Etiket arşivi: Eski

CIA DOSYASI : Eski ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA ajanı Marilyn Monroe’yu ben öldürdüm dedi

Eski ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA çalışanı Normand Hodges, 36 yaşında hayatını kaybeden Amerikalı oyuncu Marilyn Monroe’yu kendisinin öldürdüğünü iddia etti.

Amerikan Hükümetinin 1959- 1972 yıllarında suikast düzenlendiği isimler arasında Monroe’nun da ismini veren Hodges, ‘Ülkenin güvenliğini tehdit eden’ birçok kişiyi ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA tarafından verilen emirle ‘ortadan kaldırdığını’ açıkladı.

AMERİKA’NIN GÜVENLİĞİ İÇİN TEHDİTTİ

Taraf’ta yayımlanan habere göre, CIA’deki aktif çalışma yaşamı boyunca öldürdüğü bir kadının Mariyn Monroe olduğunun altını çizen Hodges, Monroe’yu öldürdüğü için pişmanlık yaşamadığını, meşhur yıldızın Amerika’nın güvenliği için o devre ağırbaşlı bir tehdit oluşturduğunu belirtti.

FİDEL CASTRO İLE İLİŞKİSİ VARDI

Hudges Monroe suikastını şöyle anlattı; “Elimizde o devre Marilyn Monroe’nun yalnız Kennedy ile değil Fidel Castro ile de ilişkisi olduğunun bilgisi vardı. Dönemin ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA üst düzey yetkilisi Jimmy Hayworth bana Monroe’nun hemen ortadan kaldırılmasını ve ölümüne intihar süsü verilmesi gerektiğinin emrini verdi."

Hodges, Monroe’nun yanı sıra CIA’ın 1959 – 72 seneleri arasında suikast düzenlediği isimlerin ağırlıklı olarak sendika üyeleri, aktivistler ve gazeteciler olduğunu da açıkladı. Hodges’ın itirafları üzerine Amerika Federal Soruşturma Bürosu FBI soruşturma başlattı.

GENELKURMAY DOSYASI /// Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı : Uludere’de TSK’ya operasyon yapıldı

‘Savcı Kiraz olayı, AKP ve MİT’İN tezgâhı’

Genelkurmay İstihbarat eski Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, "Uludere’de 34 vatandaşın ölümüyle sonuçlanan operasyonda asıl hedefin TSK olduğunu" öne sürdü.

“O bölge kaçakçılık bölgesi. Böyle bir terörist hareketin olmayacağı belliydi" diyen Pekin, "Sonrasında bütün operasyonlar durduruldu. Devlet Kürt vatandaşlar nezdinde itibarsızlaştı. TSK yanıltıldı” ifadesini kullandı.

Bombardımandan dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün haberdar olduğunu da iddia eden Pekin, şunları söyledi:

“Bu tür olaylarda Harekat Başkanı, uçaklar kalkmadan 15 dakika önce Başbakanı arar. Bilgi verir. Bu olayda da Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na bu bilgi verilmiştir.”

‘PKK’ya özerklik sözü verildi’

Zaman’dan Emre Soncan‘a konuşan İsmail Hakkı Pekin, kaçakçıların arasında PKK’lı Bahoz Erdal’ın olduğu yönündeki yanlış istihbaratın, ABD ya da MİT kaynaklı olduğunu bildirdi. Eski istihbaratçı, “KCK’yı MİT kurdurmuş olabilir” derken, "AKP hükümetinin PKK’ya özerklik sözü verdiğini" iddia etti. Pekin, "Erdoğan’ın başkan olması halinde, Abdullah Öcalan’ı serbest bırakacağını" öne sürdü.

2010’da dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’le yaptığı bir görüşme iddiasını anlatan emekli Korgeneral, şunları söyledi:

“Bana ‘Kürtler bizim topraklarımızda eninde sonunda ülke kuracaklar. Alacağımız tedbirlerle bu devletin kuruluşunu uzatabiliriz. Ve bu süre zarfında dünyada yeni gelişmeler olabilir, farklı bir konjonktür ortaya çıkabilir’ demişti.”

