Etiket arşivi: FETULLAH GÜLEN DOSYASI

FETULLAH GÜLEN DOSYASI /// ERGENEKON SANIĞI SEMİH TUFAN GÜLALTAY : Fethullah Bahailerin Lideri mi ?

"Fethullah Müslüman değil, Bahailerin lideri"

Semih Tufan Gülaltay, (İleri Yayınları’ndan çıkan) “Fethullah Müslüman mı”kitabında Fethullah Gülen’i farklı bir açıdan inceliyor. Kendi kaleminden: “Bu kitaptaki ana mevzu, Fethullah’ın rejim düşmanlığı ya da ABD adına yüklendiği misyon değil… Ben O’nun İslamiyet’in içine sokulmuş bir Truva atı olup olmadığını sorguluyorum. O bir Truva atı mıdır? Fethullah Bahaîler’in gizli lideri midir? Amaç İslam dinini tahrif etmek midir? Gerçek ve halis Müslüman kitlemizi Fethullah’tan nasıl koruyabiliriz? Ve benim için işin en önemli yanı 21. asrın en büyük dinamik gücü olan Türkçü gençliğin Türk-İslam sentezi adı altında kandırılmasının önüne geçme yollarının ortaya konmasıdır… Nurculuğun Türk milliyetçilerinin sırtına basarak Tevrat ittifakı kurmasının önüne geçmek, Orta Asya’da misyonerlik okulları açarak İngilizceyi Orta Asya’da tek dil haline getirme çalışmalarına artık dur diyebilecek miyiz?

Fethullah’ın birinci gayesi Türk devletini ele geçirmek, ikinci gayesi ise, geçmişin intikamını almak için İran’ı istila edip İran’la harbe girmektir… O, buoperasyonda Turancıları kullanmayı düşünüyor… Bütün Türk dünyasını elegeçirdikten sonra ise önce aldatmaca bir dinler diyalogu oluşturacak sonra dagerçekte bir Tevrat ittifakı olan Bahaîliğe geçiş sürecini başlatarak bütün dünya dinlerini Bahaîlik altında birleştirme sürecini başlatacaktır… Son merhalesi Fethullah’ın “mesih” ilan edilerek dünya peygamberliğine adım atmasıdır…” Kitapta Gülaltay, Fethullahçılığın kökeni İran’a uzanan Bahaîlik tarikatının bir kolu olduğunu ve Gülen’in Bahailiğin günümüzdeki lideri olduğunu iddia ediyor.

Gülaltay’a göre, Bahaîlik sıradan bir tarikat veya cemaat değildir. Hatta Bahaîlik İslam içinde bir mezhep de değildir. Bahaîlik, 3 büyük dini, İslamiyeti, Hıristiyanlığı ve Museviliği tek bir pota altında birleştirmeye çalışan bir dinlerüstü mezheptir. İran’da İslam öncesi geleneklerini sürdürmek isteyen ve bu nedenle İslamiyeti diğer dinlerle birleştirmeye ve tahrif etmeye çalışan çeşitli tarikatlara dayanmaktadır. Bahaîliğin ortaya çıkışını 800’lü yıllara kadar götüren Gülaltay’a göre Fethullah’ın Müslümanlık anlayışının ardında aslında kökeni İran’a dayanan bu İslam-dışı tarikatlar vardır. Dolayısıyla Fethullah’ın ne kadar Müslüman olduğu sorgulanmalıdır.

Gülaltay kitabında, İran’daki Batınî mezheplerinin her birinin ortaya çıkışını ve birbirini nasıl takip ettiğini anlatıyor ve bu mezheplerin neden İslam-dışı sayıldığını örnekleriyle okuyucuya sunuyor.

Gülaltay, İran’daki İslamdışı mezhepleri Mazdek’le başlatıyor. Sonra sırasıyla, Hürremiye Mezhebi, Babek, İsmailiye ve Hasan Sabbah, Hurufîler, Cavidaniye, Babilik, Bahaîlik… Gülaltay’a göre bu mezhepler farklı isimler taşımalarına karşınaslında aynı mezhebir devamıdır. Çünkü, sık sık İran Devleti’ne ve Halifeliğe karşıayaklanan bu mezhepler, başarısız olunca yollarına devam edebilmek için isim değiştirmiştir. Yoksa eylemleri de inançları da farklı değildir. Bu tarikatların kısa bir tarihin sunduktan sonra Fethullah’ın bu tarikatlarla bağlantısını yapıtlarından örneklerle açıklanıyor. Örneğin Batınî tarikatlarının en önemli özelliği yasak kimliklerini saklayarak takiyye yapmalarıdır. Gülaltay’a göre, Batınîler takiyye yaparak gerçek inançlarını gizlerler, Müslümanlarla kaynaşırlar ve devleti içten içe fethetmeye çalışırlar. Aynen Fethullahçılar gibi…

Batınîlerin Kitabün Nur’undan Saidi Nursi’nin Risale-i Nur’una Öncelikle Batınîler, şeyhlerinin kitabını Kuran yerine kabul ederler. Cavidanîyeler, şeyhleri Fazlullah’ın Cavidannamesi’ni, Babiler ise şeyhleri Muhammed Bab’ın kitabı Kitab-ün Nur’u Kuran kabul ederler. Ne hikmetse, Saidi Nursî’nin Risale-î Nur’u isim olarak ve cemaatin gösterdiği saygı bakımından, içerik olarak, Kitab-ün Nur’a çok benzemektedir. Türkiye’deki Nurculara göre, Kuran anlaşılması zordur, bu nedenle müritlere Nur Risaleleri önerilir. Risalelere adeta ikinci bir Kuran mualemesi gösteren Fethullah, Gülaltay’a göre bu şekilde Müslümanlığa da aykırı hareket etmiş olmaktadır. Gülaltay, Fethullah’ın şu sözüne dikkat çekiyor: “İlimler sahasında meselenin temel esprisini ise Bedîüzzaman’ın mülahazasında buluruz. Şöyle der o: Allah’ın iki kitabı vardır. Biri kainat kitabı, diğeri Kur-an’ı Kerim.” Gülaltay’a göre Fethullah Gülen, “Kainat kitabı” derken Risaleleri kastetmektedir. Gülaltay, buna benzer pek çok örneği kitabında veriyor ve Nurcuların Risaleleri öne çıkarmasının nedeninin Kuran’ın geçerliliğini ortadan kaldırmak olduğunu söylüyor. Fethullah isminin kaynağı Gülen’in kimliğini ele veriyor Fethullah Gülen’in isminin kaynağı da gizli kimliğinin bir başka göstergesi. Gülen’inismi 1844 yılında İran Şahı’nı öldürmeye kalkışan bir Bahaî fedaisinden gelmektedir: Fethullah Kamî. Fethullah Gülen’in ailesinin İran’dan göçme olduğunu da ortaya koyan Gülaltay, Bahaîlikle bir başka bağlantısını daha ortaya çıkarmaktadır.

Fethullah’ın rumuz olarak kullandığı isimler de eski Bahaî kahramanlara atıftır. Örneğin, “1982 yılının sonlarında DGM savcılığının hakkında başlattığı soruşturmada, Fethullah’m Dahhak kod adını kullanarak kitap yazdığı tespit edilmiş. Bilindiği üzere Dahhak İran mitolojisinde, İran’ı istila edip İran Şahı Cemşit’i testere ile ortadan ikiye böldürten, İran halkına işkenceler, eziyetler yapan bir adammış. İran halkı Dahhak-ı Zalim diye andıkları bu gaddar adamın zulmünden perişan olmuştu.”

Işık evlerinin sırrı: Ev-mabetler

Gülaltay, Babilerin ibadet için camiler yerine evleri tercih etmesiyle Fethullahçıların Işıkevleri arasında da bir bağlantı kuruyor: “Babiler, camilere gitmez, cemaatle namaz kılmazlardı. Bunun yerine evlerde toplanmayı tercih ederlerdi.” Ardından Nur evleriyle ilgili Fethullah Gülen’in şu sözlerine dikkat çekiyor: “Bu ışık evlerinin kendine has özellikleri vardır… Yüreği pek, imanı çelik insanların yetiştiği kutsal mekanlardır… Artık geçmişte camide yapılan dini ruhunun müzakereleri bu evlerde biraraya gelinerek yapılacaktır.” Ve Gülaltay nur evlerinin İslamdışıolduğunu şu şekilde anlatıyor: “Anlaşılacağı gibi Fethullah Gülen, bundan sonracaminin önemli olmadığını söylüyor. Çünkü büyük ustası Kürt Sait de camiye girmezdi. Buradaki amaç ise İslam’ın birliktelik ve cemaat ruhunu yıkmaktır.

Kurretü’l-Ayn’ın ve Babi şeyhlerinin vaaz verdiği yerler camiler değildi. Fethullah’ın tabiriyle nur evleriydi. Yine aynı Fethullah, Yeşeren Düşünceler isimli kitabının 164. sayfasında ev-mabet [adıyla] bu ışık evlerini tarif ediyor. Ev-mabet terimi Bahailik dininde mabede verilen addır. Bahailerin mabedlerine ev-mabet adı verilir.”

Gülen’den Bahailere gizli övgüler

Gülaltay, Fethullah’ın kitaplarında Bahaîlere nasıl gizlice övdüğünü de ortaya çıkarıyor. Örneğin, Fethullah’ın Hz. Muhammed’i anlattığı sanılan kimi yazılarında aslında Bahaîlerin lideri Molla Muhammed Ali’yi andığını aktarıyor: “Dostların vefasızlığına, düşmanların ardı arkası kesilmeyen istila ve ifsatlarına uğramasaydı, kim bilir daha neler yapacaktı? Keşke, bu mübarek dünya; duygu, düşünce, anlayış ve hayat felsefesiyle hiç değişmeseydi. Onun yiğitliği, sadeliği ve mertliği bu güne kadar dipdiri kalabilseydi. Keşke O muhteşem saray ve yüksek kasırların altın yaldızlı kubbeleri altında, baygın ve mahmur dolaşan hasım dünyanın, talihsiz insanlarının durumuna düşmeseydi.” Gülaltay, bu alıntıda önemli bir çelişkiyi yakalıyor: “Yukardaki metinde anlatılan kasır ve saraylar dönemin İran Şah’ının saraylarıdır. Çünkü Hz. Muhammed devrinde

Arabistan’da ne kasır vardı ne saray.”

