Etiket arşivi: IŞİD DOSYASI

IŞİD DOSYASI : ABD istihbaratı IŞİD’in güçleneceğini de Bingazi’den Suriye’ye giden silahl arı da biliyormuş

ABD istihbaratının IŞİD’in büyüyeceğini ve halifelik ilan edeceğini tahmin ettiği ortaya çıktı. İstihbarat ayrıca, Libya’dan Suriye’ye giden silahların da farkındaymış.

ABD’nin askeri istihbaratı DIA’nın 2012 yılında Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) tehdidine dair yeterli bilgiye sahip olduğu ortaya çıktı.

DIA raporu, muhafazakar bir kurum olan Judicial Watch’un açtığı bir dava sonucu ortaya çıktı. Dosyanın içindeki bilgiler Fox News haberleştirdi.

5 Ağustos 2012 tarihli raporda, güvenlik koşullarındaki bozulmanın Irak’taki sonuçları üzerinde duruyor. Bu koşulların, IŞİD’in öncülü olan Irak El Kaidesi için "ideal bir atmosfer" yarattığını belirten raporda, örgütün eski toprağı olan Musul ve Ramadi’ye geri döneceği ve Suriye’deki diğer gruplarla birleşerek bir İslami devlet ilan edebileceği uyarısı yapılıyor.

Bir başka raporda ise, ABD istihbaratının Bingazi’den Suriye’ye giden silahlardan tamamen haberdar olduğunu gösteriyor.

5 Ekim 2012 tarihli raporda, silah yüklü gemilerin Bingazi’den Banyas ve Burc İslam limanlarına götürüldüğü belirtiliyor. Gemilerdeki yükün ayrıntılı bir dokümantasyonu da raporda yer alıyor: Ağustos ayının sonunda yollanan gemilerde keskin nişancı tüfekleri, RPG’ler, 125 ve 155 mm’lik obüsler.

ABD’nin Libya Büyükelçisi, 11 Eylül 2012 tarihinde Bingazi’de İslamcı militanlar tarafından öldürülmüştü.

IŞİD DOSYASI /// NECDET BULUZ : IŞİD tehlikesi büyüyor.

NECDET BULUZ

IŞİD ile başlatılan mücadelede bir türlü sona yaklaşılamıyor. Başta Amerika, Batı, bazı Arap ülkeleri olmak üzere IŞİD ile mücadeleye ağırlık veriyor. IŞİD’ın bulunduğu noktalar havadan bombalanıyor. Ancak, dikkat edilecek olursa bu terör örgütü bulunduğu noktalarda kanlı eylemlerini sürdürüyor ve “Hala varım” diye meydan okuyor.

Peki, IŞİD niye yok edilemiyor?

Şimdi, dış ülkeler bu sorunun yanıtını aramaya başladı. Yapılan değerlendirmelerde bu örgüte militan akışının durdurulamadığı ortaya çıktı. Özetle, bütün önlemlere rağmen IŞİD’a katılımlar önlenemiyor. Bu durum karşısında örgüt kaybettiği militanların yerine taze güç olarak yeni ve eğitimli militanları ile kadrolarını güçlendiriyor.

Şimdi işin en ilginç tarafı IŞİD’ın günün birinde Türkiye’yi de vurabileceği ve bizi de tehdit altına alabileceğidir. Bu konuda daha önce yazmış ve bunun nedenlerine de değinmiştik. Şimdi ise, IŞİD konusunda çalışma yapan bazı uzmanlar Türkiye’nin de IŞİD’ın tehdidi altında bulunduğunu, eğer gerekli önlemler alınmaz ise, örgütün Türkiye’yi savaş alanı haline getirebileceğine dikkat çekiyorlar.

Buna gerekçe olarak bazı bulgular var. Bunlar içinde Türkiye’de IŞİD’a sempati duyanların varlığının çokluğu dikkat çekiyor. Kaldım ki, bu örgüte halen Türkiye’den militan akışının sürdüğü de iddia ediliyor.

NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı General Breedlove IŞİD konusunda açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin de hedefte olabileceğine değindi. Breedlove “Bölgedeki olayların seyrine bakacak olursa, IŞİD tehlikesinin Türkiye’ye sıçrama ihtimalinin olduğunu görmekteyiz. Türkiye’de 2 milyona yaklaşan Suriyeli mültecinin varlığı da bir başka tehlike olarak görülmelidir. Bu da doğrudan Türkiye’yi etkiyor” diyor.

NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı General Breedlove’nin IŞİD konusundaki açıklamalarına kısaca göz atalım:

“Yabancı savaşçılar birçok noktadan geçiyor. Bir kısmı Libya üzerinden İtalya’ya gelen mültecilerin arasında geliyor. Bu insanların Avrupa’ya girebilecekleri pek çok nokta mevcut. Irak ve Suriye’ye giren militanlar oralarda çeşitli askeri kabiliyetler edinerek ülkelerine dönüyorlar. Bunun son örneklerini Paris ve Kopenhag saldırılarında gördük. Karşımızda bir düzenli ordu yok. Militanlar tanınmıyor. Her tarafa dağılmış durumdalar. Daha önceden de belirttik ve Türkiye’yi uyarmıştık. Çünkü Türkiye’nin de yabancı savaşçı akışı ile ilgili sorunları vardı.