‘Savcı Kiraz olayı, AKP ve MİT’İN tezgâhı’

Berkin Elvan davasına bakan Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın DHKP-C üyeleri tarafından öldürülmesini de yorumlayan Pekin, dikkat çeken iddiada bulundu:

“Genel olarak terör olaylarından AKP iktidarı faydalanıyor. Bu olayı da MİT ve AKP tezgahlamış görüntüsü var.”

Emekli Korgeneral, bu tür olayların bir hafta içinde aydınlatılamaması halinde, arkasında devletin kendisinin aranması gerektiğini kaydetti.

‘MİT’in tahşiye raporu Gülen’in konuşmasından önce bize geldi’

Emekli Korgeneral Pekin, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nın 13 Mart 2009’da kuvvet komutanlıklarına gönderdiği Tahşiyeciler Raporu ile ilgili de önemli açıklamalarda bulundu.

Pekin, hazırlanan Tahşiyeciler raporlarının Fethullah Gülen’in konuşmasından daha önceki bir tarihe ait olduğunu açıkladı. Pekin, “Tahşiyecilerle ilgili MİT’ten Genelkurmay’a istihbarat geldi. Ben de İstihbarat başkanı olarak, konuyu özetleyip kuvvet komutanlıklarına yayımladım. Bizim zaten böyle bir istihbarat toplama yetkimiz yok. Tamamıyla MİT’in çalışmasıdır. MİT’ten bize gelen rapor da Fethullah Gülen’in yaptığı konuşmadan önceydi” dedi.

LÜTFEN OKUYUN VE PAYLAŞIN : ESKİ İNGİLİZ GEMİCİLERİ HİKAYESİ VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN DURUMU

 

AZ DUYULMUŞ BİR HİKAYEDİR, GENELDE ESKİ GEMİCİLER BİLİR.

ESKİDEN GEMİLERDEKİ FARELERİ YOK ETMEK İÇİN İNGİLİZLERİN GEMİLERİNDE UYGULANAN BİR METODDUR.

BİR TANE FAREYI CANLI OLARAK YAKALAYIP BOŞ BİR TENEKEYE KOYARLAR VE GÜNLERCE AÇ BIRAKIRLAR. SONRA BİRGÜN YAKALADIKLARI KÜÇÜK BİR FAREYİ BU FARENİN YANINA KOYARLAR. GÜNLERCE AÇ KALMIŞ OLAN FARE BU FAREYİ YER. SONRA BİR DAHA BİR DAHA DERKEN YAMYAM BİR FARE ELDE EDERLER. BU FARE ARTIK İYİCE DE SEMİRMİŞ VE KUVVETLENMİŞ OLUR.

SONRA BU FAREYİ GEMİNİN İÇİNE SALARLAR ŞİMDİ ORTADA TEBDİL KIYAFET GEZEN GÜÇLÜ KUVVETLİ BİR YAMYAM FARE VARDIR VE BU FARE RAHATLIKLA DİĞER FARELERİN YANINA SOKULUR VE YAKALADIĞINI YER. BÖYLECE GEMİ FARELERDEN TEMİZLENİR.

BİR NESLİ YOK ETMEK İÇİN UYGULADIKLARI BU METODU, EMPERYALİST (Sömürü temeline dayalı yayılımcı) DIŞ MİHRAKLAR (Odak / kaynak ülkeler ve oluşumlar), ŞİMDİ İÇİMİZE EĞİTİLMİŞ, SEMİRİLMİŞ, BEYNİ YIKANMIŞ, YAMYAM FARELER SOKULARAK, BİZİ DE YOK ETMEK İÇİN KULLANIYORLAR.

