Etiket arşivi: MİT DOSYASI

MİT DOSYASI : MİT haber verdi… Dikkat! Kaçacaklar

MİT, içerdeki ajanlarından aldığı istihbaratla ‘Tutuklular kaçma hazırlığında’ bilgisini cezaevine yolladığında tünel yarılanmıştı bile.

Teğmen Ali Haydar Yedek, 1971’in Eylül ayında bir akşam Maltepe Askeri Cezaevi’nde nöbetteydi. Bir ara, erbaş gelip iki tutuklunun kendisiyle konuşmak istediğini söyledi.

Yedek, kabul etti. Örgüt üyesi suçlamasıyla cezaevinde yatan tutuklular, “Yarın mutlaka Selimiye’ye giderek savcı ile konuşmamız gerek” dediler.

Şaşırdı Yedek… Çünkü içerdeki 100 kadar tutukludan hangisinin, hangi gün, hangi saatte savcılığa gideceği, savcılıktan gelen yazıyla belirleniyor, kendisi de ifade saatlerine göre tutukluların Selimiye’ye naklini ayarlıyordu. Bu iki tutuklu için önceden ayarlanmış bir talep yoktu.

İçerdeki istihbaratçılar

Sabah durumu Cezaevi Müdürü Yarbay İrfan Çimentepe’ye bildirdi ve istirahate gitti. Döndüğünde bu iki tutuklunun, bir subay nezaretinde Selimiye’ye götürülüp getirildiğini öğrendi.

İki hafta sonra bir nöbet akşamında aynı iki tutuklu yeniden Selimiye’ye gitmek için izin istedi. Yine rutin uygulamanın dışında olmasına rağmen izin verildi.

Bir hafta sonra talep tekrarlandığında iki tutukluyu bu kez Teğmen Yedek Selimiye’ye götürdü, savcıya teslim etti; görüşme sonrası alıp yeniden tutukevine getirdi.

Bu görüşmeler 3-4 kez tekrarlandı. Teğmen Yedek, durumu anlamıştı:

Bunlar örgütün içine sızmış istihbaratçılardı. Savcıya bilgi aktarıyorlardı.

MİT uyarıyor: Kaçacaklar

Birkaç hafta sonra cezaevine Sıkıyönetim’den “Adli Müşavir Hâkim Albay Turgut Akan” imzalı bir yazı geldi.

Adli Müşavirlik, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bir uyarı yazısını dikkate sunuyordu.

MİT’in “Gizli” damgalı yazısı son derece önemliydi:

Kartal Maltepe’deki tutukluların kaçma hazırlıkları içinde oldukları bilgisinin alındığı haber veriliyor, güvenlik önlemlerinin artırılması ve dikkatli olunması isteniyordu.

Acilen bir toplantı yapıldı. Tutukevi Müdürü Yarbay İrfan Çimentepe, Yüzbaşı Ali Yücel ve Teğmen Ali Haydar Yedek, alınacak güvenlik önlemlerini konuştular. Ve 33 maddelik bir önlemler paketi hazırladılar.

Pahalıya mal olan ihmal

Ertesi gün Cezaevi Komutanı Albay Ruşen Beyazıt’ın makamına çıktılar.

Albay Beyazıt, “Ne hazırlık yaptınız” diye sorunca Teğmen Yedek 33 maddelik paketi okumaya başladı.

“- Tutukevi binasının etrafının hiç kör nokta bırakılmayacak şekilde aydınlatılması…

“- Nöbetçi er ve erbaş sayısının yüzde 50 artırılması…

“İç denetimin sıklaştırılması…”

Daha üçüncü maddeye gelmişti ki, Albay Beyazıt sözünü kesti. Toplantıda bulunan Tutukevi Müdürü Yarbay Çimentepe’ye dönerek “Çok şey istiyorsunuz İrfan” dedi. Bunları yapmaya imkân olmadığını belirterek toplantıyı bitirdi.

Örgütü çökertmek için mi?

Heyet, hayretler içinde toplantıdan ayrıldı.

Teğmen Yedek, o zaman anlam veremediği bu tavrı bugün şöyle yorumluyor:

“Daha sonra yaşadığım olaylar ve gelişmelerden, alay komutanımızın, büyük bir planda rol almış olabileceğini düşünüyorum bugün… O günlerde hemen herkes, çok sanıklı mahkemelerin uzun süreceğini tahmin ediyor, tutukluların kaçmaya çalışacaklarını konuşuyordu. Gelen istihbaratlar da bu yöndeydi. Tutuklular kaçarsa dışarıda gerçekleştirilecek bir operasyon ile konu çabucak kapatılacak, örgüt çökertilecekti.”

‘8 gündür ölüm orucundayım’

Mahir Çayan THKP-C duruşmasında ‘Savunma hakkımı almazsam hücreden ölüm çıkacak’ dedi ve arkadaşlarının yanına nakledilme talebi kabul edildi

1 KASIM 1971

Ve Mahir naklediliyor

1 Kasım 1971 günü, THKP-C davasında askeri savcı, Mahir Çayan ve 12 arkadaşı için idam cezası istedi.

Çayan, 8 gündür hücresinde ölüm orucundaydı. Kapısına bırakılan yemek tepsisini tekmeleyerek deviriyor, yemek yemeyi reddediyordu. İğne ipliğe dönmüştü.

O gün, duruşmaya geldiği anı, salondaki sanıklardan Ayşe Emel Mesci şöyle anımsıyor:

“Kapıdan bir adam girdi, tanıyamadık neredeyse; suratı bembeyaz; gözleri dışarı fırlamış… Asker kolundan tutuyor, o tutturmamaya çalışıyor ama zor yürüyor. Geldi oturdu. Duruşma başlayınca mahkeme heyetine dedi ki:

‘Ben 8 gündür ölüm orucundayım. Açlık grevinde değilim, ölüm orucundayım. Beni avukatlarımla görüştürmüyorsunuz, kitap kalem yasak. Bu koşullarda benden savunma yapmamı bekliyorsunuz. Siz kararınızı çoktan vermişsiniz. Bizi idam etmek istiyorsunuz. Ama şunu bilin ki, savunma hakkımı almazsam, benim bu hücreden ölüm çıkacaktır. Çok kararlıyım.’

