Etiket arşivi: SURİYE

MİT DOSYASI /// Eski İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin : MİT, Tuğgeneral’in şirketi arac ılığı ile Suriye’ye savaşçı gönderiyor

Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin’den önemli açıklama

Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Pazartesi Konuşmalarının ikinci bölümünde önemli açıklamalarda bulundu. Pekin, Suriye’ye kurduğu bir şirket üzerinden savaşçı sevkeden emekli bir generalin varlığından söz etti.

Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, ‘Cumhurbaşkanı, MİT Müsteşarı’nın istifasından sonra Silahlı Kuvvetler’le ittifak arayışına girdi. Ama eğer TSK’ya yönelik bir komplo varsa kumpas varsa, bunun siyasî sorumluluğu iktidara aittir. İktidar o hâkimleri, savcıları meslekten ihraç etmekle bu işten kurtulamaz.’ ifadelerini kullandı.

Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral Pekin’in asker-siyaset ilişkileri konusunda ezber bozan bir bakış açıcı var. ‘Kimse bizi eleştirmediği için her şeyi doğru yaptığımızı sanıyoruz.’ diyen Pekin’e göre soğuk savaştan sonra malzeme almak dışında hiçbir şey yapmayan TSK’nın kurumsal anlamda yeniden dizayn edilmesi gerek. Pekin’in Silahlı Kuvvetler’e yönelik eleştirileri bununla sınırlı değil. ‘Uludere’de yanlış istihbarat kimden gelirse gelsin sorumluluk TSK’ya aittir.” diyor. Suriye krizi ve çözüm sürecinde MİT’e biçilen tehlikeli bulan Pekin “İstihbaratın görevi başka bir ülkede harekât yürütmek değildir. Emekli bir tuğgeneral kurduğu şirket aracılığı ile Suriye’ye savaşçı gönderiyor.” sözleriyle de nokta atışı yaptı.

Belki de Silahlı Kuvvetler tarihinin en açık sözlü komutanısınız. TSK’nın kurumsal yapısını çok sert eleştiriyorsunuz. Silah arkadaşlarınızdan tepki gelmiyor mu?

Hayır, silah arkadaşlarımdan olumsuz bir tepki almadım. Sadece bir arkadaşım, bir komutanın ‘şu aşamada bu kadar açık eleştiri yapmamamı’ istediğini söyledi. Emekli bir orgeneralimiz de, bir toplantıda bana, terfilerde komutan eşlerinin etkisi olduğunu söylediğim için “Sana çok kızgınız. Aydınlık gazetesi alıyoruz ama seni okumuyoruz. Vatan Partisi’ne oy vereceğiz ama senin için değil.” dedi. Şu anki komuta kademesiyle de görüştüm, onlardan da olumsuz tepki gelmedi. TSK’nın eleştiriye ihtiyacı var, çünkü kapalı bir toplum. Kimse eleştirilmediği için her yaptığımız şeyi doğru sanıyoruz.

TSK’yı hangi konularda eleştiriyorsunuz? TSK neyi yanlış yaptı ya da yapıyor?

TSK, Soğuk Savaş’tan bu yana malzeme alımı dışında bir şey yapmadı. Bütün dünya orduları değişti ama Silahlı Kuvvetler aynı kaldı. Oysa değişen tehditlere karşı TSK’yı yeni baştan dizayn etmemiz gerekirdi. ‘Daha az maliyetle bu ülkeyi nasıl savunuruz?’ diye uğraşacağımız yerde ülke sorunları ile uğraştık. Oysa ülke sorunlarıyla uğraşmak hükümetlerin, sivil iktidarların işi… Silahlı Kuvvetler çok büyük bir enstrüman, özellikle diplomatik anlamda. Ama Türkiye, şu an bu konumda değil. Silahlı Kuvvetler sadece savaşta kullanılmaz. Bu en son seçenektir. Caydırıcı olursanız, daha az maliyetle hedefe ulaşırsınız. Mesela geminizi bir yerlere gönderir, o varlığınızı bir enstrüman olarak kullanırsınız. Mesela Akdeniz’de denizaltı çok önemlidir, çünkü uzaydan göremezsiniz, gönderirsiniz orada kalır. Ama düşünün ki denizaltılarımızda karaya atılacak füzeler bile yok. Bunlarla uğraşmamız gerekirken başka şeylerle uğraştık.

‘Başka şeylerle uğraştık’ derken siyaseti mi kastediyorsunuz?

Evet, siyaseti kastediyorum. İrtica geliyor dedik, başka şeyler söyledik. Üstelik bunları toplum içinde, bağıra bağıra söyledik. Oysa bunların söyleneceği yerler bellidir. MGK’dır, askerî şûradır, başbakan ve cumhurbaşkanı ile yapılan görüşmelerdir. Şunu görmemiz lazım; bu ülkede yaşayan herkes en az asker kadar bu ülkeyi seviyor.

Bu sözü bir komutanın ağzından duymak çok şaşırtıcı…

Ama gerçekten öyle… Askerin görevi en az maliyetle ülkenin savunmasını en iyi şekilde yapmaktır. Biz bunu yapamadık. Bunu yapamadığımız için bizden hesap sorulması gerekirdi. Mesela ABD’de genelkurmay başkanı çıkıyor, askerî harcamalarla ilgili parlamento komisyonuna hesap veriyor. Bizde de bu harcamaların denetlenmesi, mutlaka kontrol edilmesi gerekir. Ama olmuyor.

Ama TSK sivil denetime karşı çıkıyor…

Çünkü askerle sivil arasında çatışma var. Bu çatışma bizi yanlış yerlere sevk ediyor. Oysa asker sivilin işine karışamaz. Çünkü sivil, siyasete bağlıdır. Ama Silahlı Kuvvetler ne yapar? Karar aşamasında sivil iktidara öneriler sunar. Doğru kararların alınmasını sağlamaya çalışır. Dikkate alınmazsa da istifa edersiniz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Harp Akademileri’ndeki konuşması ittifak arayışı olarak yorumlandı. Sizce de Erdoğan, askerlerle ittifak mı arıyor?

