Etiket arşivi: ERGENEKON DAVASI

ERGENEKON DAVASI : MHP YÖNETİCİSİ CELAL ADAN’IN SÖZLERİ TEPKİYLE KARŞILANDI

MHP yöneticilerine Balyoz tertibinde yargılanan askerlerden sert tepki geldi. İşte komutanların mesajlarındaki sert suçlamalar:

Yazıklar olsun – Nefretle kınıyorum – Bu mu milliyetçilik? – Karnından konuşan bir zavallı – Beyni sulanmış – Bu memleket ne çok Ahmet Altan yetiştirmiş – Onur erozyonu –

Kurmay Albay Mustafa Önsel:

Tek kelime ile yazıklar olsun. Balyoz ve Ergenekon ile yapılmak istenen anlaşılmamışsa bu anlayışı nefretle kınıyorum. Bu mu milliyetçilik? Zaten gerçek milliyetçi olmadığından ülke bu hale düşmüştür. Bu arkadaşla yüz yüze gelsek de cevabımızı versek. Ama Engin Alan Paşa orada. Versin cevabını bekliyoruz.

Tümamiral Erdem Caner Bener:

Asrın iftirası Balyoz’da haksız olarak yargılanmalarına rağmen Celal Adan isimli karnından konuşan bir zavallı ile aynı karede duran meslektaşların neler düşündüğünü bilmek hakkımız. Celal Adan isimli karnından konuşan kerameti kendinden menkul zavallıyı iddiaları ile ilgili bildiklerini açıklamaya davet ediyorum. Beyni sulanmış insanların artık huzurevlerine kapatılmaları gerekiyor.

Kurmay Albay Mehmet Erkorkmaz:

Basın toplantısında Bahçeli Efendiye soruldu: Adan’ın "Ergenekon ve Balyoz darbe hevesidir" sözüne ne diyorsunuz? Bahçeli: "Evet, doğru söylemiş" dedi. Bu memleket amma çok Ahmet Altan yetiştirmiş. MHP’li arkadaşlar kusura bakmasın.

Tuğamiral Ali Sadi Ünsal:

Bunlar talimatı efendilerinden alır. Güçleri resim galerilerine yeter. Ne bayrak ne vatan umurlarındadır.

Deniz Kurmay Albay Faruk Doğan:

Görülen o ki, koltuk sevgisiyle yapılan politika onur erozyonu yaratıyor.

Tuğamiral Şafak Yürekli:

Ben Engin Alan Paşa’yı bu adamın ağzının payını vermeye davet ediyorum.

Rengin Gürdeniz (E. Tümamiral Cem Gürdeniz’in eşi):

Bu nedir şimdi? Bir avuç oy almak için böylesine bir yalanı onaylamak. Hem de Çanakkale şehitlerini anma gününde böyle bir demeç vermek. Sayın Engin Alan’ı önceki seçimlerde barajı geçmek için kullananlar şimdi bu yalana sığınarak yeni oyların peşine düşüyorlar. Engin Alan’ın derhal bu konuyla ilgili bir basın açıklaması yapması lazım.

Vatan Partisi MKK Üyesi Ferit İlsever:

MHP yöneticileri Mafya-Gladyo sisteminin memurları.MHP’deki Atatürk Milliyetçilerini vatanseverliğin gerçek adresi Vatan Partisi’ne çağırıyorum.

Öcalan’ı İmralı’da sorgulayan Vatan Partisi Genel Başkan Yard. E. Kıd. Jan. Albay Hasan Atilla Uğur, Celal Adan’ın şahsında MHP yöneticilerini ağır bir şekilde suçladı:

Albay Uğur’un sözleri özetle şöyle:

"Adan, Fethullahçı ağzıyla konuşmasın. Pislik atmaya çalıştığı insanların ne olduğunu iyice incelesin."

"MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan, Ergenekon ve Balyoz’da darbe heveslilerinin yargıladığını söyledi. Silivri’de gerçekten hukuk varmış gibi konuştu."

"MHP’li Adan’ın bu açıklaması, Vatan Partisi’nin MHP ve CHP yönetimlerine yaptığı eleştirilerin ne kadar doğru olduğunu göstermiştir."

"Cela Adan’ın söylediklerinin aynısını PKK elebaşilarından Cemil Bayık bir gün önce söyledi. Dedi ki: "Ergenekon ve Balyoz’u AKP ve Fethullahçılar bizim desteğimizle yapmıştır. Biz bu desteği vermeseydik Türk Ordusu’nu hapsedemezlerdi.". Böylece Adan ve Bayık’ın açıklamalarıyla MHP yönetimi ve PKK aynı zemine oturmuştur."

"Devlet Bahçeli ve Oktay Vural’ın Adan’a destek vermesi dikkat çekicidir."

"Engin Alan gibi değerli bir komutan da Balyoz’da hedef alınmıştı. Bu açıklamalardan sonra Engin Alan Paşam belki de aday olmayacak ve tepkisini bu şekilde gösterecek."

"Vatan millet mücadelesinin yapıldığı yer VATAN Partisi’dir. Ülkücü kökenli biri olarak Hasan Atilla Uğur da buradadır. Bütün ülkücülere kapımız açıktır."

Cemil Bayık:

“PKK darbelere ve silahlı vesayete karşı olan bir harekettir. Silahlı vesayete karşı olduğu yalanıyla halkı kandıran Erdoğan’a geçmişin darbecilerini yargılatmasını sağlayan da PKK’dir. Eğer PKK büyük bir direniş ortaya koymamış olsaydı Türk ordusu hiçbir zaman AKP karşısında geri adım atmazdı. AKP o mahkemeleri geliştiremezdi. Hatta o mahkemelerde AKP yargılanırdı. (…)”

Bakınız:

http://www.odatv.com/n.php?n=orduyu-silivride-biz-yargilattik–1603151200

Demek ki neymiş?

PKK darbecileri yargılatmış. MHP de darbecileri yakalamış. Darbecilere karşı kutsal ittifak. (İttifakın diğer bileşenleri AKP, F Çetesi ve CHP)

Celal Adan:

"Ergenekon ve Balyoz diye ifade edilen olayların tamamında bir hayal kurulduğu ve bir takım şeylerin yapıldığı belli.Bir takım hevesler olduğunu gördük, yakaladık."

