Etiket arşivi: ATİLLA KART

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Hükümetin “Cemevleri” Konusundaki “İki Yüzlü ” Tutumunun Belgesi.

Basın Duyurusu;

Hükümetin “Cemevleri” Konusundaki “İki Yüzlü” Tutumunun Belgesi…

Cemevlerini ibadethane olarak kabul etmek istemeyen Maltepe Kaymakamlığının işlemine karşı; Hükümetin suskun kalması ve görevini yapmaktan kaçınması sebebiyle ;

Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kuruluna, Tarafımızdan itirazda bulunulmuştur.

İtiraz dilekçesinin örneği ilişiktedir.

Saygıyla sunulur.

Atilla Kart

Konya Milletvekili

Eki ;

Başbakanlık-Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu Başkanlığına sunulan 2 sayfadan ibaret dilekçe.

20 Mayıs 2015

Başbakanlık- Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu Başkanlığına

Ankara

İtiraz eden :

Atilla Kart – TC 45304554606

Konya Milletvekili – Anayasa Komisyonu Üyesi

TBMM – Ankara.

İtiraz olunan işlem :

Başbakanlık – Halkla İlişkiler Daire Başkanlığının 15.05.2015 tarih – 1443 sayılı işlemi.

İtiraz sebepleri :

(I) Maltepe Belediyesinin “Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmelidir.” yönündeki kararının iptali için, Maltepe Kaymakamlığı tarafından idari yargı nezdinde dava açıldığı basına yansıyan bilgilerden anlaşılmıştır.

Maltepe Kaymakamlığının, salt kendi tasarrufuyla ya da takdir yetkisiyle bu davayı açıp-açmadığı ; AİHM kararlarına ve Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eden bu davanın-başvurunun geri alınması için, Maltepe Kaymakamlığına Hükümet tarafından talimat verilip – verilmeyeceğine yönelik olarak 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasası uyarınca yaptığımız başvuruya karşı ; mezkûr işlem ile, talebimizin “tavsiye ve mütalaa talebi” niteliğinde olduğu gerekçesiyle ; 4982 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmayacağı mealinde ve özü itibariyle “Red” niteliğinde işlem tesis edilmiştir.

(II) Mezkûr red işlemine karşı , yine ilgili Yasanın 13.maddesi uyarınca Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu nezdinde itirazda bulunuyoruz. Şöyle ki;

(1) Maltepe Kaymakamlığının “icrai” nitelikte olan bir işlemi söz konusudur. Kaymakamlık, Maltepe Belediyesinin-Belediye Meclisinin tasarrufunun iptali için Yargıya başvurmuştur. Mülki İdarenin; icrai nitelikte olan, temel hak ve özgürlükler bakımından önemli sonuçlar doğurması kaçınılmaz olan bu tasarrufuna karşı, Başbakanlığın kararı ne olacaktır?

Başbakanlık “suskun mu” kalacaktır?

Yoksa, Anayasanın “eşitlik” başlıklı 10.maddesini, AİHM kararlarını, uluslararası sözleşmeleri esas alarak ; davanın geri alınması için, Maltepe Kaymakamlığına talimat mı verecektir?

Başbakanlığın, sözü edilen muhtemel her 2 tasarrufunun da, sonuçları itibariyle “icrai” nitelikte sonuçlar doğuracağı açıktır.

(2) Ancak, yine bir “AKP klasiğiyle” karşı karşıyayız.

Yıllardır “Alevi açılımı” ya da “Alevi Çalıştayları” adıyla özgürlük söylemlerini dilinden düşürmeyen Siyasi İktidar; bu söylemlerin uygulamaya geçmesine bir türlü izin vermemektedir. İki yüzlü siyaset anlayışını ısrarla sürdürmektedir.

Maltepe Kaymakamlığının temel hak ve özgürlükleri- inanç özgürlüğünü engellemeye yönelik olan bu işlemine karşı , Hükümetin kararı nedir?

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının önemli bir bölümünün temel hak ve özgürlüklerini-inanç özgürlüklerini doğrudan ilgilendiren-etkileyen böylesine önemli bir başvuruya karşı ; bu başvurunun konusunun “tavsiye ve mütalaa” niteliğinde görülmesi; başlı başına sorumsuzluk, ciddiyetsizlik ve keyfilik anlamına gelmektedir.

(3) Kamuoyu ve milyonlarca yurttaşımız, Hükümetin bu konudaki kararının – resmi görüşünün açıklık kazanmasını beklemektedir.

Demokrasinin özünü, temel hak ve özgürlükler kavramının esasını teşkil eden ; toplumsal barışımızı doğrudan etkileyen böylesine önemli bir konunun ; Hükümet tarafından “tavsiye ve mütalaa” kavramları kapsamında kabul edilmesi tam anlamıyla keyfilik niteliğindedir.

Hükümet; bu konu Beni ilgilendirmez, bu konu yurttaşların kendi iç sorunudur” demek suretiyle ; görev ve sorumluluğunun gereğini yapmaktan kaçınmaktadır.

(III) Arz olunan ve re’sen görülecek sebeplerle; yasal dayanaktan yoksun olan, 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasasına tümüyle aykırı olan, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları arasında “ayırımcılık” sonuçlarını yaratan mezkûr işlemin itirazen kaldırılmasına karar verilmesini talep ederim.

İtiraz Eden

Atilla Kart

Konya Milletvekili

basn duyurusu 20 mays 2015 Hkmetin Cemevleri konusundaki iki yzl tutumu.docx

20 mays 2015 bilgi edinme deerlendirme kurulu bakanlna itiraz Maltepe Kaymakamln n ilemine kar.docx

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Kaymakamların Arkasına Sığınan Bir Hükümet.

4 Mayıs 2015

Basın Duyurusu;

Kaymakamların Arkasına Sığınan Bir Hükümet…

–Maltepe Kaymakamlığının, Maltepe Belediyesinin “Cemevleri İbadethanedir” mealindeki kararının iptali için, İdari Yargıya açtığı davayla ilgili olarak; 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasası uyarınca Hükümete yönelttiğimiz başvurumuz metni ilişikte sunulmuştur.

Samimi ve dürüst olmayan siyaset anlayışını yansıtan bu süreci takip etmeye ve kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz.