Cumhurbaşkanı, Harp Akademileri’nde TSK’ya yönelik komplo ve kumpaslardan bahsetti ama bununla kendisini kurtarması mümkün değil. Eğer TSK’ya yönelik bir komplo varsa, kumpas varsa bunun siyasi sorumluluğu kendisine aittir. İktidar o hakimleri, savcıları meslekten ihraç etmekle bu işten kurtulamaz. Cumhurbaşkanı, MİT Müsteşarı’nın istifasından sonra Silahlı Kuvvetler’le ittifak arayışına girdi. Sanıyorum AK Parti içinde de kendisine karşı gruplaşmalar gördü. Bu nedenle yeni ittifaklar aradı.

TSK yıllarca terörle mücadele ve Kürt sorununda en önemli aktördü. Ancak çözüm süreci ve Suriye krizinde devre dışı bırakıldı? Bu iki hayatî dosya neden MİT’te?

Evet maalesef. Bu normal değil. MİT’in yapacağı işler belli. MİT, Suriye’de bir harekât yönetemez. Bir komşu ülkeye MİT aracılığı ile terör ihraç ediyoruz. Üstelik MİT bunu yaparken paralı askerler kullanıyor. O silahların yarın nereye gideceği belli değil.

MİT, Suriyeli muhaliflere silah mı gönderiyor?

Muhaliflerin silahlarının bir kısmı MİT aracılığıyla gidiyor. MİT cihatçı gruplara silah gönderiyor. Katar aracılığı ile kurulan naylon şirketler var. Onlar aracılığı ile IŞİD’e, El Nusra’ya paralı asker sevkiyatı yapılıyor. Türkiye’deki bu şirketlerin tespit edilmesi lazım… Mesela emekli bir tuğgeneralin kurduğu bir şirket Suriye’ye paralı asker gönderiyor. Şirket MİT adına çalışıyor, başka türlü çalışamaz çünkü… Hükümetin buna mani olması lazım ama… MİT’in de bunları takip ediyor olması lazım. Ama bakın bu sevkiyatı ortaya çıkaran TIR savcıları ne oldu?

MİT’in siyasi iktidarla bu kadar yakın olması ülke güvenliği için riskli değil mi?

Risk tabii. MİT Müsteşarı farklı amaçlarla, sanki bir özel elçi gibi kullanıldığı için iktidarın sır küpü oldu. Bu yanlıştır. Çünkü Milli İstihbarat iktidarın değil, ülkenin istihbarat birimidir. Buna rağmen TSK ile MİT arasındaki işbirliği hâlâ sürüyor. MİT Müsteşarı ile genelkurmay istihbarat başkanı çok yakın çalışır. Müsteşar her hafta komutana bilgi verir, başbakan ve cumhurbaşkanına çıkmadan önce. Komutan istihbarat talebinde bulunur.

Asker çözüm sürecinde nerede duruyor? Siz süreci nasıl görüyorsunuz?

Kürt meselesinde de yanlış gidildi. PKK’ya silah bıraktırdıktan sonra siyasi çözüm üretmek, müzakereye öyle başlamak lazımdı… Özerklik taraftarı değilim ama her şey konuşulabilir. Yoksa buradan yürüyelim, olmazsa geri döneriz olmaz. O zaman risk çok büyür, çatışma başlar. Seçimden sonra müzakere sürse bile iktidar vaatlerini tutamaz. Çıta çok yukarıda tutuldu çünkü. Özerklik vaadi bu ülkede çatışma çıkarır. PKK’nın da silah bırakacağı filan yok. PKK, ABD ve Batı ile müttefik oldu. Bu nedenle Batı da çatışma istemiyor çünkü ayağını basacağı başka zemin yok.

Uludere, Kürt sorunu için dönüm noktası oldu? O vahim olaydan sonra operasyonlar durdu ve müzakereler başladı. Sizce ortada bir ihmal mi yoksa kasıt mı var?

Uludere’de Türkiye’ye komplo kuruldu. O bölgeye Predatör’le baktığınızda onların kaçakçı olduğunu görürsünüz. Genelkurmay Karargâhı’nın bu nedenle ateş emri vermemesi gerekirdi. Pilotun kabahati yok çünkü koordinat aşağıda verilir ve yukarıda bir şey görmez. Kaçakçılarla birlikte bölgede PKK’lı Bahoz Erdal’ın da bulunduğu istihbaratının geldiği söyleniyor. Ama bunun için 40 kişiyi öldüremezsiniz. Bölgedeki jandarmaya sorsalar bile onların kaçakçı olduğunu öğrenirlerdi. Hata TSK’nın hatası. Hatayı başka yerde aramaya gerek yok. Yanlış istihbarat MİT’ten ya da ABD’den gelmiş sonraki mesele… Genelkurmay Başkanlığı’ndan emir gelmedikçe Hava Kuvvetleri bir tek uçağı bile havalandırmaz. Uludere dönüm noktası oldu. PKK ile siyasi zemine çekildi. Dağlıca baskını da öyleydi. Böyle bakınca kasıt var gibi görünüyor. Emri verenlerin ne gibi ilişkileri olduğunu araştırmak lazım…

Erbakan ve Demirel dirense 28 Şubat olmazdı

28 Şubat, soğuk savaş sonrası TSK’nın ilk darbe girişimi olarak nitelenebilir mi?

28 Şubat, Silahlı Kuvvetler’le beraber iş çevrelerinin işbirliğiyle hazırlandı. Sadece askerin işi değil. Aslında 28 Şubat’ta rahmetli Erbakan çıksa ve mesela 27 Nisan’da olduğu gibi, ‘kabul etmiyoruz’ deseydi, asker darbe falan yapamazdı. Hiç kimse de sesini çıkartamazdı. Sincan’da tank yürütmekle olmaz bu işler. Darbe yapmak öyle kolay bir şey değil. Eğer o gün Erbakan, Cumhurbaşkanı Demirel’den gereken desteği görseydi ve karşı dursaydı, darbe filan yapılamazdı. Tehdit değerlendirmesini askerler hazırlar ama belgeyi Bakanlar Kurulu imzalar. İsteseler o tehdit değerlendirmesini değiştirebilirlerdi ama olmadı. Çünkü Erbakan’da da, Demirel’de de geçmişten gelen bir asker korkusu vardı. Düşünün 12 Eylül’ün getirdiği çok büyük bir yıkım var. 600 bin kişi yerinden yurdundan edilmiş. Hem Demirel hem de Erbakan daha önce darbeye maruz kalmışlar. Hatta 12 Mart 71’de Erbakan İsviçre’ye gitmiş, oradan getirtilmiş. 12 Eylül’den sonra her ikisi de Zincirbozan’a gönderilmiş. Mağdur edilmiş. Bu yüzden 28 Şubat’ta darbe ihtimali yoktu ama asker korkusu vardı.