Bakınız:

http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2015/03/mhpnin-darbecilerle-mucadelesi.html

MHP yöneticileri Mafya.doc

Celal Adan Fethullahçı ağzıyla konuşuyor.doc

ERGENEKON DAVASI /// Eski İstihbarat Başkanı Pekin : Erdoğan’ın ‘aldatıldık’ ifadesi samimi değil

Genelkurmay Başkanlığı eski İstihbarat Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘aldatıldık’ ifadesini samimi bulmadığını söyledi. Pekin, “Ellerinde bütün yetkiler vardı. Siyasi iktidarın çok büyük sorumluluğu var, başta o zamanın başbakanı olmak üzere bu konuyla ilgili.” dedi.

Genelkurmay Başkanlığı eski İstihbarat Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘aldatıldık’ ifadesini samimi bulmadığını söyledi. Pekin, “Ellerinde bütün yetkiler vardı. Siyasi iktidarın çok büyük sorumluluğu var, başta o zamanın başbakanı olmak üzere bu konuyla ilgili.” dedi.

Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Bursa kitap fuarında kitaplarını imzaladı. Burada gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandıran Pekin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Aldatıldık’ şeklinde ki sözlerinin hatırlatılması üzerine, “Biz de aldatıldık zaten, hep birlikte” şeklinde gülerek karşılık verdi. Ardından şöyle devam etti: “Cumhurbaşkanının ‘biz bu konuda aldatıldık’ ifadesine gelince, öyle olduğunu sanmıyorum. Çünkü o zamanda bunun böyle olduğu belliydi. Amaç askeri vesayetin kırılması, Türk Silahlı Kuvvetlerine diz çöktürülmesiydi, onu başardılar. Özellikle de bunu yaparken kullandıkları, kendilerinin paralel dedikleri, cemaati kullandılar. Cemaatin hakimlerini, savcılarını, polislerini kullandılar. O zaman da biliyorlardı bunları. Bizde kendilerine bunları söylemiştik. Araştırmayı bizzat ben yapmıştım ve genelkurmay başkanına vermiştim. Genelkurmay Başkanı da bunları kendilerine arz etmişti hepsini. Bunların hep böyle olduğu biliniyordu. Maalesef sonuçta iki taraf arasında iktidar savaşı başlayınca bu tip kumpaslarla ilgili ‘biz aldatıldık’ gibi bir takım ifadeler kullanılıyor. Ben bu ifadelerin samimi olmadığını değerlendiriyorum. Samimi ifadeler değil. Ellerinde bütün yetkiler vardı. Siyasi iktidarın çok büyük sorumluluğu var, başta o zamanın başbakanı olmak üzere bu konuyla ilgili.”

‘İZİN VERSELER MEZARDAN BİLE TÜRKİYEYİ YÖNETECEKLER. BU KADAR ÖNEMLİ ONLAR İÇİN KOLTUK’

Emekli Korgeneral Pekin, “Yurt dışında, özellikle Avrupa’da bu durumda istifa müessesesi çalışıyor, bizde neden çalışmıyor?” şeklinde ki bir soruya ise, “Çalışıyor ama bizde istifa falan kimse etmiyor. Herkes koltuğuna çakılıyor, ölünceye kadar koltuğunda kalıyor. İzin verseler belki mezardan bile Türkiye’yi sevk ve idare edecekler. Bu kadar önemli onlar için koltuk.” şeklinde karşılık verdi.

Türkiye’nin önünde iki tane büyük sorun olduğunu belirten emekli korgeneral İsmail Hakkı Pekin, sözlerini şöyle tamamladı: “Biri güvenlik sorunu, bir tanesi de ekonomik kriz. Türkiye’nin güvenliği tabi tehlikede, etrafımızda olan bitenlere bakın, o yüzden tehlikede. Birde bu kumpas davalar yüzünden bu ülkenin ne kadar bilgisi, ne kadar planı varsa, her şeyi maalesef dış istihbarat örgütlerinin eline geçti. Normalde bunların önünün alınması hem emniyetin görevi, hem de Milli İstihbarat Teşkilatı’nın görevi. Tabi kurumlarda sorumlu ama gerekli tedbiri alamıyorsan maalesef ülkenin güvenliğini, kritik bilgilerini başkalarının eline teslim ettiler. Şu anda elimizde ne kadar gizli bilgi varsa, her halde hepsi ABD’nin, MOSSAD’ın yada İsrail’in, diğer ülkelerin ellerinde.”

ERGENEKON DAVASI /// Soner Yalçın : Kim gazeteci. Kim casus.

Bugün… Cemaat’e yönelik casusluk soruşturması var.

Birileri; “Erdoğan, 17/25 Aralık’ın intikamı için bu soruşturmayı açtırdı” diyor. Doğru. Fakat, bu kurnaz sebep, gerçeği değiştirebilir mi? Erdoğan’ın maksadı beni ilgilendirmiyor; çünkü, casusluk iddiası yeni değil; 6 yıl önce vardı…

Tarih: 16 Ocak 2009.

Serdar Öztürk… Üsteğmendi. 1994’te Silopi’de ağır yaralandı. TSK’dan ayrılmak zorunda kaldı. 1999’da avukat oldu.

Ergenekon kapsamında tutuklanan Levent Göktaş’ın avukatıydı. Göktaş tutuklandıktan beş gün sonra, tanık olduklarını anlatmak için Genelkurmay’ın kapısını çaldı: “Ergenekon masum bir soruşturma değil; bu tezgahı kuran polisler ve savcılar casusluk faaliyeti yapıyor. İşin içinde ABD var!” Somut delil istediler.

Av. Öztürk somut delili de buldu. Polisler, gözaltına aldıkları (Necip Hablemitoğlu’nun avukatı) Hüseyin Buzoğlu’nda “buldukları” flash diski iade ederek hata yaptı. Av. Öztürk, İTÜ Öğretim Üyesi bilgisayar mühendisi Dr. Burak Berk Üstündağ ile bu flash diskten silinmiş bilgileri-belgeleri ortaya çıkardı. Okuduklarına inanamadılar. Polisin elinde TSK’ya ait çok sayıda gizli bilgi vardı.