ŞiMDİ ARAMIZDAKİ BU YAMYAM FARELERE HER ZAMANKİNDEN FAZLA DİKKAT ETMENİN ZAMANIDIR.

AKLINI (SEÇİM VE TERCİHİNİ) DOĞRU KULLAN VE KENDİNİ YEDİRTME …

CIA DOSYASI : Romanya eski Cumhurbaşkanı İliescu, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA hapishanelerini kabul etti

Romanya eski Cumhurbaşkanı Ion İliescu, 2003 senesinde Romanya’da ABD ‘nın ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA ismine bir büro açması için lazım gelen belgeyi imzaladığını açıkladı.

Devrim ertesi ve 2000-2004 seneleri arasında Romanya cumhurbaşkanlığı görevini yapan Ion İliescu Alman dergisi Spiegel’e verdiği röportajda, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA hapishanelerinin Romanya’da bulunduğunu açıkladı. Ion İliescu, eski Polonya Devlet Başkanı Alexander Kwasniewski’den akabinde ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA hapishanelerini kabul eden ikinci devlet başkanı oldu.

Eski Cumhurbaşkanı dergiye verdiği röportajında, Amerikalı müttefiklerin 2002 senesi sonu 2003 senesi başlarında bir bina istediklerini ve bu isteği onayladığını ifade etti . İliescu, bina ayrıntıları ile Dış İstihbarat Servisi (SIE) şefinin ilgilendiğini belirtti . O zamanlar NATO üyeliği sürecinde olan Romanya için bunun ABD ‘ya bir jest olduğunu ifade eden İliescu " ABD ile müttefikimiz olarak Afganistan’da, Ortadoğu’da beraber savaştık bu nedenden ABD ‘ya karşı güvenimiz bulunmakta ve verdiğimiz binadaki aktivitelere devlet olarak karışmadık." diye belirtti . Ayrıca 85 yaşındaki eski Cumhurbaşkanı " Şayet orada yapılanları bilseydik tavrımız pozitif olmazdı." diye ekledi.

Spiegel’e açıklama yapan dönemin Dış İstihbarat Servisi (SIE) şefi İoan Talpes ise verilmekte olan yerin bir transit merkezi olarak kullanılacağını ve Amerikalıların, Romanya’nın buradaki hiçbir şeyi bilmemesini istemesinin tehlikeli sonuçlar doğuracağı uyarısını yaptığını ve durumu İliescu’ya belirttiğini belirtti . Talpes, ancak Roman yetkililerin Bükreş’te mevcut bulunan bu ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA merkezinde ne olup bittiğini bilmek istemediklerini iddia etti.

Önceki haftalarda bir televizyon programında eski Cumhurbaşkanı Basescu’nun reddettiği Romanya’daki ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA merkezinin 2003 senesinde Polonya’da ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA sorgu merkezinin, kapatılması akabinda açıldığı belirtiliyor. CİHANRomanya eski Cumhurbaşkanı İliescu, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA hapishanelerini kabul etti

ERGENEKON DAVASI /// Eski İstihbarat Başkanı Pekin : Erdoğan’ın ‘aldatıldık’ ifadesi samimi değil

Genelkurmay Başkanlığı eski İstihbarat Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘aldatıldık’ ifadesini samimi bulmadığını söyledi. Pekin, “Ellerinde bütün yetkiler vardı. Siyasi iktidarın çok büyük sorumluluğu var, başta o zamanın başbakanı olmak üzere bu konuyla ilgili.” dedi.

Genelkurmay Başkanlığı eski İstihbarat Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘aldatıldık’ ifadesini samimi bulmadığını söyledi. Pekin, “Ellerinde bütün yetkiler vardı. Siyasi iktidarın çok büyük sorumluluğu var, başta o zamanın başbakanı olmak üzere bu konuyla ilgili.” dedi.

Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Bursa kitap fuarında kitaplarını imzaladı. Burada gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandıran Pekin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Aldatıldık’ şeklinde ki sözlerinin hatırlatılması üzerine, “Biz de aldatıldık zaten, hep birlikte” şeklinde gülerek karşılık verdi. Ardından şöyle devam etti: “Cumhurbaşkanının ‘biz bu konuda aldatıldık’ ifadesine gelince, öyle olduğunu sanmıyorum. Çünkü o zamanda bunun böyle olduğu belliydi. Amaç askeri vesayetin kırılması, Türk Silahlı Kuvvetlerine diz çöktürülmesiydi, onu başardılar. Özellikle de bunu yaparken kullandıkları, kendilerinin paralel dedikleri, cemaati kullandılar. Cemaatin hakimlerini, savcılarını, polislerini kullandılar. O zaman da biliyorlardı bunları. Bizde kendilerine bunları söylemiştik. Araştırmayı bizzat ben yapmıştım ve genelkurmay başkanına vermiştim. Genelkurmay Başkanı da bunları kendilerine arz etmişti hepsini. Bunların hep böyle olduğu biliniyordu. Maalesef sonuçta iki taraf arasında iktidar savaşı başlayınca bu tip kumpaslarla ilgili ‘biz aldatıldık’ gibi bir takım ifadeler kullanılıyor. Ben bu ifadelerin samimi olmadığını değerlendiriyorum. Samimi ifadeler değil. Ellerinde bütün yetkiler vardı. Siyasi iktidarın çok büyük sorumluluğu var, başta o zamanın başbakanı olmak üzere bu konuyla ilgili.”

‘İZİN VERSELER MEZARDAN BİLE TÜRKİYEYİ YÖNETECEKLER. BU KADAR ÖNEMLİ ONLAR İÇİN KOLTUK’

Emekli Korgeneral Pekin, “Yurt dışında, özellikle Avrupa’da bu durumda istifa müessesesi çalışıyor, bizde neden çalışmıyor?” şeklinde ki bir soruya ise, “Çalışıyor ama bizde istifa falan kimse etmiyor. Herkes koltuğuna çakılıyor, ölünceye kadar koltuğunda kalıyor. İzin verseler belki mezardan bile Türkiye’yi sevk ve idare edecekler. Bu kadar önemli onlar için koltuk.” şeklinde karşılık verdi.

Türkiye’nin önünde iki tane büyük sorun olduğunu belirten emekli korgeneral İsmail Hakkı Pekin, sözlerini şöyle tamamladı: “Biri güvenlik sorunu, bir tanesi de ekonomik kriz. Türkiye’nin güvenliği tabi tehlikede, etrafımızda olan bitenlere bakın, o yüzden tehlikede. Birde bu kumpas davalar yüzünden bu ülkenin ne kadar bilgisi, ne kadar planı varsa, her şeyi maalesef dış istihbarat örgütlerinin eline geçti. Normalde bunların önünün alınması hem emniyetin görevi, hem de Milli İstihbarat Teşkilatı’nın görevi. Tabi kurumlarda sorumlu ama gerekli tedbiri alamıyorsan maalesef ülkenin güvenliğini, kritik bilgilerini başkalarının eline teslim ettiler. Şu anda elimizde ne kadar gizli bilgi varsa, her halde hepsi ABD’nin, MOSSAD’ın yada İsrail’in, diğer ülkelerin ellerinde.”

İSRAİL DOSYASI : Eski MOSSAD Başkanı’ndan tarihi İsrail itirafı

Eski MOSSAD Başkanı Meir Dagan, İsrail ile ilgili tarihi bir itirafta bulundu. Meir Dagan, "Yaşadığımız liderlik krizi, İsrail devletinin kuruluşundan beri yaşadığı en kötü kriz" dedi.