‘Asker-millet el ele’ sözü bana uygun değil

Siz ülke sorunlarını siyasete bırakan demokratik bir ordu bakış açısına sahipsiniz. Bu bakış açısı Vatan Partisi’nin çizgisiyle çelişmiyor mu? Burası sizin için doğru adres mi sizce?

Ben Doğu Perinçek ve arkadaşlarıyla hapishanede tanıştım. Daha öncesinden bir sempatim de yoktu. Tanıştıktan sonra büyük bir mücadele içinde olduklarını gördüm. Dava sürecinde bizim arkamızda duran kimse yoktu. En zor zamanlarda yanımda oldular. Annem öldü, onlar yanımdaydı. Şimdi ben de onlara destek veriyorum. Bu kişisel nedenler dışında ülke bütünlüğü, altı ok gibi ortak noktalarımız var. Ama ‘asker millet el ele’ lafları filan bana uygun değil. TSK’ya düşen, kendi görevini yapmaktır. Silahlı Kuvvetler, iktidar olmak için araç değildir. (Kaynak: Zaman)
Etiketler:

IŞİD DOSYASI : ABD istihbaratı IŞİD’in güçleneceğini de Bingazi’den Suriye’ye giden silahl arı da biliyormuş

ABD istihbaratının IŞİD’in büyüyeceğini ve halifelik ilan edeceğini tahmin ettiği ortaya çıktı. İstihbarat ayrıca, Libya’dan Suriye’ye giden silahların da farkındaymış.

ABD’nin askeri istihbaratı DIA’nın 2012 yılında Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) tehdidine dair yeterli bilgiye sahip olduğu ortaya çıktı.

DIA raporu, muhafazakar bir kurum olan Judicial Watch’un açtığı bir dava sonucu ortaya çıktı. Dosyanın içindeki bilgiler Fox News haberleştirdi.

5 Ağustos 2012 tarihli raporda, güvenlik koşullarındaki bozulmanın Irak’taki sonuçları üzerinde duruyor. Bu koşulların, IŞİD’in öncülü olan Irak El Kaidesi için "ideal bir atmosfer" yarattığını belirten raporda, örgütün eski toprağı olan Musul ve Ramadi’ye geri döneceği ve Suriye’deki diğer gruplarla birleşerek bir İslami devlet ilan edebileceği uyarısı yapılıyor.

Bir başka raporda ise, ABD istihbaratının Bingazi’den Suriye’ye giden silahlardan tamamen haberdar olduğunu gösteriyor.

5 Ekim 2012 tarihli raporda, silah yüklü gemilerin Bingazi’den Banyas ve Burc İslam limanlarına götürüldüğü belirtiliyor. Gemilerdeki yükün ayrıntılı bir dokümantasyonu da raporda yer alıyor: Ağustos ayının sonunda yollanan gemilerde keskin nişancı tüfekleri, RPG’ler, 125 ve 155 mm’lik obüsler.

ABD’nin Libya Büyükelçisi, 11 Eylül 2012 tarihinde Bingazi’de İslamcı militanlar tarafından öldürülmüştü.

MİT TIRLARI DOSYASI : 6 Mayıs’ta Suriye’ye giden MİT TIR’larında silah mı vardı ?

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü bahçesindeki 3 adet TIR’ın ‘MİT’e ait olduğu, içlerinde mühimmat bulunduğu ve Suriye’deki muhaliflere gönderildiği’ iddialarını Meclis’e taşıdı.

İçişleri Bakanı Sebahattin Öztürk’ün yanıtlaması talebiyle Meclis Başkanlığı’na önerge veren Tanal, şu soruları yöneltti: “6 Mayıs 2015 tarihi akşam saatlerinde Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü’nün bahçesinde bulunan 3 adet TIR’ın içinde ne bulunmaktadır? Bu TIR’ların ön plakaları ile arka plakaları neden farklıdır? Bu TIR’lardan birisinin arka plakası 06 VKP 49 iken ön plakası neden 06 BF 6634’tür? Ön plakası ve arka plakası birbirinden farklı olan bu TIR’ların 7 Mayıs 2015 tarihi saat 06.30 civarında Akçakale Sınır Kapısı istikametine doğru gitmesinin sebepleri nelerdir? Bu TIR’lar Suriye’ye mi gitmektedir? Kimlere ne tür malzemeler götürülmektedir? Bu TIR’lar Milli İstihbarat Teşkilatı’na mı aittir? İçlerinde silah vs. gibi mühimmat mı bulunmaktadır? Bu TIR’ların etrafına kimsenin yaklaştırılmamasının ve sıkı korunmasının sebepleri nelerdir?”

SURİYE DOSYASI : Suriye’ye ‘mühimmat yüklü TIR’lar gönderildi’ iddiası

CHP’li Mahmut Tanal, Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü bahçesinde bulunan ve MİT’e ait olduğu iddia edilen TIR’ları sordu.

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü bahçesindeki 3 adet TIR’ın “MİT’e ait olduğu, içlerinde mühimmat bulunduğu ve Suriye’deki muhaliflere gönderildiği” iddialarını Meclis’e taşıdı.

ANKA’nın haberine göre Tanal, İçişleri Bakanı Sebahattin Öztürk’ün yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına verdiği soru önergesinde şöyle dedi:

“6 Mayıs 2015 tarihi akşam saatlerinde Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü’nün bahçesinde bulunan 3 adet tırın içinde ne bulunmaktadır?

Bu tırların ön plakaları ile arka plakaları neden farklıdır?

Bu tırlardan birisinin arka plakası 06 VKP 49 iken ön plakası neden 06 BF 6634’dür?

Bu TIR’ların ön plakaları ile arka plakaları neden farklıdır?

Bu tırların 7 Mayıs 2015 tarihi saat 06:30 civarında Akçakale Sınır Kapısı istikametine doğru gitmesinin sebepleri nelerdir?

Bu tırlar Suriye’ye mi gitmektedir? Kimlere ne tür malzemeler götürülmektedir? Bu tırlar Milli İstihbarat Teşkilatı’na mı aittir?

İçlerinde silah vs. gibi mühimmat mı bulunmaktadır? Bu tırların etrafına kimsenin yaklaştırılmamasının ve sıkı korunmasının sebepleri nelerdir?”