Av. Öztürk hemen Genelkurmay Başkanlığı İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Daire Başkanı Tümgeneral Muharrem Mutlu Arıkan’a gitti. Genelkurmay bilgisayarlarının bakım onarımı yapan bir şirketin ilginç bağlantıları gibi 52 sayfalık bilgi verdi.

Ardından Ankara’da savcı Şadan Sakınan’a giderek 2.5 saat süren ifade verdi. (Soruşturma Dosyası 2009/8745)

Av. Öztürk; kimi savcılar ve emniyetçiler hakkında yabancı istihbarat örgütüyle ilişkili olabilecekleri iddiasıyla suç duyurusunda bulunmak üzere dilekçe hazırlıyordu ki…
Ankara dışında iken bürosu gece yarısı polisler tarafından basıldı…

Ödüllü gazetecilik

Avukat Serdar Öztürk 4 yıl 9 ay cezaevinde yattı.

Casusluk soruşturması açılması için çaba sarf eden Av. Öztürk’ün “suçu” neydi? Polisler, bürosunda, -ne tesadüf- Levent Göktaş’ın soruşturma evrakının bulunduğu mavi klasörün içinden ilk dört sayfası “İrticayla Mücadele Eylem Planı”, diğer bir sayfası ise “İzmir’de Bize Yardım Edecekler” diye beş sayfalık fotokopi “buldu”!

Ayrıntıya girmeyeyim; çünkü bu belgenin sahte olduğu ve polisler tarafından konulduğu artık biliniyor. (Savcılığın Av. Öztürk’ü tutuklama sevk yazısında “kişisel verileri hukuka aykırı kaydetmek” eylemi vardı. Ancak bunun kanıtı yoktu. Mesele günler sonra ortaya çıktı; Av. Öztürk’ün ofis sekreteri Fatma Bozdemir temizlik yaparken bir flash disk buldu! Bilmedikleri bu flash diski hemen savcılığa götürüp teslim ettiler. İş anlaşıldı: Polisler koydukları flash diski almayı unutmuşlardı!)

Apaçık bu tezgaha rağmen Taraf gazetesi, günlerce sahte “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nı manşetten verdi: “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı.”

Türkiye çalkalandı…

Rahmetli Birand’dan Hasan Cemal’e köşe yazarları “Taraf’ın ne büyük gazetecilik yaptığını” yazdı… “Bavulcu” Mehmet Baransu ile “Bavulcu Yönetmen” Ahmet Altan; -Sedat Simavi ve Hrant Dink gibi değerli isimler adına verilen- büyük basın ödülleriyle kutlandı!…

Gazeteciye bak!

Av. Serdar Öztürk, 25.5 yıla mahkum edildi. Suçu büyüktü; çünkü, casusluk komplosundan ilk şüphelenen oydu…

Erdoğan-Cemaat ile kol kola iken Av. Öztürk cezaevinde bile, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’na casusluk faaliyetine dair suç duyurusunda bulundu. Hapisten çıktıktan sonra da, İstanbul’da Savcı Mesut Erdinç Bayhan’a ifade verdi.

Bugün diyorlar ki; “Taraf kötü gazetecilik yaptı.”

Mesele sadece iyi-kötü gazetecilik mi?

Günlerce manşetten indirmedikleri “İrticayla Mücadele Eylem Planı” adlı sahte belgede yazılanları, aylar önce 6 Nisan 2009 tarihinde Fethullah Gülen herkul.org adlı sitesinde bire bir söylemişti. Bunu bilmiyor olamazlar; çünkü Odatv yazdı:

Aylar önce Gülen diyor ki:

– “Evlerimize, içimize adam sokmaya çalışacaklar, sonra da ellerine Kalaşnikof verecekler.”

Aylar sonra sözde belge diyor ki:

– “Işık Evleri baskınlarında, silahlı terör örgütü oluşturmak doğrultusunda, silah, mühimmat bulunması sağlanacak.”

Aylar önce Gülen diyor ki:

– “Kitapların arkasındaki Zat’ın posterlerini evlerin duvarlarına asabilirler.”

Aylar sonra sözde belge diyor ki:

– “İhbara dayalı ev baskınlarında silahın yanı sıra Humeyni gibi objelerin aynı ortamda bulunması sağlanacaktır.” Vs. Vs.

Taraf’ın Gülen’in bu sözlerini bilmemesi imkansız.

Onlarca örnek verebilirim. Şöyle ki:

Polisler ellerine verilen bir krokiyle, 21 Nisan 2009’da Poyrazköy’de arama yaptı; mühimmat buldu. Sanıklar krokiyi görmek istedi; çünkü iddianamenin ek klasörlerinde kroki yoktu. Kroki aylar sonra Taraf’ın 11 Kasım 2009 tarihli manşetinde ortaya çıktı! İmza “Bavulcu”ya aitti…

Hangisini yazayım; Av. Nusret Senem’e ait olduğu söylenen bir kroki 21 Mart 2008’de İşçi Partisi genel merkezinde “bulundu”!

Taraf, 24 Mart 2008’de “Yargıtay’a Suikast” manşetini attı. Ancak krokinin 13 Mart 2008’de, Taraf’ın Ankara Bürosu’ndan İstanbul Büro’ya faks çekildiği ortaya çıktı!“Bavulcu” bu haberden mahkum oldu…

Evet, hangisini yazayım?.

“Bavulcu” tutuklanınca, “bavulcu”nun yönetmeni Ahmet Altan, “çoluk çocuğu bırakın benimle konuşun” dedi! (Çoluk-çocuk dediği “Bavulcu” 40 yaşında!)

Devam etti Ahmet Altan:

“O gazeteyi beş yıl yönettim, o planları bin defa önüme getirseler bin defa da basarım…”

Madem öyle yarına yazalım…

Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Emre Uslu, Mehmet Baransu’nun aynı dönemde ABD’de olmaları tesadüf mü?..