Kararlıydı gerçekten de… İnatçıydı. Bir karar verdi mi katiyen esnemezdi.”

Kaçma şüphesi var

Duruşmada söz alan diğer tutuklular da ortak savunma yapabilmeleri için Çayan’ın Maltepe Cezaevi’ne naklinin şart olduğuna dair bir dilekçe verdi.

Bu talebe ilişkin görüşü sorulan savcı, “Çayan’ın Selimiye’de tutulmasının, her an kaçma şüphesinden ileri geldiğini” söyledi. Ancak mahkeme talebi haklı buldu ve Çayan’ın nakline karar verdi. Bu, büyük zaferdi.

Marşlarla geldi

O gün duruşmadan sonra Mahir Çayan, arkadaşlarının slogan ve marşları eşliğinde Kartal Maltepe Askeri Ceza ve Tutukevi’ne getirildi.

Halsiz ve bitkin olsa da yüzü gülüyordu.

Onu ortak savunmanın hazırlanacağı (D) koğuşuna aldılar.

Şimdi, yoldaşları Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Necmi Demir’le birlikteydi.

Hemen THKO’luların koğuşuna gidip Ömer Ayna ve Cihan Alptekin’in odasına girdiler. Oktay Kaynak, Mahir’e tüneli gösterdi.

Bu, onları bekleyen özgürlüğün çıkış kapısıydı.

ÇAYAN’IN SAVUNMASINDAN:

“Anadolu ihtilalini sürdüreceğiz”

"Biz burada ‘lükstür’ diye bundan üç ay önce rafa kaldırılan 27 Mayıs Anayasası’nı ortadan kaldırmaya teşebbüsten sanığız. Burada yargılanmak istenen sadece THKP-C’nin 5 savaşçısı ile onlarla ilişkisi olmayan 20 kişi değildir. Burada yargılanan, devrimci potansiyele sahip Atatürkçü güçlerdir.

Millet, burada devletin parasını kardeşlerine peşkeş çekenleri yargılamak istiyor. Millet burada milyonlarca lirayı vuran tefecilerin, sömürücülerin, yurtdışına kaçan Şellefyan’ların yargılanmasını istiyor.

Güya burada açık olarak yargılanıyoruz. Basın yazmıyor, radyo vermiyor. Menderes bile yargılanırken duruşmalar radyodan naklen verilmişti. Ama bize, vatan hainlerine tanınan bu hak bile tanınmamış ve bizim söylediğimiz tek kelime bile basına aksetmemiştir.

Türk halkı dünyada emperyalizme ilk defa başkaldırmış ulustur ve biz bu ulusun evlatlarıyız.

THKP-C ve partisi, Gazi Mustafa Kemal’in başlattığı Anadolu ihtilalini mutlaka sürdürecek ve devam ettirecektir. 6. Filo bir daha gelemeyecektir.

‘İstiklali tam Türkiye’nin kurtuluşu için sonuna kadar ve her şart altında aktif mücadele…’

Parolamız işte budur.”

ZİYA YILMAZ ANLATIYOR:

‘Boğma rakı ile kutladık’

Mahir’in geldiği gün Atilla, boğma rakı yapmıştı cezaevinde… Bir güzel içip kafaları bulduk.

Konuşacak, değerlendirecek çok şeyimiz vardı, ama Mahir, savunmayla değil firarla ilgileniyordu. Tünel bitmek üzereydi. İş hızlandıkça heyecan da artıyordu.

Ben de hayretler içindeydim, hiç ihtimal vermemiştim bu tünel işine ama oluyordu işte…

Bu arada geceleri cemselerin bina çevresini projektörleriyle aydınlatmaya başladıklarını da görüyorduk. Bu, bir sorundu.

Ulaş, firar için alternatif planlar yapıyordu. Daha önce onunla mahkemeye götürülürken birkaç kez kaçabileceğimiz fırsatlar doğmuştu. Çok sonraları, ‘Acaba bunlar, biz kaçalım diye mi uğraştılar’ diye düşünmüştüm. Bir fırsat bulunca biz kaçacağız, onlar da bizi öldürecekler. Böyle bir şey mi düşündüler acaba?”

OKTAY KAYNAK ANLATIYOR

‘Tünele yatıp yıldızları izledim’

Yerüstünde MİT’in uyarısıyla kaçışa karşı önlem planları yapılırken yeraltında tünel ilerliyordu.

Kazıda başı çeken Oktay Kaynak şöyle anlatıyor:

Tünele düştüm

“Önceleri kafa aşağı inip kazıyorduk. 2 metre kadar derine inmiştik. Çalıştıktan sonra birisi iple yukarı çekiyordu. Bir gün ellerimi toparlayamadım, aşağı düştüm. Çok kötü oldum. Yukarıda da kimse yok… Ayaklarımı birbirine vuruyorum, ‘Beni yukarı çekin’ diye, duyuramıyorum. O günden sonra ayaküstü inmeye başladık. Artık ileri doğru kazıyorduk. Çıkan toprağı çuvala dolduruyoruz, ipi iki kez çekiyoruz, o uyarıyla çuvalı yukarı çıkarıp toprağı boşaltıyorlar, geri gönderiyorlar.

Boğuluyordum

Tünel uzayınca iki kişi inmeye başladık:

Ben öndeyim, Cihan arkada… Hem yardımlaşıyoruz, hem de havasızlıktan ölür kalırız diye birbirimizi kolluyoruz. Ama bir gün ben orada ciddi havasız kaldım. Ön taraf zaten kapalı, Cihan da şişman; kapadı arka tarafı… ‘Cihan geri git, ben boğuluyorum’ diye bağırdım. Allah’tan aşağıdaki ses, yukarıdan duyulmuyordu. Geri geri sürünerek çekildi, ama hakikaten boğuluyordum havasızlıktan… O günden sonra iki kişi girmemeye karar verdik.