Şimdi konu ile ilgileniyorlar. Ancak, bu onların sınırlarından daha geniş bir alana yayılan bir sorun olarak karşımızda duruyor.”

IŞİD tehlikesini hiçbir zaman görmezden gelemeyiz. Bu örgüt, Suriye ve Irak’ta özellikle Şii’lere karşı baş keserek ve şiddet uygulayarak dikkatleri çekiyor. Aynı zamanda örgütün esir aldığı kız ve kadınları köle olarak sattığı da biliniyor.

Bulundukları bölgeleri cehenneme çeviren IŞİD’çıların alan genişletmesi Türkiye için önemli hale gelmiş bulunuyor. Zaten, NATO Komutanının da vurgulamaya çalıştığı bu tehlike olmuştur. Bu örgüt, kendisine karşı düşman olarak Türkiye’yi de görmeye başladı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da IŞİD’a sempati duyan ve uyuyan hücrelerin her an harekete geçebileceğine de dikkat çekiliyor.

Burada ister istemez şunu düşünüyoruz:

IŞİD’ın yok edilmesi konusunda Amerika ve müttefikleri gereken önlemi alamıyor ya da almak istemiyor. Bu örgütün militan akışının bile önlenmek istenmemesi, kadrolarının yerle bir edilmesi öyle görünüyor ki istenilmiyor. Yani, dış güçler Ortadoğu’daki hedeflerine ulaşabilmek için IŞİD’ın ayakta kalması gerektiğini düşünüyorlar.

Amerika gibi süper bir gücün IŞİD gibi bir terör örgütünü çökertmesi sorun olabilir mi?

IŞİD’ı yaratanlar, bu örgütten istifade etmeye devam ediyorlar. Bölgedeki hedeflerine halen ulaşamadılar. Bu örgütün bütün bağlantıları, bağlantı yolları, katılım haritalarını biliyorlar. Örgüt militanlarını teker teker tanıyorlar. Yine de meydanı bunlara bırakıyorlar. Bu tutum kafalarda soru işareti yaratmıyor mu?

Konunun bizi daha çok ilgilendiren iki yönü var:

Birincisi, bizi düşman gören IŞİD’ın katliam girişimlerini uyuyan hücrelerini uyandırarak harekete geçirmesi olabilir. Canlı bombalı saldırıları gerçekleştirebilir. Korku ve dehşet saçabilirler.

İkincisi ise, Şii’lere karşı girişilebilecek bir başka katliam olabilir. Çünkü bugün Ortadoğu’da oynanan oyun mezhep çatışmalarının yaygınlaştırılması oyunudur. Öyle sanıyoruz ki dış güçler bu çatışmaların yaygınlaşmasında IŞİD’ı kullanıyorlar ve daha da kullanmaya devam edeceklerdir. Ensemizdeki en büyük tehlikeyi biz mezhep çatışmaları olarak görüyoruz.
Müslümanları birbirine kırdırmanın en kolay ve kestirme yolun mezhep çatışmalarından geçtiğini gören dış güçlerin en büyük hedefi şimdi Müslümanları bu çatışmalarla uğraştırmak, kırdırmak ve iyice zayıflatmaktır. Bu, aynı zamanda bölgede İsrail’in güçlenmesi ve yayılmacılığının da yolunu açmış olacaktır.

Türkiye’nin gündemi yoğun. Şimdi de kapıda seçim var. Sanki kapımıza kadar dayanan IŞİD tehlikesi unutmuş ve göremez duruma gelmiş gibiyiz. Biz, bunu önemsiyoruz. Giderek büyüyen ve daha da tehlikeli hale gelen IŞİD konusunda bizi yönetenler gerekli önlemleri alıyor mu, nasıl bir strateji içinde bulunuyorlar bunları bilemiyoruz. Ancak, IŞİD tehlikesinin küçümsenmemesi gerektiğini yeniden anımsatmak ve altını kalınca çizmek istiyoruz.

necdetbuluz
necdetes

IŞİD DOSYASI : DAİŞ saflarında 40 İsveç vatandaşı öldü

İsveç İstihbarat Teşkilatı SAPO’nun Basın Sözcüsü Fredrik Milder, Suriye ve Irak’ta DAİŞ saflarında savaşırken ölen İsveç vatandaşının sayısının 40’a ulaştığı belirtti.

Milder, İsveç resmi haber ajansı TT’ye yaptığı açıklamada, DAİŞ saflarında savaşan 300 kadar İsveç vatandaşının bulunduğu kaydederken, bu sayının daha fazla olabileceğine de dikkati çekti.