Tel Aviv‘de düzenlenen binlerce kişinin katıldığı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu karşıtı mitingde konuşan Dagan, "Netanyahu son altı yıldır başbakanlık yapıyor. İsrail hiçbir dönemde bu kadar zorda kalmamıştı. Netanyahu, son altı yıllık başbakanlığı döneminde, daha iyi bir gelecek için hiçbir inisiyatif almadı" diye konuştu.

İsrail’in geçtiğimiz yaz Gazze‘ye düzenlediği ve 2 binden fazla Filistinlinin hayatına mal olan askeri saldırının başarısızlıkla sonuçlandığını ifade eden Dagan, "Sıfır diplomatik başarı ve sıfır caydırıcılıkla sonuçlanan bir askeri operasyon için ağır bedel ödedik. Sonuçta bir sonraki askeri harekat için geri sayar durumdayız" dedi.

2002 yılında Ariel Şaron tarafından MOSSAD‘ın başına getirilen Meir Dagan 2011 yılında görevini kendi isteği ile görevini bıraktıktan sonra İsrail basınına verdiği demeçlerde zaman zaman Başbakan Netanyahu’ya sert eleştiriler getirmişti.

İsrail’de 11 partinin katılacağı 17 Mart’ta yapılacak parlamento seçimlerine yönelik yapılan kamuoyu araştırmalarında, İşçi Partisi lideri İzak Herzog liderliğindeki "Siyonist Blok" ile Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Likud Partisinin en fazla oyu alması bekleniyor.

İsrail’in tamamının tek bir seçim bölgesi olarak kabul edildiği seçim sisteminde, seçmenler herhangi bir adaya değil, parti listesine oy kullanıyor. Hükümet kurmak için ise 120 sandalyeli mecliste 61 koltuğa sahip olmak gerekiyor.

MİT DOSYASI /// Eski Adana Cumhuriyet Savcısı Aziz Takçı : MİT suç işledi

Ocak 2014’te MİT’e ait olduğu anlaşılan 3 TIR’da insani yardım malzemesi taşındığı iddialarını reddeden ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hedefe oturttuğu eski Adana Cumhuriyet Savcısı Aziz Takçı, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

Alınan bir ihbar üzerine, 19 Ocak 2014’te sonradan MİT’e ait olduğu anlaşılan 3 TIR’da arama yaptırdığı için önce sürgüne gönderilen, ardından da hakkında soruşturma başlatılan Savcı Aziz Takçı, görevini yaptığını vurguladı. Eski Adana Cumhuriyet Savcısı Takçı, “Bu olayda ben ve kolluk, kanunların verdiği görev ve yetkiyi kullandık. Yaptığı iş yasal zeminde olmayan MİT’ti. Zaten bu suçluluk nedeniyle suçlarının kapatılması için sadece yasaların verdiği görevlerini yapan savcıları açığa alıyorlar, kolluk görevlilerini hukuka aykırı olarak yargılıyorlar” dedi. Yargının “paralel” iddialarıyla pasifize edildiğini ileri süren Takçı, “Ülkemiz şu anda terör örgütleri açısından adeta bir cennet. IŞİD de bundan yararlanıyor” diye konuştu.

Erdoğan hedef aldı

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “paralel savcı, casus, alçak” diye hakaret edip hedefe oturttuğu Savcı Aziz Takçı, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. MİT’e ait olduğu belirtilen TIR’larda insani yardım malzemesi taşındığı iddialarını reddeden Takçı, TIR’larda çok miktarda askeri mühimmat bulunduğuna dair jandarma tarafından tutulan tutanağı da doğruladı. Takçı’nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

– 19 Ocak’a dönelim, yapılan bir ihbardan yola çıkarak 3 TIR durduruldu ve sonrasında medyaya yansıyanlara bakılırsa ciddi bir kriz yaşandı. O gün neler oldu?

