19 Mart 2015
Danıştay ( ). Daire Sayın Başkanlığına
Yürütmenin Durdurulması talebimiz vardır.
Ankara
Suç Duyurusunda
Bulunan ;
Atilla Kart.
CHP Konya Milletvekili-Anayasa Komisyonu Üyesi.
TBMM-Ankara.
Davalı;
Başbakanlık-Ankara.
Dava ve Talep ;
(a) Yasal dayanağı olmayan, yok hükmünde olan 16 Haziran 2012 tarih – 2012/15 sayılı Genelgenin iptaline,
(b) Kanunsuz Emir ve Talimat yoluyla tesis edilen, Anayasal ihlâl boyutlarına ulaşan bu Genelgenin telafi edilemez sonuçlarının önlenmesi amacıyla; savunma alınmaksızın ve evrak üzerindeki incelemeyle yürütmenin durdurulmasına ; karar verilmesi talebinden ibarettir.
Açıklama ;
(I) 9 Eylül 1993 tarih – 21693 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 505 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesine göre;”….maden haklarıyla ilgili ruhsatları vermek, bu faaliyetleri takip etmek; faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini sağlamak; ilgili kuruluşlar ile işbirliği içinde izlemek ve gerekli tedbirleri almak; maden sicilini tutmak, madenlerin genel envanterini yapmak….” görevi , Maden İşleri Genel Müdürlüğünün –MİGEM’in sorumluluğu kapsamındadır.
3213 sayılı Maden Kanununun 7. maddesinde ise; çevresel etki değerlendirmesiyle ilgili karar, işyeri açma ve çalışma ruhsatı veya 13. Fıkraya aykırı faaliyette bulunulduğunun tespiti halinde, ruhsat teminatının irad kaydedilerek , bu alandaki faaliyetin durdurulacağı düzenlemesi mevcuttur.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Bakanlık bünyesindeki Maden İşleri Genel Müdürlüğünün “görev yetki ve sorumlulukları” tereddüde yer vermeyecek şekilde, açık ve âmir hükümlerle düzenlenmiştir.
Bu düzenleme sebebiyledir ki; Maden İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde ; Enerji Ham. Met. ve Mad. Daire Başkanlığı, Endüstriyel MİN Daire Başkanlığı, Doğal Taş-Mermer Daire Başkanlığı , Agrega Daire Başkanlığı, İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı, Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, Arama Daire Başkanlığı, İşletme Daire Başkanlığı, Strateji ve Koordinasyon Daire Başkanlığı ve bu Daire Başkanlıkları bünyesinde de “Koordinatörlükler ve Büro Şeflikleri” oluşturulmuştur.
Devlet üstlendiği görev ve sorumluluk sebebiyle “teknik bir kadroyla” örgütlenmiştir. Devlet olmanın gereği olarak bu yapılanma gerçekleştirilmiştir. Yine yapılan çalışmanın niteliği gereği ; bu kadro hem mahallinde ve hem de Ankara’da görev yapmaktadır. Bu modelin istenilen verimlilikte çalışıp-çalışmadığı, usul ve yasaya uygun çalışıp-çalışmadığı; bu konularda Bakanların ve Hükümetin yasal – anayasal sorumluluğu bir başka boyutuyla ve zeminde değerlendirilmesi gereken bir husustur.
· Orman, mera ve çevre konularında da benzeri şekillerde Devletin yetkili ve sorumlu olan Bakanlıkları ve Kurumları vardır. Devletin ilgili Kurumları buna göre örgütlenmiştir. Dava konusu genelge, bu alanlara da yasaya aykırı bir şekilde müdahale eden niteliktedir.
(II) Hal böyle iken; yasal yetki , görev ve sorumluluk doğrudan anılan Bakanlık bünyesinde olmasına rağmen; hiçbir yasal düzenleme ve buna göre örgütlenme yapılmadan, Başbakanlığın 2012/15 sayılı genelgesiyle ; kamu kurum ve kuruluşları ile sermayesinin % 50’ sinden fazlası Kamu Kurum ve Kuruluşlarına ait şirketlerin, kendi mülkiyetlerinde veya tasarruflarında bulunan taşınmazlarıyla ilgili olarak ; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının, Vakıf , Dernek veya bunların şirketlerine , gerçek veya tüzel kişilere; satış, kira, irtifak, takas, tahsis, devir vb. her türlü tasarrufa yönelik işlemler için;
Başbakanlıktan izin alınmasına dair düzenleme yapılmıştır.