Öte yandan İsveç’ten DAİŞ’e katılımı önlemek için hükümet, terörle mücadele için yeni bir eylem paketi üzerinde çalışıyor. İçişleri Bakanı Angers Ygeman, söz konusu paketin Haziran ayına kadar hazır olmasını ümit ettiklerini ifade etti.

IŞİD DOSYASI : IŞİD’i planlayan Baas istihbaratı

IŞİD’in Irak ve Suriye’deki tüm yapılanmasının Saddam Hüseyin döneminin Baas Partisi istihbarat subaylarından Hacı Bekir tarafından adım adım planlandığı ortaya çıktı

Almanya’da yayımlanan Der Spiegel dergisi, Suriye ve Irak’ın önemli bir bölümünü ele geçiren ve birçok ülkede terör eylemleri düzenleyen IŞİD’in geçmişine dair önemli belgelere ulaştı. Suriyeli muhalif bir gruptan temin edilen 31 sayfalık raporlara göre; IŞİD’i yöneten de, örgütün başına Ebubekir El Bağdadi’yi geçiren de Saddam Hüseyin’in eski istihbarat subaylarından Muhammed el Hilfavi. Haberde, ABD işgalinden sonra Irak ordusunun dağıtılmasıyla birlikte Hacı Bekir lakaplı subayın ‘hedefsiz ve acı içinde’ kaldığı belirtiliyor. Hacı Bekir’in, 2006 ila 2008 yılları arasında ABD’nin Kamp Bukka ve Ebu Gureyb cezaevlerinde kaldığı, salıverildikten sonra da IŞİD’in temellerini attığı söyleniyor. Hacı Bekir’in dini bir yapılanmadan çok milliyetçi hedefleri olan bir örgüte ihtiyacı vardı. Fakat dini söylemlerle daha fazla destek toplayabilirdi. Bunun için örgütün başına 2010 yılında Iraklı bir vaiz olan Ebubekir el Bağdadi’yi getirdi. Der Spiegel, Hacı Bekir’in el yazması notlarına dayanan yapılanmayı, Doğu Almanya‘nın istihbarat servisi Stasi’ye benzetiyor. Örgütün son derece gizli hareket ettiği, güçlü aileleri etki altına almaya çalıştığı ve yerleşim yerlerine ajanlar soktuğu bildiriliyor. Hacı Bekir, geçtiğimiz yıl ocak ayında Suriye’nin Tel Rıfat kentinde, diğer muhalif gruplar tarafından öldürülmüştü.

EL DURİ CAMDAN TABUTTA

Irakordu birliklerinin Tikrit yakınlarındaki çatışmada öldürdüğü IŞİD’in beyni İzzet İbrahim el Duri’nin cenazesi Bağdat’ta Sağlık Bakanlığı yetkililerine teslim edildi. Devrik lider Saddam Hüseyin’in de sağ kolu olan Duri’nin cenazesi camla kaplı bir tabuta konularak halka teşhir edildi.

IŞİD DOSYASI : DAEŞ karargahını Kafkasya’ya taşıyor

Türk istihbarat birimlerinin ulaştığı bilgilere göre Suriye ve Irak’ta sıkışan DAEŞ karargahını Kafkasya’ya taşıyor.

Milli İstihbarat’ın bilgilerini Rus İstihbarat Serıvisi (FSB) de doğruluyor. FSB de DAEŞ‘in Kafkasya‘da üs aradığını öne sürüyor. FSB Birinci Müdür Yardımcısı Sergey Smirnov, DAEŞ’in Kuzey Kafkasya’da taraftar aradığını iddia etti. Rus tarafının öne sürdüğü iddialara göre, DAEŞ, NATO üyesi iki güçlü ülke tarafından Kuzey Kafkasya’ya yönlendiriliyor. Kafkasya’nın bakir arazileri ve yeraltı kaynakları ile Hazar petrollerinin paylaşımı için DAEŞ ve türevlerinin kendi topraklarına ihraç edildiğini iddia eden Ruslar, önleyici tedbir arayışındalar.

”ÇİN’E SIÇRATMAK İSTİYOR”

Rus İstihbarat şefleri, "DAEŞ’in Kuzey Kafkasya’ya üssünü taşıması aynı zamanda olayları Doğu Türkistan üzerinden Çin’e de sıçratılması anlamına geliyor. Kafkaslar ve Orta Asya’dan sonra Çin batının hedefinde’’ tezini öne sürüyorlar.

Şangay İşbirliği Örgütü’nün geçtiğimiz günlerde yapılan Anti Terör Toplantısı’nda ana konunun NATO üyesi bazı ülkeler tarafından DAEŞ’in Kafkasya, Orta Asya ve Çin’de konuşlandırılması konusunun tartışıldığı öğrenildi.