ERGENEKON DOSYASI /// VİDEO : Büyük Takip – Dokunulmazlara Dokunuldu – 26.09.2013

VİDEO LİNK :

ERGENEKON DOSYASI : YIL 2008 /// TAYYİP ERDOĞAN ERGENEKON DAVASI İÇİN NE DEMİŞTİ ??? HATIRLAYA LIM MI ??

‘Evet Ergenekon’un savcısıyım’

Ergenekon soruşturmasıyla ilgili iddianame henüz kabul edilmedi ancak politik arenada dava görülmeye başlandı…

’Savcı’ sıfatını benimseyen Başbakan ve kendisini ’avukat’ ilan eden CHP liderinin dünkü konuşmaları Ergenekon davası üzerine oldu…

Millet adına savcıyım

‘Savcı millet adına vardır, biz de millet adına hakkı aramanın gayreti içindeyiz. Bu anlamda savcılık ise evet savcıyım’

Başbakan Erdoğan, Ergenekon davasında CHP lideri Deniz Baykal’ın kendisine savcı yakıştırmasında bulunduğunu atırlatarak, “Millet adına hakkı aramanın hakkı savunmanın gayreti içindeyiz, eğer bu anlamda savcılık ise evet savcıyım” dedi. Erdoğan, AKP Grubu’nda yaptığı konuşmada özetle şöyle dedi:

* Bindiği dalı kesiyor: Ana muhalefet partisinin lider ve sözcülerinin son günlerdeki gayretkeşliğini tarih kaydetmiştir. Millet bunları da kaydetmiştir. Hukuki süreç henüz işlerken demokratik siyasi sürece darbe vurma iddiasıyla soruşturulan illegal yapılanmaların avukatlığına savunmak ancak demokratik hukuk devleti anlayışına inancı zayıf olan bir siyasi anlayışın alkışlanmasıdır. İktidarı yıpratmak uğruna bindiği dalı kesen, içinde bulunduğu gemiyi batırmaya çalışan siyasetçi tipi, soruyorum sizlere, bu millete ne verebilir.

* Millet adına savcıyım: Milletimiz bunu yakından takip ediyor, değerlendirmesini de buna göre yapıyor. Çünkü kim kimlerin avukatlığına soyunmuş bunlar çok önemli. Biz kendimize hiçbir vasıf tayin etmemişken bize de savcılık görevini sağ olsun onlar veriyor. Bu da güzel bir şey. Niye savcı millet adına vardır, iddia makamı millet adına ordadır, biz de millet adına evet hakkı aramanın hakkı savunmanın gayreti içindeyiz, eğer bu anlamda savcılık ise evet savcıyım.

* Deşifre oluyorlar: Ülkemizin güven ve istikrarını değil sadece belli bir zümrenin siyasi menfaatini düşünerek hareket edenler, maskeleriyle birlikte deşifre oluyor. Türkiye Cumhuriyeti, modern dünya ile birlikte medeniyet yürüyüşünü sürdürme kararında olan demokrasi tecrübesi hiç de küçümsenmeyecek büyük ülkedir. Barış ve istikrar unsuru olan Türkiye, gelişme ve kalkınma sürecini aynı kararlılıkla aynı hızla asla herhangi bir kesintiye uğramadan bu ülkenin demokrasiye bir pamuk ipliğiyle bağlı olmadığını göstererek hesapları boşa çıkaracaktır. Aziz milletimiz, emniyet içinde güven ve istikrar için sonsuza kadar yaşayacaktır. Kimse endişe içinde olmasın, Türkiye demokrasiden hukuk devletinden evrensel insan haklarından geriye doğru tek bir adım atmayacaktır.

* Aklınızı başınıza alın: AKP’yi uluslararası güçlerle işbirliği halinde gösterme gayreti içinde olanlar sadece bir iftira kampanyasının figüranıdırlar. 5.5 yıl önce Türkiye neredeydi, şimdi nerede. AKP’ye “iş birlikçi” diyenlere sesleniyorum, aklınızı başınıza alın.

* Karanlık koridorlar: Şu anda Türkiye’nin müteahhitlik sektörü ABD ve Çin’den sonra üçüncü sıraya çıkmıştır. Eğer bu ilişkiler olmasaydı bunu yakalayamazdık. Vicdan sahibi hiç kimse bu ülkenin karanlık koridorlara dönmesine göz yummayacak, izin vermeyecektir. Siyasetçiyi değersiz kılma gayreti içinde olanlar asla şunu bilmelidirler ki, siyaseti gerçek anlamda savunanlar bunlar karşısında suskun kalmayacaktır. Siyaseti hep birlikte muhafaza etmeliyiz, asla taviz veremeyiz. Siyaset kurumunun itibarının korunması bir ülke için hayati önemdedir. İşte AKP Türkiye’ye bunu kazandırmıştır.

VİDEO : Başbakan ERDOĞAN, Engin ALAN İçin Ayağa Kalkmamasının Bedelini Ödedi Diyor

VİDEO LİNK :

ERGENEKON DOSYASI : ERGENEKON DAVASINDAKİ HUKUKSUZLUKLAR HAKKINDA KISA BİR SOMUT DEĞERLENDİRME

MEDYA DOSYASI : O Tanıdığım Bir Akademisyen : Ergenekon davası nedeniyle çöktüm Erol Manisalı

O Tanıdığım Bir Akademisyen

Ve bu insan bugün suçlanmakta ve ağırlaştırılmış müebbet talebi ile yargılanmaktadır.

Erol Manisalı

Bıçak Sırtı – 25 Mart 2013 – Cumhuriyet

erolmanisa

Türkiye’de sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda uzmanlaşmış bir akademisyen, yazar ve düşünürseniz işiniz zordur.

Hele küresel ve yerel sorunlara giriyorsanız başınızın derde girmesi kaçınılmazdır.

Bugün Avrupa’da bu tür sorunlara rastlanmaz.

Akademisyenler, yazarlar, düşünürler özgürce düşüncelerini ifade edebilirler. Çünkü işleyen bir demokrasi vardır, hoşgörü ortamı, kültürü yerleşmiştir.