Semaya açılan delik

Belli bir mesafeye varıp birliğin duvarını alttan geçince, zemine doğru yukarı çıktık ve yeniden 2 metreye yakın yukarı doğru kazarak küçücük bir delik açtık.

Hava girdi tünele… Ve o minicik delikten gökyüzü göründü.

Geceleri tünele girip sürüne sürüne sona kadar gidiyordum; orada sırtüstü yatıyordum. Yattığım yerden yıldızları seyrediyordum. Gökyüzünde bir yıldız oluyordu hep… Yattığım yerden, o daracık delikten gördüğüm o tek yıldız, bana bir acayip geliyordu. Koğuşa döndüğümde, pencereden o yıldızı bulamıyordum. Yıllar sonra tahliye edildikten sonra her gittiğim yerde o yıldızı aradım; bir daha hiçbir yerde göremedim.”

YARIN: FUTBOL MAÇLARI VE ‘TÜNELDEN KİMLER ÇIKACAK’ KARARI

MİT DOSYASI : Fuat Avni’yi bulmak için örtülü ödenekten 80 milyon TL ayrıldı

Hükümetin ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasından sonra ortaya çıkan sosyal medya fenomeni Fuat Avni ve bine yakın benzer hesabı bulmak için yoğun bir çalışma yaptığı öğrenildi.

Fuat Avni hesabının bulunması için iddiaya göre devletin bütün kaynakları seferber edildi ancak herhangi bir aşama kat edilemediği için İngiliz istihbaratından destek alındı. Bu kapsamda MİT, bir şirket üzerinden İngiltere istihbarat teşkilatı MI6 ile irtibata geçti.

Sosyal medya fenomenlerinin adres ve kullanıcı bilgilerinin bulunması karşılığında 20 milyon sterline (80 milyon TL) anlaşma sağlandı. Ödemenin bir kısmı aracı şirketin hesabına yatırıldı.

Hesaplarının tespiti halinde kalan kısmın ödeneceği taahhüdünde bulunuldu. Başbakanlık ve güvenlik kaynaklarından alınan bilgilere göre, ödemeler Başbakanlık örtülü ödenekten yapıldı.

MİT DOSYASI : TRT’nin MİT dizisini yapan yandaşa haftada 750 bin TL

TRT’nin MİT dizisini yapan yandaşa haftada 750 bin TL TRT’nin, Milli İstihbarat Teşkilatını konu alan "MİlaT" isimli yeni dizisinin yapımcısına haftada 750 bin lira ödediği bildirildi.

Dizinin yapımcı ise aynı zamanda AKP’den Uşak Milletvekili adayı olan Eyüp Gökhan Özekin.. Özekin, 10 Kasım’da, Cumhuriyetimiz’in kurucusu Atatürk için yandaş gazeteye “Olmasaydın da Olurduk” başlıklı ilan vermiş ve eleştiriler üzerine de “İlan verme işleri de bayağı pahalı. Eğer param olsa her yıl bu ilanı veririm” demişti.

‘’TRT KIZAR’’

Sözcü’ye konuşan Eyüp Gökhan Özekin, “Dizi için TRT’den aldığım parayı söyleyemem. Söylersem TRT bana kızar” dedi. Özekin, “Haftada 750 bin lira aldığınız söyleniyor” şeklindeki ısrarlı sorumuza rağmen, “Onun üzerinde değil” yanıtını vermekle yetindi. TRT yetkilileri de, ’bu konudaki sorulara, “Yönetim Kurulu olarak kime ne para ödendiği konusunda bilgi vermeme kararı alındı” demekle yetindiler. MİT’i konu alan ve 3 hafta önce yayınlanmaya başlanan “MİlaT” dizisi için senaristlerin, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın oğlundan da destek aldıkları iddia edilmişti. Dizi, MİT bağlamında istihbarat savaşlarını içeriyor.

OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ ==> http://www.rotahaber.com/medya/trt-nin-mit-dizisini-yapan-yandasa-haftada-750-bin-tl-h527766.html

MİT DOSYASI /// ŞÜKRÜ ALNIAÇIK : TRİBÜNDEKİ YABANCI

Yanlış tribüne oturmuş taraftarın en rahat ettiği an, "tribünün kendi takımını yuhaladığı an"dır.

Dayak yememek için atkısını gocuğunun içine doğru sokuşturan bu "şaşkın kripto" 90 dakika boyunca tribünle uyum içinde ayağa kalkar, sonra tribünle birlikte oturur.

Marşlara, ıslıklara, tezahürata ağız oynatarak da olsa katılır. Ama rakip takım yenilmeye hele de kendi tribünü tarafından yuhalanmaya başladığında ilk ayağa kalkan yine kendisidir.

Az evvelki "gönülsüz taraftar" birden ateşlenir, herkesten fazla bağırıp çağırmaya başlar.

Artık rahatlamıştır. "Ruhsuz bunlar!.. Hepsi satılmış!.. Yönetim istifa!.."

İçimizdeki rakip taraftarlar, takım geriye düştüğünde, oyun hâkimiyetinden uzaklaştığında ve tribün desteğini kaybettiğinde birdenbire aktifleşir, sağa sola akıl vermeye, takımı sizden çok düşünüyormuş gibi yönetim değişikliği önermeye, yıldız futbolcularınızı gözden düşürmeye başlarlar.

İçlerinde keyfe gelip, "artık bu takımı tutmayacağım; vallahi deplasmana gidersem şerefsizim" gibi sözlerle, cephe gerisi taarruzu yapanlar bile bulunabilir.

Onlardan biri "maçtan sonra kulübü taşlama çağrısı" bile yapabilir. Hatta eğer o sırada bir kundaklama, yangın, çatışma, takıma zarar verecek bir saldırı yapıldıysa bilin ki bunu yapan da tribündeki o "yabancılar"dır.