Şangay üyesi ülkeler, Pakistan’da da güçlü bir tabanı bulunan DAEŞ’le nasıl baş edeceklerini net bir karara bağlayamadılar. Alınan bilgilere göre, NATO’nun terör politikalarına sıcak bakmayan bazı NATO üyesi ülkelerin istihbarat birikimlerinden ve desteğinden faydalanılacağı belirtiliyor.

”KAFKASYA EMİRLİĞİNE İLGİ GÖSTERİYORLAR”

Taşken’te yapılan Şangay İşbirliği Örgütü bölgesel antiterör konseyi toplantısının ardından yaptığı açıklamada Sergey Smirnov, uluslararası terör örgütü DAEŞ’in Kuzey Kafkasya bölgesinden taraftar bulmaya çalıştığını ifade etti. Smirnov DAEŞ’in tehlikesini, üyelerinin diğer terör örgütlerine sızmaya başlamış olmasında görüyor. Yaptığı açıklamada Smirnov ‘’Onlar terör örgütü Kafkasya Emirliğine ilgi gösteriyorlar’’ dedi.

Bazı Kafkasya Emirliği saha komutanlarının DAEŞ’e biat ettiklerini ifade eden Smirnov, bunun çok tehlikeli bir süreç olduğunu, DAEŞ’in çıkar ve etki alanını genişletmeye çalıştığını da belirtti.

Bu duruma karşı birlikte somut önlemler almaları gerektiğini ifade eden Smirnov, etkili işbirliğine örnek alarak da Rusya güvenlik organları ile Özbekistan güvenlik organlarının ‘Hizbut Tahrir’ faaliyetlerini engellemesini gösterdi.

BREZİNSKİ SÖYLEMİŞTİ

ABD’li stratejist Brezinski de DAEŞ ile ilgili ortaya attığı tezinde, örgütün Orta Asya ve Kafkasya’ya yayılabileceğini söylemişti. DAEŞ’in Orta Doğu’da Irak ve Suriye’de devam eden faaliyetlerinin başka bölgelere yayılma ihtimalinin yüksek olduğunu ve terör saldırılarına bu bölgelerde devam edebileceğini belirtmişti Brezinski.

Terör uzmanları da DAEŞ’in gücünü Irak ve Suriye’de mevcut yapısını korumak ve geliştirmek için kullanılacağını fakat eksik duruma gelmeye başladığı zaman buradan kaçan unsurların özellikle otorite boşluğunun olduğu, yönetim ve halkın arasında büyük sorunların yaşandığı, ötekileştirilmelerin olduğu ülkelerde bu tip örgütlerin alan bulabileceği belirtilmişti.

DAEŞ’in yayılma ihtimalinin bir örneği geçtiğimiz ay Nijerya’dan gelişti.Nijerya’da ülkenin kuzeydoğusunu kontrol eden Boko Haram örgütünün lideri Ebu Bekir Şekau, yayınladığı ses kaydıyla DAEŞ’e biat ettiklerini açıklamıştı. Uzmanlar, örgütün artık ‘DAEŞ’in Afrika kolu’ olduğunu belirtiyor.

IŞİD DOSYASI : IŞİD’e Katılan ODTÜ’lü Gencin Dehşete Düşüren Anıları

ODTÜ Fizik bölümü mezunu Raşid Tuğral, Facebook hesabından tüm arkadaşlarını şaşırtan bir paylaşımda bulundu; ‘Hilafet topraklarından selamlar’…

Tek başıma geçirdiğim 14 saatlik yolculuğun ardından hayatımda ilk kez Urfa’ya geldim ve ocak ayının 10’unda her şeyi geride bırakarak İslam Devleti topraklarına hicret ettim. Urfa’dan Tel Abyad’a geçişim doğal yollardan olmadı elbette. Geçiş oldukça zor sayılırdı. Bayağı bir koşmak zorunda kaldık. O yüzden büyük bir valiz almamam isabetli olmuş. Sınırı geçen kişilerden bir tek Türk ben vardım. Gerisi Tunus’tan Libya’dan, Arabistan’dan gelen kardeşlerdi. Sınırı geçtikten ve 500 metre yürüdükten sonra bizi selektör yakarak bekleyen bir araba bekliyordu

Mezuniyetinin ardından Finlandiya’da yüksek lisans yaparken IŞİD’e katılmaya karar veren Tuğral, Şanlıurfa üzerinden Suriye’ye geçiş yapmış

YPG’den ganimet olarak alınan bir evde kalmaya başladıklarını yazan Raşid Tuğral, IŞİD saflarında yaşadıklarını detaylıca anlatıyor.

Yaşadıkları evde, Hollandalı, Doğu Türkistan’lı, Fransız, Bangladeşli, Faslı, Kosovalı, Alman müslümanların bulunduğunu aktaran Tuğral, ertesi gün bir sorumlunun kendisinden “şehit olunca aramak için” bir telefon numarası aldığını belirtiyor. Kendisine bir kod isim verdiklerini söyleyen Tuğral, başta Ebu Hurayre At-turki ismini verdiklerini ama kendisinin bunu Ankara‘nın Sincan ilçesine atfen Ebu Hurayre At-Sincani diye değiştirdiğini belirtiyor.