Türkiye’nin farkı nereden kaynaklanıyor?

Demokrasi zaaflarımız ve bu coğrafyada yürütülmekte olan küresel hesaplar aydınlara, düşünürlere, akademisyenlere bu özgürlüğü vermez.

– Bölge ülkelerinde çağdaş demokrasinin gelişmesi kimi güçlerin işlerine gelmez.

– Çok defa kimi yerel güçler de demokrasiyi engellerler.

– Hatta bu konuda küresel güçlerle işbirliği içine girerler.

Bu kısırdöngü sürüp gider. Kısırdöngü içinde ezilenler ise en başta düşünürler, akademisyenler, yazarlar ve çizerlerdir.

Ve bir örnek

Bildiğim, “çok iyi tanıdığım” bir akademisyeni ele alacağım.

Bu insan 70’lerine gelinceye kadar neler yaptı, tek tek sayalım:

Emeklilik sonrası da dahil 50 yıllık fiili bir akademik hayatı olmuş, öğrencilerine ders vermiş, 20.000’e yakın öğrenci yetiştirmiş.

Yurtiçinde ve dışında kendi uzmanlık alanlarında sayısız konferanslar vermiş.

70 dolayında kitap ve çok sayıda teknik makale yayımlamış.

1974 yılından beri Türkiye’deki bütün televizyon kanallarında, hiçbir ayrım yapmadan görüşlerini ifade etmiş.

Günlük bir gazetede köşe yazarlığı yapmış.

Türkiye’de kurulu bütün legal siyasal partilerin konferans taleplerini hiçbir ayrım yapmadan kabul etmiş ve konferanslar vermiş.

Dernek, vakıf gibi legal sivil toplum örgütlerinin taleplerini, “yine hiçbir ayrım yapmadan” geri çevirmemiş.

TBMM’ye de davet edilerek Türkiye-AB ilişkileri konusunda konuşma yapmış.

Askeri yönetimler hariç bütün sivil yönetimler (hükümetler) onun görüşlerini beğenseler de beğenmeseler de saygı göstermişler.

Bu insanın ne gizli örgüt ne de başka bir şeyle uzaktan yakından bir ilişkisi olmamış. Adlarını bile bilmez.

Değişik konulardaki bilimsel görüşlerini destekleyenler olduğu gibi eleştirenler de kuşkusuz vardır. Bu da demokrasinin gereğidir.

Yaşamı boyunca yazılarında ve konuşmalarında demokrasiyi savunmuştur.

Ve bu insan bugün suçlanmakta ve ağırlaştırılmış müebbet talebi ile yargılanmaktadır.

Çelişki nerede?

Bu insanın fiilen yaşadığı bu hayata karşın cezalandırılmak istenmesinin arkasındaki faktörler nelerdir?

– Bir bilim insanı olarak bazı değerlendirmelerinin kimi çevrelerin işine gelmemesi mi?

– Bölge üzerindeki küresel hesaplarda, onun düşüncelerinin zararlı görülmesi mi?

– Katılımcı ve çağdaş demokrasiyi savunmasının yarattığı tedirginlik mi?

Bunun ne olduğuna siz karar verin.

Aklınıza bir soru gelebilir; “Erol Hoca, sen bu kişiden nasıl o kadar emin olabilirsin, babanın oğlu mu” diye düşünebilirsiniz.

Sorunuzun yanıtı “evet”tir.

İLGİLİ HABER:

Ergenekon davası nedeniyle çöktüm

"Ergenekon" davasında tutuksuz yargılanan Prof. Dr. Erol Manisalı, dava nedeniyle çöktüğünü belirterek, "Sağlık durumum bu haldeyken bunları anlatmak durumunda kalmak bana ıstırap veriyor" dedi.

18 Haziran 2013

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada esas hakkındaki savunmasını yapan "Odatv" davasının tutuklu sanığı Yalçın Küçük, öldürülebileceği düşüncesiyle hep arkasına dikkat ederek yürüdüğünü söyledi.

Küçük, "Ben hep duvarı arkama alırım. Ben hep mehter takımı gibi arkamda kimse var mı diye yan yana yürürüm. Yanımıza yaklaşanın ‘ajan’ olduğunu düşünürüz. Yine de bu toprakları bu kadar seviyor, bırakmıyoruz. Kaçmıyoruz, tutukluyorlar, sonra da kaçma şüphesi var diye tutukluluğuna devam kararı veriyorlar" dedi.

Konuşması sırasında sanıklara dönerek, "Hepiniz en az 15 yıl alacaksınız" diye bağıran Küçük’e, Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, "Henüz verilmiş bir karar yok" dedi.

Düşman hukukunda sanık durumunda olanın suçuna, yaptıklarına değil de yapabileceklerine bakıldığını ifade eden Küçük, "Mesela elinizde genelkurmay başkanı varsa ‘sen darbe yapabilirsin’ diye idamı istenir. Özellikle ağırlaştırılmış müebbet değil de idam diyorum. Çünkü ağır müebbet vahşettir. Buradan çıkınca bunun için komite kuracağım” şeklinde konuştu.

Gezi Parkı odaklı eylemlere atıfta bulunan Küçük, "Bugün Türkiye’nin her yerinden yükselen sesler, yeni Türkiye talebidir" dedi.

Erol Manisalı

Kanser rahatsızlığı nedeniyle tedavi gören tutuksuz sanık Prof. Dr. Erol Manisalı da davada sanık olarak neden bulunmak zorunda olduğunu bilmediğini söyleyerek, "Ne savunacağımı da bilemiyorum. İddianamede ve mütalaada yer alan iddialarla en ufak ilgim yok. Hayatımda hiçbir örgütün içinde ya da kenarında olmadım. Bu asılsız iddialar yüzünden son 4,5 yılda manevi ve bedeni olarak kendimi çökmüş ve çökertilmiş hissediyorum" şeklinde konuştu.

Bir akademisyen olarak temaslarının, telefon görüşmelerinin geniş boyutlarda olduğunu belirten Manisalı, dünyanın her yerinden kendisine malzeme geldiğini, incelenmeleri durumunda belki de içlerinde yüzlerce suç unsuru bulunabileceğini anlattı.

