 100 dolar haricinde yemek ihtiyacı devle tarafından karşılanıyor. Muhacir arkadaşların evlenmesi için burada 4 aylık bir süre var. Dört aydan önce kendi imkanlarınızla evlenebilirsiniz fakat evlendirme dairesi böyle bir süre veriyor. Evlenen arkadaşlara Devle bir ev veriyor ve eşi ve çocukları için maddi destek veriyor. Mücahitler genellikle bir hafta izin ve bir hafta nöbet tutuyorlar fakat istisnai durumlarda izinler iptal edilebiliyor. (…) Ensar temizlik konusunda pek iyi değil o yüzden hijyen konusunda takıntılı olan arkadaşlar psikolojik olarak kendilerini alıştırsınlar. Fakat inşallah muhacirler sayesinde herşey oturacak burada. Allah gerçekten ensardan razı olsun.”

Raşid Tuğral, Facebook’ta paylaştığı ifadeler dikkat çekip yayılınca gönderiyi sildi.

İnanılması güç bir hikayenin baş kahramanı Raşid Tuğral, Türkiye’nin en iyi okullarından birinden mezun olmasının ve Avrupada yüksek lisans yapmasının ardından katılmayı tercih ettiği IŞİD saflarında yaşadıklarını adeta bir seyahat bloguna yazar gibi yazarak herkesi şaşırttı.

Ancak bu ifadeler yayılınca gönderi silindi.

Kaynaklar:

IŞİD’e katılan ODTÜ’lü vahşeti böyle savundu: Kafa kesme hak edene veriliyor

Gerçekten IŞİD’e katılmamış olabilir yönündeki iddialar için,

ODTÜ’lü fizikçi IŞİD’e gerçekten katıldı mı?

IRAK DOSYASI : IŞİD SONRASI IKBY İÇ SİYASETİNDE DÖNÜŞÜM VE YENİ DENGELER

ID SONRASI IKBY SYASETNDE DNM VE YEN DENGELER.pdf

IŞİD DOSYASI /// KENAN AKIN : IŞİD şimdi “nokta” terörüne döndü !

IŞİD’ın Suriye ve Irak cephelerinde durdurulması, örgütü değişik ülkelerde nokta hedeflere kanlı saldırılara yöneltmiş bulunuyor.
IŞİD teröristlerinin Yemen ve Tunus’a giriştikleri baskınlarda onlarca Şii can verirken, yüzlerce kişinin de yaralanması, yeni bir dehşet kasırgası yaratıyor.
Başı iç çatışmalardan bir türlü kurtulamayan ve daha büyük kanlı olayların beklendiği Yemen, bir tarafa bırakılırsa, seçimle “İhvan” tehlikesini geçiştirdiğini sanan Tunus üzerinde durmak gerekiyor.
Gerçekten de, “Arap Baharı” nın ilk ülkesi Tunus’un yakasını uğursuzlukların, daha doğrusu terörist baskınların bırakmayacağının sinyalleri alınıyor.
Tunuslular; 1956 yılında Fransa’dan bağımsızlıklarını geri aldıklarından beri, ilk kez “demokratik” bir seçimle Cumhurbaşkanlarını seçmiş olmalarına rağmen, terörist baskınların tehdidi altında yaşamaları, Orta Doğu’yu daha da geriyor.
Aslında Tunusluların, “Müslüman Kardeşler” projesini demokratik yolla ret etmeleri, Orta Doğu’da birçok lidere “uyarı” niteliğini de taşıyor.
Ne var ki, Arap dünyasındaki laik ülkelerden biri olarak görülen Tunus’ta, 2011’de Zeynel Abidin Bin Ali rejimini deviren isyandan bu yana İslamcı militanlar gücünü artırıyor.
Nitekim, Bardo Müzesi’ne girişilen ve birçoğu Avrupalı turist en az 25 kişinin öldüğü saldırı 2011’den bu yana yaşanan en büyük kanlı olaydı.
Saldırıyı IŞİD’le bağlantılı Selefi militanlar tarafından yapıldığı biliniyor.
Bazı araştırmacılar, IŞİD saflarında yer alan yabancılar arasında Tunuslular en büyük orana sahip olduğunu öne sürüyor.
Tunuslu yetkililer ise ülkeden yaklaşık 3 bin kişinin cihad adına Suriye ve Irak da dahil olmak üzere farklı ülkelerde savaşmaya gittiğini söylüyor.
Terör karşısında aciz kalınıyor
Son seçimlerde, İslamcı En Nahda’ya karşı sandıkta zafer kazanarak kurulan yeni hükümet, İslamcı militanlar için çok daha sıkı önlemler alacağı sözünü vermenin güçlüğünü çekiyor.
2011 sonrası yapılan ilk seçimleri kazanan En Nahda, cihatçı grupların üstüne gitmemekle itham ediliyor.
Bu algının 2013’te laik siyasetçiler Şükrü Beleyid ve Muhammed Brahmi’nin öldürülmesinden sonra derinleştiği hatırlanıyor.
Öte yanda Tunus; Cezayir sınırında İslami Mağrib El Kaide örgütüne karşı da savaşıyor.
Grubun Temmuz 2014’te Tunus’un dağlık bölgelerinde güvenlik güçlerine düzenlediği saldırıda en az 14 asker ölüyor.
Tunus, bölgedeki en küçük ordulardan birine sahip olduğundan böylesine saldırılar karşısında aciz kalıyor.
Ayrıca ordunun, ‘terörle’ mücadelede çok az bir deneyime sahip olmasından, terörün önü alınmıyor.
Hatırlanıyorsa, başında Ebu Ayadh el-Tunisi’nin bulunduğu İslamcı Ensar el-Şeria
Grup, Eylül 2012’de Tunus’taki ABD Konsolosluğu’na yönelen saldırıyı gerçekleştirmekle suçlanıyor.
Tunus demokrasiden uzak
Son kanlı olaylar, Tunus’un tam bir demokratik rejimden henüz uzak olduğunu gösteriyor.
Bazı yorumculara göre; Tunus’ta “Yeni Ulusalcı Devlet” ile “Siyasal İslam” anlayışı arasındaki çekişmeyi açıkça ispatlıyor.
En önemlisi, devrimden sonraki seçimlerin anahtar sözcüğü “İslam” iken, bugün yerini “Devlet” sözcüğüne bırakıyor.
Bu da toplumun “İhvanlaştırılmasının” önünü tamamen kapayacak bir siyasal duyarlılık anlamına geliyor.
Sözde, “Arap Baharı” nın “Yasemin Baharı” adı altında Tunus’ta başladığını ve yönetimi alt üst ettiğini hatırlattıktan sonra, Orta Doğu’yu kana boğan gelişmeler,
Arap ülkelerinin ne denli tehlikeler içinde olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Gerçi, ABD’nin tavrı daha doğrusu “Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi” nin yeni uygulanışı; sorunları, çatışmaları “dondurma” aşamasını işaretliyor.
Gerçekten de, ABD’nin İran’la uzlaşması Sünni-Şii dengesini de beraberinde getiriyor.
En önemlisi, ABD’nin hatta bütün dünyanın çekindiği ve ne yazık ki din adına terör yapan radikal grupların denetim altına alınma fırsatını yaratıyor.
Tabii ki, Türkiye’nin bu “denge” oyununda, en azından “kazanamayanlar” arasında yer alması ihtimali gün geçtikçe çoğalıyor.
Buna rağmen, Suriye takıntısından nedense vazgeçilemiyor.