‘Kimin cemaatindensin?’ diye sorulduğunda, ‘Ben sadece ODTÜ’de birkaç arkadaşla takılıyordum dedim, şaşırdılar’

IŞİD’in hakimiyetindeki topraklara hareket ederken başka Türklerle de karşılaştığını belirten Tuğral’ın ifadeleri, farklı grupların da IŞİD’e katılmayı sürdürdüğünü açıklıyor.

Tuğral, kendisine “kimin cemaatindensin” diye sorduklarında “ben sadece ODTÜ’de bir kaç arkadaş takılıyordum, cemaat falan hiç bilmiyordum diye cevap verince şaşırdılar biraz” diyor. Rakka’da ve Humus’ta Şer’i eğitime alında anlatan Tuğral, daha sonra geçtikleri fiziksel eğitimi de ayrıntılarıyla anlatıyor.

‘Eğitimlerde her şey notlandırılıyor, en çok dikkat edilen konu emre itaat’

Tuğral, yazısında fiziksel eğitimde her şeyin notlara tabi olduğunu belirtiyor: “Bunun haricinde fiziki eğitim oldukça ağır sayılırdı. Ve burada yaptığımız her şey notlandırılıyordu. Özellikle dikkat edilen nokta emirlere itaat. Tertip, uykudan uyanma vs. hepsi notlara tabi. Ve muasker bitiminde bu tutulan notlar daha sonra bizim not ortalamamız gibi bizimle birlikte her yere gelecek deniyordu.”

‘Bazı Nusra militanları daha iyi para verdiği için IŞİD’e katılıyor’

Tuğral, Nusra’dan IŞİD’e (kendi aralarında devlet anlamında Devle diyorlar) geçen bir militanın sözlerini de şöyle aktarıyor: “Bunların bir kısmı Devle mücahitlere iyi para vermesi, ev vermesi gibi dünyevi sebeplerden gidiyorlardı diyor, iki üç muhacir arkadaşım vardı onlardan çok emindim. Onlar her şeylerini bırakıp buraya geldiler ve dünya menfaatleri pek umurlarında değildi.”

‘Devletin işleyişinde aksaklıklar var, temizliğe önem verilmiyor. Trafik kuralları tam oturmamış’

Tuğral, ‘İslam Devleti’ işleyişindeki aksaklıkları da şöyle anlatıyor:

“Devle işleyiş olarak da mükemmel değil, temizliğe önem verilmiyor, trafik kuralları tam oturmamış olabilir ancak adım adım elimizden geldiğince biz düzeltmeye çalışacağız inşallah, özellikle muhacirler olarak.” Eğitimin ardından komandoya seçildiğini öne süren ODTÜ mezunu genç, oradaki koşulları da şöyle anlatıyor:

“Haftada bir bir koyun kesiliyordu ve sayımız toplamda 30 kişi olduğu için haftanın en az 4-5 günü yemekler etliydi. Neredeyse her gün muz ve portakal ikram ediliyordu. 3-4 günde bir snickers verildiği de oluyordu (snickers bayağı meşhur buralarda).”

Suriye Ordusu’ya girdikleri bir çatışmayı da aktaran Tuğral, çatışmalara gidenlerin imkan bulurlarsa öldürdükleri Suriyeli askerlerin kafaların kesip onları da getirdiklerini yazıyor.

‘Sosyalistlerin hayalini kurdukları devlet’

Kendisini fotoğrafçı yaptıklarını söyleyen Tuğral, “(şeriat kısmı hariç) burası tam sosyalistlerin hayalini kurduğu devlet" diyerek, propaganda yapmayı da ihmal etmeyerek şunları yazıyor:

“Burada herkese ihtiyaçları veriliyor ve hastane gibi hizmetler ücretsiz. Emirler ve mücahitler arasında çok fazla fark yok, aldıkları ücret göründüğü kadarıyla aynı. Ne kadar aldıklarını tam bilemem ama bizim tağut devletteki gibi bir maddi olarak makam farkı yok. Emirlere bile akhi olarak hitap edebiliyorsun burada. Burada emir olmak Allah’a ve müminlere karşı ekstra yükümlülük demek.”