Saygıyla sunulur.

Atilla Kart

Konya Milletvekili

Eki ;

1 sayfadan ibaret başvuru metni.

4 Mayıs 2015

Başbakanlık Makamına

Ankara

Konu ;

4982 sayılı Bilgi Edinme Kanununun 4 ve müteakip maddeleri uyarınca; Maltepe Kaymakamlığının İdari Yargıya açmış olduğu dava hakkında, aşağıdaki sorularımızın cevaplandırılması talebinden ibarettir.

(I) Maltepe Belediyesinin “Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmelidir.” yönündeki kararının iptali için, Maltepe Kaymakamlığı tarafından İdari Yargı nezdinde dava açıldığı basına yansıyan bilgilerden anlaşılmıştır.

Bilindiği gibi; AİHM’nin, “Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi gerektiğine” dair muhtelif kararları vardır. Bu anlamda , artık , Anayasanın 90/4 ve 138.maddeleri uyarınca, Yürütmeyi-Hükümeti bağlayan yargı kararları mevcuttur. Hal böyle olduğuna göre; bir İlçe Kaymakamının, İlçe Belediye Meclisi kararının iptali için açtığı davanın; hem AİHM kararlarına ve hem de Anayasada düzenlenmiş olan temel hak ve özgürlüklerle ilgili birçok maddeye aykırı olduğu açıktır. Böylesine yoğun ihlalleri içeren bir başvuruyu, İlçe Kaymakamının kişisel takdiri ya da tasarrufu olarak değerlendirmek mümkün değildir. İlçe Kaymakamının; Vali’nin ve bağlı olarak Bakanlığın Olur’u ve talimatıyla, sözü edilen davayı açtığı anlaşılmaktadır.

· 5-10 yıldan bu yana muhtelif “açılım vaadleriyle” demokratikleşme söylemini dile getiren Hükümetin; bu söylemlerinin tutarlı, samimi ve bütüncül olmadığı; günü kurtarmaya yönelik girişimlerden ibaret olduğu bu gelişmeyle bir kez daha doğrulanmıştır.

(II) Bu konudaki spekülasyonları sona erdirmek, tereddütleri gidermek ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla; 4982 sayılı yasa uyarınca aşağıdaki hususların cevaplandırılmasını talep etmek gereği doğmuştur;

(1) Maltepe Kaymakamlığının açmış olduğu dava, Kaymakamın münferid tasarrufuyla ya da kişisel takdiriyle mi açılmıştır?

(2) AİHM kararlarına ve Anayasaya aykırılık teşkil eden bu başvurunun-davanın geri alınması için Maltepe Kaymakamlığına talimat verecek misiniz?

(3) Hükümet olarak bu konudaki görüşünüz-kararınız nedir?

Atilla Kart

Konya Milletvekili

4 Mays 2015 Basn Duyurusu Maytepe Kaymakamlnn Cemevleri hk dari Yargya at dava hk.docx

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Kritik Konulara Girmek İstemeyen Anayasa Mahkemesi.

30 Nisan 2015

Basın Duyurusu;

Kritik Konulara Girmek İstemeyen Anayasa Mahkemesi…

Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın ; “serbest-âdil-eşit seçim” yapılmasını engelleyen ve anayasal darbe boyutlarına ulaşan hak ihlallerinin hüküm altına alınması amacıyla , Tarafımızdan 3 Nisan 2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine 14 sayfadan ibaret dilekçeyle “Bireysel Başvuruda” bulunulmuş ve incelemenin “öncelikle ve tedbir yoluyla” yapılması talebi dile getirilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin 1 aya yaklaşan süreye rağmen, başvuru hakkında inceleme yapmaması ve karar vermemesi üzerine ; bugün itibariyle Anayasa Mahkemesi yeniden başvurulmuş, Mahkemenin görevini yapması talep edilmiştir.

Başvuruya ilişkin dilekçe metni ilişikte sunulmuştur. Kamuoyunun bilgilerine saygıyla duyurulur.

Atilla Kart

Konya Milletvekili

30 Nisan 2015

Anayasa Mahkemesi Başkanlığına

Dosya No ;

2015/5948 sayılı başvuru.

Konu ;

Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın ; anayasal darbe boyutlarına ulaşan hak ihlâllerinin tespiti ve hüküm altına alınması amacıyla yapılan mezkûr başvurunun öncelikle incelenmesi talebini bir kez daha dile getiren başvurudur.

(I) Cumhurbaşkanının “serbest-âdil-eşit” seçim yapılmasını engelleyen ve anayasal darbe boyutlarına ulaşan hak ihlallerinin hüküm altına alınması amacıyla, Tarafımızdan 3 Nisan 2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine 14 sayfadan ibaret dilekçeyle “Bireysel Başvuruda” bulunulmuştur.

Dilekçemizde ; Cumhurbaşkanlığı nüfuzunun kötüye kullanılması suretiyle “haksız oy teminine” yönelik olan ihlallerin, “mütemadi ve kronik” bir hal almış olması karşısında; başvurumuzun, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 73. maddesi uyarınca, öncelikle ve tedbir yoluyla incelenmesi talebi dile getirilmiştir.

Aradan geçen ve 1 aya yaklaşan süreye rağmen , bu yönde herhangi bir inceleme yapıldığına dair Tarafımıza hiçbir bilgi ulaşmamıştır.

(II) Dilekçede ayrıntılı olarak ifade edildiği üzere; Cumhurbaşkanı ; örtülü ödenek ve Başbakanlığın 2012/15 sayılı genelgesi üzerinden kayıt ve yasa dışı harcamalar yapmaktadır.

· Nüfuzunu kötüye kullanarak, televizyonlar üzerinden her gün saatlerce ve canlı yayınlar yoluyla seçim propagandası yapmaktadır. Anayasanın 67/2.maddesinde düzenlenmiş olan “serbest-âdil-eşit” seçim yapılması sorumluluğunu ihlal etmekte ve “haksız oy teminine” yol açmaktadır. Yoğun kast altında mütemadi bir şekilde seçim suçu işlemektedir.

Cumhurbaşkanı, doğrudan AKP’nin seçim çalışmasını yönetmektedir.