· Başbakanlık; bu yetkileri doğrudan kendi sorumluluğuna almak istiyorsa, buna dair yasal düzenleme yapabilir ve bu doğrultuda teknik, bürokratik düzenleme yapılabilir. Böyle bir düzenlemenin yapılmadığı açıktır.
Yasal yetki ve görev, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının sorumluluğunda iken, Başbakanlığın Genelge yolu ile “satış, kira, irtifak, tahsis, devir vb.” yetkileri Kendi uhdesine alması , başlı başına “görev ve yetki suiistimali” niteliğindedir. Daha da ötesi; yasal anlamda “Yok Hükmünde Olan” bir düzenleme söz konusudur.
Ülkemizde fiili durum şudur; yasal ve anayasal sistem , Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı üzerinden kilitlenmiş durumdadır. Türkiye, Başbakanlığın ve Cumhurbaşkanlığının “Kanunsuz Emir ve Talimatlarıyla” yönetilmektedir. Bu anlayış ve uygulama sonucundadır ki; Soma ve Ermenek faciaları yaşanmaktadır. Bu faciaların sonucunda gerçek fail ve sorumlular ortaya çıkarılamamaktadır. Türkiye’de, bu anlamda birçok alanda “cezasızlık kültürü” oluşmuştur.
Başbakanlığın mahallinde inceleme yapacak, ruhsat ve benzeri şartların var olup – olmadığını inceleyecek kadrosu olmadığından ; talepler Ankara’da evrak üzerinde değerlendirilmekte; böyle bir yapılanmada ise hukuk dışı ilişkiler ve haksız çıkar yapılanmaları kaçınılmaz olarak doğmaktadır.
Bu vahim tablonun , yasal olarak doğrudan sorumlusu konumunda olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ise bu tabloyu seyretmektedir. Enerji Bakanı, facialar sonrasında “taziye törenlerini” yönetme görevini üstlenmiş durumdadır. Bu durum, sürdürülebilir bir durum değildir. Önceki Başbakan “kişisel, siyasi ve ekonomik çıkar” ilişkileri içinde, bu yapıyı merkezileştirmiştir. Mevcut Başbakan, bu vicdan sızlatan yasa dışı tabloyu sürdürüp-sürdürmeyeceğine karar vermek durumundadır. Yukarıda anlatımı yapılan fiili durumun; hem Başbakan’ın hem de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının, yasal ve anayasal sorumluluğunu bertaraf etmeyeceği açıktır.
Başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olmak üzere her 2 Bakanlığın kritik işlemleri doğrudan Başbakanlık tarafından yerine getirilmektedir. Başbakandan öte Cumhurbaşkanının izin verdiği ölçüde her 2 Bakanlık görev yapmaktadır. Her 2 Bakanlık için; Cumhurbaşkanının izni ve değerlendirmesi , Bakanlık mevzuatı ve sorumluluğunun önünde gelmektedir. Bu anlamda, her 2 Bakan “keenlemyekûn” konumdadır. Yok hükmündedirler.
(III) Yapılan bu düzenlemenin ve uygulamanın yasalara aykırı olduğu, sektörün zarar gördüğü, mağduriyetlere yol açıldığı Maden Mühendisleri, Jeoloji Mühendisleri ve sektör temsilcileri tarafından dile getirilmiş ve Başbakanlığa iletilmiş ise de, Genelgenin yürürlükten kaldırılması sağlanamamıştır.
Ülkemizde İktidar eliyle yaratılan genel baskı ortamı ve dava hakkının kısıtlanması sebebiyle , yatırımcılar ve işadamları Hükümetin tepkisini çekmemek amacıyla, artık dava haklarını bile kullanamaz hale gelmişlerdir.