Evlenmek için dört ay süre var

Tuğral, IŞİD’in elinde tuttuğu ve İslam Devleti adını verdiği topraklardaki gündelik yaşama ilişkin de bilgiler veriyor:

“Bekar mücahitlere Devle aylık 100 dolar veriyor ve bunlar 7 kişilik evlerde kalıyorlar. Fakat bu 100 dolar haricinde yemek ihtiyacı devle tarafından karşılanıyor. Muhacir arkadaşların evlenmesi için burada 4 aylık bir süre var. Dört aydan önce kendi imkanlarınızla evlenebilirsiniz fakat evlendirme dairesi böyle bir süre veriyor. Evlenen arkadaşlara Devle bir ev veriyor ve eşi ve çocukları için maddi destek veriyor. Mücahitler genellikle bir hafta izin ve bir hafta nöbet tutuyorlar fakat istisnai durumlarda izinler iptal edilebiliyor. (…) Ensar temizlik konusunda pek iyi değil o yüzden hijyen konusunda takıntılı olan arkadaşlar psikolojik olarak kendilerini alıştırsınlar. Fakat inşallah muhacirler sayesinde herşey oturacak burada. Allah gerçekten ensardan razı olsun.”

Raşid Tuğral, Facebook’ta paylaştığı ifadeler dikkat çekip yayılınca gönderiyi sildi.

İnanılması güç bir hikayenin baş kahramanı Raşid Tuğral, Türkiye’nin en iyi okullarından birinden mezun olmasının ve Avrupada yüksek lisans yapmasının ardından katılmayı tercih ettiği IŞİD saflarında yaşadıklarını adeta bir seyahat bloguna yazar gibi yazarak herkesi şaşırttı.

Ancak bu ifadeler yayılınca gönderi silindi.

Kaynaklar:

IŞİD’e katılan ODTÜ’lü vahşeti böyle savundu: Kafa kesme hak edene veriliyor

Gerçekten IŞİD’e katılmamış olabilir yönündeki iddialar için,

ODTÜ’lü fizikçi IŞİD’e gerçekten katıldı mı?

IŞİD DOSYASI : Kobani (Ayn El-Arab) Savaşı

Kobani (Ayn El-Arab) Sava.pdf

IŞİD DOSYASI /// KENAN AKIN : IŞİD şimdi “nokta” terörüne döndü !

IŞİD’ın Suriye ve Irak cephelerinde durdurulması, örgütü değişik ülkelerde nokta hedeflere kanlı saldırılara yöneltmiş bulunuyor.
IŞİD teröristlerinin Yemen ve Tunus’a giriştikleri baskınlarda onlarca Şii can verirken, yüzlerce kişinin de yaralanması, yeni bir dehşet kasırgası yaratıyor.
Başı iç çatışmalardan bir türlü kurtulamayan ve daha büyük kanlı olayların beklendiği Yemen, bir tarafa bırakılırsa, seçimle “İhvan” tehlikesini geçiştirdiğini sanan Tunus üzerinde durmak gerekiyor.
Gerçekten de, “Arap Baharı” nın ilk ülkesi Tunus’un yakasını uğursuzlukların, daha doğrusu terörist baskınların bırakmayacağının sinyalleri alınıyor.
Tunuslular; 1956 yılında Fransa’dan bağımsızlıklarını geri aldıklarından beri, ilk kez “demokratik” bir seçimle Cumhurbaşkanlarını seçmiş olmalarına rağmen, terörist baskınların tehdidi altında yaşamaları, Orta Doğu’yu daha da geriyor.
Aslında Tunusluların, “Müslüman Kardeşler” projesini demokratik yolla ret etmeleri, Orta Doğu’da birçok lidere “uyarı” niteliğini de taşıyor.
Ne var ki, Arap dünyasındaki laik ülkelerden biri olarak görülen Tunus’ta, 2011’de Zeynel Abidin Bin Ali rejimini deviren isyandan bu yana İslamcı militanlar gücünü artırıyor.
Nitekim, Bardo Müzesi’ne girişilen ve birçoğu Avrupalı turist en az 25 kişinin öldüğü saldırı 2011’den bu yana yaşanan en büyük kanlı olaydı.
Saldırıyı IŞİD’le bağlantılı Selefi militanlar tarafından yapıldığı biliniyor.
Bazı araştırmacılar, IŞİD saflarında yer alan yabancılar arasında Tunuslular en büyük orana sahip olduğunu öne sürüyor.
Tunuslu yetkililer ise ülkeden yaklaşık 3 bin kişinin cihad adına Suriye ve Irak da dahil olmak üzere farklı ülkelerde savaşmaya gittiğini söylüyor.
Terör karşısında aciz kalınıyor
Son seçimlerde, İslamcı En Nahda’ya karşı sandıkta zafer kazanarak kurulan yeni hükümet, İslamcı militanlar için çok daha sıkı önlemler alacağı sözünü vermenin güçlüğünü çekiyor.
2011 sonrası yapılan ilk seçimleri kazanan En Nahda, cihatçı grupların üstüne gitmemekle itham ediliyor.
Bu algının 2013’te laik siyasetçiler Şükrü Beleyid ve Muhammed Brahmi’nin öldürülmesinden sonra derinleştiği hatırlanıyor.
Öte yanda Tunus; Cezayir sınırında İslami Mağrib El Kaide örgütüne karşı da savaşıyor.
Grubun Temmuz 2014’te Tunus’un dağlık bölgelerinde güvenlik güçlerine düzenlediği saldırıda en az 14 asker ölüyor.
Tunus, bölgedeki en küçük ordulardan birine sahip olduğundan böylesine saldırılar karşısında aciz kalıyor.
Ayrıca ordunun, ‘terörle’ mücadelede çok az bir deneyime sahip olmasından, terörün önü alınmıyor.
Hatırlanıyorsa, başında Ebu Ayadh el-Tunisi’nin bulunduğu İslamcı Ensar el-Şeria
Grup, Eylül 2012’de Tunus’taki ABD Konsolosluğu’na yönelen saldırıyı gerçekleştirmekle suçlanıyor.
Tunus demokrasiden uzak
Son kanlı olaylar, Tunus’un tam bir demokratik rejimden henüz uzak olduğunu gösteriyor.
Bazı yorumculara göre; Tunus’ta “Yeni Ulusalcı Devlet” ile “Siyasal İslam” anlayışı arasındaki çekişmeyi açıkça ispatlıyor.
En önemlisi, devrimden sonraki seçimlerin anahtar sözcüğü “İslam” iken, bugün yerini “Devlet” sözcüğüne bırakıyor.
Bu da toplumun “İhvanlaştırılmasının” önünü tamamen kapayacak bir siyasal duyarlılık anlamına geliyor.
Sözde, “Arap Baharı” nın “Yasemin Baharı” adı altında Tunus’ta başladığını ve yönetimi alt üst ettiğini hatırlattıktan sonra, Orta Doğu’yu kana boğan gelişmeler,
Arap ülkelerinin ne denli tehlikeler içinde olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Gerçi, ABD’nin tavrı daha doğrusu “Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi” nin yeni uygulanışı; sorunları, çatışmaları “dondurma” aşamasını işaretliyor.
Gerçekten de, ABD’nin İran’la uzlaşması Sünni-Şii dengesini de beraberinde getiriyor.
En önemlisi, ABD’nin hatta bütün dünyanın çekindiği ve ne yazık ki din adına terör yapan radikal grupların denetim altına alınma fırsatını yaratıyor.
Tabii ki, Türkiye’nin bu “denge” oyununda, en azından “kazanamayanlar” arasında yer alması ihtimali gün geçtikçe çoğalıyor.
Buna rağmen, Suriye takıntısından nedense vazgeçilemiyor.