Her biri başlı başına anayasal ihlal boyutlarını aşan yetki gasplarını mütemadi hale getirmiştir. Bu ihlal ve gasplar , yurttaş olarak hepimizin-herkesin hukukunu ihlâl etmektedir. Bu ihlâl ve gasplar, seçim güvenliğini tehdit eden boyutlara ulaşmıştır.

Bu ihlâller ve gaspların yarattığı hak ihlâllerinin varlığının, 7 Haziran öncesinde engellenmesi zorunluluğu vardır. Aksi halde iş bu davanın konusu kalmayacaktır.

(III) Anlatımı yapılan ve başvuru dilekçesinde ayrıntılı olarak açıklanan gerekçelere rağmen, Anayasa Mahkemesinin; aleniyet kazanan ve sorumsuzca, hukuk tanımaz ve keyfi yollarla gerçekleştirilen bu ihlal ve gasplara karşı sessizliğini koruduğu görülmektedir.

Anayasa Mahkemesi adeta “Beni bu işe bulaştırmayın” demektedir. Bireysel sonuçları olan temel hak ve özgürlüklerle ilgili olarak örnek kararlar vermekten çekinmeyen Anayasa Mahkemesinin; Hükümetin ve Cumhurbaşkanının anayasal sorumluluğunu doğurması kaçınılmaz olan bu ihlâllere müdahale etmek istemediği görülmektedir. Anayasa Mahkemesi, bu anlamda “hukuk – yargı mercii” olmak yerine, “bürokratik bir merci” gibi davranma anlayışını sergilemektedir.

Anayasa Mahkemesini, asli görev ve misyonunu bir an önce yerine getirmeye davet ediyoruz.

Arz olunan sebeplerle; başvurumuzun konusuz kalmaması için, başvurumuz hakkında “öncelik ve tedbir” yoluyla inceleme yapılması yönünde “değerlendirme yapılmasını ve karar verilmesini” bir kez daha saygıyla talep ediyoruz.

Başvuruda Bulunan

Atilla Kart

Konya Milletvekili

basn duyurusu 30nisan 2015 Anayasa Mahkemesi.docx

DUYURU /// CHP VEKİLİ ATİLLA KART : Örgütlü Olarak Suç İşleyen Başbakan ve Bakan’ları Koru yan Savcılık Makamları .

24 Nisan 2015

Basın Duyurusu;

Örgütlü Olarak Suç İşleyen Başbakan ve Bakan’ları Koruyan Savcılık Makamları …

1998 ila 2006 yılları arasında Türkiye’de 8 ayrı Kurum’da rüşvet verildiğine dair ortaya çıkan uluslararası belgelerle ile dosyaları ; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Adalet Bakanı sümenaltı etmiştir.

26.12.2012 tarihinde Adalet Bakanlığına intikal eden bu dosyalarla ilgili fail ve sorumlular hakkında; dönemin Başbakanı, Adalet Bakanı soruşturma izni sürecini başlatmamışlar , dosyaları sümenaltı etmişlerdir. Başbakan ve Adalet Bakanı en hafif nitelendirmesiyle, görev ve yetkilerini kötüye kullanmışlardır.

Dramatik ve kabul edilemez bir diğer husus şudur; böylesine bâriz suç ihlâli karşısında bile , artık büyük ölçüde vesayet altında görev yaptıkları bilinen Savcılık Makamları ; Adalet Bakanlığının 2011/100-1 sayılı genelgesinin gereğini yapma cesareti ve sorumluluğunu gösterememişler, görevlerini doğru ve tarafsız bir şekilde yapamamışlar; Başbakan ve Adalet Bakanı hakkında takipsizlik kararı verme dirayetsizliğini ve sorumsuzluğunu göstermişlerdir. Görevlerini doğru ve tarafsız bir şekilde yapamaz hale gelmişlerdir.

Mezkûr karar , ilgili Sulh Ceza Mahkemesi nezdinde Tarafımızdan itiraza konu edilmiştir. Sulh Ceza Mahkemelerinin kuruluş amacı ve özel yetkili mahkeme niteliğinin bulunduğu gözönüne alındığında; itirazın sonucu hakkında da ihtiyatlı değerlendirme yapılması gerektiğini şimdiden ifade etmekte yarar görüyoruz. Anayasal sistemin, siyasi iktidar eliyle kuşatılmış olması ve askıya alınmış olmasına rağmen; hukuk ve hak mücadelesinin kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini yine yeri gelmişken ifade ediyoruz.

İtiraz dilekçesinin örneği ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla.

Atilla Kart

Konya Milletvekili

************

24 Nisan 2015

Ankara Sulh Ceza Hakimliğine sunulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına

Ankara

Dosya No ; 2014/6721 Basın Sor.no.

2015/778 Basın Karar no.

Takipsizlik Kararına

İtiraz Eden ;

Atilla Kart

Konya Milletvekili.

TBMM – Ankara.

İtiraz olunan karar ;

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı – Parlamenter Suçlar Soruşturma Bürosunun 23.03.2015 tarih , 2014/6721 – 2015/778 sayılı takipsizlik kararı..

T.Konusu ;

Savcılık Makamının mezkûr takipsizlik kararı; hukuka ve dosya kapsamına aykırı olmanın ötesinde, Adalet Bakanlığının 2011/100-1 sayılı genelgesine de aykırı olmakla, mezkûr kararın itirazen kaldırılmasına karar verilmesi talebinden ibarettir.

Tebliğ Tarihi ;

Mezkûr karar, TBMM’de bulunan ve Savcılık Makamı tarafından da bilinen adresim yerine , her nedense Konya’da ikamet etmediğim adrese gönderilmiştir. Seçim çalışmaları sebebiyle Konya’ya gittiğimde, 20 Nisan 2015 tarihinde karara muttali olunmuştur.

Usule uygun tebligat yapılmamıştır.

Ittıla tarihi itibariyle, süresi içinde iş bu itiraz yapılmıştır.

İtiraz sebepleri;

(I) 16 Aralık 2014 tarihli suç duyurusu dilekçemizde müsned suçlamalar ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Başbakanlık Sermaye Piyasası Kurulu tarafından Adalet Bakanlığına gönderilen 16.12.2012 tarihli yazı ve eklerine göre; yabancı şirketler, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 22 ülkede rüşvet dağıtmışlardır.