Gülaltay, bu konuda daha pek çok örnek yakalamış. Gülaltay’a göre, baskı ve zulüm gören insan tasvirleri sanılanın aksine Hz. Muhammed dönemi yaşamış Müslümanlar değil, başarısız ayaklanmalardan sonra yurttan yurda göçürülen Bahailerdir. Örneğin, 1868’de Bahaîler sürgüne gönderilir. Fethullah Gülen’in kitaplarında anlattığı ömür boyu süren büyük göç aslında Bahaîlerin sürgünüdür. Gülaltay’a göre bahsedilen göç sanıldığı gibi Mekke’den Medine’ye Hz. Muhammed’in hicreti değildir.

Başka bir yerde ise Fethullah G. şöyle diyor: “Bir başka defasında da seni kardeşinle konuşmaktan men etmişlerdi. Hani o güne kadar, bir lahza kendisinden ayrılmadığın kardeşinle konuşmaktan… Savaş meydanlarında omuz omuza, yemek sofralarında diz dize oturduğun kardeşinle konuşmayacaktın.” Gülaltay’a göre burada kastedilen de yine Bahai liderleridir. Çünkü Müslümanlarıntarihinde kardeşiyle konuşmaktan men edilme gibi bir cezalandırma söz konusuedilmemiştir. Halbuki Abdülaziz’in bir fermanında, Bahaullah’ın çocuklarıbirbirleriyle konuşmamaları kaydıyla sürgüne gönderiliyordu. Fethullah’ın uğrunagözyaşı döktüğü işte bunlardır.

Fethullahçılıkla Bahaî inanışları arasındaki paralellikler

Gülaltay’ın bulduğu çeşitli paralellikleri şöyle sıralayabiliriz:

– Bahaîler cenazelerini İslam inanışının tersine, mermer lahitler içinde gömerler. Saidi Nursî de vasiyetinde cesedinin lahitin içine konulmasını istemiştir.

– Bahaîlerde ibadete başlama yaşı 16’dır. Fethullah Gülen de bir kitabında şöyle demektedir: “16 yaşıma kadarki dönemi çocukluk dönemi sayıyorum.”

Bahaîlikte el öptürmek kesinlikle yasaktır. Fethullah Gülen de el öptürme konusunda şöyle diyor: “Fevkalade rahatsızlık duyuyorum. El öptürme prensibimm hiç yoktur.”

– Bahaîler, camiye girmez, cemaatle namaz kılmaz. Sadece cenaze namazı kılarlar. Gülaltay’a göre, Fethullah Gülen’in de cenaze namazı dışında camiye girip namaz kıldığını şu ana kadar kimse görmemiştir.

– Bahaîlikte kurban kesilmez. Ünlü Fethullahçı bilim adamlarından birisi de katıldığı bir tartışma programında kurban kesmeyi hayvan katliamı olarak nitelendirmiştir.

– Bahaîlikte, herkes malının yüzde beşini, toplumun başında bulunan 19’lar heyetine vermek zorundadır. Fethullahçı organizasyon ve vakıfların başındaki yönetim kurulu da 19 kişidir.

Fethullah ile Bahaîler arasındaki bir başka somut bağlantı ise Saidi Nursi’nin hayatından alınmaktadır. Saidi Nursi, Gülaltay’ın ortaya çıkardığına göre, İran Şahına suikast düzenleyen Babilerin şeyhlerinden Celaleddin Afgani’nin İran’dan kaçıp Abdülhamit’in himayesine girmesi sırasında kuryelik etmişti. Saidi Nursî, yine bir başka Bahaî tetikçi Kirmani’yi de İran-Türkiye sınırında karşılayacak ve İstanbul’a kadar kendisine eşlik edecekti.

Gülen’in sözlerinde gizli anlamlar

Fethullah’ın eserlerinde gizli gizli Bahaîlik propagandası yaptığını da Gülaltay çeşitliörneklerle açıklıyor:

Kapı: Bahaî mezheplerinden Babiliğin kurucusu Muhammed Bab’tır. “Bab” kelimesinin bir anlamı da “kapı”dır.

“Ulu sultan! Canlı-cansız, insan-hayvan, (..) her şey varlığını soluklar.”: Gülaltay bir başka bölümde ise Gülen’in bu sözündeki gizli anlamı ortaya çıkarıyor: Ulu Sultan kelimesi Bahaî Şeyhi Bahaullah’a atfedilmiştir. Hayvanları, eşyaları bile Allah’ın kulları olarak kabul eden ise Muhammed Bab’ın hocası Kazım-ı Reşdi’dir. Nebiler Sultanı: Gülaltay, Fethullah’ın sık sık kullandığı “Nebiler Sultanı” teriminin de karşılığını buluyor. Gülaltay’a göre, Fethullah’ın burada kastettiği Hz. Muhammed değil, Bahaullah’tır. Çünkü, Bahaullah’ın lakabı döneminde “Sultan”dır. Nur Asrı: Muhammed Bab’ın Kitabün Nur ile Babiliği yaydığı ilk yıllara da Nur asrı denmektedir.

Timur ve Cengiz düşmanlığı: Fethullah bir kitabında şöyle diyor: “Allah bir zamanlar Cengiz, Hülagü ve Timurlenk’in eliyle hırpaladığı ve ikaz ettiği İslam alemini bugün de Batılılar vasıtasıyla hırpalayıp ikaz etmektedir…” Gülaltay,Fethullah Cengiz, Hülagû ve Timurlenk’e karşı olmasını bu hükümdarların Bahaîlerinönemli önderlerini öldürmüş olmasına bağlıyor. Cengiz Han’ın oğlu Hülagû, Hasan Sabbah’ı; Timurlenk’in oğlu Miranşah ise Fazlullah’ı öldürmüştü..

“Dönmezem” ve “mum gibi yanıp erimek”: Bu kelimeleri de Fethullah sık sık kullanmaktadır. Örneğin: “Çevresinde kol gezen tehlikelere aldırmadan, yüce derslerine devam eden ve hakkında bayağıların bayağısı hükümler kesilip biçilirken. ‘Hançer ile yüreğimi yar! Senden dönmezem’ diyerek hakikati haykıran büyük muzdariplerin ‘Evet hep böyle ızdırap gören ızdırap düşünen ve bir mum gibi yana yana eriyip giden, bu yüce kametlerin arkasında yürüyenler hiçbir zaman aldanmadılar ve hiçbir zaman hayal kırıklığına uğramadılar.’” Tahran Kalesi’nde infaz edilmeden önce “Dönmezem” diye bağıran Bahaîlerin ünlü kadın kahramanı Kurretül-Ayn’dır. O dönem Bahaîlere yapılan işkenceler arasında en yaygın olanı da vücutları hançerle yarıp içlerine mumlar sokulmasıydı. Fetret Devri ve Rönesans: Fetret devri derken kastedilen Bahailerin yaşadığı uzunsürgün dönemidir. Yeniden diriliş ise Bahaîlerin öğretilerini tüm dünyaya kabulettirmeleri demektir. Örneğin: “Bu ise uzun bir fetretten sonra, bu mazlumlar ülkesinin yeniden dirilişi ve “Rönesansı” demektir. Kimbilir, belki o zaman batmak üzere olan dün-yanın diğer kesiminin elinden tutup kaldırma fırsatı doğar.”

Kendini peygamber gören Gülen

Bahaîlerin bir başka propagandası şeyhlerinin peygamber olduğudur. Bahai şeyhleri kendi peygamberlikleri altında tüm dünya dinlerini bir arada toplanmaya çağırırlar. Gülaltay, Fethullah’ın kimi yazılarında satır aralarında kendi peygamberliğini nasıl savunduğunu göstermektedir:

“Allah, elbette insanları da peygambersiz bırakmayacaktır.”

“İnsanlar, akıllarıyla kainatta cereyan eden hadiselere bakıp, Allah’ı bulsalar bile yaratılışlarındaki gaye ve hikmeti, nereden gelip, nereye gittiklerini ve ibadetlerinin keyfiyetlerini peygambersiz bilemezler.”

“Hilafete giden yol herkese açıktır.”

“Hak için halkın temsilcisi demek, peygamber mesleğine talip olmak ve onu temsil etmek demektir. Onu yapabilmek için de peygamberane aşk, şevk, gayret, azim, cehd ve irade gerekir.”

Fethullah görüldüğü gibi yeni peygamberlere ihtiyaç olduğunu ve Allah’ın insanları peygambersiz bırakmayacağını söylüyor. Halbuki İslam inancına göre Hz. Muhammed son peygamberdir. Yalnızca bu bile Gülaltay’a göre Fethullahçılığın İslamdışı olduğunun bir kanıtıdır ve bu propagandanın bir sonraki aşaması Fethullah’ın kendisini Mesih ilan etmesi olacaktır.

Fethullah’ın Amerikancılığının Bahailikteki kaynağı

Gülaltay, kitabın sonuna doğru Fethullah’ın gerçek amacının dünya çapında bir Bahaîimparatorluğu kurmak olduğunu ortaya koyuyor. Gülaltay, Avustralya’dan Afrika’yaAsya’dan Amerika’ya milyonlarca Bahaînin bulunduğunu söylüyor. Bahaiimparatorluğunun işlevi dünya çapında ABD’yi iktidara getirmek olacaktır. Zaten,Bahailiğin ortak dili de İngilizce olacaktır.

Gülaltay’a göre ABD’de bugün 20 milyon Bahaî yaşıyor ve Bahailerin etkinliği oldukça önemli. Zaten Bahailerin kullandığı ev-mabetlerin kubbeleri de Beyaz Saray’ın kubbesine benziyor.

Fethullah’ın Orta Asya’daki misyonu da bu şekilde ortaya çıkıyor. Gülaltay’a göre Bahailer dünya çapındaki iktidarlarında İngilizce’yi resmi dil olarakilan edeceklerdir. Fethullah’ın okullarının tümünde İngilizcenin öğretilmesinin nedeni olarak bunu gösteriyor. Üstelik Fethullah’ın en etkin olduğu Türk Cumhuriyetlerinden olan Yakutistan’ın durumunu da Gülaltay’dan öğreniyoruz. Bu ülkedeki Fethullahçı proje sonunda başarıya ulaşmıştır. Yakutistan’ın resmi dili İngilizce olarak ilan edilmiştir.