Hele de kendi aranızda kavgaya tutuştuysanız. En sert "vur" sesinin bu yabancılardan çıktığını görürsünüz. Çünkü yabancı, halk tabiriyle, sizin "tohumunuza para vermemiş"tir! İç kavganızla mutlu olur. Birbirinize siz vurmazsanız, o sizin yerinize vurur, çıtayı, sopadan döner bıçağına, oradan da tüfeğe, tabancaya kadar yükseltir. Amacı sizin çokça ölmeniz ve mümkünse küme düşmenizdir.

Tribününüzün yanması, sahanızın kapanması, takımınızın puanının silinmesi, hatta küme düşmesi, bu gizli ajan için açık bir gurur vesilesidir.

Şimdi… Tribünden sahaya inelim ve topu santraya dikelim!..

Milli İstihbarat Teşkilatları, "tribündeki yabancıları" teşhis etmek için kurulurlar.

Belki onu hemen derdest etmezler, hareketlerini izlerler. İlişkileri üzerinden yeni neticelere gitmek isterler ve bu sebeple onun çalışma alanını bile genişletebilirler. Ama onu amigo, masör, kulüp doktoru, teknik direktör veya başkan yapmazlar.

Bu tribünde yaşayıp da takımını ve renklerini sevmeyen herkes, kriptodur, yabancıdır, ajandır, düşmandır. Bu sinsi düşmanlara fırsat veren, etki alanını genişleten, güçlendiren kim varsa o da yabancıdır, düşmandır, ajandır!

İstihbarat teşkilatları, bu yabancıları, devletin gizli düşmanlarını bulup çıkarmak için vardır.

Türkiye Cumhuriyeti anayasasını çiğnemeye yeltenen, devletin kuruluş gaye ve prensiplerine aykırı hareket eden, Türk düşmanlığını gizliyken aşikâr eden hiç kimsenin bu topraklarda siyaset yapmaya, nutuk atmaya, devletten maaş almaya, iç kavga çıkarmaya hakkı yoktur.

Milli İstihbarat Teşkilatı, dostu düşmandan ayırmıyor ve ülkedeki açık gizli Türk düşmanlarını tespit etmiyorsa; o da "ihanet" içindedir.

Askeri istihbarat, emniyet istihbaratı, bunların hukuki mercileri olan savcılıklar ve milli kamu düzeninin yargısal sorumluları, gördükleri hukuki yanlışı, gayri milli çabayı engelleyecek bir görev hassasiyeti içinde değillerse; onlar da bu "ihanete" ortak olmuşlardır.

Bir ülkede düşman fonlarıyla toplum mühendisliği yapılıyorsa ve bu ajan STK’lar hakkında istihbarat raporu hazırlayan Albaylar, tedbir almaya çalışan generaller özel yetkili mahkemeler tarafından yargılanıp hüküm giyiyorsa, "tribündeki yabancılar" çoğalmış demektir.

Hatta iş tribünle de sınırlı kalmamış; amigoluk, kalecilik, kaptanlık pazu bandı ve muhtemelen kulüp başkanlığı, "yabancıların" eline geçmiştir.

Yıllardır bu ülkede, "İsa’nın yetimleri, Musa’nın gülleri, kriptonun dölleri, dönmelerin düldülleri!" edebiyatı yapılıyor. MİT’ten hiç ses çıkmıyor.

Ülkenin hiçbir zaman tam bir Türk devleti olmadığı, hep gizli yabancı eller tarafından yönetildiği iddiaları, sürekli cevapsız kalıyor. Bir istihbarat yetkilisi çıkıp da: "Yok öyle bir şey! Biz burada bostan korkuluğu muyuz?" demiyor.

Geriye dönüp baktığımızda, Atatürk’ün zamansız ölümünden, 1944 tutuklamalarına, 27 Mayıs darbesindeki, Türkeş karşıtı etkin klikten, 68 Marksistlerindeki "Türk öldürme tutkusu"na kadar pek çok olayda bir bit yeniği olduğunu görüyoruz. İçimizde yabancılar var biliyoruz!..

Bu devlet, kanımızın kırmızısı ve hilalimizin beyazıyla kuruldu; ama "kırmızı beyaz" yönetilmedi.

Bunu da biliyoruz.

Ama nedense formasını gizleyen ve atkısını gocuğunun içine çeken, o "tribündeki yabancı"ları bir türlü çözemiyoruz!

MİT DOSYASI : MİT raporuna göre Cemaat’in Doğan Grubu’ndaki tems ilcisi kim ??

MİT’in MGK’ya sunduğu Cemaat raporunda Eyüp Can da var

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) sunduğu Cemaat raporunda, gazeteci Eyüp Can’a da işaret edildiği ortaya çıktı.

Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın kaleme aldığı “Mahrem / Gizli Belgelerde Türkiye’nin Sırları” adlı kitap daha önce gündeme gelmeyen birçok gizli belgeyi okurlarıyla buluşturuyor.

Bunlardan biri de; MGK’ya sunulan 24 Haziran 2004 tarihli MİT raporu…

AKP iktidarının 2. yılı…

O günkü MGK toplantısı, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başkanlığında yapılmıştı. Söz konusu MGK toplantısı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Başbakan Yardımcıları, Kuvvet Komutanları ve MGK Genel Sekreteri’nin katılımıyla beş buçuk saat sürdü.

Ve MİT’in yaptığı Gülen Cemaati sunumu MGK’ya damga vurmuştu.

Şenkal Atasagun’un müsteşarlığı döneminde hazırlanan MİT raporunda tartışma yaratacak noktalardan biri de, isim vermeden gazeteci Eyüp Can’a dair yapılan tespitti.