19 Ocak 2014 tarihinde Jandarma istihbaratta çalışan üsteğmen veya teğmen rütbesindeki bir görevli sabah erken saatlerde beni aradı ve çok önemli bir konuda danışmak istediğini söyledi. Ben de erken bir saat olmasından dolayı kendisine içimden kızdım ancak önemli olduğunu söylediği için görüşmeyi kabul ettim. Bir süre sonra evime geldi. Bana bir haber elemanından bilgi aldığını, patlayıcı yüklü araçtan söz ettiğini, kendilerinin de Reyhanlı benzeri bir eylemden korktuklarını, çok sayıda Hyundai Marka Starex model aracın çalındığını, bu araçlar ile bombalı eylem yapılacağına dair istihbari bilgiler bulunduğunu söyledi. Ben de TMK’nin 10. maddesiyle görevli bir savcı olarak kendisine konuyu titiz şekilde araştırmalarını, gerekli önlemleri almalarını, bu aşamada adli olarak yapılacak bir işlem bulunmadığını, somut bir şey öğrenirlerse gereken işlemlerin usulünce yapılacağını söyledim. Ayrıca o gün bitirmem gereken dosyalar olduğu için adliyeye geçeceğimi söyledim. Kısa bir süre sonra jandarmadan görevli adliyeye gelerek ihbar olduğunu, plakaları verilen üç ayrı TIR’da mühimmat taşındığının bildirildiğini söyledi.

‘Arama izni verdim’

İhbarı birlikte değerlendirdiğimizde ben daha önceki olay ile irtibatlı olabileceğini, bu eylemin ise terör örgütüne silah sağlama olacağını ve 19 gün önceki olay ile bağlantılı olabileceğini söyledim. Hatta ilk olaydan sonra dosyaya bu konuda giren yeni ihbarlar da mevcut idi. Ben de konuyu bildiğimden ve önceki eylem ile irtibatlı olabileceğini değerlendirdiğimden, arama talep etmelerini, benim bunu değerlendireceğimi söyledim.

Yazı ile talepte bulunulması üzerine gecikmesinde sakınca bulunduğu da açık olduğundan arama izni verdim. Bir süre daha çalıştıktan sonra çocukların uyanma saati geldiğinden kahvaltı yapmak üzere eve gittim. Kahvaltı sonrası o gün öğle saatlerinde oğlumun okuduğu Bahçeşehir Koleji’nde yapılacak olan ve önceden bilet aldığımız piknik etkinliğine katılmak üzere hazırlık yaptık. Bu sırada TIR’ların durdurulduğu, içerisinde çok miktarda ihbara konu malzeme bulunduğu bildirildi. Ben de gereken işlemleri güvenli şekilde yapmalarını, araçları güvenli bölgeye almalarını, patlamaya vs. sebep olmayacak önlemleri almalarını istedim. Ailemle birlikte okula gitmek üzere evden çıktım.

Bu arada jandarma alay komutanı birçok kez beni aradı. Alay komutanı ile daha önce bir kez karşılaşmıştım ama tanımıyordum. Bana aramada sorun olduğunu benim mutlaka olay yerine gelmem gerektiğini, aranan araçlara artçılık yapan özel bir araçtaki kişilerin MİT görevlisi olduklarını ileri sürdüklerini ancak kimlik göstermediklerini söyledi. Ben de olay yerine gitmeyeceğimi adliyeye geçeceğimi, eğer bir talebi olan varsa doğrudan adliyeye gelmesini, talep ettikleri hususta yazı yazmalarını söyledim ve koruma polisimi çağırıp adliyeye geçtim. Burada beklememe rağmen kimse gelmedi, yazı vs. getiren de olmadı.

Faksı kontrol ettiğimde orada da bir yazı yoktu. Bir süre sonra yine jandarma alay komutanı aradı, olay yerine gelmem gerektiğini, kendisinin de zor durumda kaldığını, araçların hiç bir işlem yapılmaksızın serbest bırakılmasının istenildiğini söyledi. Ben de aynı talimatı tekrar verdim ve talebi olan varsa bana doğrudan iletmelerini, benim talimatım dışında hareket etmemesini söyledim. Bu esnada Başsavcı Vekili olan Ahmet Karaca ile bir görüşme yaptım ve benim olay yerine gitmemin uygun olacağını değerlendirdik. Kendi aracım ve korumamla olay yerine gittim. Durumu yerinde gördüm, malzemelere baktım.