Gülaltay, Fethullah Gülen tehlikesinin uluslararası çapta olduğunu bu şekilde olduğunu ortaya koyduktan sonra kitabında tüm Türk milletini uyarıyor ve Fethullah tehlikesi hakkında Devlet üzerine düşeni yapmazsa görevin Kuvayı Milliyeci Atatürkçülere düşeceğini söylüyor:

“Atatürk ve Kuvayı Milliyeci yiğitlerin kurduğu devlet, hiçbir zaman sarsılmayacak, bu sarp kale, tunçtan yığınlar halinde omuz omuza yürüyen Türk gençliğinin sırtında, ulaşılmaz bir kartal yuvası olarak ebediyete kadar var olacaktır.”

FETULLAH GÜLEN DOSYASI : Nurcular Gülen yüzünden çözüldü

1971 muhtırasının ardından “Sıkı Yönetim Komutanlığı”na sunulan irticai faaliyetler konulu İstihbarat Raporu Eski Türkiye’nin Karanlık Dehlizleri’ni anlamaya yardımcı oluyor. Rapor Fethullah Gülen’in Süleyman Hilmi Tunahan’ın talebelerini ihbar ettiğini, Nurcuların yine Gülen’in verdiği bilgilerle çözüldüğünü açıklıyor ve Gülen’in ‘sinsi’ amaçlarının altını çiziyor.

Cemaatleri İspiyonladı başlığıyla manşetten duyurduğumuz “Sıkı Yönetim Komutanlığı’na sunulan İstihbarat Raporu’nun tamamına yakını bugün ve yarın Yeni Şafak’ta olacak. Teokratik Devleti Savunan Örgütler Raporu’nun ilk bölümünde Süleyman Hilmi Tunahan Hocaefendi cemaati anlatılıyor. Raporda Süleymancılar cemaatini çözebilmek için yapılan çalışmalara değinilerek Fethullah Gülen isimli vaizin yaptığı ihbarlara rağmen başarılı olunamadığı vurgulanıyor. Gülen’in askere şirin görünmek için diğer cemaatleri gammazladığı tespitine de yine aynı raporda yer veriliyor.

İSLAM BİRLİĞİ İSTEYEN HERKESİ JURNALLEDİ

Sıkı Yönetim Komutanlığı’na sunulan “Teokratik Devleti Savunan Örgütler ve Yapılanmalar” raporunda faaliyetleri ve amaçları detaylı şekilde izah edilen gruplar; tarikatlar, siyasi partiler ve yurtiçi-yurtdışı kuruluşlar olarak üç bölüme ayrılmış. Bu kuruluşlardan bazılarının devlet tarafından kurdurulduğu ilgili başlık altında izah edilirken şu genelleme yapılıyor: “Bu kuruluşların esas gayeleri siyasi sınırlar içinde önce şeriat esaslarına göre bir devlet kurmak sonra hilafeti getirmek hilafet isminden yararlanarak bütün İslam ülkelerini birleştirerek İslam birliğini sağlamaktır.” Raporun ilk başlığı; Tarikatlar. Dönemin Sıkı Yönetim Komutanlığı istihbarat birimleri tarikatları şöyle anlatıyor: “Osmanlı zamanı kurulan tarikatların miktarı 73 kadardır. Bu tarikatların bir kısmı kısa ömürlü olmuş, bir kısmı da günümüze kadar faaliyetlerini sürdürmüş ve hala da sürdürmektedir.”

GÜLEN, FİŞLEMEYE YARDIMCI OLDU

Sıkı Yönetim Komutanlığı, Süleyman Hilmi Tunahan’ın öğrencileri oldukları için Süleymancılar olarak bilinen cemaati raporda şöyle fişliyor “Yurdumuza küçük yaşta ailesiyle birlikte silistreden gelmiş bulunan ve tahsilini İstanbul’da yaptıktan sonra 1921 yılında yine İstanbul’da vaizlik yapan Süleyman Hilmi Tunahan daha önce Nakşibendi tarikatına mensup iken bu tarikattan ayrılarak Süleymancılık tarikatını kurmuştur. Liderleri Kemal Kaçar, Hilmi Türkmen, Seyfettin Alkan, Hasan Arıkan, Nihat Tarhan, Hüseyin Kaplandır.” Raporda dikkat çeken en önemli ayrıntı ise bugüne kadar Kur’an Kursları dışında en küçük bir şiddet hareketi dahi olmayan Süleymancılar cemaatini şiddetle ilişkilendirmesi. Bu tespitin ardından Süleymancıları Fethullah Gülen’in ihbar ettiği bilgisinin verilmesi ‘şiddet detayı Gülen’den mi’ sorusunu akla getiriyor.

SIKI YÖNETİMDEN YANA GÖZÜKÜYOR

İşte rapordaki şok ifadeler: “Sıkı yönetim döneminde bu örgüt sinsice pasif kalmayı tercih etmiş, Fethullah Gülen isimli vaiz tarafından yapılan tüm ihbarlardan da sonuç çıkmamıştır. Örgüt faaliyetlerini çok iyi kamufle etmesini bildiği için, açık vermediği kanısı hasıl olmuştur. Fethullah Gülen’in kendi sinsi amaç ve idealleri doğrultusunda sıkıyönetimden yana gözükerek karşıt gruplarda yer alan tarikatlara karşı istihbari bilgi vermesi ve sonuç alınamaması, bu örgütün örgütlenme yapısının ihbarlarla kırılmayacağı, bilakis içlerine girip hücre yapısını çözüp, cezalandırmakla mümkün olacaktır. Fethullah Gülen örgütüne geniş kapsamlı ileride değineceğiz.”

Darbecilerin halka bakışı: cahil, geri zekalı

Rapordaki Nakşibendilik başlığı ise Gülen’in böylesine içli dışlı olduğu, işbirliği yaptığı darbe zihniyetinin halka bakışını çok net ortaya koyuyor: “Cumhuriyetin ilanı ile tekke ve zaviyelerin kapatılması müteakip tarikat mensupları yeraltı faaliyetlerine başlamışlardır. Anafikri dergah olarak belirtilen liderlerinin evinde yapılan gizli toplantılarda İslamiyetin ancak şer-i kanunların hakim olduğu bir memlekette istenilen seviyeye çıkabileceği bu bakımdan teokratik devlet düzeninin şart olduğudur. Bunun için faaliyet sahası daha ziyade cahil koyu mutasıp, biraz geri zekalı halk kitleleridir. Sıkıyönetim döneminde pasif kalmayı tercih ettiğinden hiçbir icraatına rastlanmamıştır.” Raporda Ticanilik’in MAH (MİT’ten önceki istihbarat teşkilatı) tarafından istihbarat amaçlı kurulduğuna değinilerek bir cümle ile geçiştiriliyor.

AMACI İÇİN HERŞEYİ MÜBAH GÖRÜYOR

Sıkı Yönetim Raporu’ndaki Fethullah Gülen ile ilgili bölüm ise ‘1942 Erzurum doğumludur.’ cümlesiyle başlıyor ve şöyle devam ediyor: "Said Nursi’nin oluşturduğu Nurculuk öğretisini kendisine göre yeniden yorumlayarak cemaat oluşumuna başlamıştır. Nurcuların birçok toplantısı ve örgütlenmeleri yönetici kadroları bilakis F. Gülen tarafından yetkili kuruluşlara ihbar neticesinde çözüldü. Edirne ve Kırklareli’ndeyken cemaatin içinde yeni bir tarzın temsilcisi olacağını beyan etti. Etrafındaki zeki ve akıllı öğrencileri yetiştirerek devletin önemli kademelerine yerleştirmeyi hedefliyordu. İzmir’de kendi düşünce yapısına göre örgütlenmelere başlayarak geniş bir çevre edinmeye başladı. Amacına ulaşmak için kullanabileceği her ne olursa amaç için yapılması mubahtır söylemini cemaatine empoze ederek değişik sivil toplum örgütleri içerisinde sivrilmeye başladı. Bir yandan devlete şirin gözükecek, diğer tarikat ve cemaatlerin tasviyesini sağlamak için devlet organlarını kullanmaya başladı.

Aksiyon’da kasım gülek güzellemesi

Hayatı boyunca tüm kirli yapılarla temas halinde olan Kasım Gülek’in Gülen ile irtibatı artık sır değil. Yeni Şafak’ın yayınladığı belgelerde Kasım Gülek’in Atatürk tarafından CHP’ye kaydedilmesi ve milletvekili yapılmasıyla ilgili bilgilerin paralel medya tarafından yalanlanmaya çalışılması da dikkat çekti. Kasım Gülek, kendisinin Atatürk tarafından CHP’ye kaydedildiğini geçtiğimiz günlerde okuyucuyla buluşan ve kendi ismini taşıyan biyografi kitabındaki söyleşide de belirtiyor. Meral Balcı imzasını taşıyan ve Yeditepe yayınlarından çıkan kitapta Gülek’i Atatürk’e tavsiye eden üniversitenin Kolombiya Üniversitesi Rektörü Nicholas Murray Butler olduğu bilgisi yer alıyor. Atatürk bu mektup üzerine Kasım Gülek’i davet ederek sohbet ediyor ardından Recep Peker’i çağırıp Gülek’in CHP’ye yazdırılmasını emrediyor. Kitapta konuyla ilgili ifadeler şu şekilde: “Bu görüşmeden sonra Atatürk Kasım Gülek’i millet meclisinde görmek istediğini belirtmiş. Milletvekilliği için gerekli olan 30 yaşını doldurunca mebus yapılması emrini vermiş ve o akşam yemeğe davet etmiştir.”

ANGLOSAKSON YÖRÜNGESİNE GİRDİ

Kasım Gülek’in babası Mustafa Rıfat Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Çukurova bölge sorumlusuydu. Gülek’in iyi bir eğitim almasının sebebi de babasının bu siyasi baskınlığı. 1918 yılına kadar Galatasaray Lisesi’nde okuyan Gülek 1919’da üçüncü sınıftayken bu okuldan ayrılıp Robert Kolej’de tekrar lise birden başladı. Babası Mustafa Rıfat Bey’in İttifak Devletlerinin Birinci Dünya Savaşını kazanmalarında Amerika’nın oynadığı rolden hareket ederek Amerikan siyasetinin dünyaya egemen olacağını öngördüğü belirtiliyor. Bundan dolayı 1919 yılında oğlunu eğitimin Fransızca olduğu Galatasaray Lisesi’nden alıp İngilizce ve Anglo-Sakson kültürüyle eğitim veren Robert Kolej’e yazdırdı. Robert Kolej’den birincilikle mezun olan Kasım Gülek’in Arapça ve Kur’an dersleri aldığı bilgisini öğrendiğimiz mecra ise Gülen’in Aksiyon Dergisi. Gülek, Aksiyon dergisinin 60. sayısında bu durumu şöyle anlatmış: “Robert Koleji’nde her gün 1 saat İncil okutuyorlar. Babam hafız-ı Kuran. Babama kimse Rıfat Bey demezdi, Hafız Bey derdi. Fevkalade dindar biriydi. Bunlar İncil okutuyor, oğlumun Müslümanlık tarafı ne olacak? Kafasından karar vermiş, araştırmış, genç doçent Şemsettin Bey’i (Günaltay) bulmuş. O her akşam gelir bana ve kardeşime Müslümanlık dersi verirdi.”