Eyüp Can’ın 10 yıl boyunca çalıştığı Zamangazetesinden, Doğan Grubu’nun o günlerde yayın hayatına başlattığı ReferansGazetesi’nin başına transfer olması, MİT raporunda şöyle yorumlanıyordu:

“31.05.2004 tarihinde, Doğan Medya Grubu bünyesinde yayın hayatına başlayan Referansgazetesinin başta genel yayın yönetmeni olmak üzere, kadrosunun bir kısmının Zamangazetesinden ayrılan şahıslardan oluştuğu öğrenilmiş olup, bu durum Cemaat’in önemli bir medya grubu ile geliştirilen ilişkileri bağlamında dikkat çekici bulunmuştur.”

EYÜP CAN KİMDİR

Eyüp Can 21 yaşındayken, 1994’de başladığı Zaman Gazetesi’nde 2004 yılına kadar çalıştı. “Fethullah Gülen Hocaefendi ile Ufuk Turu” adlı kitaba imza attı. 2004’de Doğan Grubu’na transfer edilerek Referans Gazetesi’nin yöneticiliğine getirildi. 2010 yılında Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği koltuğuna oturdu. Doğan Grubu bünyesindeki Radikal’in kağıda veda etmesinin ardından Hürriyet’in Dijital Yayınlar Direktörlüğü’ne getirilen Eyüp Can, daha sonra bu görevden de alındı. Eyüp Can’ın hala Doğan Grubu’nda danışman olarak çalıştığı biliniyor.

Odatv.com

MİT DOSYASI : Kadın MİT personelinden TBMM’ye mağduriyet başvurusu

Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan (MİT) haksız yere görevden alındığını söyleyen kadın personel Reyhan Yılmaz, TBMM Dilekçe Komisyonu’na başvurdu. Görevine iade edilmesini ve özlük ve parasal hakların verilmesini isteyen Reyhan Yılmaz’a Dilekçe Komisyonu, konunun yargıda olduğu yanıtı verildi.

Ankara’dan Dilekçe Komisyonu’na başvuran ve işine son verildiğini söyleyen Reyhan Yılmaz, MİT Müsteşarlığı’nda 3. sınıf uzman olarak çalışırken haksız yere görevinden alındığını anlattı. Görevine iade edilmeyi ve mahrum kaldığı özlük haklarının verilmesini talep ettiğini belirtti.

Dilekçe Komisyonu, Reyhan Yılmaz’ın durumu hakkında Başbakanlık’tan bilgi aldı. Başbakanlık konunun yargıda olduğunu söyleyince komisyon Reyhan Yılmaz’a Anayasa’nın 138’inci maddesi uyarınca yargıya müdahale edemeyeceğini bildirdi.

Komisyonun son cetvelde yer alan Reyhan Yılmaz ilgili yanıtı şöyle:

Gereği Düşünüldü: Başbakanlık’tan alınan cevabi yazıda; Reyhan YILMAZ’ın dilekçesinin incelendiği ve konunun yargıya intikal ettigi belirtilmiştir.

Anayasa’nın “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 138’inci maddesinde:

Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kisi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmü yer almaktadır.

3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun 6’ncı maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisine… gönderilen dilekçelerden…Yargı mercilerinin görevine giren konularla ilgili olanlar… incelenemezler.” denilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 116/1’inci maddesinde ise, yargı mercilerinin görev alanına giren konularla ilgili dilekçelerin, Dilekçe Komisyonunda görüşülemeyeceğinin Başkanlık Divanınca karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde dilekçenin, Dilekçe Komisyonunda görüsülemeyecegine karar verildi.”

MİT DOSYASI : İSTİHBARATÇILAR 3 AYDA 158 MİLYON HARCADI

İstihbarata üç ayda 158 milyon TL

AKP- AK Parti iktidarı, istihbarat personeli için 10 senede yaklaşık olarak 4 milyar TL harcarken, 2015 için ayrılan 609 milyon liranın 158 milyon 567 bin lirası ilk üç ayda tükendi.

Birgün Gazetesi’nin yaptığı habere göre , İç Güvenlik Yasası ile "Polis Devleti"ni kurumsallaştıran, istihbarat harcamaları için Recep Tayyip Erdoğan’a örtülü ödenek kullanma yetkisi veren AKP- AK Parti hükümeti, istihbarat personeline de milyarlarca lira ödeme yaptı.

Hiçbir sene , bütçede ayrılan ödenek istihbarat personeline gercekleşen harcamalara yetmedi. Bütçe gerçekleşme rakamları, emniyet ve savunma hizmetlerinde olduğu gibi istihbarat personeline gercekleşen harcamaların da artarak büyüdüğünü ortaya koydu. 2005 yılından günümüze AKP- AK Parti Hükümetlerinin istihbarat personeline yapmış olduğu harcamalar iki buçuk katından daha çok arttı. Personele 10 senede 3 milyar 946 milyon 385 bin lira ödendi.

Bütçe rakamları üzerinde gercekleşen hesaplamalara göre, istihbarat personeline gercekleşen harcamalar yıllar itibariyle şu şekilde :"2005’de 213 milyon 345 bin, 2006’da 243 milyon 78 bin, 2007’de 275 milyon 125 bin, 2008’de 311 milyon 719 bin, 2009’da 350 milyon 235 bin, 2010’da 382 milyon 669 bin, 2011’de 423 milyon 623 bin, 2012’de 493 milyon 603 bin, 2013’de 529 milyon 761 bin, 2014’de 564 milyon 660 bin lira." 2015 bütçesinde de istihbarat personeli için 609 milyon 350 bin lira ayrıldı. Yılın ilk üç ayda gercekleşen harcamalar ise 158 milyon 567 bine ulaştı.

HARCAMALAR ŞEFFAF DEĞİL

Güvenlik harcamaları sürekli muhalefetin gündeminde oldu. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşlarının imzasıyla TBMM Başkanlığı’na sunulan bir önerge ile "iç emniyet harcamalarının şeffaflaşması" amacıyla bir tetkik komisyonu kurulması istenmişti. Önergede, harcamalardaki abartılı artışlara dikkat çekilerek, bunun TBMM’de araştırılması isteminde bulunuldu.

MİT DOSYASI : MİT TIR’larını Terör Örgütü Kapsamında Aramışlar!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın MİT TIR’larının durdurulmasıyla ilgili yapılan operasyonun ayrıntıları açıkladı.