SURİYE DOSYASI : Örtülü operasyonlar Suriye’de hızlandı

Suudi Arabistan ve Katar parasal destek verirken, aralarında CIA, MOSSAD ve MİT’in de olduğu istihbarat örgütleri doğrudan devreye girdi. Kaynaklar ‘Esad’ın bölgelerinde ses getiren suikastlar düzenleyip panik havası yaratmaya çalışıyorlar. Amaç, Cenevre 3 görüşmelerinde Şam’ın gücünü önlemek’ yorumu yapıyor

Suriye’de aralarında CIA, MOSSAD ve MİT’in de olduğu istihbarat örgütleri devrede. İstihbarat örgütlerinin kontrolündeki silahlı gruplar örtülü operasyonları hızlandırdı.

Suriye’nin içinde bulunduğu durumun ele alınacağı “Cenevre 3”ün öncesinde Suriye yönetimine yönelik saldırılar yoğunlaştı. Esad yönetimi birçok merkezde kontrolü ele geçirmişti. Halep’te terör grupları iyice şehrin dışına sürülmüştü. Esat son hamleyi yapmak için hazırlıklarını sürdürüyordu. İşte tam bu aşamada, havaların ısınmasıyla birlikte Türkiye ve Ürdün üzerinden terör gruplarına destek arttırıldı.

Suudi Arabistan ve Katar parasal destek verirken, aralarında CIA, MOSSAD ve MİT’in de olduğu istihbarat örgütleri doğrudan devreye girdikleri öğrenildi. Gelişmelerle ilgili olarak Aydınlık’a bilgi veren kaynaklar şunları söylediler:

“Kamuoyu Eğit-Donatla oyalanırken Suriye’deki terör gruıplarından özel birlikler oluşturuldu. Bunların eğitimi bizzat Suriye sınırları içinde gerçekleştirildi. Bunların önemli bir bölümü zaten Afganistan, Libya ve Irak’ta tecrübe kazanmış kişilerdi.

Bunlara Özel Kuvvetlerden emekli olmuş daha önce Libya’da Kaddafi devrilirken kullanılan ekipler de eklendi. Bunları MİT organize etti. CIA ve MOSSAD da kendi kullandığı paralı askerlerini bölgeye yerleştirdi. Son günlerde İdlip ve çevresinde yaşananlar bunların eseri.”

İDLİP ve çevresinin Şam-Halep ve Şam-Lazkiye bağını koparmayı amaçladığını vurgulayan kaynaklar, “Şu anda bir taraftan bu bölgeleri kontrol altına alma çabaları sürerken, diğer taraftan Esad’ın hakim olduğu bölgelerde suikast ve ses getirici patlamalara yöneldiler. Panik havası yaratıp Şam’ın direnci kırılmaya çalışılıyor. Bu gelişmelerin bir amacı da ‘Cenevre 3’ görüşmeleri. Şam yönetiminin masaya eli güçlü oturması önlenmek isteniyor. Ancak Şam yönetimi her adımı tartarak atıyor. Önümüzdeki günlerde büyük bir karşı saldırıya geçerse sürpriz olmaz. Daha önce de benzer taktikler izlediler. Şam’ın en büyüğk avantajı halk desteği arkasında olması. Esad yönetimine karşı savaşanlar Suriyeli değil. Zora düştüler mi bölgeyi terk etmeye hazırlar” görüşünü savundular.

AKP DOĞRUDAN İÇİNDE

Bu gelişmeler yaşanırken AKP Hükümetinin de Suriye’ye yönelik terör faaliyetlerinin doğrudan içinde olduğu belirlendi. Suriye sınırını terör grupları için açık tutan hükümetin son dönemde Esad’a karşı silahlı mücadele eden gruplara Türkiye üzerinden modern silahlar sevkettiği, bunlar arasında Suriye savaş uçaklarına yönelik silahların da bulunduğu bildirildi. Bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden bir yetkili bu konuda şu bilgileri verdi:

“Farkındaysanız hükümet son günlerde MİT TIR’ları ile ilgili davada çok sert bir tutum içinde. Olayı paralel yapıyla mücadele diye sunsa da bu gerçek değil. O olayın karışık olduğu doğru. Silah sevkiyatına yol verenler Hükümeti kontrol altına almak için suçüstü durumu da yaptılar. Oyun içinde oyun sözkonusu. Ama yapılan iş uluslar arası hukuka göre açıkça suç. Hükümet iyice suça battığı için geri dönüş yaparsa daha büyük sorumnlarla karşılaşacağını biliyor. Bu nedenle sonuna kadar gitmeye niyetli. Kurtuluşu Esad’ın devrilmesinde ve kaosta buluyor. O nedenle de risk alıyor.”

SURİYE DOSYASI : ‘Suriye Muhaberat Başkanı, MİT ile görüşüp darbe planı yaptı’ iddiası

Suriye Muhaberat Başkanı Ali Memlük’ün, MİT ile darbe planı yaptığı şüphesiyle ev hapsine mahkum edildiği iddia edildi

Suriye’de istihbarattan sorumlu Ulusal Güvenlik Birimi’nin (Muhaberat) Başkanı Ali Memlük’ün, Türkiye istihbaratıyla iletişime geçip darbe planı yaptığı şüphesiyle ev hapsine mahkum edildiği öne sürüldü.

The Daily Telegraph gazetesi, Muhaberat Başkanı Ali Memlük’ün, Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile iletişim halinde olduğu ve darbe planı yaptığı gerekçesiyle ev hapsine mahkum edildiğini yazdı. Darbe planından haberi olduğu belirtilen rejimin içinden üst düzey bir yetkili, gazeteye yaptığı açıklamada, “Memlük bir aracı vasıtasıyla Türk istihbaratıyla iletişim kuruyordu” dedi.

Rudaw’da yayımlanan habere göre Memlük’ün ayrıca, 1980’lerde darbe girişiminde bulunmakla suçlanan ve yıllardır sürgünde yaşayan Beşar Esad’ın amcası Rıfat Esad’la bağlantıya geçtiği belirtildi. Adının açıklanmasını istemeyen yetkili, “Suriyeli yetkililer ve ordu içinde Rıfat’ın geri dönmesi yönünde büyük bir istek var” dedi.

Haberde, Esad’ın rejime “yakın çevreyi” bir arada tutmakta zorlandığı belirtilirken, Memlük ev hapsine atılmadan önce de istihbarat ağlarının çalkantılı olduğunu yazdı.