Bu esnada Adana Valisi Hüseyin Avni Coş ve Emniyet Müdürü yaklaşık 300-400 kişilik özel harekât ve çevik kuvvet polis ekibi ile olay yerine geldi. Konuyu çözmek için Adana Valisi ile görüştük. Bana bu araçların MİT’e ait olduğunu, bu araçların bırakılması için ölümüne her şeyi yapacağını, Sayın Başbakan’ın arayıp “Bu konuda yasa çıkaracağız, savcı bunları bıraksın” mealinde sözler söylediğini, aynı şekilde İçişleri Bakanı’nın da kendisini aradığını söyledi.

‘Haberler kasıtlı’

Ben kendilerine olay yerinde olan kişilerin görev kimliklerini vermeleri, araçların ve malzemelerin MİT’e ait olduğuna dair bir yazı vermeleri halinde araçları bırakacağımızı söyledim. Buna karşılık MİT Bölge Başkanı hem olay yerine bizden çok sonra geldi hem de istenilen kimlikleri ve belgeleri veremeyeceğini söyledi. Ancak araya giren Vali Bey’in isteği üzerine sadece sicillerini verebileceğini, yazıyı da valiliğe hitaben yazabileceğini söyledi. Bu süreç 2 -3 saati aşkın bir zaman aldı. Sonunda görevlilerin sicillerini verdiler ve yazıyı da valiliğe hitaben yazdılar.

Vali Bey bu yazıyı üst yazı ile tarafıma vereceğini söyleyince ben de kabul ettim ve araçları serbest bırakma talimatını verdim. Oradan Vali Bey’in aracı ile valiliğe geçtik. Vali Bey, MİT’in bu olayda ağır kusurlu olduğunu, yanlış iş ve işlemler yaptığını, bu malzemelerin nasıl nakledileceğinin mevzuatta belli olduğunu, tedbirsiz ve beceriksiz olduklarını söyledi. Bana da sorunun çözülmesindeki katkımdan dolayı teşekkür etti. Ardından MİT Bölge Başkanlığı’nın yazısını, üst yazı ekinde bana verdi ve ben oradan ayrıldım. Olayın aslı budur. Basında yer alan diğer haberler kasıtlı ve uydurmadır. Suç bastırmaya yöneliktir.

‘MİT görevlileri kimlik göstermedi’

Peki, TIR’larda neler buldunuz? TIR’lara ilişkin tutanaklar, ilk kez CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan tarafından Temmuz 2014’te açıklanmıştı. Buna göre tutanaklarda, füze, metal bombaatar mühimmatı, doçka ağır silah, bol miktarda cephanelik tespit edildiği yer almıştı. Tezcan da, “Birinci TIR’da birinci sandığı açmışlar, 25- 30 adet füze ve roket. 15 sandıkta yaklaşık 300’e yakın 450’ye yakın bombaatar mühimmat. İkinci sandıkta 20-25 adet füze ve roket var” ifadelerini kullanmıştı. Tam olarak ne gördüğünüz sandıklarda, neler kayıt altına alındı?

3 ayrı TIR’daki 6 ayrı çelik konteynırın tamamı açılarak tutanak altına alındı. Görevli uzman tarafından tespitler yapılarak dosyaya rapor olarak sunuldu. Ayrıca bir kısım malzemeden örnekler alınarak kriminal inceleme de yapıldı. Dosyada raporları vardır. Bunların hepsi dosyada mevcuttur. Ancak bu aşamada hakkımda soruşturma devam ettiğinden dolayı, daha fazla ayrıntı vermeyeyim.