IŞİD DOSYASI : Irak Şam İngiliz Devleti

İngilizler’in IŞİD üzerinden oynadıkları oyun ortaya çıkınca, Kraliçe’nin medyası IŞİD nedeniyle tutukladıkları 14 kişiyi yayınladı. Ama rakamlara göre İngiltere‘den teröre gidenlerin sayısı 3 bini buldu. Her hafta 5 İngiliz Suriye’ye geçerken, bunlardan 600’ünün İngiltere’de silahlı eğitim aldığı ortaya çıktı

Irak ve Suriye’de üst üste yaşanan kaosların ardından ortaya çıkan IŞİD, bölgede terör estirirken son günlerde yaşanan gelişmeler kanlı örgütün içinde İngiliz etkisinin büyük olduğunu ortaya koydu. Önce IŞİD’in kafa kesen celladı Muhammed Emwazi’nin İngiliz istihbarat servisi MI5 ajanı olduğu ortaya çıktı. 3 İngiliz kızı Türkiye üzerinden Suriye’ye götüren Muhammed el Raşit de İngiltere ile istihbarat paylaşan Kanada’nın konsolosluk görevlilerinin tüm bilgileri verdiğini itiraf etti. 3 İngiliz kızla beraber onlarca İngiliz’in daha IŞİD’e gittiği ortaya çıkarken, bu sırada Türkiye’nin IŞİD’e gitmek üzere yakalayarak İngiltere’ye iade ettiği 3 genç erkek ise Kraliçe’nin mahkemelerinde serbest bırakıldı. Yine Türkiye’nin yakalayıp iade ettiği İngiliz kız Jamila’nın ise 7 ay Suriye’de kaldıktan sonra İngiltere‘ye döndüğü, burada MI5 ajanları ile görüştüğü, yakın takipte olduğu için tutuklanmadığı ama tüm bu güvenlik önlemlerine rağmen elini kolunu sallayarak yeniden Türkiye’ye geldiği anlaşıldı.