Başsavcılık, TIR’ların kamuoyunda Selam -Tevhit- olarak bilinen sözde Kudüs Ordusu terör örgütü kapsamında durdurulduğu belirtti.

Açıklamada, uydurma gerekçelerle MİT ve İHH’nın terör ile ilişkilendirildiği belirtildi. Başsavcı Hadi Salihoğlu tarafından yapılan açıklamada ; Haklarında yakalama ve ve gözaltı kararı çıkarılan 34 şüpheliden 24’ünün gözaltına alındığını 10 şüpheliyi ise yakalama çalışmalarının devam ettiğini belirtti.

"TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ OLMAK…"

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, durdurulan MİT tırlarıyla ilgili yapılan soruşturmada gözaltına alınan şüpheliler hakkında; ‘Terör Örgütü Üyesi Olmak ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Görevini Yapmaya Engellemeye Teşebbüs, Siyasi ve Askeri Casusluk’ suçlarından işlem başlatıldığını bildirdi. Tırların durdurulma sebebinin ise ‘uydurma gerekçelerle’ yapıldığına dikkat çekildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu imzasını taşıyan resmi açıklamada şu ifadelere yer verildi: ‘Cumhuriyet Başsavcılığımızın
2014/41637 sayılı soruşturması kapsamında yapılan incelemelerde;

1- 01.01.2014 tarihinde Hatay ili Kırıkhan ilçesinde, 19.10.2014 Hatay ili Ceyhan ilçesinde rütbeli jandarma personeli tarafından durdurulan Milli İstihbarat Teşkilatı’na ait, devlet sırrına kapsamında Suriye ülkesi Halep şehri Türkmenlerine yardım malzemesi taşıyan yardım tırlarının durdurulması olayı Cumhuriyet Başsavcılığımızın 2014/41637 sayılı soruşturması kapsamında gerçekleştirildiği tespit edilmiştir.

2- Milli İstihbarat Teşkilatı’na ait yardım tırlarının durdurulmasının sebebi aynı soruşturmada uydurma gerekçelerle şüpheli konumuna sokulan Milli İstihbarat Teşkilatı ve İHH isimli sivil toplum kuruluşu üzerinden devlet kurumlarını terörle ilişkilendirmek olduğu anlaşılmıştır.

3- Haklarında Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nca ‘Siyasi ve Askeri Casusluk, Devlet Sırlarını Kasten Açıklamak’ suçlarından kamu davası açılan Hatay, Ankara ve Adana İl Jandarma Komutanlıklarında görev yapan Jandarma Yarbay rütbesinde bir şüpheli, Jandarma Binbaşı rütbesinde iki şüpheli, Jandarma Yüzbaşı rütbesinde iki şüpheli, Jandarma Üsteğmen rütbesinde yedi şüpheli, Jandarma Teğmen rütbesinde bir şüpheli, Jandarma Astsubay rütbesinde 12 şüpheli ve Jandarma Uzman Çavuş rütbesinde sekiz şüpheli olmak üzere toplam 33 şüpheli hakkında ‘Terör Örgütü Üyesi Olmak ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Görevini Yapmaya Engellemeye Teşebbüs ve Siyasi ve Askeri Casusluk’ suçlarından toplam 34 şüpheli hakkında yakalama ve gözaltı kararı verilmiştir.

4- Şüphelilerin yakalanması yönelik başlatılan çalışmalarda şu an itibariyle (24) şüpheli gözaltına alınmış olup, kalan 10 şüpheli hakkında yakalama çalışmaları devam etmektedir.’

MİT DOSYASI /// (E) KORGENERAL İSMAİL HAKKI PEKİN : Eski istihbaratçı paşadan Hakan Fidan bombası

Genelkurmay Eski İstihbarat Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Pekin’den MİT, Genelkurmay ve Hakan Fidan bombaları…

Ergenekon davasından hapis yatanGenelkurmay İstihbarat Eski Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik eleştirilerini "Asker ve Siyaset" başlıklı kitapta topladı.

Hapisten çıkması sonrası siyasete atılan ve Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Pekin’den TSK’ya sert eleştiriler geldi.

"TSK’da değişiklik yapmak çok zor. Daha doğrusu zor geliyor" diyen Pekin, TSK’nın ortak bir fikir üretemediğini, her dönem göreve gelen komutana göre hareket edildiğini söyledi.

HAKAN FİDAN’IN İSTİHBARAT HAYALİ

Eski İstihbaratçı Pekin, MİT’in Genelkurmay Elektronik Sistemler-GES’i bünyesine katması sonrası Genelkurmay’ın istihbaratının güdük kaldığını ileri sürdü ve ekledi:

"Hakan Fidan’ın Türkiye’de büyük bir istihbarat çiftliği yaratmak gibi bir projesi vardı."

FÜZE SAVUNMA SİSTEMİNİZ YOKSA…

Al Jazeera’ya konuşan Pekin’in açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

"… Eğer ülkenizin bekasını savunacak bir hava ve füze savunma sisteminiz yoksa yerde tankınızın, havada uçağınızın olması çok fazla bir şey ifade etmiyor. Türkiye ilk kez 1991’de Saddam döneminde füze tehdidini yaşadı. Komşumuz İran’ın, İsrail’in füzeleri var. Şimdi de Suriye’nin füzeleri yanı başımızda tehdit. Şu an Suriye’nin 217 tane füzesi, Scud’u var ve bunlarla İstanbul’u vurabilecek kabiliyette.

NEDEN FÜZE SİSTEMİ YOK!