SURİYE DOSYASI /// ZAHİDE UÇAR : SURİ-YE – Ava giderken avlananların hazin öyküsü.

CİA Başkanı John Brennan; “Kimse Şam’daki hükümetin çökmesini istemiyor” demişti. Şimdi de ABD Dışişleri Bakanı Kerry’den bir itiraf geldi ve, “ABD Esat ile müzakere etmek zorunda kalacak” dedi. Bu itirafı sözcüsü düzeltmeye çalışsa da, niyet ortaya çıkmıştır.

Dün Esat gitsin diyen ABD, bugün neden Esat kalsın diyor?

Bazıları bu durumu İŞİD ile ilişkilendiriyor. Oysa İŞİD’in babası zaten ABD’dir. İŞİD, İsrail-ABD- İngiltere şeytan üçgeninde tezgahlandı. Türkiye’yi yönetemeyen zavallılara da kucaklattırıldı, baktırıldı, tedavi ettirildi. Türkiye’den İŞİD’e katil devşirilmesi için ortam yaratıldı. İŞİD’e dünyanın dört bir yanından katılan katiller, ajanlar için Türkiye tehlikesiz otaban geçişi oldu.

İŞİD bütün savaş silahlarını kullanabilen profesyonel bir terör örgütüdür. Eğitim ve mali destek almayan hiçbir örgüt bu kadar güçlü bir şekilde savaşamaz. Özel eğitim isteyen savaş silahlarını kullanamaz. İŞİD’e saha temizliği yaptırıldı. Irak ve Suriye yakılıp yıkıldı. Maddi ve kültürel varlıkları yağmalandı. Türbeler, camiler, müzeler, kütüphaneler, el yazması eserler yakıldı, yıkıldı, soyuldu. Manevi değerleri yıkılan, kültürel değerleri yok edilen bir devletin alsında ruhuna tecavüz edilmiş demektir. 21. Yüzyılın Haçlı seferlerine katılanların 11. Yüzyıl Haçlı Seferlerine katılanlardan hiçbir farkı yoktur. Sadece kullanılan silahlar farklıdır.

İŞİD bahanesi ile Türkmen varlığını kazıma, sürme, yerlerine Peşmergeyi yerleştirme planı da sinsice yürütüldü.

Hep dedik ki, asıl operasyon Türkiye ve Türk varlığına yapılıyor.

Irak’ta yaşayan Türk varlığı nedeniyle Kerkük, Musul, Felluce Misak’ı Milli sınırlarımız içinde sayılırken, Musul, Kerkük ve Felluce’yi Peşmerge’ye terk ettik. Yani, geri çekildik.

Kimin çıkarı için geri çekilmiş olduk? Barzani’yi büyütmek, “Nil’den Fırat’a Büyük İsrail hedefi” nin gerçekleşmesi için geri çekildik. Yani, İsrail’in hedefine hizmet ettik.

Suriye’de yaşayan Türk kardeşlerimiz geçmişten günümüze, Türk hükümetleri tarafından pek gündeme getirilmedi. Suriye’ye teröristler aracılığı ile açılan savaş sonrasında Türkmen varlığı ancak konuşulur oldu. Türk adını duyunca “su görmüş şeytana dönen” Erdoğan, Suriye’de yaşayan Türkmen varlığını gündeme getirdi ama nasıl?

Türkmenlere sahip çıkıyor gibi görünerek Türkmenleri Esad’ın hedefi haline getirdi. Yüzlerce Türkmen kardeşimizin öldürülmesine neden oldu. Türkmenlerin durumu Esad ve baba Esad döneminde de iyi değildi. Birçoğu yerlerinden sürüldü. Hapishanelerde ölüme terk edildi. İşkence gördü. Suriye’nin en eğitimsiz bırakılan kesiminin Suriye Türkmenleri olduğunu da Suriyeli Türkmen kardeşlerimizden öğrendik. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Suriye’de yaşayan Türkmenlerin durumu bugünkünden daha iyiydi. Esat ile savaşmak yerine ilişkileri geliştirseydik, Türk kardeşlerimiz için de bazı haklar talep edebilirdik. Türkiye’nin Haçlı ittifakın yanında yer almasıyla birlikte Suriye’de yaşayan Türk varlığı da tehlikeye girdi.

Haçlı-Siyon şer ittifakı içinde yer alan AKPKK hükümeti, çevremizde bulunan bütün kapıları kapattı. Ülkemizin nefes borularını kesti. Kesmeye de devam ediyor.

Irak’tan başlayıp Hatay’a kadar olan bütün sınırlarımıza PKK ve muadillerini yerleştirip sınırlarımızı terörize etti. Bütün terör gruplarının uyuyan hücreleri Türkiye’ye dağıldı. Libya’dan Irak’a kadar olan coğrafyanın kan gölüne çevrilmesine ayakçılık yaptı. Üzerimize mazlum insanların kanı sıçradı.

Eskiden eşkıya gözüne kestirdiği güzel kadınları dağa kaldırır, namusunuzu beş paralık ettim demek için de, kadının donunu ya köy meydanına, ya da ailenin avlusuna takarmış. İslam coğrafyasında tecavüze uğrayan kadınlarımızın donu şu anda hükümet edemeyen AKPKK’nın başında geziyor. Bu kepazeliğe destek veren herkes, mazlum kadınların ayaklar altına alınmış şerefinin donları kafasında geziyor. Ve bu ah asla yanlarına kalmayacaktır. Bunu kimse unutmasın!!.

Libya’yı petrol devleri talan etsin diye ayakçılık yapan AKP sayesinde Libya’dan atıldık. Hiçbir zaman çok iyi ilişkilerimiz olmayan Mısır ile iyice kötü olduk. Suriye’yi İsrail’e yem yaptık. Irak’ı parçalatıp Barzani’yi egemen kıldık. Yani, Türkiye çıkarlarına savaş açarak, Siyon protokollerine hizmet ettik. İsrail düşmanlığı üzerinden siyaset yapıp iktidar olanlar, İsrail çıkarları adına Türkiye’yi hançerlemiştir. Manevi kayıplarımızın hesabını bugün yapacak durumda değiliz. Gelecekte manevi hesap önümüze geldiğinde, daha net ortaya çıkacaktır.

Maddi kayıplarımıza gelince;

Kendi ticaretini baltalayan bir hükümetin ablukası altında, kaba hesap 36-40 milyar dolar civarında zararımız vardır.