KRALİÇE’NİN ASKERLERİ

3 binden fazla İngiliz’in IŞİD’e katılmasını tamamen "Türkiye sınırlarda yeterli kontrol yapmıyor" yalanıyla savunmaya çalışan İngilizler, ajanları üst üste açığa çıkınca dün IŞİD’e katılım ve yardım nedeniyle yakaladıkları 14 kişinin isimlerini paylaştı. Kraliçe’nin medyası "İngiltere, IŞİD’e karşı yoğun bir savaş veriyor" derken; yakalanan 14 kişi dışında yapılan diğer operasyonlara da yer verildi. Ama İngiliz araştırma şirketleri ve yetkililerinin verdiği rakamlar Kraliçe’nin medyasında yer almadı. Resmi ağızlardan yapılan açıklamalar ve İngiltere’de yapılan araştırmalara göre bu ülkeden IŞİD’e 3 binden fazla katılım oldu. Bunlardan 600 kadarı bu ülkede askeri eğitim aldı. Bin 500’ü IŞİD içinde fiilen çatışmalara katıldı. 250’si de tıp eğitimi aldı. Hâlen her hafta 5 İngiliz, teröre gitmek için ülkesinden ayrılıyor. Üstelik IŞİD’in celladı Emwazi dahil, IŞİD’e para gönderen hiçbir banka hesabı engellenmiyor. Bunları görmezden gelen Kraliçe’nin medyası ise tutukladıkları 14 kişi üzerinden "IŞİD’e karşı mücadele ediyoruz" algısı oluşturarak, Türkiye’yi suçlamaya devam ediyor

HER İSİMDEN BİLGİLERİ VAR

İŞİD’in içinde İngiliz komutanlarla yakınlık kurup elde ettiği bilgileri Kanadalı ajanlarla paylaşan Muhammed el Raşit’in ifadelerine göre İngiltere, kendi ülkesinden ayrılıp Türkiye üzerinden Suriye’ye gitmeye çalışan her ismi biliyor. En az 150 kişiyi IŞİD’e götüren ve yüz binlerce pound’luk para trafiğini yöneten el Raşit, İngiltere’den gelen her ismi daha gelmeden önce bildiğini ve bu bilgiyi Kanadalı ajanlara ilettiğini itiraf etmişti. Büyük Britanya’ya bağlı olduğu için Kraliçe’nin toprağı sayılan Kanada, aynı zamanda istihbarat anlaşması gereği tüm bilgilerini İngiltere ile paylaşmak zorunda olduğu için, İngiliz yetkilileri de el Raşit’in gönderdiği tüm bilgileri en baştan biliyordu.

ASKERİ SEVKİYAT


IŞİD’in
içinde en az 3 bin İngiliz vatandaşı bulunuyor.
Bu kişilerden 600 kadarı İngiltere’de askeri eğitim aldı.
Bin 500 İngiliz, IŞİD’in içinde fiilen silahlı çatışmalara katılıyor.
IŞİD’in komutanlarından 150 kadarı İngiliz vatandaşı. Bunlar arasında en bilineni Cihatçı John diye tanınan cellat Muhammed Emwazi.
IŞİD’e giden İngilizlerin en az 250’si tıp eğitimi aldı.
2015 Mart rakamlarına göre her hafta 5 İngiliz, IŞİD’e gitmeye devam ediyor.

IŞİD DOSYASI /// IŞİD : Big Beni de Eiffel Kulesinide indiririz

Britani Londra’daki Big Ben ve Paris’teki Eiffel Kulesi’ni yerle bir edeceği tehditinde bulundu

İngiliz Işıd üyesi Beyaz Saray’a saldırı tehditinden sonra şimdi de Londra’nın Big Ben’i ve Paris’in sembolu Eiffel kulesini ezip tuz buz edecekleri korkunç bir planları olduklarını belirtti.

Türkiye’de gösterimde en popüler dizilerden biri olan Kurtlar Vadisinde Işıd’ın yöneticisi(Dizide Şedit olarak geçiyor) rolündeki Britani ile aynı isme sahip olan 32 yaşındaki Abu Abdullah Britani ve asıl ismi Abu Rahin Aziz olduğu sanılan IŞID’lı Mirror.co.uk’in haberine göre Britani ülkelerin sembolleri olan yerlere saldırı tehditinde twitter’i kullandı.

Britani daha önceden de Buckingham Sarayını camiye çevireceği tehditinde bulunmuş, Twitter’ın Işıd’ı destekleyenleri susturmaya büyük çaba harcamasına rağmen tehditlerine devam etmişti.

“İngiltere’nin köpekleri o gün geldiğinde zamana ihtiyacınız olduğunu anladığında tek göreceğiniz insanların yüzlerindeki dehşet ve tuzla buz olmuş bir Big Ben olacak” diye tweet atan Britani geçen yıl İngiltere’den ayrılıp Işıd’a katıldı.

Geçtiğimiz günlerde İngiliz İstihbarat servisi MI5 VE Amerikan İstihbarat servisi CIA Twitter’de binlerce radikali hedef almasına rağmen birçok radikal başka isim ve detaylarla tekrardan yeni hesaplar açmış bu kurumlar kamuoyunda ve sosyal medyada alay konusu olmuştu.

Işıd sözcüsü Abu Mohammed Al- Adnani tüm destekçilerine Beyaz Saray’ı da içeren ünlü binalara saldırı çağrısında bulunmuş, geçtiğimiz hafta da Nijeryalı radikal grup Boko Haram’da gruba halef olduğunu belirtmişti.