Manisalı, bir bilim adamı olarak kitap, makale yazarak, ders vererek bilgilerini aktarmaya çalıştığını dile getirdi.

Tutuksuz sanık emekli Orgeneral Şener Eruygur ile Harbiye Orduevi’nde herkese açık ortamda yemek yediğini belirten Manisalı, Eruygur’un Atatürkçü Düşünce Derneği’ne yeni genel başkan seçildiğinde kendisini yemeğe davet ettiğini söyledi.

Manisalı, bir bilim adamı olarak bilgilerini herkesle paylaştığını ifade ederek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yeni belediye başkanı seçildiğinde Japonya Konsolosluğu’nda verilen yemeğe davet üzerine kendisinin de katıldığını, Erdoğan ile sohbet ettiğini anlattı.

"İyi niyetle bir şeyler verebilmek için…"

Manisalı, şöyle devam etti:

"Ben bulunduğum her mekanda her kesime iyi niyetle bir şeyler verebilmek için konuşurum. ‘Örgütsel ilişki’, ‘şununla bununla görüşme’ gibi iddialara şaşırıyorum. Ben bir bilim insanıyım. İddianame ve mütalaada benimle ilgili değerlendirme yapanlar nasıl bir şahıs olduğumu göz önünde bulundurmalıdır. Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Süleyman Demirel, Erbakan, Çiller, Ecevit, Aydın Menderes, uzmanlık alanımdan yararlanmak için beni davet etmişlerdir."

İddianamede kendisiyle örgütsel irtibatlı olduğu öne sürülen bazı kişileri tanımadığını söyleyen Manisalı, "Telefon etti, etmedi. İnanılır gibi değil. Bu konuda savunma yapmam bile azap verici bir şey. Kendi kendime yediremiyorum. Benim ne bir örgütle ilişkim var. Herkesle iyi niyetle bilim insanı olarak çalışır, elimi uzatırım. Sağlık durumum bu haldeyken bunları anlatmak durumunda kalmak bana ıstırap veriyor" dedi.

Prof. Dr. Manisalı, 1960’tan beri bütün hükümetleri ağır şekilde eleştirdiğini söyleyerek, “Ben bir bilim insanıyım, kitap yazarım, makale yazarım. Benim kitaplarımda, makalelerimde yer alan görüşlerimi kendi aralarında konuşmuş olabilirler. Bunu ben bilemem. Her düzeyde 20 bine yakın öğrenci yetiştirdim. Bu iddianamede yer alan hususlar benim yanıma konamaz. Benden nefret edenler dahi beni bu iddiaların yanına koymaz" şeklinde konuştu.

Savunmasının ardından duruşma salonundan ayrılan Manisalı, kendisini iyi hissetmediğini söylemesi üzerine, sağlık görevlileri tarafından muayene edildi.

Duruşma, sanıkların savunmalarının alınmasıyla devam ediyor.

ERGENEKON DAVASI : Bu Davalar Düşer !..

Haber 24 Televizyonunda yayınlanan kumpas görüntüleri Paralel terörün boyutlarını ortaya koydu.

Tahşiyecilerin Kur an Okuluna yapılan baskın sırasında polislerin bomba getirmeleri ve bu süreci kayıt altına alarak arvişlerde unuttukları ortaya çıktı.

Tahşiyecilerin kur an okuluna götürdükleri bombaların Ergenekonda bombalar olduğu kriminal inceleme sonucunda belli oldu.

Ayrıca bombaların üzerlerinde 20 aya yakın tutuklu bulunanlardan hiç birisinin parmak izi bulunmazken dört tane polisin parmak izlerinin çıkması kesinleşti.

Bu durumda delil dosyalarının bombalar ve diğer evraklar olduğu Ergenekon, Balyoz ve OdaTV davaları düşmesi gerektiğine dair yorumlar gelmeye başladı.

Hukukçular Paralelcilere açılacak özel ve tüzel davalarla perişan hale geleceklerini savunuyorlar.

Ergenekon, Balyoz ve Oda TV gibi Casusluk davalarında çok sayıda kişi suçlamaların altından kalkamayınca İntihar etti..

Emekli olanlar..Paşa olması gerekirken önü kesilenlerin hepsi dava açma hakkına sahip oldu..

Elde edilen bu deli,l niteliğindeki görüntülerden sonra Ergenekon, Balyoz ve ODATV davalarının düşmesi bekleniyor..

FETULLAHÇI GAZETECİLER DOSYASI : ERGENEKON DAVASINDA GİZLİ TANIK İFADELERİNİ ZAMAN GAZETESİ Mİ ALIYOR ?? (12.01.2011)

Ergenekon ana davasında gizlenen "gizli tanık" ifadesi, gizli tanık Aydın’ın ifadesiyle aydınlandı! Gelen evraklar arasında buldukları bir yazışmanın izini süren avukatlar, Danıştay davası ile ilgili bir gizli tanığın daha varlığını öğrendi. Mahkeme daha önce gizli tanık Aydın’ın ifadesini savunma avukatlarına vermeden savcılığa gönderirken, gizli tanık Aydın’ın ifadesinin ortaya çıkması gizli tanıklık uygulamasını yeniden tartışmaya açtı.

Savcı Zekeriya Öz tarafından "Aydın-1" olarak kodlanılan gizli tanık ifadesinin Danıştay saldırısıyla ilgili ve tek sayfa olarak alındığı ortaya çıktı. Özel yetkili Cumhuriyet savcılığınca alınan ifadenin, Danıştay davasınının Ergenekon Davasıyla birleştirilmesinden yaklaşık 2 yıl sonra olduğu görüldü.

Ergenekon Davasında kalemde gelen evrakları isteyen avukat Vural Ergül gizli tanık Aydın-1‘in ifadesinin iadesine dair yazının açıklığa kavuşturulmasını talep etmiş mahkeme bunun üzerine savunmaya örneğini vermeksizin savcılığa iade ettiği gizli tanık Aydın-1‘in ifadesini yeniden savcılıktan talep etmişti.

SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAKLAR

Ergenekon davası avukatı Vural Ergül gizli tanık Aydın’ın gizli tanıklığının uygulamanın ne hale geldiğinin ortaya koyması açısından çok dikkat çekici olduğunu belirtti. Ergül, "ifade tutanağına bakıyorsunuz, bu ifadeden ötürü savcı hangi gerekçe ile gizi tanık ifadesi almış olabilir, izah edilebilir değil. Bu olsa olsa gizli tanık fetişizmi ile dava üzerinden sürdürülen psikolojik harbe yeni malzeme sağlamak. Gizli tanık Aydın’ın anlattıkları açık tanık kullanarak da anlatılabilirdi. Hangi akılla bu gizli tanık yapılmış izahı savcıya düşer" dedi.

Öte yandan, soruşturma savcısı Zekeriya Öz’ün gizli tanık Aydın’a ait ifade tutanağında, Danıştay davası ile ilgisi olmasına rağmen, ifade vermek isteyen gizli tanığı devam eden mahkemeye yönlendirmesi gerektiğini söyleyen Ergül, "ama savcı bunu yapmak yerine elinde açık bulundurduğu bir başka soruşturma üzerinden 2008/1756 sayılı 4. iddianamenin soruşturma numarası ile gizli tanık ifadesi alarak suç işliyor. Bu açıkça mahkemenin yetkisine tecavüzdür. Savcı hakkında suç duyurusunda bulunacağız."

AYDIN’IN İFADESİ

30 Eylül 2009 tarihinde yeminli olarak verilen ifadede Üsküdar civarında oturduğunu sürekli "Sarhoş imamlar kahvesi" olarak bilinen Üsküdar Belediyesi’nin altında emekli imamlar ve öğretim üyeleri ve aydınların gittiği çay ocağına sürekli olarak kendisinin de gittiğini anlatıyor. Ardından da "Alparslan Aslan’ı da Şelimpaşa Cay Ocağı denilen ülkücülerin gelip gittiği Selimpaşa Çay Bahçesinden tanırım. Danıştay olayının olduğu gün biz olayın şoku ile çay ocağında Alparslan’ın bu işi nasıl yaptığını düşünürken daha önce tanıdığımız avukat Mehmet Taşdelen ve ağabeyi Prof. Dr. Musa Taşdelen çay ocağına geldi. Alparslan’ın bu cinayeti tarikatçı bir grup olan tarikatçı nurcu olduğu bilinen Boşnak, yatalak ve yaşlı biri olarak bilinen Salih Kurter isimli şahsın talimatı ile yaptığını bu talimat üzerine Alparslan’ın bu olayı gerçekleştirdiğini olay günü söylediler. Salih Kurter’in başörtüsüne yapılan haksızlık, engellemelere karşı öfke duyduğu bunu çevresindeki gençlere de duyurduğunu, anlattığını söylediler. Alparslan’ı 6 aydır oraya gittiğini ve kendisine Şeyh şeklinde hitap edildiğini orada kahvede bulunanlar anlattılar. Ancak Emin Gürses de gazeteleri arayarak bu konuyu gazetecilere aktardı. Bu olaydan 15-20 gün sonra da Salih Kurter’in tutuklandığını duyduk. Benim olayla alakalı bilgim, görgüm bundan ibarettir" dedi.

ZAMANIN RÖPORTAJCISIYLA AYNI İFADE

Tesadüflerine alıştığımız Zaman gazetesi ise, gizli tanıkla aynı ifadeleri kullanan bir öğretim üyesi ile röportaj yaptı. Zaman gazetesi muhabirinin 22 Ekim 2010 tarihinde Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Sait Doğan ile yaptığı röportajda anlattıkları ile gizli tanığın anlattıkları aynı çıktı. Doğan’ın adı, Ergenekon Davası’nda daha önce de ÇYDD tarafından yapıldığı iddia edilen "irtica" fişlemesiyle gündeme gelmiş, Doğan daha sonra ÇYDD’den şikayetçi olmuştu. Mehmet Sait Doğan’In profesör, gizli tanığın adının ise "Aydın" olması dikkat çeken bir diğer noktaydı.

Zaman Gazetesinin haberinde öğretim üyesi Mehmet Sait Doğan, saldırının yapıldığı akşam yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Danıştay saldırısının olduğu akşam, Üsküdar Belediyesi’nin hemen altındaki bizim kendi aramızda ‘Sarhoş İmamlar Kahvehanesi’ dediğimiz çay ocağındaydım. Orada, fakülteden bölüm başkanım Prof. Dr. Musa Taşdelen ve kardeşi avukat Mehmet Taşdelen vardı. Emin Gürses’i telefonla arıyorlardı. Gürses kahvehaneye geldiğinde ona ‘Bu Danıştay saldırısını var ya sahte bir şeyh Salih Kurter, başörtüsü zulmünü tel’in maksadıyla yaptırdı’ dediler. Emin, onlara güvenerek basına açıklama yaptı. Basın aracılığıyla ona, yalan söylettiler, kamuoyunu yanılttılar. Ergenekon savcılarına gittim. Fikret Seçen ile Zekeriya Öz’e Danıştay saldırısı ile ilgili bütün bildiklerimi anlattım. İki de şahit götürdüm. Emin Gürses tahliye olunca ziyaret ettim. Bana Salih Kurter’in elini öpüp helallik dileyeceğini söyledi."

İKİ AKADEMİSYEN ARASINDA KAVGA VAR

Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Sait Doğan ile ifadesinde suçladığı Prof. Dr. Musa Taşdelen arasında husumet ve dava var.

Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Mehmet Sait Doğan, Ergenekon davası avukatlarından Mehmet Taşdelen’in kendisini dövdüğünü öne sürerek Haziran 2009’da polise başvurdu. Suçlanan Avukat Mehmet Taşdelen de daha sonra polise başvurarak Prof.Dr. Doğan hakkında suç duyurusunda bulundu. Evi İstanbul Üsküdar’da olan Prof.Dr. Mehmet Sait Doğan, Üsküdar’daki Yalı Çay Bahçesi’nde otururken yanına gelen Ergenekon davası tutuklu sanıklarından Prof.Dr. Emin Gürses’in avukatlığını yapan Mehmet Taşdelen’in saldırısına uğradığını öne sürdü. Prof.Dr. Doğan kendisine saldıran kişinin Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde görevli Prof.Dr. Musa Taşdelen’in avukat kardeşi Mehmet Taşdelen olduğunu söyleyerek şikayette bulundu. Prof.Dr. Mehmet Sait Doğan, verdiği ifadede "Çay bahçesinde otuyordum. Mehmet Taşdelen’i gördüm. Konuşmadığım için yüzümü çevirdim. O anda sol tarafımdan şiddetli yumruk yedim. Kalkıp boğuştum. Daha sonra kaçtı" dedi.

Prof.Dr. Mehmet Sait Doğan ile geçen yıl yine Sakarya Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü Başkanı olarak görev yapan Prof.Dr. Musa Taşdelen arasında özlük hakları konusunda gerginlik bulunduğu belirtildi. Prof.Dr. Doğan’ın, eski bölüm başkanı Musa Taşdelen’in sık sık yurt dışına çıktığını ve bazı öğrencileri ‘yaz okuluna’ bırakmakla suçlamıştı.

AVUKAT TAŞDELEN DE ŞİKAYETÇİ OLDU

"Bu kişi ile ben ve kardeşim 7- 8 aydır görüşmüyoruz. Sürekli arkamdan küfür ediyor. Bu kişi kardeşim (Mehmet Taşdelen) hakkında daha önce küfürlü konuşmuş. Kardeşim de olay akşamı onu parkta görünce yanına gidip, ‘Arkamdan değil yüzüme söyle’ deyince bunlar yaşanmış. O kişi de dövüldüğünü söyleyerek polise şikayetçi olmuş. Kardeşim de bu olay sonrasında polis merkezine giderek onun hakkında şikayette bulundu. Çünkü o da, o kişi tarafından saldırıya uğradı."

Odatv.com

ERGENEKON DAVASI : İŞTE ERGENEKON VE BALYOZ’UN BİLANÇOSU

Vatan gazetesinden İlker Akgüngör, Ergenekon ve Balyoz davaları ile 28 Şubat soruşturmasının bilançosunu çıkardı.

İşte o haber:

“Aslında her şey 12 Haziran 2007’de bir ihbar üzerine Ümraniye’de bir gecekonduya yapılan operasyonla başladı. Ardından Türkiye bir çok kez güne operasyon haberleri, gözaltılar ve tutuklamalarla uyandı. Birçok asker, işadamı, gazeteci, sivil toplum kuruluşu üyesi ve yöneticisi bu davalarda yargılanmaya başladı ve bir çoğu tutuklandı. VATAN beş yıldır devam eden bu sürecin rakamsal izlerini sürdü. İşte bilançosu:

8 kişi öldü, 4 şüpheli firari

Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi’ndeki mahkeme salonunda görülen Ergenekon ve Balyoz davalarında şu anda 743 kişi yargılanıyor. Bu şüphelilerin 335’i tutuklu, 408’i ise tutuksuz olarak duruşmalara katılıyor. Ancak bu davalar kapsamında şüpheli olarak aranan 4 firari var. Eski AK Parti Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Çevre Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer, Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan ve Tümgeneral Mustafa Bakıcı hala teslim olup ifade vermedi. Beş yıldır devam eden süreçte şüpheli listesinde olan ya da kendine ait mekanlarda arama yapılan 8 kişi hayatını kaybetti. Bunların arasında Amirallere Suikast Davası’nda yargılanan Yarbay Ali Tatar yaşadıklarına dayanamayıp intihar etti. İşadamı Kuddusi Okkır, Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk, gazeteci Engin Aydın, emekli MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu, orman ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Uçkun Geray, ÇYDD Kurucusu Türkan Saylan ve 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Başdanışmanı stratejist Erhan Göksel süreç devam ederken hayatını kaybetti. Tutukluların en yoğun olduğu meslek grubu askerler. Şu anda Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı’nda görev yapan 227 asker çeşitli askeri cezaevlerinde. 362 general ve amiralin bulunduğu TSK’nın komuta kademesinden ise 68 muvazzaf paşa tutuklu. Her 5 generalden 1’i şu anda cezaevinde. TSK içinden en çok tutuklunun bulunduğu rütbe ise albaylar. Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat Soruşturması’ndan 125 albay tutuklandı. 87’si ise ordunun geleceğindeki komuta kademesini oluşturması beklenen kurmaylar. Cezaevlerinde 2’si kurmay 6 yarbay, 3’ü kurmay 16 binbaşı, 5 yüzbaşı, 4 teğmen ve 5 astsubay bulunuyor.

172 muvazzaf tutuksuz

172 muvazzaf asker de tutuksuz yargılanıyor. Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü, Tümgeneraller Atilla Özler, Ayhan Gümüş ve Suat Dönmez tutuksuz olarak yargılanan en yüksek rütbeli askerler. Bu isimlerin dışında 115 subay, 50 astsubay ve 3 askeri okul öğrencisinin yargılanmasına da tutuksuz olarak devam ediliyor. Ergenekon ve Balyoz davalarında sadece muvazzaf askerler yargılanmıyor. Ergenekon ve Balyoz davalarında 38 general tutuklu yargılanırken 28 Şubat’ın 4. dalgasında 12’si daha tutuklandı. Şu anda cezaevlerinde general ve amiral rütbesiyle yatan 50 subay var. Yine emekli 72 subay, 1 astsubay da cezaevinde.

400 asker yargılanıyor

Mayıs 2012’de TSK’nın açıkladığı rakamlara göre Türk Ordusu’nda asker, sivil 717 bin 816 personel hizmet veriyor. Bu personelin 202 bin 590’ını uzman erbaştan Orgeneral’e kadar uzanan silsilede rütbeye sahip askerler oluşturuyor. İşte bütün rakamlara bakıldığında Türk ordusundan şu anda tutuklu ve tutuksuz tam 400 asker Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanıyor. Davalarda yargılaması devam eden askerlerin 72’si general ve amiral, 271’i subay, 54’ü ise astsubay rütbesiyle görev yapan personelden oluşuyor.”

Odatv.com