Said nursi hakikate tavizsiz

Raporda Nurculuk başlığı altında Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili tespitlere yer veriliyor. Bu tespitlerden bir kısmı şöyle: “31 Mart vakasına katılmış delil yetersizliğinden serbest bırakılmıştır. Milli Mücadele döneminde Kürt Teali Cemiyeti kurucuları arasında yer almıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra inkılapları beğenmeyen Said-i Kurdi, takibata uğramış, mahkum olmuş ve sürgün edilmiştir. Dil, ırk ayrımı yapmadan Kuran’a inananları bir bayrak altında toplayarak hilafetin kurulmasını istemektedir. Hakikate tavizsiz, gaddar, halifeliği getirmek için çalışır. Liderleri Bekir Berk, Hüsrev Altınbaşak, Salih Özcan, Mehmet Kırkıncı, Müslüm Selçuk, Mehmet Kayalar, Mehmet Kutlular’dır. Nurcuların gayesi medreseleri ihya etmek, Risale-i nur esaslarına göre tabanda İslami esasları benimsemiş, bir kitle meydana getirmek ve bu kitlenin gücü ile demokratik imkanlardan istifade ederek uzun vadede teokratik bir devlet düzeni kurmaktır.”

FETULLAH GÜLEN DOSYASI /// YENİ ŞAFAK GAZETESİ : Bir gizli güç hep arkasındaydı

Gülen ve örgütü hakkında 1960’tan itibaren pek çok istihbarat raporu yazıldı. Ancak neredeyse tamamı sümenaltı edildi. Bunların içinde dönemin CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’le ilişkilerini gösterenler bile vardı. Yeni Şafak’ın ulaştığı o raporlar, Gülen’in Gülek üzerinden mason örgütleriyle kurduğu ilişkiyi tüm ayrıntılarıyla açıklıyor.

Türkiye, 30.03.2015 sabahı hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı yeni bir güne uyandı. Yeni Şafak, yakın tarihin sırlarına ışık tutacak şok belgeleri okurlarının değerlendirmesine sundu. Tarihi manşetler, ülkeyi bir ahtapot gibi saran, yüzbinlerce insanı dinleyen, fişleyen, cezaevine atan, Emniyet, TSK içinde örgütlenen, haraç kesen, mahremleri gözetleyen hatta faili meçhul cinayetlere adı karışan kirli örgüt Paralel

Devlet Yapılanması’nın (PDY)’nin ve örgütün 1 numarası Fethullah Gülen’in karanlık dünyasına ışık tuttu. Gülen’i büyüten eski Türkiye’nin vesayet odaklarının kozmik odalarına girilmesini sağladı.

GÜLEN’İN HIRSINI KEŞFETTİLER

Eski Türkiye’nin karanlık dehlizlerinde ilerledikçe (PDY) Örgütü Lideri Fethullah Gülen’in daha askerlik döneminde başlayan garip ilişkileri, mason teşkilatları ile bağlantıları, bu bağlantılar üzerinden Moon tarikatı, MOSSAD ve CIA ile irtibatları, gençlik döneminden itibaren bir proje olarak yetiştirilip hazırlandığını gösteren bilgilere ulaşıldı. Gülen’in 1990’lı yıllarda istihbarat raporlarına yansıyan ‘kendi hocasını Jandarma’ya ihbar edecek kadar gözünü karartan hırslı kişiliği’nin karanlık örgütlerce daha çocukken keşfedildiği görüldü.

ESKİ TÜRKİYE’NİN MUHBİRİ

Belgeler kullanışlı bir dini cemaat lideriyle kendilerini gizleyen eski Türkiye’nin karanlık yapılarının gücü ve ilişkilerini de deşifre etti. Gülen’i dünya mason teşkilatlarıyla, Moon tarikatı ve CIA ile tanıştıran kişi olduğu iddia edilen eski CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ile masonluk ilişkisi de gün yüzüne çıkmış oldu. Eski Türkiye’nin Karanlık Dehlizleri yazı dizisinde tüm bu yapılara ilişkin çok daha çarpıcı belgeleri ve daha önce yayınladığımız belgelerin tam metnini okuyacaksınız.

İSTİHBARATI KİM SÜMENALTI ETTİ?

Ulaştığımız belgeler, Fethullah Gülen’in hayatının henüz emeklemeye başladığı günden itibaren didik didik edildiğini ve hakkında onlarca istihbarat dosyası hazırlandığını gösteriyor. Asıl dikkat çekici olan ise tüm bu raporların bir şekilde sümenaltı edilmiş olması. Gülen’e devletin son 15 yılda göz yumduğu iddiasını boşa çıkaran raporlara ve belgelere göre Başbakanlar, Bakanlar, Genelkurmay Başkanları, MAH, MİT gibi istihbarat örgütleri de dahil olmak üzere devlet bürokrasisinin her kademesine sızan mason örgütlenmeleri Gülen’in faaliyetlerini gizlemeyi ve Gülen’i korumayı başardı.

Masonlara Hoca’yı küstürmeyin çağrısı

İstihbarat raporlarında verilen bilgiler Yeni Şafak’ın Gülen’in Masonluk belgeleri arasında yayınladığı Kasım Gülek’in 16 Temmuz 1967 tarihli mektubuyla örtüşüyor.

İstihbarat raporlarında verilen bilgiler Yeni Şafak’ın Gülen’in Masonluk belgeleri arasında yayınladığı Kasım Gülek’in 16 Temmuz 1967 tarihli şu mektubuyla örtüşüyor:

“Saygıdeğer KK" (KK: Konuk Kardeşler)

“Türkiye’de yegane ve muntazam mason teşkilatı, Türkiye Hür ve Kabul edilmiş Masonları Büyük Locası (Türk Yükseltme Cemiyeti)’dır. Hal böyle iken bazı kimselerin biraraya gelerek bir dernek kurmalarıyla bunca yıllık, temeli 1900’lere dayanan ve dünyaca tanınmış ve kabul görmüş Türk masonluğunu bir kenara itmeğe çalışmak doğru bir iş değildir. (…)
Birtakım yan fikirlerle destekleyip kamufle edilen bu şiddetli ihtiras Türk masonluğunu ikiye hatta üçe bölmüş, bir kısım arkadaşlarımızı Ş.K., A.Ş., Fethullah Gülen hocamızı, A.D., Z.E., K.T., V.K. ve T.K. biraderleri küstürmüşlerdir. Bu arkadaşlarımızın büyük locadan en büyük madalya aldıkları unutulmaktadır. Üstün hizmet madalyasına sahip olmak her masonun rüyasıdır. Türk masonluğunu bozmaya, bölmeye ve Türkiye büyük locasını yıkmaya yeltenen bir kimse Türk masonluğuna karşı nasıl bir suç işlemiş olmaktadır? Geliniz de bu sualin cevabını herkesin vicdanına, nizamnamelere ve Türk masonluğu tarihine bırakılır.

TELKİNDE BULUNANLAR

İnsanların iyi niyetle biraraya gelerek halledemeyecekleri hiçbir ihtilaf, elbirliğiyle ıslah olunmayacak hiçbir aksaklık bulunmadığına göre bir kısım biraderlerin bu normal yoldan ayrılarak, fani insan için böylesine ideal, böylesine güzel bir birliğin bozulmasına teşvik edenlere uymuş olmalarını anlamak kabil değildir. Onlar acaba nefis muhasebesinde bulundukları zaman bu tutumlarını samimiyetle doğru mu buluyorlar. İnsanlık mabedi mefkuresini bu mukaddes emaneti her zaman korumak ve daha ilerilere götürmeğe çalışmak zaruridir. Bunda kimsenin tereddüdü yoktur. Herhalde mevzuları ve hadiseleri varmak istedikleri neticelere göre izah etmek suretiyle, biraderlere telkin ve teşviklerde bulunanların bu maksatlı hareketlerine aklıselim sahiplerinin pek gecikmeden teşhislerini koyacaklarını ve hakikatleri olduğu gibi göreceklerine eminim. Bir mason olarak saygılarımı sunarım." (Kasım Gülek)

CIA’dan gelen parayı Kasım Gülek akladı

Yazı dizisinin ilk bölümü sümenaltı edilen raporlardan biriyle başlıyor. Raporun en çarpıcı özelliği kapağının Fethullah Gülen ve Kasım Gülek’e ayrılmış olması. Gülen’in Gülek üzerinden Mason örgütleriyle kurduğu ilişki tek tek açıklanıyor. Söz konusu belge “Fethullah Gülen kimdir?" sorusuyla başlıyor. Raporun ilk sayfası Gülen’e ayrılırken 2. sayfada ise Kasım Gülek var. Ardından Gülek-Gülen bağlantıları açıklanarak Gülek’in temsilciliğini yaptığı Moon tarikatıyla bağlantıları aktarılıyor.

Kasım Gülek’le Gülen sık sık kamuoyu önünde de bir araya gelmekten kaçınmıyordu.