Hükümetin bu yolla, ulusal kaynaklarımız (maden, mera, orman gibi) üzerinden illegal bir şekilde “ulusal ölçekte havuz” oluşturduğu , bu havuzu kayıt ve yasa dışı bir şekilde kullandığını gösteren onlarca-yüzlerce örnek mevcuttur.
(IV) Özetle ;
(1) Bu nitelikte bir davayı açmak, takip etmek Milletvekili olarak görev ve sorumluluğum kapsamındadır. Anayasanın 80. maddesine göre; sadece seçildiğim bölgeyi değil, Ülkemin ve milletin temsilcisi olarak görev ve sorumluluk üstlenmiş durumdayım. Bu sebeple, ülkemin ve yurttaşlarımın çıkarlarını korumak noktasında doğrudan sorumluluğum bulunmaktadır. Bu kapsamda hem idari, hem adli boyutuyla ve sürdürülen görevin son aşamaya kadar takip edilmesi zorunluluğu vardır.
Davanın niteliği gözönüne alındığında ; iş bu davayı açmakta ; tüm yurttaşlarımız adına hak ve menfaatin bulunduğu açıktır. Bağlı olarak da dava açma yönünden sübjektif ehliyetimin bulunduğunun kabulü gerekir.
Konuya ilişkin olarak yine Tarafımdan yuttaşlarımız adına takip edilen bir başka dava üzerine ; Danıştay İdari Dava Daireleri kurulunca ittihaz olunan 29.09.2014 tarih – 2012/2199 , 2014/2891 sayılı ve “oybirliğiyle” tesis olunan kararın örneği, ilişikte takdir ve değerlendirmenize sunulmuştur.
(2) Mezkûr genelge icrai sonuçlar doğurmaktadır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının asli görev ve sorumluluğuna, Başbakanlık tarafından yasal dayanak olmadan doğrudan müdahale edilmektedir. Yetki gasbı yapılmaktadır. Yok hükmünde olan bir genelge söz konusudur. Bağlı olarak kanunsuz emir ve talimatlar yoluyla işleyen illegal bir yapı, Başbakanlık bünyesinde oluşturulmuştur.
Hukuk Devletlerinde bu nitelikte bir tablo kabul edilemez ve sürdürülemez.
(3) Arz olunan ve re’sen görülecek sebeplerle;
Başbakanlık bünyesinde oluşturulan bu illegal havuzun; kamu zararlarına, onarılamaz mağduriyetlere, sektörün işlemez hale gelmesine, 15-20 gün içinde sonuçlanması gereken yasal ve haklı başvuruların 1-1.5 yıl sürmesine ve bazen de sonuçsuz kalmasına yol açtığı bilinmektedir. Kamuoyunun bilgisine yansıyan bu illegal yapının ivedi olarak ve hukuk yoluyla sonlandırılması zorunluluğu vardır.
Bu sebeple, mezkûr genelgenin halen uygulandığı ve bu durumun aleniyet kazandığı açık olmakla; hukuka , yasaya, anayasaya açıkça aykırı olan, yetki gaspıyla malül olan bu genelgenin yaratmış olduğu telafi edilemez zarar ve mağduriyetlerin önlenmesi için ; savunma alınmaksızın ve evrak üzerindeki incelemeyle yürütmenin durdurulmasına ; yargılama sonucunda mezkûr genelgenin iptaline ; karar verilmesini saygıyla talep ederim.
Davacı
Atilla Kart
Konya Milletvekili
Deliller ;
(1) Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 29.09.2014 tarih-2012/2199, 2014/2891 sayılı kararı. Örneği sunulmuştur.
(2) Dava konusu yapılan Başbakanlık genelgesi. Örneği sunulmuştur.
(3) Konya 2. İdare Mahkemesinin 19.12.2013 tarih-2013/930 , 2013/1168 sayılı kararı. 3 sayfa olarak örneği sunulmuştur.
(4) Madencilik sektörü-Başkanlar Konseyinin, Maden Mühendisleri ve Jeoloji Mühendislerinin konuya ilişkin açıklamalarını gösteren 3 adet belge. Örnekleri sunulmuştur.
(5) Sair yasal deliller.
19 Mat 2015 Basın Toplantısı metnine konu DANIŞTAY DAİRE BAŞKAN LIĞINA SUNULAN DİLEKÇE.doc
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.