Türkiye’de 1998 ila 2006 yıllarında ; aralarında İstanbul, Ankara, İzmir Büyükşehir Belediyeleriyle bazı Bakanlıkların bulunduğu 8 Kurumda rüşvet dağıtılmıştır.

(II) Türkiye’de rüşvet dağıtıldığına ilişkin uluslararası belgelerin dayanakları 28.04.2010 tarihinden itibaren, ilgili Resmi Merciler tarafından takip edilmeye başlanmıştır. Bu takibin sonucunda yukarıda sözü edilen 26.12.2012 tarihli belge ve ekleri Başbakanlığa ve Adalet Bakanlığına ulaşmıştır. Anlatımı yapılan bu dokümanlar, uluslararası sözleşmeler gereğince bağlayıcı nitelikte olan belgelerdir. İdari ve adli yönden işlem yapılması zorunlu olan belgeler niteliğindedir.

Esasen, uluslararası sözleşmelerde bu anlamda bağlayıcı bir hüküm olmasa bile; hukukun ve mevzuatımızın gereği olarak, Başbakanlık ve Adalet Bakanlığının önce idari soruşturma ve sonucuna göre de adli süreci başlatması sorumluluğu vardır.

Bu sorumluluk Başbakan ve Adalet Bakanı için 26.12.2012 tarihinden itibaren başlamıştır. Başbakan ve Adalet Bakanı yönünden en hafif nitelendirmesiyle “görevi kötüye kullanma” eylemi söz konusudur. Bu suça yönelik zaman aşımı süresinin ise, suç tarihi olan 26.12.2012 tarihinden itibaren başlayacağı açıktır.

(III) Müsned suçlamanın, Bakanlar Kurulunun genel siyaseti ve Bakan’ların takdiriyle veya görevleriyle ilgisinin olmadığı açıktır.

Genel siyaset ve takdir kavramıyla ilgisi ve illiyeti bulunmayan, doğrudan ve münferiden gerçekleştirilen bir eylem ve suç söz konusudur. Bu takdirde Anayasanın 100 ve İçtüzüğün 107. maddelerindeki prosedürün söz konusu olmayacağı, ilgili Savcılığın doğrudan fezleke düzenlemesi gerektiği, Adalet Bakanlığının 21.12.2011 tarih – 100/1 sayılı genelgesinin 3.bendinde açık olarak ifade edilmiştir. Ortada “kişisel suç” niteliğinde olan bir eylem mevcuttur. Savcılık Makamının, ilgili Başbakan veya Bakan’ın ifadesine başvurmadan , mevcut bulguları gözönüne alarak fezleke düzenlemesi gerektiği mezkur genelgede ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

Başbakan ve Adalet Bakanı, görev ve yetkilerini kötüye kullanarak rüşvet dosyasını kapatmışlardır. Yasal yönden bağlayıcı nitelikte olan uluslararası belgelerin gereği yapılmamıştır.

Şüpheliler, suçlamaların, zamanaşımına uğramasını amaçlamışlardır. Dosyanın her 2 Şüpheli tarafından sümenaltı edildiğini gösteren somut bulgular söz konusudur. Şüpheliler, idari ve adli sürecin işletilmesini, başlatılmasını engellemişlerdir. Yoğun kast altında nüfuzunu kötüye kullanmışlardır.

(IV) Özetle ;

Takdiri zaafiyetin ötesinde, maddi bulgular ve tespitler yönünden de zaafiyet ile malül olan, dosya kapsamı ve Adalet Bakanlığının 100/1 sayılı genelgesini görmezden gelen bir karar söz konusudur.

Bu anlamda , 2802 sayılı Yasanın 68 ve 69. maddeleri kapsamında; görevin doğru ve tarafsız yapılmadığını gösteren bulgular söz konusu olmakla; hukuka bâriz ve fâhiş ölçülerde aykırı olan ve Başbakan ile Adalet Bakanı hakkında tesis olunan mezkûr takipsizlik kararının itirazen kaldırılmasına karar verilmesini saygıyla talep ederim.

Muteriz

Atilla Kart

Konya Milletvekili

24 nisan 2015 basn duyurusu su ileme imtiyaz olan Babakan ve Bakanlar.docx

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : “Kadir Abi’nin” Muteme d Bilirkişilerine Yargı “Dur” Dedi….

6 Nisan 2015

Basın Açıklaması ;

Kadir Abi’nin” Mutemed Bilirkişilerine Yargı “Dur” Dedi….

İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/941 esas sayılı dosyasının 10 Mart 2014 tarihinde yapılan duruşmasında; Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın da aralarında bulunduğu Sanıklar hakkında delil yetersizliğinden dolayı beraatlerine karar verilmişti.

11 Mart tarihinde yaptığımız basın açıklamasında; duruşmada dinlenilen 4 kişilik Bilirkişi Heyetinin, Büyükşehir Belediye Başkanıyla adeta özdeşleştiklerini, Bilirkişilerin Taraf konumuna geldiklerini, meramlarını anlatırken “Kadir Abi” diyerekve ayrıca tarihi eserlerden de “… çanak-çömleğin ne önemi var…” anlayışıyla gayri ciddi ve sorumsuz bir yaklaşım içinde olduklarını, bu durumun Bilirkişilik niteliğiyle bağdaşmadığını dile getirmiştik.

Bilirkişiler adeta Büyükşehir Belediye Başkanının savunmanı konumundaydılar. En hafif deyimiyle “Yargının siyasi otoriteye bağımlılığını” gösteren bürokratik bir yapılanma gerçeği ortaya çıkmıştı.

Dosyanın Müştekisi ve Suç Duyurusunda Bulunanı konumundaki İETT Eski Genel Müdür Vekili Cemal Acar’ın üstün gayreti ve takibi sonucunda; itiraz mercii konumunda olan İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi 25.03.2015 tarihinde ve oy birliğiyle; Hakimin reddi ve bağlı olarak Bilirkişilerin reddi konusunda ciddi ve somut bir sürecin bulunduğunu hükme bağlamıştır. Bu karar, beraat kararını ortadan kaldıracak niteliktedir.