ABD, İsrail, İngiltere hedefine ulaşmıştır. Bölgenin maddi değerlerini ele geçirdiler. Bölgeye ait olan kültürel damgaları kazıdılar. Yetişmiş aydınlarını yok ettiler. Aydınları yok olan bir millet ancak üç kuşak sonra fikir üretebilir. Öncü konumuna gelebilir. O da normal koşullara geri dönülürse.

Filistin’e en fazla destek veren Suriye zayıflatıldı. O şehirlerin imarı, maddi varlıkların yerine konabilmesi için en az bir 30 yıl ister. Suriye önündeki 30 yıl kendi yaralarını sarmak için uğraşacak, çevresi ile ilgilenemeyecektir.

İsrail geçmişte Türk Hükümetlerine GAP projesini hayata geçirmesi için telkinde bulunurken, Suriye’ye de;

“GAP projesi Suriye’yi susuz bırakmak için yapılıyor” diyerek telkinde bulunuyordu. Bu telkinler Suriye’nin sınırlarını PKK’ya açma kararında etkili olmuştur.(Dr. Ramazan Kaan Kurdoğlu)

Bütün emperyalist ülkeler, bağımsızlığa kavuşan eski sömürgeleri ile ilişkilerini en üst düzeyde sürdürürken, daha yüz yıl önce Osmanlı’dan kopan devletler ile Türkiye aynı ilişkileri sürdüremiyordu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü ile önemli noktaları ele geçiren masonik yapılar, Türkiye’yi Ortadoğu ülkelerinden hep uzak tuttu. Oysa Atatürk Türkiye’nin komşuları ile özel ilişkiler geliştirmek için özen gösteriyor, birlikler, paktlar kuruyordu.

Küresel çete eskiden Türkiye üzerinde yürüttüğü sinsi projelerini, AKP sayesinde açıktan yürütecek cesarete kavuştu. Ortadoğu’dan dışlandık. Terörist devlet konumuna sürüklendik. Ortadoğu halkları üzerinde bıraktığımız travma, yıllarca sürecektir. Tıpkı Cezayir halkının Türkiye travması gibi… Türklerin Suudi travması gibi…

Cezayir’in bağımsızlığı oylanırken de Menderes hükümeti hayır oyu kullanmıştır. Libya’yı ABD bombaladığında da Özal hükümeti ABD’nin yanında yer almıştır. Erdoğan neden Menderes-Özal diyor şimdi anladınız mı? Aynı memeden beslendiler. Dul kadının çocukları… Memeyi emerken ısıran gümledi. Hesabını da Türk Milletinden soruyorlar. Sanki dul kadının kucağına düşerken Türk Milleti’ne sordular…

Yaşadığınız şekilde ölürsünüz. Küresel mafya ile iş tutacaksın. Destek alıp bütün nimetlerinden faydalanacaksın. Efendiye hizmette kusur edince de topuğundan yediğin kurşunun hesabını da Türk Milletine keseceksin öyle mi?

Su testisi suyolunda kırılır.

İşin özeti, Türkiye’nin nefes boruları ülke yönetimini gasp edenlerce tek tek kesiliyor. Türk Milleti Anadolu’ya hapsediliyor.

Bir ev yapılırken saçak payı bırakılır. İşte o saçak paylarına kadar elimizden gitti. Küresel çete şimdi AKPKK eliyle, keyfine düşkün yandaş muhalefetin bonkörce desteğiyle kapımızı yumrukluyor.

ABD ve küresel çete aslında hedefine ulaşmıştır. Esat kalacak ama bazı tavizlere de mecbur bırakılacaktır. Suriye’nin Kuzeyine yerleşen teröristler için imtiyazlar talep edilecektir. Suriye Devleti Filistin’den elini çekmek zorunda kalacak, İsrail rahatlayacaktır. Türkiye’nin payına da sorunlu 911 Km. lik bir sınır kalacak, Suriye’den dışlanacaktır. Süleyman Şah Türbesi’nin terk edilerek Türk Bayrağının indirilmesi, gelecekte yaşayacaklarımızın öncü dalgasıdır.

Asıl operasyon Türkiye’ye yapılmıştır. AKPKK kullanılarak Türk Milletine kurşun sıkılmıştır.

CİA’nın yönettiği bir operasyonlarla Türk Ordusu kafeslenmiş, en gizli sırlar ortaya saçılmıştır. Türk Ordusu moral açısından Osmanlı’nın Balkan bozgunu öncesindeki durumuna getirilmiştir. Bu demektir ki, Türk Milletine ait hesaplar bitmemiştir. Büyük bir operasyon bizi bekliyor. Türkiye’yi bölünme sürecine sokan çete, Türk Milleti’nin direnme ihtimaline karşı hazırlık yapmakta, düşürülen uçaklar üzerinden de, güç gösterisi yapmaktadır.

Dün “geldiği gibi gidenler”, gene geldiği gibi gideceklerdir.

Emperyalist devletlerin kuyruğuna takılıp, “Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olan Ermenilerin ” akıbetine, PKK ve yandaşları da uğrayacaktır.

KISSADAN HİSSE: Eşek İle Karga

Eşek ile karga uçakla yolculuk yapmaktadır. Karga gagasıyla düğmeye basıp görevli hostesi çağırır. Hostes;

“-Buyrun efendim, ne istemiştiniz” diye sorunca karga, “-hiiiç” diye cevaplar. Hostes, “o zaman neden çağırdınız” diye sorduğunda karga gülerek;

“-Puştluğumdan” der.

Aynı şey birkaç defa tekrarlar. Bu durumdan keyiflenen eşek de düğmeye basar. Hostes gelip ne istediğini sorduğunda kargaya özenerek, “-hiiiiç” diye cevap verir. Hostes, “neden çağırdınız o zaman” deyince eşek;

“Puştluğumdan” der. Hostes hızla giderek pilotlara durumu bildirir ve bu iki yolcudan şikayetçi olur. Pilot, “kapıyı açıyorum. Atın onları aşağı” der. Eşek ve karga yerinden kaldırılıp kapıya götürüldüğünde karga eşeğe dönerek sorar:

“-Sen uçma biliyor musun?”

Eşek;

“-Yooo..” der. Karga gülerek eşeğe ibretlik bir ders verir;

“Madem uçma bilmiyorsun, o zaman puştluk senin neyine?”