İŞTE RAPORDAKİ GÜLEN:

“Erzurum’un Pasinler ilçesi Korucuk Köyü’nde 27 Nisan 1941’de doğmuştur. Babası Ramiz bey, annesi Refia Hanım 6’sı erkek, 2’si kız, 8 kardeşin ikincisidir. Kur’an’ı 1945’te öğrenmeye başlayan Gülen, kısa sürede Kur’an’ı hatmetmiştir. 1946’da ilkokula başlamış, babasının Avar köyünde imam olması ve ailesinin oraya taşınması sebebiyle ilkokulu bırakmak durumunda kalmıştır. Erzurum’da dışarıdan sınavlara girerek ilkokulu bitirebilmiştir. Babası İmam Ramiz Bey’den Arapça dersi almış, Hasankale’de Hacı Sıtkı Efendi’den tecvit ve Kur’an dersleri alan Gülen, 1951’de hafızlığını tamamlamıştır. Gülen 1954’te Erzurum’da Kurşunlu Cami Medresesi’nde Alvar İmamı Muhammed Lütfi’nin torunu Sadi Efendi’den medrese dersi almıştır. 2,5 ay içerisinde Emsile, Bina ve izharı bitiren Gülen Sait Efendi’de Molla Camiye başlamıştır. 1955’ten 1959’da Edirne’ye gidinceye kadar Osman Bektaş’tan fıkıh ve din eğitimi almıştır. Askerlik öncesi ve sonrası Edirne Üç Şerefeli Camii’nde toplam 4 yıl imamlık yaptı. “

KASIM GÜLEK KİMDİR?

Raporda Kasım Gülek kimdir başlıklı bölümde şu ifadeler bulunuyor: “1905 Adana doğumlu olup siyasetçi Cumhuriyet Halk partisi Genel Sekreteri (1950-1959) Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kontenjandan Bilecik Milletvekili olarak siyasi hayatına başladı. İki dönem Bilecik Milletvekilliği yaptı. 1946 yılında Adana’dan milletvekili seçildi. 1947 yılında Bayındırlık Bakanlığı, 1948 yılında Ulaştırma Bakanlığı yaptı. 1949 yılında Kore’ye giderek ve Birleşmiş Milletler Kore Komisyonluğu Başkanlığı yaptı. 1968 yılında Kuzey Atlantik Asamblesi Başkanlığı’na seçildi. 1969’dan 1975’e kadar Cumhuriyet Senatosu üyeliği yaptı. Moon tarikatıyla ilişkisi bilinen Kasım Gülek CIA’nın Türkiye’deki 1 numaralı siyaset adamlarından birisidir. Aynı zamanda en büyük gücünü Mason localarının maddi ve manevi desteğiyle sağlamlaştırmıştır. Fetullah Gülen ile CIA ve Moon tarikatıyla tanışmasında vesile olmuş, Komünizmle Mücadele Derneği gibi birçok kuruluşa CIA’nın maddi desteklerinin aklanmasında önemli görevler almış bir siyasetçidir."

Opusdei ve Moon’la irtibatlı

Raporda Moon tarikatı bölümü…

Fethullah Gülen ve Kasım Gülek anlatıldıktan sonra Moon tarikatına geçilen raporlarda bu üç başlığın arka arkaya gelmesi oldukça korkunç. Bu başlıkların niçin peşpeşe sıralandığı ise bir sonraki bölümde açıkça ortaya seriliyor. Önce rapordaki Moon tarikatı başlıklı bölüme bakalım: “Kurucuları özünde Budist olan sonradan papazlığı tercin eden Sung Myung Moon Kuzey Kore’den kaçarak Günel Kore’ye yerleşti ve Moon tarikatını kurdu. Tarikatın resmi adı Birleştirme Kilisesi’dir. 1951’de ABD’nin müdahalesinin hemen ardından kurulmuştur. Birleştirme Kilisesi o kadar faal ve etkileyici çalışmıştır ki, Güney Kore nüfusunun yüzde 45 ile 50’sini Budistlik’ten Hıristiyanlığa devşirmiştir. Moon tarikatı lideri 1959’da ABD’ye yerleşmiş CIA kaynaklı örgütlemelerini Birleştirme Kilisesi, Dinlerarası Diyalog adı altında CIA’nın direktifleri ve ABD’nin yararına sürdürmüştür."

CIA’İN OYUNCAĞI

“Moon tarikatının ortağı CIA’nın kurduğu Kore’deki CIA temsilcisi ise Albay Bo Hi Pak’tır. Bo Hi Pak da Moon tarikatının en güçlü üyesidir. Onun vasıtasıyla Güney Kore Amerikan vesayetine girmiştir. Dinlerarası diyalog ve hoşgörü adı altında siyonizmin amaçlarına hizmet etmektedir. Bu tarikat NED, CSİS ve CIA gibi istihbarat örgütleriyle sıkı bir ilişki içerisindedir. OPUSDEİ gizli bir Yahudi örgütüdür. Moon tarikatı, Fetullah Gülen tarikatı bunların üçünü de CIA kurdurmuş ve maddi olarak güçlenmelerine vesile olmuştur. Bunların üçünün de programları aynı, taktik aynı, yapılanma ve kullandıkları kelimeler bakımından bile aynıdır. Çünkü üçünü de CIA kurdurmuş amaçları doğrultusunda alabildiğince kullanmaktadır."

CHP’nin Halk Evleri’nde yöneticiydi

“1963’de ailesi ile Erzurum’da bir yıl yaşayan Gülen, Komünizmle Mücadele Derneği’nin ikinci şubesini açtı ve Erzurum Halk Evleri’nin yönetimine girdi. 1965’te Kırklareli’ne tayin olup burada 1 yıl vaizlik yaptı. 1966’da İzmir Vaizliği’ne atanan Gülen, 1971’e kadar görevine devam etmiştir. Kestane Pazarı Kur’an Kursu’nda yöneticilik ve gönüllü öğreticilik yapmış 1968’de resmi görevlendirme ile hacca gitmiş, gezici vaiz olarak Ege ve ilçelerinde vaaz ve sohbetlere katılmıştır. 1971’de 12 Mart döneminde cuntanın isteğiyle tutuklandı. 7 ay tutuklu kaldıktan sonra 5 Kasım 1971’de serbest bırakıldı. 1972’de Edremit Vaizliği’ne aynı zamanda Manisa ilinde vaizliğe devam etti. Sonra İzmir Bornova Vaizliği’ne atandı.

FETULLAH GÜLEN DOSYASI /// CÜNEYT ŞAŞMAZ : Fethullah GÜLEN ÖLDÜ ise YAŞAYAN ya da YAŞATILAN KİM ?!

Güvenilir bir kaynaktan bana ulaşan bilgilere göre, 1999 yılından itibaren yurt dışında yani, ABD’de yaşamını sürdüren Fethullah Gülen aslında hayatta değil!?

Yani?!

Yaşamıyor!?

Zaten, bir şeker hastasıydı.

Kan şekeri sürekli yükseliyordu..

Bazen ayakta bile duramayacak derecede bitkin düşüyor, bacaklarının dermanı kesiliyordu.

Damarlarındaki kan dolaşımının akışı oldukça zayıftı.

Damarları sürekli tıkanıyordu.

Yüzü gözü şişiyor, bazen konuşamıyordu.

Bazen onun en yakınındakiler bile kendisini tanıyamıyordu..

Yaşayan ya da yaşatılmaya çalışılan bu adam kimdi acaba?!

Fethullah Gülen, 2008 yılında öldü, deniyor…

Bu bir iddia mıdır?!

Fethullah Gülen öldü mü?!

Halen yaşıyor mu?!

Neden ülkesine geri dönmedi?!

Eğer, gerçekten öldü ise yaşayan kim?!

Ölümü neden gizleniyor?!

Fethullah Gülen üzerinde uygulanan ameliyatlar ve yüz operasyonlarının içeriği neydi?!

Bu gerçeği ancak yapılacak olan bir DNA testi ortaya çıkarabilecek!?

Babası Ramis’e sorulamadı, çünkü babası hayatta değil!

Ama, Nil A.Ş. ve Çağlayan Basım Yayın A.Ş’nin ortaklarından kardeşi MESİH GÜLEN’e sorulduğunda alınan cevaplar oldukça şaşırtıcı?!

Fethullah Gülen’in diğer kardeşlerinden Sıbgatullah ve Kudbeddin’e ise bir türlü ulaşılamadı?!

Fethullah Gülen, öldü mü?!

Ölümü neden gizleniyor?!

Şu an Fethullah Gülen adı altında yaşayan ya da yaşatılmaya çalışılan kim?!

Fethullah Gülen öldü diye bir iddia var!

Gerçekten öldü mü?!

Eğer bu iddia doğruysa, CIA ajanı olarak bilinen Fethullah Gülen’in teşkilatını ve yönetimini bugün kimler ve neden devam ettiriyor?!

Fethullah Gülen üzerinde uygulanan ameliyatlar ve yüz operasyonlarının amacı maske çıkarmak mıydı?!

Hükümet üyelerinin ABD gezilerinden ve "hocaefendi" ziyaretlerinden devamlı fotoğraflar yayınlanırdı ama Kurban Bayramı’nda çocuklara çikolata ve harçlık olarak dolar veren Gülen’in Bülent Arınç ile görüşmesinden 1 tane bile fotoğraf yayınlanmadı?!

İlginçtir, Hocaefendi Reyhanlı olayı ile ilgili de hiç bir açıklama yapmamıştı?!

Acaba Arınç, gerçekte Gülen ile görüşmedi de "DERİN KİŞİLER"/"Toplum Mühendisleri" Arınç’a tv karşısında okuması gerekenleri önceden mi ezberletti?!

Fethullah Gülen, 2008 yılında öldü mü?!

M. FETHULLAH GÜLEN ÖLÜM DÖŞEĞİNDE Mİ YOKSA ÖLDÜ MÜ?!

2007’de Fethullah Gülen’in klonlandığı ve ağır bir ameliyat geçirdiğini hepimiz duymuştuk, fakat haberin ne kadar doğru olduğu meçhuldu?!

Hatta, gerçek Fethullah Gülen’in öldüğü, yüz ameliyatı ile yüz nakli gerçekleştiği, şu anki kişinin "çakma Fethullah Gülen" olduğuna dair söylemler gündemde yer alıyordu.

Gülen harekatı için belgesel çeken Amerika’lı ekip, çiftlikte Fethullah Gülen ile görüşemediklerini ve çiftliğin tamamen boş, ölü bir şehir havasında olduğunu söylemişlerdi?!

2010 Nisan ayında, Fethullah Gülen’i ziyarete giden "Hizmet Hareketi"ne bağlı bir "Kolej’in Müdürü" olan Selami Z., Fethullah Gülen’i görünce o olmadığını ve konuşma şeklinin çok farklı olduğunu bir yerel gazetede yayınlanan röportajda belirtmişti.

Acaba, Amerika yeni bir sahte Müslüman lideri mi yaratmaya çalışıyor?!