Otogar- Bağcılar-Başak Konutları- Olimpiyat Köyü Metrosunda asgari şartlarda doğmuş bulunan 500 Milyon Dolarlık kamu zararıyla ilgili olan bu iddialar, bulgular ve somut gelişmeler; Yargıtay aşamasında da takip edilecektir.

Kamuoyunun bilgilerine duyurulur.

Atilla Kart

Konya Milletvekili

6 NİSAN 2015 BASIN AÇIKLAMASI Kadir Abinin Mutemed Bilirkişileri ne Yargı Dur Dedi.docx

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Anayasal Darbe’ye Deva m… Maksut Serim’lerde Neden Israr Edilir ?

Basın Toplantısı Metni ;

(Konuşmaya esas metin)

Anayasal Darbe’ye Devam…

Maksut Serim’lerde Neden Israr Edilir?

(I) 2005-2006 yıllarından bu yana Başbakanlık Örtülü Ödenek harcamaları ve Maksut Serim görevlendirmesini dile getiriyoruz. Örtülü ödenek harcamalarında kritik dönemlerdeki özel artışı ve genel harcamalardaki anormal artışları ; Maksut Serim’in sahtecilikten mahkûmiyetini; dönemin Başbakan Yardımcıları Mehmet Ali Şahin ve Cemil Çiçek’in “gerçeğe ve resmi kayıtlara aykırı” beyanlarını dile getiriyoruz.

Bilindiği gibi R.T.Erdoğan , 15 Mart 2003 tarihinde Başbakan oldu. Maksut Serim’i 26 Mart 2003 tarihinde Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin başına getirerek, ilk icraatını gerçekleştirdi.

Maksut Serim, Erdoğan’ın Başbakanlığı boyunca aralıksız olarak görevini sürdürdü. Yetmedi… Davutoğlu döneminde de bu görevi sürdürdü, sürdürmeye devam ediyor. Bu durumun kabul edilemez olduğunu; örtülü ödenek görevlendirmesinin kişiye özel, güvene dayalı , Başbakan ile görevli Kişi arasındaki güven ilişkisine dayalı olması ve hiçbir şaibeyi barındırmaması gereğini ifade ederek; R.T.Erdoğan’ın şahsından sadır olan bu görevlendirmenin, Davutoğlu tarafından neden ve hangi gerekçeyle sürdürüldüğünü sormuş isek de; Başbakan Davutoğlu 9 Aralık 2014 tarih – 58149 sayılı yazılı soru önergemize cevap vermedi-veremedi. Bu sebeple önergemiz 2 Şubat 2015 tarihinde Gelen Kağıtlar listesinde yayımlandı.

19 Şubat 2015 tarihinde bir kez daha sorduk. Bu kez TBMM Başkanı Cemil Çiçek, kritik olaylarda olduğu gibi mutad görevini üstlendi , önergemizi işleme koymadı. Görev ve yetkisini kötüye kullandı.

(II) Bu safahat şunu gösteriyor;

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Örtülü Ödeneğini, 15 Ağustos 2014 tarihinden bu yana Seçilmiş Cumhurbaşkanı konumunda olan R.T.Erdoğan fiilen kullanmıştır, kullanmaya devam etmektedir.

Bu arada, Cumhurbaşkanlığının 714 olan çalışan sayısının 941 olması 2015 bütçesinde kabul edildi. Ancak çalışan sayısının aradan 1-2 ay geçmeden 2700 olduğu ortaya çıktı. Bütçe dayanağı olmayan bu görevlendirme ve harcamayı da 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasasına göre, 23 Mart 2015 tarihli başvurumuzla sorguladık. Bu görevlendirme ve harcamalardan da Başbakanlık Makamının ayrıca anayasal sorumluluğu bulunmakla , aynı başvuruyu Başbakanlık Makamına da yaptık.

Zira, 2879 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunun 8. maddesine göre; Cumhurbaşkanlığı Makamının harcamalarının denetiminden Bakanlar Kurulu sorumludur. Sabah saatlerinde TBMM’nde 5018 sayılı Yasanın 24. maddesinde yapılan değişiklikle, daha doğrusu gerçekleştirilen darbe ile, Hükümet, Kendince Cumhurbaşkanının bu harcamalarına yasal dayanak getiriyor…

Aslında Cumhurbaşkanlığı Makamı; 15 Ağustos 2014 tarihinden bu yana yaptığı yasa dışı harcamalara yasallık (!) getiriyor, bundan böyle yapacağı harcamalara da yine Kendince yasal dayanak getiriyor. Daha önce 2012/15 sayılı Başbakanlık Genelgesiyle yaptığı anayasal darbeye ; bu kez TBMM’yi de alet ediyor. Çoğunluk gücüyle TBMM iradesini iğfal ediyor.

(III) Anayasaya göre; Cumhurbaşkanının “sorumsuz” olması, vatana ihanet boyutlarına ulaşan anayasal darbelerden sorumlu olmayacağı anlamına gelmez.

Öte yandan, bu süreçlerde Hükümetin asli sorumluluğu yine varlığını korumaktadır. Cumhurbaşkanı ve Hükümet , anayasal darbeyi elbirliğiyle gerçekleştirmektedirler. Anayasal darbe boyutlarına ulaşan suç dosyaları kabarmaktadır. Sabah saatlerinde yeni bir darbe gerçekleştirilmiştir.

Bütçe mevzuatına göre, “yok hükmünde olan” ve “anayasal darbe” boyutlarına ulaşan bu ihlâllere karşı; Cumhuriyet Halk Partisi, anayasal görev ve sorumluğunun gereğini yapmaya kararlılıkla devam edecektir.

basın toplantısı metni anayasal darbeye devam örtülü ödenek 27 m art 2015.doc

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Parti Disiplin Kurulunu Aşan Sorunlar..

24 Mart 2015

Basın Duyurusu ;

Parti Disiplin Kurulunu Aşan Sorunlar….

(I) Melih Gökçek hakkındaki iddia ve bulgular, görevi kötüye kullanmaktan ibaret değildir. 3628 sayılı Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Yasası başta olmak üzere, yapılan görevle bağlantılı olarak ve Bülent Arınç tarafından dile getirilen suçlamaların niteliğine göre; rüşvet, ihaleye fesat karıştırma ve benzeri nitelikte bulgular da söz konusudur.