Yapmamız gerekiyordu, yapamadık.TSK bunu devletten talep etti, hala da söylüyor. Bunlar her dönemde konuşuldu. Sorun, belki biraz bizde, SK’da. Çünkü SK’nın önce ne istediğini bilmesi gerekiyor. Füze savunma sistemine mi yoksa tanka mı helikoptere mi ihtiyacımız var? Mesela Yunanistan’ın elindeki tankların ilk atımda vuruş kabiliyetleri çok yüksek. Biz de ona göre tank projesi yapıyor, parayı oraya harcıyoruz. SK’nın Soğuk Savaş döneminden kalma, uçağın uçakla karşılanmasına dayalı bir hava savunma sistemi var. Bu yanlış. Ama asıl Türkiye’de caydırıcılığı sağlayacak olan sisteme para harcanmadı. Bu konuda tabii SK’nın suçu var.

TSK’NIN HATASI!

Bu bizim biraz düşünce sistemimizden, eğitimimizden kaynaklanıyor. TSK’nın hatası. Ben Savunma Araştırma Şube Müdürlüğü yaparken şunu gördüm: Bize daha evvel Amerikalılar malzemeleri vermiş. Bir kısmı hibe… Biz istediğimiz silahı değil, onların bize vermek istediklerini almışız. Ve biz Türkiye’ye hangi silah lazım, Türkiye’nin savunmasıyla ilgili nasıl sorunlarımız var, bu konularda biraz cahil kalmışız. Sonra Soğuk Savaş dönemi bitmiş, cebimizde biraz paramız olmuş. Kendi silahımızı alma olanağı ortaya çıkmış. Mesela 1996’da rahmetli Doğu Aktulga ve Çevik Bir’in ortaklaşa hazırladıkları 150 milyar dolarlık bir milli savunma sanayi planı vardı. Onu gerçekleştiremediler. Hava savunma sistemi için kendi sanayi sistemlerinizi kuracaksınız. Şimdi cebimizde para var, alamıyoruz. Birisi roket, birisi başka bir şey istiyor. Ama en önemli konularda neye ihtiyacımız olduğunu bilmiyoruz. En kötüsü bu. Amerika’da kullanıcı ve üretici birlikte çalışıyor. Ama bizde bu tabu gibi…

ABD YAZILIMLARI VERMİYOR

Evet, füze savunma sistemi lazım. Ama bunları Amerika bize satıyor ve bunların yazılımlarını vermiyor, teknoloji transferi yapmıyor. Bu füzeleri alıyorsunuz ama bu füzeler her gün, her dakika geliştiriliyor. Ve bunlara bir mühendislik hizmeti olarak yıllık bir para ödemek zorundasınız. İkincisi, bunlar ömürlü. 10-15 sene sonra yenilemelisiniz. Belli zamanlarda bunlar modernize edilir. Bu işin için de, yazılım olmazsa, gene Amerika’ya ihtiyacınız var. DolayısıylaTSK bunu ortak yapma çalışmalarını başlattı. İsrail ile ortak füze yapacaktık, o proje de yarım kaldı.

TSK MİLLİ DÜŞÜNEMEDİ!

TSK ihtiyaçları konusunda ‘milli’ düşünemedi
Bu durumun sebebi, Türkiye’nin NATO’ya katılması. Biz Akademi’deyken de, Genelkurmay’dayken de, Soğuk Savaş döneminde de istihbaratı hep Amerika’dan aldık. Peki Türkiye’nin neye ihtiyacı var? Neyle karşılaşacak? Milli planlarımız vardı ama o planlar tamamen savunmaya yönelik. Tüm planlar üç aşağı beş yukarı aynı. Maalesef bu konuda milli düşünmedik.

ERGENEKON… NEREDE HATA YAPTIK?

Bir defa yeni baştan düşünme olanağı elde ettik. “Nerede hata yaptık, neler yaptık?” diye sorduk. 2002’de Personel Başkanı olduğumda, TSK’nın iki konuda sorunu vardı: toplumla iletişim kopukluğu ve kendi içimizdeki iletişim sorunları. Astın üstle, üstün astla hemen her rütbede büyük bir kopukluk vardı. Bunları nasıl önleyebiliriz diye çalıştık. Ama karar mekanizmalarımız farklı çalışıyor. Herkes komutana karar verdirmek için hazırlık yapıyor ama her şey komutanın bir sözüne bağlı. Bu özeleştiriyi yaptık. Bunun dışındaTSK içerisinde, pek çok bu tür olay oldu. İntiharlar, bazı başarısızlıklar var. Bunların bir kısmı maalesef kapatıldı. 2007’nin Eylül ayında, istihbarat başkanlığına geldiğimde, bir komutanıma gidip gördüğüm her şeyi anlattım. ‘Bakın, bütün bunları halının altına süpürüyoruz. Yarın bir gün bu halı patlayacak, hepimiz bunun altında kalacağız.’ dedim.

Öngörmek değil ama gerçekten böyle bir şey vardı. Bizim almadığımız tedbirleri, bazı açıklarımızı ortaya çıkartmak suretiyle maalesef bizleri “Komutanlara suikast, Ergenekon” gibi çok kötü şeylere bulaştırdılar. Aslında kendi içimizdekileri temizleyebilseydik, daha dikkatli olabilseydik ya da bu gördüğümüz olayları önleyebilseydik veya en azından sadece kendi işimizle uğraşabilseydik, belki farklı olurdu.

NE YAPILSAYDI?

Mesela 2002’den sonra yapılan komutan konuşmaları var. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Ordu komutanı, kuvvet komutanı,Genelkurmay Başkanı hepsi farklı bir şey diyor. Bunları yapmamalıydık. 2003 – 2004’te birlikleri dolaştığımda, genç arkadaşların bana söyledikleri şuydu: “Komutanım, komutanlara söyleyin de bir kişi konuşsun, hepsi konuşmasın!” Genç subaylar çok seslilikten rahatsızdı.

Benim gibi özeleştiri yapan çok asker var. Benim gibi çok arkadaşım var ama aidiyet duygusundan dolayı TSK’ya söz söyletmiyorlar. Ben de o aidiyeti hissediyorum ama bu, benim hatalarımız konusunda özeleştiri yapmamı engellemiyor.

TSK’NIN EN BÜYÜK HATASI NEYDİ?