Siyasi, Ekonomik, Sosyal Araştırmalar ve STRATEJİ GELİŞTİRME MERKEZİ/SESAR’ın o yılda yayınlanan iddiasına göre Fethullah Gülen öldü!

İşte SESAR’ın araştırması:

"Nerede ise üç yıldır Fethullah Hoca ile ilgili tüm haberleri yakından izledik ve inceledik.

Zaman, STV ve herkul.org sitesini analiz ettik, Hoca’nın medyaya yansıyan tüm görüntülerini kıyaslamalı inceledik.

Yabancılardan gelen Fethullah Hoca ile ilgili soruları ve arka planını araştırdık, irdeledik.

Ve bazı ülkelerin üst düzeyinin yine Fethullah Hoca ve cemaati ile ilgili araştırmalarını ve değerlendirmelerini mercek altına aldık.

Sonuç; Fethullah Hoca’nın üç yıl önce öldüğü.

SESAR, 2008’e kadar Fethullah Hoca’nın öldüğünü ortaya koyuyordu.

Ama şimdi ilk defa kamuoyu ile paylaşıyoruz.

Fethullah Hoca, Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt Paşa ve Cumhurbaşkanı Sezer’in konuşmalarına, herkul.org‘da yayınlanan bir yazı ile cevap vermiş, burada demokrasiyi hazmedemeyenlerin bulunduğunu, cemaatin ordu ile başa çıkamayacağını düşünenler olduğunu, ancak yanıldıklarını söylüyordu.

Şemdinli olayları patladığında, yine, Fethullah Hoca(!) ülkeyi bu hale getirenlere (TSK’yı kastederek) gönül koyduğunu açıklıyordu.

Son üç yıldır Fethullah Hoca (!) cemaatine ait görsel, yazılı ve sanal medya ile cemaat toplantılarında çok açık şekilde Türk Ordusu, Türk Devleti ve Türk Milleti hedef alınır oldu.

Son üç yıldır Cemaat (!) AKP’nin yapışık ikizi oldu.

Sadece AKP’nin değil, ABD’nin, İsrail’in, AB’nin, Patrikhane’nin ve bölücülüğün de.

Face To Face (Yüz Yüze) filminde John Trovolta’nın tıpatıp benzeri üretilmiş, gerçek eşin yerine yerleştirilmişti.

Şimdi de aynı işlemin Fethullah Hoca ile ilgili yapılmış olduğu bilgileri SESAR’a ulaşıyor.

Fethullah Hoca’nın üç yıl önce öldüğü, onun yerine Hollywood ve estetik cerrahi üretimi birisinin oturtulduğunu biliyoruz artık.

Çok spekülatif gibi gelen/gelecek olan bu yazı için Türkiye’deki Fethullah Hoca (!) ve görsel, yazılı ve sanal medyası ile ABD’deki Fethullah Hoca ve görsel, sanal, yazılı medyası mukayeseli olarak incelendiğinde, gerçeğe önemli ölçüde yaklaşmış olacaksınız.

Şimdi bazıları çıkıp diyecek ki, "Biz daha yeni Hoca ile görüştük!?"

Hiç itiraz yok!

Zira artık ABD’nin yeni (!) Fethullah Hocası (!) ile görüşüyorsunuz.

Ama o görüştüğünüz Fethullah Hoca gerçek, yeni (!)!

Haydi fazla üzülmeyin, yeni Fethullah Hoca (!), eski Fethullah Hoca’nın vücut dilini, geçmişini, jest ve mimiklerini, cemaat tarihini içselleştirince, Cemaat’in önüne geçip yeniden vaaz edecektir.

Yani?!

Fethullah Hoca Cemaati’ni birileri 3 yıldır tabiri caiz ise kekliyor.

Fethullah Hoca’nın adı üzerinden devlete karşı bir isyanın, bir sosyal hareketin temelleri atılıyor.

Zaman, STV vs Fethullah Hoca medyasındaki devlet, millet ve ordu düşmanlığı ile hırsız ve bölücüseverliğin arkasında Fethullah Hoca’nın ölmüş olması yatıyor!?

Cemaati, 6 yıldır Türk Devleti, Türk Milleti, Türk Ordusu ve İslam düşmanı bir ekip, bu yüzden ustaca gizleyerek yönetiyor!

Çayın taşı ile çayın kuşunu (yani Türk Milleti’nin parası ile Türk Milleti’ni vurma operasyonu) yürütülüyor.

Cemaat’in son 6 yıldır topladığı paralar ve yardımlar Müslümanlıkla hiç ilgisi olmayan ve hatta İslam düşmanı birilerinin cebine, kasasına ve kar hanesine yazılıyor?!

Uzun lafın kısası:

1- Fethullah Hoca ölmüştür.

2- Şu an ABD’deki şahıs estetik cerrahinin ve Hollywood’un üretimidir.

3- Cemaat’in paraları çayın taşı ile çayın kuşunu, yani Müslüman Türk’ün parası ile, çabası ile, beyni ile Müslüman Türk’ü vurmak için kullanılmaktadır.

Uyanın artık!

FETULLAH GÜLEN DOSYASI : Fethullah Gülen, Tuncay Güney’in yanına kaçıyor

Fethullah Gülen, ABD’nin kendisini Türkiye’ye iade etme ihtimaline karşı harekete geçti. Paralel yapının TSK imamı H.Ö’nün, Ergenekon’un gizli kutusu Tuncay Güney’in kaçtığı Kanada’da Gülen için yer baktığı iddia edildi.

Fethullah Gülen, ABD’nin kendisini verme ihtimaline karşılık, Türkiye ile suçlu iade anlaşması olmayan Kanada’ya kaçmayı planlıyor. Deşifre olunca bu ülkeye kaçan eski TSK imamı H.Ö. Gülen için yer bakıyor.

Sabah gazetesinin haberine göre, hakkında yakalama kararı çıkarılan Fethullah Gülen’in, ABD’nin kendisini Türkiye’ye iade etme ihtimalini göz önüne alarak, Türkiye ile iade anlaşması bulunmayan Kanada’ya gitme planı yaptığı öğrenildi. Güvenlik birimleri Gülen adına Kanada’da hazırlık yapan isminse, Paralel Yapı’nın TSK’dan sorumlu eski imamı H.Ö. olduğunu tespit etti. H.Ö. deşifre olduktan sonra kaçıp Kanada’ya yerleşmişti. "Terör örgütü kurmaktan" hakkında yakalama kararı çıkarılan Gülen ile ilgili kırmızı bülten çalışması sürerken, güvenlik birimlerinin yaptığı tespitler sonucu Gülen’in en yakın adamları arasında yer alan H.Ö.’nün, Kanada’da yaptığı faaliyetlere ilişkin bilgilere ulaşıldı.

GÜVENİLİR LİMAN TORONTO
Türkiye ile suçluların iadesi anlaşması bulunmayan Kanada’da, "Gülen’in kalabileceği bir ortam oluşturulmak için hazırlık yapıldığı belirlendi. Pensilvanya’da yaşayan Gülen, Kanada’ya geçerse Tuncay Güney gibi kendini emniyete almış olacak. Toronto kentinde, Paralel Yapı’nın etkin olduğu güvenlik birimleri tarafından daha önce tespit edilmişti. Güvenlik birimlerinin tespitlerine göre, 17 -25 Aralık darbe girişimlerinin ardından deşifre olan TSK imamı H.Ö. önce Güney Amerika ülkesi Arjantin’e ardından da Türkiye ile suçluların iadesi anlaşması bulunmayan ve güvenilir liman olarak görülen Kanada’ya yerleşti. Ergenekon soruşturmalarının kilit ismi olan Tuncay Güney gibi Kanada’da kendisini sağlama alan eski imam, Paralel Yapı tarafından görevlendirildi. Gülen’in de bu ülkede kalabileceği yer arayışına giren H.Ö.’nün özellikle Toronto kentinde çalışmalarını sürdürdüğü saptandı.

ÖNCE GÜNEY AFRİKA DÜŞÜNÜLDÜ
Daha önce Güney Afrika’da bir sivil toplum örgütü yöneticisinin Başbakanlık’a gönderdiği mektupta, "Paralel Yapı elemanları Fethullah Gülen’in ülkeye sığınması için nabız yokluyor" ifadelerine dikkat çeken kaynaklar, ancak son gelişmeler karşısında bu seçenekten vazgeçildiğini saptadı. Tuncay Güney’in yanı sıra Türkiye tarafından hakkında yakalama kararı çıkarılan birçok kişinin saklandığı Kanada’nın daha güvenilir olmasının, Paralel Yapı’nın tercihinde etkili olduğu belirtiliyor.

FETULLAH GÜLEN DOSYASI : İşte Fethullah Gülen’in Yakalama Yazısı

Twitter fenomenlerinden Gizli Arşiv sosyal medya hesabından Fethullah Gülen hakkında savcılıkca düzenlenen yakalama kararını yayınladı.

Belgede
Adı: Fetullah
Soyadı :Gülen
Suçu : Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme ibareleri yer alıyor.

İşte o belge,

FETULLAH GÜLEN DOSYASI : 2004, Fethullah Gülen’in kolunu kanadını kıran belge

Millî Güvenlik Kurulu’nun, 2004 yılı Ağustos ayında yaptığı toplantıda, “Fethullah Gülen Grubu’nun faaliyetlerine karşı alınması gereken tedbirler” başlığıyla, “Cemaat’e karşı bir eylem planı hazırlanması”, tavsiye kararı olarak hükümete bildirilmiş. MGK kararında, “Nurculuk Faaliyetleri ve Fethullah Gülen grubuna” ait kurumların faaliyetlerinin engellenmesi için, “Ağır yaptırımlar getiren yasal düzenlemeler yapılmalıdır, eylem planı hazırlanmalıdır” deniyor. 25 Ağustos 2004 tarihli MGK kararının altında, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve dışişleri bakanı olan Abdullah Gül’ün yanı sıra, beş ayrı bakanın imzası var. Aynı belgeye, MGK üyesi Aytaç Yalman, Özden Örnek, İbrahim Fırtına, M. Şener Eruygur da imza koymuş. 24 Haziran 2004 tarihli MGK toplantısında “Türkiye’deki Nurculuk Faaliyetleri ve Fethullah Gülen” konusu da gündeme alınıp konuşuluyor. Toplantıda, Gülen Grubu’nun faaliyetlerinin tasfiye edilmesine ilişkin 15 ayrı karar alınıyor. Karar, iki sayfa hâlinde getirilip, bir üst yazıyla ilgili kişilere veriliyor. 25 Ağustos 2004 tarihinde de tüm kurul üyeleri tarafından imzalanıp, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e sunuluyor.