· Bu suçlamaların tahkiki için ilgili Bakanın soruşturma izni vermesi gerekmez. C. Savcısının re’sen yapması gereken bir soruşturma söz konusudur.

(II) Ancak bu arada, Hükümetin ivedi olarak yapması gereken öncelikli bir görev vardır.

Soruşturmanın selameti, delillerin karartılmaması için Melih Gökçek hakkında, geçici uzaklaştırma dahil olmak üzere, idari nitelikte önleyici işlemlerin tesisi gerekli ve zorunludur. Hükümet bu işlemi tesis etmek durumundadır. Aksi takdirde, Bülent Arınç’ın söylemlerinin Hükümet tarafından üstünün çizildiği sonucu çıkacaktır. Öte yandan, Bülent Arınç’ın “8 Haziran’dan sonra 100 olayı açıklayacağım.” yönündeki söylemi de , Devlet adamı sorumluluğu ve ciddiyetiyle bağdaşmayan niteliktedir. Bugüne kadar açıklamamış olması başlı başına suçtur. Bundan sonra belli bir süre gizlenmesi, yeni suç ilişkilerini ya da girişimlerini beraberinde getirecektir.

(III) Melih Gökçek hakkında geçici uzaklaştırma işlemi tesisi için Hükümet nezdinde yasal başvuru süreci Tarafımızdan gerçekleştirilecektir. Halkımızın ve kamuoyunun duyarlı olduğuna inandığımız bu konudaki gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz.

Saygıyla sunulur.

Atilla Kart

CHP Konya Milletvekili

24 Mart 2015 basn duyurusu Parti Disiplin Kurulunu Aan Sorunlar.docx

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Ulusal Ölçekteki İlleg al Havuza Yargı Ne Diyecek ?

19 Mart 2015

Basın Duyurusu ;

Ulusal Ölçekteki İllegal Havuza Yargı Ne Diyecek?

Madenler, meralar, ormanlar üzerinden Başbakanlık bünyesinde oluşturulan “ulusal ölçekteki illegal havuz” yapılanması ve talanın sona erdirilmesi için, Tarafımızdan, Başbakanlık aleyhine Danıştay nezdinde dava açılmıştır. Sözüedilen havuz yapılanması; 17-25 Aralık, TÜRGEV ve benzeri aktörleri yaratmıştır.

· R.T.Erdoğan döneminde, yasa dışı yöntemlerle ve anayasa ihlali yapılarak oluşturulan illegal havuz yapılanması, Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından da sürdürülmektedir. Soma ve Ermenek facialarına yol açan bu illegal yapılanmayı yaratan ve sürdürenler; yasal, anayasal yönlerden ve amme vicdanında mutlaka mahkûm olacaklardır.

Bu amaçla Danıştay’a açılan dava hakkında, TBMM’nde saat 13.30’da basın açıklaması yapılacaktır.

Saygıyla sunulur.

Atilla Kart

CHP Konya Milletvekili

19 Mart 2015 basın duyurusu ulusal ölçekteki illegal havuz.docx

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Danıştay Başkanlığına sunulan dava dilekçesi

19 Mart 2015

Danıştay ( ). Daire Sayın Başkanlığına

Yürütmenin Durdurulması talebimiz vardır.

Ankara

Suç Duyurusunda

Bulunan ;

Atilla Kart.

CHP Konya Milletvekili-Anayasa Komisyonu Üyesi.

TBMM-Ankara.

Davalı;

Başbakanlık-Ankara.

Dava ve Talep ;

(a) Yasal dayanağı olmayan, yok hükmünde olan 16 Haziran 2012 tarih – 2012/15 sayılı Genelgenin iptaline,

(b) Kanunsuz Emir ve Talimat yoluyla tesis edilen, Anayasal ihlâl boyutlarına ulaşan bu Genelgenin telafi edilemez sonuçlarının önlenmesi amacıyla; savunma alınmaksızın ve evrak üzerindeki incelemeyle yürütmenin durdurulmasına ; karar verilmesi talebinden ibarettir.

Açıklama ;

(I) 9 Eylül 1993 tarih – 21693 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 505 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesine göre;”….maden haklarıyla ilgili ruhsatları vermek, bu faaliyetleri takip etmek; faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini sağlamak; ilgili kuruluşlar ile işbirliği içinde izlemek ve gerekli tedbirleri almak; maden sicilini tutmak, madenlerin genel envanterini yapmak….” görevi , Maden İşleri Genel Müdürlüğünün –MİGEM’in sorumluluğu kapsamındadır.

3213 sayılı Maden Kanununun 7. maddesinde ise; çevresel etki değerlendirmesiyle ilgili karar, işyeri açma ve çalışma ruhsatı veya 13. Fıkraya aykırı faaliyette bulunulduğunun tespiti halinde, ruhsat teminatının irad kaydedilerek , bu alandaki faaliyetin durdurulacağı düzenlemesi mevcuttur.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Bakanlık bünyesindeki Maden İşleri Genel Müdürlüğünün “görev yetki ve sorumlulukları” tereddüde yer vermeyecek şekilde, açık ve âmir hükümlerle düzenlenmiştir.

Bu düzenleme sebebiyledir ki; Maden İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde ; Enerji Ham. Met. ve Mad. Daire Başkanlığı, Endüstriyel MİN Daire Başkanlığı, Doğal Taş-Mermer Daire Başkanlığı , Agrega Daire Başkanlığı, İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı, Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, Arama Daire Başkanlığı, İşletme Daire Başkanlığı, Strateji ve Koordinasyon Daire Başkanlığı ve bu Daire Başkanlıkları bünyesinde de “Koordinatörlükler ve Büro Şeflikleri” oluşturulmuştur.

Devlet üstlendiği görev ve sorumluluk sebebiyle “teknik bir kadroyla” örgütlenmiştir. Devlet olmanın gereği olarak bu yapılanma gerçekleştirilmiştir. Yine yapılan çalışmanın niteliği gereği ; bu kadro hem mahallinde ve hem de Ankara’da görev yapmaktadır. Bu modelin istenilen verimlilikte çalışıp-çalışmadığı, usul ve yasaya uygun çalışıp-çalışmadığı; bu konularda Bakanların ve Hükümetin yasal – anayasal sorumluluğu bir başka boyutuyla ve zeminde değerlendirilmesi gereken bir husustur.