Esat ile uzlaşmayı planlayan küresel çete, uçmayı bilmeyenleri “cami avlusuna bırakılan gayri meşru bir çocuk gibi” ortada bıraktı. Kimse de;

Madem Esat ile anlaşacaksınız, o zaman bu “EĞİT-DONAT” işi ne hikaye diye sormuyor. Soramıyor. O zaman ben sorayım:

Türkiye kendine yönelecek bir silahı eğitip-donatıyor olabilir mi?

Bal gibi olur.

Bugüne kadar olmaz dedikleriniz neler oldu değil mi?

Ülkeler artık terör ile düzenleniyor. Eğit Donat ile profesyonel asker yapacağımız asker görünümlü teröristler, yüzer-gezer lejyoner askeri olacak, hedef ülkelerde kullanılacaktır. Türkiye’de hedef ülke olduğuna göre, bugün eğittiklerimizle yarın savaşacağız demektir.

15 gün içinde Şam Emevi camisinde namaz kılmayı planlayanlar için Suriye “SUR” olabilir mi? Biliyorsunuz, dine göre SUR’a üflenince kıyamet kopacak denir. Kim bilir, belki de bunların kıyameti SUR-iye olacaktır.

zahide

www.zahideucar.com

NOT: Bir okurum Ulusal Kanal, Halk TV için şöyle bir eleştiri getirerek yazmamı istedi. Der ki; Güya muhalifler ama, muhalefet liderlerini bir defa anıyorlarsa, Erdoğan’ı 30 defa konu başlığı yapıyorlar. Eleştirdiklerini düşünüyor olabilirler ama, farkında olarak veya olmayarak Erdoğan’ın reklamını yapıyorlar. Reklamın iyisi-kötüsü olmaz derler. Bu da öyle… Haberleri dinlediğinizde aklınızda kalan; Ülkede sadece Erdoğan’ın olduğu algısıdır!!…

SURİYE DOSYASI : ‘Kasım Süleymani, Irak ve Suriye’nin Polat Alemdar’ıdır’

Yeni Şafak gazetesinden Nil Gülsüm Gül, Doç.Dr. Mehmet Şahin’le Ortadoğu’da krizin geldiği noktayı değerlendirdi. Birbirinden ilgi çekici noktaları içeren röportajda Şahin, oldukça çarpıcı ifadeler kullandı.

Suriye’de savaş beşinci yılına girerken, bölgede sular durulmuyor. Bir tarafta IŞİD tehdidi devam ederken, diğer tarafta IŞİD üzerinden bölgede bir tasarım sürecinin içine girildiği görülüyor. Avrupa’da ise IŞİD üzerinden körüklenen İslamofobi artarak devam ediyor. Bu arada çok sayıda Avrupalının IŞİD saflarında savaşmak için bölgeye geçişleri de sürüyor. Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Programı Koordinatörü Doç. Dr. Mehmet Şahin, Yeni Şafak’tan Nil Gülsüm Gül’e Ortadoğu’da gelinen noktayı ve bölgedeki olağanüstü gelişmeleri değerlendiri.

İŞTE RÖPORTAJIN ÖNE ÇIKAN BÖLÜMLERİ

Esed gidecek mi?

"Suriye’de savaş başladığında ‘Esed’in gitmesi çok zor, kalması imkansız’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Geldiğimiz noktada durum, benzer. Esed’i ayakta tutan İran ve Hizbullah’tır. İran Suriye rejimini ayakta tutmak için sadece ekonomik ve diplomatik destek değil, askeri destek de veriyor. Esas olarak Esed’i ayakta tutan da İran’ın verdiği bu askeri destek. Rusya’nın verdiği destek de bilinmekte. Muhalefete yeterli desteğin verilmemesi de Esed’in gidişini zorlaştırıyor."

Kanada istihbaratının İngiliz kızlarla ne işi var?

Bu iş Kanada işi değil. Kanada, hem istihbarat örgütlerinin etkin çalıştığı, hem de emekli istihbarat mensuplarının yoğun olarak yaşadığı bir yer. İngiliz istihbaratı ve MOSSAD çok güçlüdür Kanada’da. Bu kişinin Kanada istihbaratında çalıştığı ve Amman’daki bir kişi üzerinden iletişim kurduğu görülüyor. Bu kişiye paralar da İngiltere’den yatıyor.

"ABD işgali bitiyor İran işgali başlıyor"

Irak, ABD’nin işgalinden bir nebze olsa da kurtuluyor; ancak İran’ın işgali altına giriyor. Amerikan işgali belli bir süre sonra sona erer. 15-16 bin kilometre öteden bu işgalin ancak belli bir süre devamı mümkündür. Ancak İran burayı tarihsel olarak kendi yaşam alanı olarak görüyor. Unutmayalım ki Saddam döneminde Şiilere baskı uygulandığı zaman başta Maliki olmak üzere Şii liderler uzun süre İran’da yaşadılar. O kadronun tamamı bugün Irak’ta iktidarda. Irak’ta İran’ın işgali Amerikan işgalinden çok daha kalıcıdır ve esas tehdit budur. Irak’taki yöneticiler belki de IŞİD gibi bir tehdide karşı İran’la birlikte hareket etmeyi uygun görüyor ama İran kendi rejimi ve kendi çıkarları için bölgenin çıkarlarını ciddi şekilde çıkmaza sokuyor.

"Kasım Süleymani Irak ve Suriye’nin Polat Alemdar’ı"

Kasım Süleymani, bugün Irak’ın ve Suriye’nin Polat Alemdar’ıdır. Devrim muhafızları İran’ın en önemli askeri gücüdür ve doğrudan dini lidere bağlıdır. Bu ordunun Kudüs Gücü diye bir kolu var ve bunlar ülke içinde değil de kendi sınırları dışında operasyon yürütüyor. Kasım Süleymani işte bu Kudüs Ordusunun komutanıdır. Kasım Süleymani’nin Tikrit’e girmesi İŞİD’i bitirmez. Tersine Tikrit’e girip Şii milislerle resim vermesi önümüzdeki süreçte yeni terör örgütlerinin ortaya çıkmasının ana nedenlerinden birisi olur.

SURİYE DOSYASI /// RIZA ZELYUT : Erdoğan’ın kurtuluşu Suriye’dendir

Rıza Zelyut

Vatan Partili heyetin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile görüşmesine AKP’liler çok bozuldular. Başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere…

Halbuki biraz düşünseler, kurtuluşlarının Suriye ile yürütülecek barış politikalarında olduğunu anlarlar, Vatan Partili önderlere teşekkür ederler.