481 sayılı MGK kararı olarak kayda geçen kararda, “Bir eylem planı oluşturulmasının” kararlaştırıldığının altı çizilirken, resmî kurumların atacağı adımlar da tek tek sıralanıyor. Konunun “Psikolojik harekât boyutuna” dikkat edilmesi gerektiği de vurgulanıyor. Gülen Cemaati’ne karşı uygulanacak tedbirler için ise; Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) koordinesinde, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve MİT Müsteşarlığı görevlendiriliyor.

2004 tarihinde tavsiye kararı olarak alınan MGK kararlarındaki bazı maddeler şöyle: “F.GÜLEN Grubu’nun yurtiçi ve yurtdışı faaliyetleri, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) koordinesinde İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı ve ilgili diğer kurumlar aracılığı ile yakından takip edilmelidir. Devletin yurtdışında görevli memurları aracılığı ile F.GÜLEN Grubu yakından takip edilmeli gerekiyorsa Dışişleri Bakanlığı tarafından ilave tedbirler geliştirilmelidir. F.GÜLEN Grubu’na ait özel okulların faaliyetleri, İçişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından incelenmeli ve takibe alınmalıdır. Bu gruba ait okullardaki şüpheli ve yasa dışı faaliyetler periyodik olarak BUTKK’na rapor edilmelidir.”

MGK kararında Gülen Cemaati’ne ait kurumlar için “Ağır yaptırımlar getiren yasal düzenlemeler yapılmalıdır.” deniyor. Kararda, “öğrenci evleri”ne de vurgu yapılıyor. MGK kararında yasaların etkin hâle getirilmesi vurgulanarak şöyle deniyor: “F.GÜLEN Grubu’nun ‘öğrenci evleri’ kapsamında sempatizan ve yandaş edinme gayretleri İçişleri Bakanlığı nezdinde dikkatle takip edilmelidir. Yasal olmayan yollar kullanılarak din eğitimi veren ve bir nevi dini alet ederek yandaş toplama sistemi olan ‘öğrenci evleri’ uygulamalarına engel olunmalıdır.”

25 Ağustos 2004 tarihli belgede, MASAK’ın Cemaat’e bağış yapan işadamlarını takibe alması da şu satırlarla talep ediliyor: “Yapılan bağışlar ile usulsüz para hareketleri ve karapara uygulamalarının Maliye Bakanlığı-MASAK (Malî Suçlar Araştırma Kurulu) aracılığı ile takip edilmesi sağlanmalıdır.”

Belgede dikkat çeken önemli detaylardan biri de, Millî Görüş’e yardım edilmesi ile ilgili genelgenin geri çekilmesinin istenmesi. Abdullah Gül’ün, dışişleri bakanı sıfatıyla gönderdiği iki genelgenin de geri çekilmesi kararlaştırılıyor. Kararda, Gül’ün büyükelçiliklere, Gülen okullarına ve Millî Görüş’e yardım edilmesi için gönderdiği 3846 ve 3847 sayılı genelgelerin geri çekilmesi isteniyor.

Taraf’ta yer almıştı

Cemaat’e karşı MGK’da alınan bu eylem planının var olduğuna ilk dikkati gazeteci Alper Görmüş çekmişti. Görmüş, 24 Şubat 2012’de, Taraf’taki Medyaironik köşesinde konuyu anlatırken, ‘MGK 2004’te ‘Cemaat’i takip’ kararı alıyor’ başlığı altında şu ifadeleri kullanmıştı: “Soru şöyle: Devletteki ‘Cemaat’le ilgili olduğu düşünülen kadroları tasfiye kararı MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasından epeyce önce alındığı iddiası doğruysa, bu karar ne kadar eskiye gitmektedir? Ya da hükümet ile Cemaat arasındaki gerilim ne zamandan beri vardır?” Görmüş, MİT’in, cemaat aleyhine çalıştığını ima etmiş ve Darbe Günlükleri’ndeki MGK ayrıntısını şöyle yazmıştı: “Ben, aşağı yukarı 2006’dan beri ‘Hükümet, Cemaat’in devlet içindeki ağırlığından rahatsız, harekete geçecekmiş’ cümlesini ya da onun türevlerini duymaktayım. Fakat 2004’te Millî Güvenlik Kurulu’nda (MGK) Gülen Cemaati’nin takip edilmesine dair bir tavsiye kararı alındığını herkes gibi ben de bilmiyordum. Fakat alınmış. Özden Örnek’in günlüklerinin Haziran 2004 ve Ağustos 2004 MGK’larının anlatıldığı bölümlerinde bu durum şöyle ifade ediliyor:

24 Haziran 2004: Fethullah Gülen konusunda Genelkurmay başkanı oldukça ağır bir konuşma yaptı ve hükümeti suçladı. Eğer siyasî irade konulup bu konunun üstüne gidilmezse bir felaket olacağını belirtti.

25 Ağustos 2004: Fethullah Gülen ve teşkilatı ile ilgili olarak geçen toplantıda yapılan görüşmeden sonra bu adamın faaliyetlerinin yakından takip edilmesine karar verilmişti, onunla ilgili tavsiye kararı bugün imzalandı. Bilmem ne işe yarayacak.

Özden Örnek ‘Bilmem ne işe yarayacak’ diyor ama MİT’in MGK kararına dayanarak o günden beri bir çalışma yapmadığını bugün kim güvenle öne sürebilir?” (28 Kasım 2013, Taraf)

FETULLAH GÜLEN DOSYASI : Başbakan’ın bahsettiği Gülen videosu

Başbakan Erdoğan, iki gündür miting meydanlarında Fettullah Gülen’in 19 yıl önce Savaş Ay’a verdiği bir röportajı hatırlatıyor. Peki Gülen, o röportajında ne söylüyordu? İşte yanıtı.

Fethullah Gülen, 1995 yılında Savaş Ay’a verdiği röportajla gündemde. Başbakan Erdoğan Kırklareli ve Isparta mitinglerinde Gülen’in verdiği Cebrail örneğini hatırlatarak CHP’yi niye desteklediğini sordu.

GÜLEN O RÖPORTAJDA NELER SÖYLEDİ

Peki Gülen, o röportajında ne söylüyordu? İşte Gülen’in, "Cebrail hiç görmediğim tanımadığım bir melek. Bu bir parti kursa ben ona diyeceğim ki, sen bir parti kurdun ama müsadenle seni desteklemeyeceğim." dediği o röportaj…

FETULLAH GÜLEN DOSYASI /// SEVİLAY YÜKSELİR : Baykal, Gülen’den çekiniyor mu ?

Sevilay Yükselir: Bir korkusu var sanki. Neden böyle bir algıya sahip oldum bilemiyorum ama bende uyanan intiba o oldu

Sanıyorum Türkiye’nin ilk "think thank" organizasyonlarından biri Bab-ı Ali Toplantıları… Kanaat önderleri olarak kabul edilen konuşmacılarla seçkin bir topluluğun bir araya getirildiği bu organizasyonun son davetlisi ise CHP eski lideri Deniz Baykal’dı. Onu en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum ama önceki gün gördüğüm Deniz Bey sanki 60’ına gelmeden sihirli bir aşı yaptırmış da o yıllarda dondurmuş kendisini. Deniz Bey’i alaya almaya çalıştığımı sanmayın. Hakikaten şaşırıyorum. Merak ediyorum onca debdebeli siyasal yaşamına rağmen en ufacık bir yıpranma olmadan nasıl bu kadar genç kalabildiğini. Biliyorum anlatmazdı sorsaydım, o nedenle sormadım. Ama ben olsam Deniz Bey’in yerinde bu işin sırrının bir kitabını yazar ve genç kuşak politikacılara yol haritası çizerdim.

Neyse… Şimdi gelelim sadede… Yani toplantıda konuşulanlara. Aynı masada oturduk Deniz Bey’le ve dolayısıyla kürsüdeki konuşmasının dışında biraz daha farklı konuları konuşabildik. Melih Aşık’ın da katıldığı sohbette aynı gün Başbakan Erdoğan’ın kendisiyle ilgili grup toplantısında yaptığı çağrıyı hatırlattım. Hani Başbakan dedi ya 4 yıl evvel şahsına düzenlenen kaset komplosuyla ilgili; "Neden sessiz kalıyorsun?" Gerçi basına yaptığı açıklamada; "Kanıtları önüme konulmadığı sürece bunu kimin ve nasıl yaptığı hakkında yorum yapmam mümkün değil!" demişti Baykal ama ben hazır karşı karşıya gelmişken bir kez daha öğrenmek istedim ne düşündüğünü. Ve şunu gördüm ki, Sayın Baykal kendisine, komplonun kesinlikle paralel çetelerce yapıldığına inanmıyor. Hatta aksine onların yapmadığına inanıyor. Diyor ki; "Daha o gün arandım. Ve bana kesinlikle yapılan o çirkin komployla alakaları olmadığını söylediler. Buna inanıyorum. Çünkü din alimi olan bir kişi neden böyle işlerle uğraşsın?"

Aslında şimdi yazacaklarımı o an dile getirmeliydim ama Deniz Bey konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıkınca fırsat bulamadım.

Kusura bakmasın ve beni bağışlasın fakat bence cemaati ve onun lideri Fethullah Gülen’i savunmak için sarıldığı argüman çok komik. Çünkü "din alimi yapmaz" diyerek savunduğu o adam yani Gülen kendi ağzından itiraf etti böyle işlerle uğraştığını. Demedi mi bir sohbetinde; "Türkiye’de mühim bir pozisyonda bulunan bir adamın gecenin bir yarısı bir alüfteye gideceği bilgisi geldi. Kasete çekeceklerdi. Ben engelledim!" Bu açıklamalardan Deniz Bey’in nasıl haberi olmaz? Bunu diyebilen birinin kendisiyle ilgili kaset komplosunun bir parçası olabileceği ihtimalini niye düşünmez? Bana tuhaf geldi açıkçası.