· Orman, mera ve çevre konularında da benzeri şekillerde Devletin yetkili ve sorumlu olan Bakanlıkları ve Kurumları vardır. Devletin ilgili Kurumları buna göre örgütlenmiştir. Dava konusu genelge, bu alanlara da yasaya aykırı bir şekilde müdahale eden niteliktedir.

(II) Hal böyle iken; yasal yetki , görev ve sorumluluk doğrudan anılan Bakanlık bünyesinde olmasına rağmen; hiçbir yasal düzenleme ve buna göre örgütlenme yapılmadan, Başbakanlığın 2012/15 sayılı genelgesiyle ; kamu kurum ve kuruluşları ile sermayesinin % 50’ sinden fazlası Kamu Kurum ve Kuruluşlarına ait şirketlerin, kendi mülkiyetlerinde veya tasarruflarında bulunan taşınmazlarıyla ilgili olarak ; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının, Vakıf , Dernek veya bunların şirketlerine , gerçek veya tüzel kişilere; satış, kira, irtifak, takas, tahsis, devir vb. her türlü tasarrufa yönelik işlemler için;

Başbakanlıktan izin alınmasına dair düzenleme yapılmıştır.

· Başbakanlık; bu yetkileri doğrudan kendi sorumluluğuna almak istiyorsa, buna dair yasal düzenleme yapabilir ve bu doğrultuda teknik, bürokratik düzenleme yapılabilir. Böyle bir düzenlemenin yapılmadığı açıktır.

Yasal yetki ve görev, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının sorumluluğunda iken, Başbakanlığın Genelge yolu ile “satış, kira, irtifak, tahsis, devir vb.” yetkileri Kendi uhdesine alması , başlı başına “görev ve yetki suiistimali” niteliğindedir. Daha da ötesi; yasal anlamda “Yok Hükmünde Olan” bir düzenleme söz konusudur.

Ülkemizde fiili durum şudur; yasal ve anayasal sistem , Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı üzerinden kilitlenmiş durumdadır. Türkiye, Başbakanlığın ve Cumhurbaşkanlığının “Kanunsuz Emir ve Talimatlarıyla” yönetilmektedir. Bu anlayış ve uygulama sonucundadır ki; Soma ve Ermenek faciaları yaşanmaktadır. Bu faciaların sonucunda gerçek fail ve sorumlular ortaya çıkarılamamaktadır. Türkiye’de, bu anlamda birçok alanda “cezasızlık kültürü” oluşmuştur.

Başbakanlığın mahallinde inceleme yapacak, ruhsat ve benzeri şartların var olup – olmadığını inceleyecek kadrosu olmadığından ; talepler Ankara’da evrak üzerinde değerlendirilmekte; böyle bir yapılanmada ise hukuk dışı ilişkiler ve haksız çıkar yapılanmaları kaçınılmaz olarak doğmaktadır.

Bu vahim tablonun , yasal olarak doğrudan sorumlusu konumunda olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ise bu tabloyu seyretmektedir. Enerji Bakanı, facialar sonrasında “taziye törenlerini” yönetme görevini üstlenmiş durumdadır. Bu durum, sürdürülebilir bir durum değildir. Önceki Başbakan “kişisel, siyasi ve ekonomik çıkar” ilişkileri içinde, bu yapıyı merkezileştirmiştir. Mevcut Başbakan, bu vicdan sızlatan yasa dışı tabloyu sürdürüp-sürdürmeyeceğine karar vermek durumundadır. Yukarıda anlatımı yapılan fiili durumun; hem Başbakan’ın hem de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının, yasal ve anayasal sorumluluğunu bertaraf etmeyeceği açıktır.

Başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olmak üzere her 2 Bakanlığın kritik işlemleri doğrudan Başbakanlık tarafından yerine getirilmektedir. Başbakandan öte Cumhurbaşkanının izin verdiği ölçüde her 2 Bakanlık görev yapmaktadır. Her 2 Bakanlık için; Cumhurbaşkanının izni ve değerlendirmesi , Bakanlık mevzuatı ve sorumluluğunun önünde gelmektedir. Bu anlamda, her 2 Bakan “keenlemyekûn” konumdadır. Yok hükmündedirler.

(III) Yapılan bu düzenlemenin ve uygulamanın yasalara aykırı olduğu, sektörün zarar gördüğü, mağduriyetlere yol açıldığı Maden Mühendisleri, Jeoloji Mühendisleri ve sektör temsilcileri tarafından dile getirilmiş ve Başbakanlığa iletilmiş ise de, Genelgenin yürürlükten kaldırılması sağlanamamıştır.

Ülkemizde İktidar eliyle yaratılan genel baskı ortamı ve dava hakkının kısıtlanması sebebiyle , yatırımcılar ve işadamları Hükümetin tepkisini çekmemek amacıyla, artık dava haklarını bile kullanamaz hale gelmişlerdir.

Hükümetin bu yolla, ulusal kaynaklarımız (maden, mera, orman gibi) üzerinden illegal bir şekilde “ulusal ölçekte havuz” oluşturduğu , bu havuzu kayıt ve yasa dışı bir şekilde kullandığını gösteren onlarca-yüzlerce örnek mevcuttur.

(IV) Özetle ;

(1) Bu nitelikte bir davayı açmak, takip etmek Milletvekili olarak görev ve sorumluluğum kapsamındadır. Anayasanın 80. maddesine göre; sadece seçildiğim bölgeyi değil, Ülkemin ve milletin temsilcisi olarak görev ve sorumluluk üstlenmiş durumdayım. Bu sebeple, ülkemin ve yurttaşlarımın çıkarlarını korumak noktasında doğrudan sorumluluğum bulunmaktadır. Bu kapsamda hem idari, hem adli boyutuyla ve sürdürülen görevin son aşamaya kadar takip edilmesi zorunluluğu vardır.

Davanın niteliği gözönüne alındığında ; iş bu davayı açmakta ; tüm yurttaşlarımız adına hak ve menfaatin bulunduğu açıktır. Bağlı olarak da dava açma yönünden sübjektif ehliyetimin bulunduğunun kabulü gerekir.