KUYUYU BOYUNCA KAZ

Türkiye 2010’a gelinceye kadar Ortadoğu’da oldukça popüler ve sevilen bir ülke idi. 2007’de şimdiki Yandaş Medya’nın ağırlıkta olduğu bir basın grubu ile gittiğimiz Suriye’de bunu açıkça gözlemlemiştik. Suriye, laik ve çağdaş yapısı ile Türkiye’ye benziyordu. Esad yönetimini Alevi göstererek bu ülkede Alevi zulmü olduğunu söyleyenlerin büyük yalancılar olduğunu Yeni Şafak gibi Zaman gibi organlardan gelen o dini bütün gazeteciler de görmüşler, bundan memnun olmuşlardı. Türkiye’ye benzemeye çalışan bir Suriye ve halk vardı orada.

Ama Büyük Ortadoğu Projesi gereği bu bölge karıştırılacak, ülkeler parçalanacak ve İsrail’in üstündeki baskı azaltılacaktı ya… Bunun için de kuzeyde bir Kürdistan kurulacaktı ya… İşte bu yüzden “Arap Baharı” diye parlatılan iç ayaklanmalar süreci devreye sokuldu. Libya’dan Suriye’ye kadar uzanan hatta ortalık karıştırıldı.

Suriye, 2010 sonlarına kadar barış içinde bir ülke idi. İçeride çatışma yoktu.

Ama emperyalizm bu ülkeyi de Irak gibi parçalamak ve kuzeyini Kürdistan ilan etmek istiyordu. Bu amaçla bizim Başbakan’a da önemli bir görev verilmişti. Beşşar Esad’a kuyuyu o kazacaktı.

Atalarımız ne demişler: “Az kaz,uz kaz; kuyuyu kendi boyunca kaz.”

Yani boyundan daha derin kuyu kazar isen belki sen düşersin de çıkamazsın…

DÜŞTÜ ÇIKAMIYOR

Türkiye, Ortadoğu’da barış temelli politikalarıyla dünyada saygınlık kazanırken, ABD’nin isteği ile komşularına kuyu kazmaya başlayınca, emperyalizm o kuyuya Suriye ile birlikte AKP yönetimini itekledi de Tayyip Erdoğan’ın bundan haberi yok.

Hatırlayın: Suudi Arabistan’dan ve Körfez ülkelerinden salıverdikleri katil ve yobaz sürüsünü bu ülkeye soktular. Boşluğu hemen El Kaide diye bilinen aşırı fanatik dinci militanlar doldurdular. Ve bunlar vahşi saldırılarla Suriye güvenlik güçlerini katletmeye başladılar. Barış içindeki Suriye’yi karıştırmak için Suriye Cumhuriyet Müftüsü Şeyh Ahmed Bedreddin Hassun’un oğlu Sariye Hassun’u dahi öldürdüler. Çünkü, Sünni olan Müftü, laik Beşşar Esad rejimini bütün gücüyle destekliyordu.

Böyle bir ortamda Suriye yönetimi bu terör gruplarına karşı devletini savunmaya başladı. Çatışmalar sürerken Tayyip Erdoğan Suriyelilere seslenip onların Türkiye’ye gelebileceklerini söyledi. Böylece Suriye’yi iyice karıştırdı.

MISIR’DAN DÖNÜŞ

Aynı dönemde Mısır karıştırıldı. Müslüman Kardeşler isimli gerici örgüt burada iktidara geldi. Lakin ABD; Arap Baharı’ndan aşırı dinci örgütlerin faydalandığını görünce frene bastı. Mısır’da asker darbe yaparak Müslüman Kardeşleri iktidardan attı.

Erdoğan, bağırıp çağırdı ise de kimse ciddiye almadı. Üstüne üstlük Mısır, İsrail ile işbirliğine girdi ve Kıbrıs Rum Kesimi ile de bağlantı kurarak Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de iyice sıkıştırdı. Zaten Suriye yönetimiyle adı konulmamış bir savaş yürüten Tayyip Erdoğan iyice yalıtıldı, yalnızlaştırıldı.

Dünyanın değişik ülkelerinden gelen El Kaideci azılı teröristlerin Suriye’ye Türkiye üzerinden sokulduğunu hem Amerika hem de Avrupa ülkeleri çok iyi biliyorlardı. BOP’çu ABD bile bu planı şimdilik rafa kaldırmışken Tayyip Erdoğan’ın bu işteki saldırgan devamlılığı tepkiye yol açıyordu. Sonunda ABD bile onu dışladı.

Böylece Türkiye, Ortadoğu’da bir tane bile dost devlet bulamaz hale geldi. Sadece IŞİD ile el altından sürdürdüğü terör ilişkisi kalıvermişti geriye…

Bugün geldiğimiz noktada Tayyip Erdoğan bu yanlışlarını fark etmeye başlamış gibi. Bu yüzden de Suudi Arabistan’ı kullanarak Mısır ile arayı düzeltmeye çalışıyor. Artık ağzından “Darbeci Sisi!” sözü çıkmıyor.

2010’da, Suriye’deki Esad rejimini 3 ile 6 ay arasında devireceği hayaline kapılan Tayyip Erdoğan’ın kendi iktidarının sonu görünmeye başladı bile…

Kurtuluşu var mı peki?

Mısır ile yürüttüğü düşmanlık politikasından nasıl vazgeçti ise Suriye ile yürüttüğü düşmanca politikadan vazgeçmesi tek çare gibi duruyor. Böylece kuşatılmışlıktan kurtulma fırsatı yakalayabilir.

Onun, devletleri bırakarak bu ülkelerdeki terör örgütleri ile ilişki kurduğunu bilmeyen mi var? Bu politika Türkiye gibi büyük bir ülkeyi yöneten AKP’yi de çürütmektedir.

Tayyip Erdoğan’da akıl var ise, Vatan Partisi’ne, onun lideri Doğu Perinçek’e kızmak yerine teşekkür etmelidir. Çünkü Erdoğan ancak ve ancak Suriye politikasını değiştirerek iktidarının ömrünü uzatabilir. Yoksa Beşşar Esad, Tayyip saltanatını devirecektir…

Rıza Zelyut
ulusalkanal.com.tr

SURİYE DOSYASI : TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNDE SURİYE BOYUTU

TRKYE-ABD LKLERNDE SURYE BOYUTU.pdf