Tabii sonra kürsüdeki konuşması da çok ilginçti. Yolsuzlukla başladı, yolsuzlukla bitirdi. Yasa dışı dinlemeler, devlet içinde devlet kuran çeteler, cemaatler, paraleller gündeminde değildi. İhtimam gösterdi hatta o konulara girmemeye. Ben; "Yolsuzluklar meselesi kadar devletin içine çöreklenip, devletin imkânlarını kullanarak devlet politikalarına kafa tutan şantajcılarıyla ilgili bir şeyler de demeyecek misiniz?" şeklinde sormama rağmen tatmin edici bir açıklama yapamadı. Ortaya karışık ifadelerle sorumu geçiştirmeye çalıştı. Bence Baykal, Gülen Cemaati’nden çekiniyor. Bir korkusu var sanki. Neden böyle bir algıya sahip oldum bilemiyorum ama bende uyanan intiba o oldu. Sanırım söylemeseler de toplantıyı izleyen birçok kişide de oluşan algı benzerdi. Cemaatle uzantısı olduğu artık gün gibi ortaya çıkan paralel devletle ilgili olumsuz bir ifade kullanmamaya gayret ediyor olmasının başka ne türlü bir açıklaması olabilir?

Haksız mıyım?

FETULLAH GÜLEN DOSYASI /// Fidel Okan : Yakalama kararı çıkarsa Fethullah Gülen ülke değiştire cek

Fide Okan, "Balyoz ve Ergenekon yakınları cellatlarına aşık oldular" dedi.

Yirmidorthaber.com – Fidel Okan, Balyoz ve Ergenekon yakınlarının şuanda cellatlarına aşık oldularına dikkat çekti, Fidel, paralel yapının dinleme yöntemlerini, o dönemde Hanefi Avcı’nın verdiği şikayet dilekçesini ve buna ilişkin soruşturmayı okudu. Dilekçede cemaatin 2003 yılı öncesi ve sonrası yapılanmasındaki izlediği yola dikkat çekti. CHP’nin izlediği politikayı da sert dille eleştiren Fidel, hükümeti devirip Türkiye’yi derin devlete teslim etmeye karar verdiklerini söyledi. Gülen hakkında yakalama kararı çıkması durumunda Amerika’dan çıkacarak suç iadesi olmayan bir ülkeye gideceğini söyleyerek çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Şikayet dilekçesinde yer alan ifadeler şöyle: 2003 yılın kadar devlet içerisinde pasif bir yerleşme faaliyetinde bulunduğunu, 2003’ten sonra daha aktif üst düzey operasyonel sahalarda yerleşme ve faaliyet göstermeye başladığını gözlemlediğini, cemaatin kamu yönetimi içerisinde yapılanmasını, imam olarak adlandırdığı sorumlular vasıtasıyla yürüttüğünü, özellikle emniyet, MİT, TSK, Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı başta olmak üzere tüm bakanlıklarda faaliyet gösteren ancak kamu görevlisi olmayan kamu görevlerini yürüten sivil imamlar bulunduğunu, bu imamlar altında her bakanlık bünyesinde alt imamlar bulunduğunu, imamlar arasında periyodik olarak toplantılar yapıldığını, bu toplantılar sonucunda oluşturulan faaliyet raporlarını şifai olarak bir üst imama, en son Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’e gönderildiğini, cemaatin bu şekilde yapılanmasıyla kamuda kendi düşüncelerine aykırı olan görevlileri pasifize etmek amacı olduğunu aktardı.

DEVLET İÇİNDEKİ DEVLET YAPILANMASI ÖNCEKİLERDEN DAHA TEHLİKELİ

Daha önce de derin devletler vardı. Şimdiki derin devlet oluşumu diğerlerinden çok daha tehlikeli, daha sıkıntılı. Çünkü devlet içerisinde devlet oluşumunu tam olarak sağlayamamışlardı. Ancak şuanki mevcut derin devlet hem yurt dışı uzantılarıyla, hem yurt içi uzantılarıyla bunu sağlamış durumda ve hükümete meydan okuyacak düzeyde getirmiş pozisyonda.

BALYOZ VE ERGENEKON YAKINLARI CELLATLARINA AŞIK OLDULAR

1973 yılında İsveç’te bir banka soygunu gerçekleşiyor. Bu banka soygununda rehinelerden bir kadın kendisini rehin tutan o soyguncunu gerçekleştiren kişiye olay bittikten sonra bir sempati duyuyor, ona aşık oluyor. Nişanlısını terk ediyor ve arkasından da onun cezaevinden çıkmasını bekliyor. Bir psikolog da buna socom sendromu adı veriyor. Şimdi mevcut Balyoz ve Ergenekon yakınları da bu sendromu yaşıyorlar. Bunlar kendi celladlarına aşık olmuş durumda. Şuanda onların ayağa kalkması gerekirken, kendilerini, eşlerini, çocuklarını mağdur eden bir yapının kurbanı oldukları için öyle bir sempatiye dönmüş ki ben bunu sendroma bağlıyorum.

SES KAYDI BAŞBAKAN’A AİT OLSAYDI BAŞBAKAN BUNU YALANLAMAZDI

Ses kayıtları hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş bir delil niteliği taşıyor. Yani bunların bir anlamı yok. Cumhuriyet Savcılığında mevcut yürütülen bir soruşturmada Başbakan’ın böyle bir görüşe yaptığının kaydı var mı? CHP Genel Başkanı “ben yargıya teyit ettim” diyor. İşte o teyyit ettiği yargı esasında paralel yargı diye nitelendirdiğimiz yargı. Çünkü böyle bir evrak, böyle bir kaset zaten yargı metninde tape olarak varsa o zaman büyük sorun var demektir. Çünkü Başbakan bu kasetlerle ilgili çıkıp “evet, ben böyle bir konuşma yaptım, sebebi şu şu şu” diyebilirdi. Çünkü; daha önce AK Parti’nin Kızılcahaman konferansında Başbakan orada bir görüşme yapmış, arkasından da bu hemen yayıldı. Bir tane milletvekili bunu kayda çekmiş. Sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “hayır, böyle bir şey görüşmedi” dedi. Başbakan’ın Başdanışmanı “böyle bir şey yok” dedi. Başbakan çıktı “ben konuştum” dedi. Şimdi samimiyet testini Başbakan bunlardan verdi ve geçti. Daha sonrasında yine Bülen Arınç Başbakan’a ait olduğu tape kaydına bir ifadede bulundu. Başbakan bunda da çıktı Zaman Gazetesi muhabirine “evet bu konuşmayı yaptım” dedi. Şimdi bunu söyleyen bir Başbakan’ın samimiyet konusunda bir problemi yok.

HÜKÜMETİ DEVİRİP TÜRKİYE’Yİ DERİN DEVLETE TESLİM ETMEYE KARAR VERDİLER

Orhan Özdemir, Hanefi Avcı, Emine Arslan, Faruk Ünsal, Mustafa Gülcü, Celal Uzunkaya. Bu emniyet müdürlerine yapılan komploları Türkiye gördü.

Hem celladınıza aşık oluyorsunuz, hem bu zulümlerin farkındasınız, hem kimin ne yaptığını bliyorsunuz, hem de yolsuzluk, rüşvet bunlara girelim, bunları konuşalım vs vs. Sen bunları konuşup, ondan sonra bu hükümeti devirip Türkiye’yi derin devlete teslim etmeye karar vermişsin. Ben nasıl senin yanında yer alır, oy veririm. Sen önce Atatürk’ün kurduğu o partinin kalbine kurşun sıktın.

Soruşturma başladığı anda “Hocaefendi’yi pas geçelim, buradak imamları bilmemneleri onlara yüklenelim, onların hakkında en ufak bir şey bulunmayalım” tarzında bir şeye de müsaade etmeyiz. Eğer böyle bir yapılanma varsa, yapılanmanın başı da belli, yapılanmanın imamları da belli.

YAKALAMA KARARI ÇIKARSA, GÜLEN ÜLKE DEĞİŞTİRECEK

Yakalama kararı çıkarıldığı anda Interpool vasıtasıyla her tarafa bildirilir. Muhtemelen de yakın zamanda Amerika’dan da gönderilecek. Suçların iadesi olmayan bir ülkeye yerleşecek. Türkiye devleti bir suçlu (şüpheli) hakkında yakalama kararı çıkartırsa böyle bir şey çıkar. Amerika ne yapacak? “Ben bunu vermiyorum” mu diyecek?

HÜKÜMETİN DÜŞECEĞİNDEN EMİNLER

Onlar 30 Mart’tan önce 24 Mart ve öncesinde, 17 Mart’ta yeni bombalar patlatacağını söylediklerini duyuyoruz. Hükümetin düşeceğinden eminler. “Biz kaybedeceğimiz bir savaşa girmeyiz” mantığı gittikleri için şuanda emniyet teşkilatı içindekiler tamamen aynı biatı sürdürüyor ve devam ettiriyor. Dolayısıyla onlarda duruş anlamında bir problem yok. Sosyal medya ağırlık onlarda, medyaya bakıyorsunuz dinleme kasetleri vs. hemen başka bir şey ortaya koyuyorlar direk olarak bunu bastırıp konuyu farklı bir noktaya çekiyorlar. CHP zaten işbirliği noktasında hazır. Dolayısıyla burada bir etkinlik var. Koordinasyonda ciddi bir bozukluk var. Hükümetin bu koordinasyon bozukluğunu bir an önce ortadan kaldırıp, Başbakan’a bunun iletilmesi somut olarak bu yapıyla mücadele edilecek etkin isimlerin bir an önce belirlenmesi ona göre topyekün hareket edilmesi gerekiyor. Aksi halde her seferinde hükümetten bir şey alıp götürüyorlar.

BAŞBAKAN KARŞI ÇIKTIĞI İÇİN BUNLAR YAŞANIYOR

Burada diyorlar ki; biz devrin yöneticilerini doğruluk ve selametten saptığıı görünce kendi şeref ve haysiyetimizle hükümetten çekildik. AK Parti cemaat ayrışmasında böyle bir durum yok. Kimse kimseyi kandırmasın. Başbakan onlara tabi olsaydı, biat etseydi, dershanelerde, diğer meselerde sessiz kalsaydı o zaman her türlü ahlaksızlığın üstü örtülecekti. Bu süreç AK Parti açısından da çok faydalı, içinden hayır çıkar meselesiyle olumlu kazanımları olacaktır. Ama dediğim gibi bu meselede; “siz yolsuzluğa bulaştınız da biz onun için sizden ayrıldık” meselesi yok. Burada tamamen “ya benim dediğimi yapacaksın, yapmazsan götürürüm tehdidi var.” Başbakan da karşı çıktığı için bunlar yaşanıyor.