TSK’da bence iki büyük hata var. Biri, SK öncelikle kendi görevine odaklanmalıydı. İkincisi, TSK’da hiç kimse kendi kafasının içindekini söylemiyor. Komutanın kafasındakini söylemeye çalışıyor. Komutanlar değiştikçe, fikirler de değişiyor. Mesela bir durum muhakemesi hazırlatıyorsunuz, sonuç ‘uygundur’. Komutan değişiyor, aynı adamlar tekrar aynı durum muhakemesine ‘uygun değildir’ diyor. Aslında komutanlar da birbirlerine fikirlerini gerçek anlamda söylemiyor. Sağlıklı, devamlı işleyen bir sistem oluşamıyor.

TSK’NIN İSTİHBARATI GÜDÜK KALDI

Uzun süre MİT müsteşarı korgeneral rütbesinde biriydi. 1992’de Sönmez Köksal ile bu değişmeye başladı. O sırada MİT Kanunu çıktı ama SK istihbaratıyla ilgili bir kanun çıkartılmadı ve SK istihbaratı güdük kaldı. Elinde bir tek GES (Genelkurmay Elektronik Sistemler) Komutanlığı vardı. 2006’da yeni malzemeler alınmaya başlandı. Arkasından GES Komutanlığı’yla ilgili birtakım iddialar ortaya atıldı, şunu, bunu dinliyor diye. Sonuçta Başbakan MİT’e katılmasına karar verdi. Ve zaten budanmış olan şey iyice budandı.

GENELKURMAY İSTİHBARATI MİT’TEN ALIYOR

Stratejik istihbaratı MİT’ten alıyoruz. Dışarıdaki ataşelerimizden alıyoruz. Buradaki yabancı ataşelerle, başka istihbarat örgütleriyle irtibattayız. İstihbaratın yüzde 80 – 85’i açık kaynak istihbaratıdır. Yüzde 10’u belki sinyal istihbaratı, yüzde 5’i de insan istihbaratıdır. En zor ve en gerekli olan, insan istihbaratıdır. MİT’in de emniyetin de insan kaynağı zayıf. Dinleme çok basit. İsrail’in sattığı cihazları baz istasyonlarının yanına koyunca bütün bilgileri alırsınız. Ama bu istihbaratçılık değil. İstihbaratçılık, muhalifleri dinlemekten çok, olayları önleme amaçlı ve stratejik olmalı. Böyle bir istihbaratçılık yok Türkiye’de.

Analiz yeteneğimiz yetersiz. İngiltere’de Amerikalılara ait Joint Analysis Center diye bir analiz merkezi var. Tüm Avrupa istihbaratı bilgileri oraya gider. Orada PKK ile ilgili bir birim vardı. O bölümde benim terörle ilgili iç istihbarata bakan 2.dairemde çalışandan daha fazla adam vardı. Bölümün başındaki uzmanın analizlerini biz yapamıyoruz. Maalesef Türkiye’de stratejik, taktik ve operatif istihbaratın yeterli olduğunu sanmıyorum. Mesela uydumuz yok. İsrail’in ise bölgede en az 8-10 uydusu var.

HAKAN FİDAN’IN İSTİHBARAT HAYALİ

Uydu ihalesi de yapıldı. Dinleme sistemlerinde de eksiğimiz var. MİT GES’i aldı. Hakan Fidan’ın Türkiye’de büyük bir istihbarat çiftliği yaratmak gibi bir projesi vardı. Ama askeri istihbarat farklı bir şey. Dünyanın her yerinde askeri istihbarat var. Bir tek Almanya’da BND ile askeri istihbarat 2009’da birleşti. BND’nin karargahında bir tümgeneral var, ona bağlı 600 – 700 asker çalışıyor. MİT’te şu an 30 asker çalışıyor. Ortak analiz gerekli. İstihbaratçılar çok fazla bilgi sahibi olursa, bize karşı kullanabilirler diye bir korku var. O darbeleri düşününce, haklı da olabilirler, bir şey demiyorum. Kontrol altında tutulmaya çalışılıyor, çok fazla gelişmiyor. Genelde iç ve dış istihbaratın ayrı olması gerekirken, ayrı değil. Bizde de mutlaka ayrılmalı.

MİT DOSYASI : Eski MİT Bölge Başkanı Son Yolculuğuna Uğurlandı

ÖZEL BÜRO NOTU : KENDİSİNİ TANIMA ONURUNA SAHİP BİRİ OLARAK ÇOK YURTSEVER BİR İSTİHBARATÇI OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİM. NUR İÇİNDE YATSIN. ERKUT ERSOY.

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) eski İstanbul Bölge Başkanı Osman Nuri Gündeş, son yolculuğuna uğurlandı.

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) eski İstanbul Bölge Başkanı Osman Nuri Gündeş, son yolculuğuna uğurlandı. Gündeş’in kızı Nükhet Güz, "Benim ilk üniversitem babamdı. Türkiye‘ye nasıl hizmet etmek gerektiğini ondan öğrendim" dedi.

Osman Nuri Gündeş için Üsküdar Şakirin Camii‘nde cenaze töreni düzenlendi. Cenaze törenine Osman Nuri Gündeş’in kızları Simten Gündeş ve Nükhet Güz ile çok sayıda meslektaşı ve yakınları katıldı. Cenaze namazı öncesi taziyeleri kabul eden kızı Nükhet Güz, "Bir devlet adamı, bir Cumhuriyet adamı, bir Atatürk adamını kaybettik. Bir örnek insanı kaybettik. Görevinin nasıl yapılması gerektiğini bilen örnek bir insandı. Benim ilk üniversitem babamdı. Türkiye‘ye nasıl hizmet etmek gerektiğini ondan öğrendim. Onu çok seviyorum" dedi.

90 yaşında hayatını kaybeden Osman Nuri Gündeş için helallik alınarak dua edildi ve ardından cenaze namazı kılındı. Gündeş’in tabutu daha sonra omuzlarda cenaze aracına taşındı. Gündeş, Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. – İSTANBUL