IŞİD DOSYASI /// IŞİD : Big Beni de Eiffel Kulesinide indiririz

Britani Londra’daki Big Ben ve Paris’teki Eiffel Kulesi’ni yerle bir edeceği tehditinde bulundu

İngiliz Işıd üyesi Beyaz Saray’a saldırı tehditinden sonra şimdi de Londra’nın Big Ben’i ve Paris’in sembolu Eiffel kulesini ezip tuz buz edecekleri korkunç bir planları olduklarını belirtti.

Türkiye’de gösterimde en popüler dizilerden biri olan Kurtlar Vadisinde Işıd’ın yöneticisi(Dizide Şedit olarak geçiyor) rolündeki Britani ile aynı isme sahip olan 32 yaşındaki Abu Abdullah Britani ve asıl ismi Abu Rahin Aziz olduğu sanılan IŞID’lı Mirror.co.uk’in haberine göre Britani ülkelerin sembolleri olan yerlere saldırı tehditinde twitter’i kullandı.

Britani daha önceden de Buckingham Sarayını camiye çevireceği tehditinde bulunmuş, Twitter’ın Işıd’ı destekleyenleri susturmaya büyük çaba harcamasına rağmen tehditlerine devam etmişti.

“İngiltere’nin köpekleri o gün geldiğinde zamana ihtiyacınız olduğunu anladığında tek göreceğiniz insanların yüzlerindeki dehşet ve tuzla buz olmuş bir Big Ben olacak” diye tweet atan Britani geçen yıl İngiltere’den ayrılıp Işıd’a katıldı.

Geçtiğimiz günlerde İngiliz İstihbarat servisi MI5 VE Amerikan İstihbarat servisi CIA Twitter’de binlerce radikali hedef almasına rağmen birçok radikal başka isim ve detaylarla tekrardan yeni hesaplar açmış bu kurumlar kamuoyunda ve sosyal medyada alay konusu olmuştu.

Işıd sözcüsü Abu Mohammed Al- Adnani tüm destekçilerine Beyaz Saray’ı da içeren ünlü binalara saldırı çağrısında bulunmuş, geçtiğimiz hafta da Nijeryalı radikal grup Boko Haram’da gruba halef olduğunu belirtmişti.

IŞİD DOSYASI : Irak’tan kaçan IŞİD’ciler böyle yakalandı

Terör örgütü IŞİD üyelerinin Irak’tan kaçmaya çalışırken kadın kılığına girdikleri ortaya çıktı.

IŞİD, son dönemlerde sık sık başlarını keserek ya da yüksek binalardan atarak infaz ettiği eşcinsel erkeklerin görüntülerini yayınlarken bazı örgüt üyeleri kadın kılığına girerek Irak’tan kaçmaya çalışırken yakalandı.

Instagram’dan yayınlanan fotoğraflarda, savaş alanında zorda kalan bazı IŞİD militanlarının Irak’tan kaçmak için kadın kılığına girdikleri görülüyor.

Sunday Mirror’ın haberine göre, kontrol noktalarında yakalanan bu militanlardan bazılarının kadın gibi makyaj yaparak gözlerine far çektiği, bazılarının sütyen taktığı ve bazılarının da bıyığını bile kesme gereği duymadan kara çarşaf içinde gizlenmeye çalıştığı ortaya çıktı.