Konuya ilişkin olarak yine Tarafımdan yuttaşlarımız adına takip edilen bir başka dava üzerine ; Danıştay İdari Dava Daireleri kurulunca ittihaz olunan 29.09.2014 tarih – 2012/2199 , 2014/2891 sayılı ve “oybirliğiyle” tesis olunan kararın örneği, ilişikte takdir ve değerlendirmenize sunulmuştur.

(2) Mezkûr genelge icrai sonuçlar doğurmaktadır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının asli görev ve sorumluluğuna, Başbakanlık tarafından yasal dayanak olmadan doğrudan müdahale edilmektedir. Yetki gasbı yapılmaktadır. Yok hükmünde olan bir genelge söz konusudur. Bağlı olarak kanunsuz emir ve talimatlar yoluyla işleyen illegal bir yapı, Başbakanlık bünyesinde oluşturulmuştur.

Hukuk Devletlerinde bu nitelikte bir tablo kabul edilemez ve sürdürülemez.

(3) Arz olunan ve re’sen görülecek sebeplerle;

Başbakanlık bünyesinde oluşturulan bu illegal havuzun; kamu zararlarına, onarılamaz mağduriyetlere, sektörün işlemez hale gelmesine, 15-20 gün içinde sonuçlanması gereken yasal ve haklı başvuruların 1-1.5 yıl sürmesine ve bazen de sonuçsuz kalmasına yol açtığı bilinmektedir. Kamuoyunun bilgisine yansıyan bu illegal yapının ivedi olarak ve hukuk yoluyla sonlandırılması zorunluluğu vardır.

Bu sebeple, mezkûr genelgenin halen uygulandığı ve bu durumun aleniyet kazandığı açık olmakla; hukuka , yasaya, anayasaya açıkça aykırı olan, yetki gaspıyla malül olan bu genelgenin yaratmış olduğu telafi edilemez zarar ve mağduriyetlerin önlenmesi için ; savunma alınmaksızın ve evrak üzerindeki incelemeyle yürütmenin durdurulmasına ; yargılama sonucunda mezkûr genelgenin iptaline ; karar verilmesini saygıyla talep ederim.

Davacı

Atilla Kart

Konya Milletvekili

Deliller ;

(1) Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 29.09.2014 tarih-2012/2199, 2014/2891 sayılı kararı. Örneği sunulmuştur.

(2) Dava konusu yapılan Başbakanlık genelgesi. Örneği sunulmuştur.

(3) Konya 2. İdare Mahkemesinin 19.12.2013 tarih-2013/930 , 2013/1168 sayılı kararı. 3 sayfa olarak örneği sunulmuştur.

(4) Madencilik sektörü-Başkanlar Konseyinin, Maden Mühendisleri ve Jeoloji Mühendislerinin konuya ilişkin açıklamalarını gösteren 3 adet belge. Örnekleri sunulmuştur.

(5) Sair yasal deliller.

19 Mat 2015 Basın Toplantısı metnine konu DANIŞTAY DAİRE BAŞKAN LIĞINA SUNULAN DİLEKÇE.doc

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : TÜRGEV’in İmtiyazı

13 Mart 2015

TBMM Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını Anayasa’nın 98 ve İçtüzüğün 96. maddeleri gereğince saygıyla talep ederim.

Atilla Kart

CHP Konya Milletvekili

TBMM Başkanlığının yetki suistimali yoluyla önergelerimiz hakkında iade işlemi tesis etmesine fırsat vermemek amacıyla, adeta sansürlenmiş ifadelerle iş bu önergenin kaleme alındığını öncelikle ifade ediyoruz. TBMM Başkanlığının uygulamalarıyla bu yönde fiili durum yaratılmıştır.

Cumhurbaşkanının oğlu Bilal Erdoğan’ın, AKP’li Milletvekillerinin, Belediye Başkanlarının yönetiminde bulunduğu TÜRGEV’in ; başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Hükümet ve bürokrasi tarafından özel olarak himaye edildiği bir vakıadır. Suudi Arabistan kaynaklı 100 Milyon Dolar seviyesinde bağış ve diğer usulsüzlük iddialarını, şimdiki hal iş bu önergede dile getirmeye gerek görmüyoruz.

Cumhuriyetin kültür ve mimari anlayışını yansıtan ve Ankara’da-Bakanlıklar bölgesinde bulunan Saraçoğlu Mahallesinin akıbeti konusunda belirsizlikler mevcuttur.

Saraçoğlu Mahallesinde, Hükümet eliyle fiili durumlar yaratılmakta ve zorla tahliye süreçleri yaşatılmaktadır. Bölgenin tahliye edilmesi için riskli bölge olduğuna dair işlem tesis edilmekte, bu işlemler Yargı tarafından iptal edilmesine rağmen, Hükümetin bu kez lojman statüsünü kaldırarak tahliye şartlarını amaçladığı görülmektedir. Mimarlar Odası Ankara Şubesinin kararlı mücadelesiyle, yasaya aykırı olan bu girişimlerin engellendiği bilinmektedir.

Saraçoğlu Mahallesinde yoğun yapılaşma, bu arada AVM ve benzeri yapılaşmalara yol açılmaması için 11. Cumhurbaşkanı himayesinde çalışmalar başlatılmış ise de; bu yönde kapalı kapılar ardında çalışmaların yapıldığı, bu kapsamda bu alanın TÜRGEV’e bir şekilde tahsis edileceği yönünde iddialar kamuoyuna yansımış durumdadır.

Doğrudan soruyoruz ;

1- Saraçoğlu Mahallesinin yeniden inşaı amacıyla Yerel düzeyde ve Merkezi Hükümet düzeyinde sürdürülen herhangi bir çalışma var mıdır? Varsa hangi aşamadadır? Hangi gerekçeyle bu çalışma yapılmaktadır? Çalışmanın niteliği nedir?

2- Bu bölgenin kısmen veya tamamen TÜRGEV ya da bir başka Kuruluşa tahsisi, devri ya da kullanımı yönünde herhangi bir çalışma mevcut mudur?

13 mart 2015 sn babakana soru nergesi saraolu mahallesi hk.doc