– TIR’ların MİT’e ait olduğu ve teşkilat personelinin refakat ettiği artık kesin. Peki, yasalar MİT’e silah nakledebileceğine dair bir yetki tanıyor mu?

Öncelikle şunu belirteyim, arama yapıldığı sırada TIR’larda bulunan kişiler değil sonradan gelen özel bir araçtaki kişiler sözlü olarak MİT görevlisi olduklarını beyan etmişler, ancak kimliklerinin kontrolünü sağlayacak şekilde göstermemişlerdi. Yani olay sırasında bazı kişiler sadece MİT görevlisi olduklarını söylemelerine karşın kesinlikle kimlik göstermediler, MİT görevlisi oldukları da o anda tamamen şüpheliydi. Konuya dönersek, kanunda MİT’in görevleri şunlardır denilerek sayılmış ve “Milli İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez” hükmü getirilmiştir. Bu yasaya göre MİT’in silah ve patlayıcı taşıma, nakletme, ihraç etme gibi görevleri kesinlikle bulunmamaktadır. Ayrıca böyle bir görev verilemeyeceği yasa ile hüküm altına alınmıştır. Bu itibarla MİT’in silah vb. nakletmesi yasal olmadığı gibi MİT’e böyle bir görev verilmesi de yasa dışıdır ve açıkça suçtur. Kaldı ki 19 Ocak 2014 tarihli arama sırasında, görevi ve yetkisi olmadığı halde olay yerine gelen ve aramaya engel olmaya çalışan dönemin Adana Valisi Sayın Hüseyin Avni Coş tarafından, bizzat o dönemin başbakanına atfen, “Bu konuda kanun çıkarılacağını” söylenerek yapılan işin yasaya aykırı olduğu itiraf edilmiş, daha sonra da bilindiği üzere yasa değişikliğine gidilmiştir.

‘Mühimmatların nereye gittiğini bilen biliyor’

– Bu mühimmatlar nereye ve kime gidiyordu?

TIR’larla ilgili soruşturma usulüne uygun devam etseydi bu malzemelerin nereye gittiği net tespit edilebilir ve spekülasyonların önüne geçilebilirdi. Bu konuda MİT, Adana Valiliği vasıtasıyla savcılığa verdiği yazıda, söz konusu malzemenin kendilerine ait olduğunu, Türkiye içi birimler arası nakil işlemi yapıldığını belirtiyor. O zaman başbakan olan Erdoğan ise bu malzemelerin Suriye’deki Türkmenlere gittiğini söyleyerek, MİT’in verdiği belgenin sahte olduğunu açıklamış oldu. Bu olaydan hemen sonra Suriye’deki Türkmenlerin ise kendilerine mantar tabancası bile gelmediğini söyledikleri basına yansıdı. Sizin yaptığınız haber içeriğinde yer alan tapelerde de yine Suriye’deki Türkmenler silahların kendilerine gelmediğini, başkalarına gittiğini söylüyorlardı. Bu durumda malzemelerin Suriye’ye gittiği kesinlik kazanıyor. Ancak Suriye’de kime veya hangi gruba gittiğini ben bilemiyorum, bilen biliyor.

‘MİT’in yaptığı yasal değildi

– TIR’ların ve yüklerinin MİT’e ait olduğu, teşkilatın yurt içi ünitelerine malzeme sevkiyatı yaptığı tutanaklarda yer alıyor. Ancak AKP medyası silah ve mühimmatları gizleyerek sadece yardım malzemesi ve ilaçlar taşındığını öne sürüyor. Diğerlerini gizliyorlar mı yoksa siz yalan tutanak mı tuttunuz?

2014/2 sayılı soruşturma dosya içerisinde gerek benim tuttuğum gerekse kolluk tarafından tutulan tutanakların tamamı doğrudur. Tutanaklar, titiz bir şekilde gerçeğe ve hukuka uygun tutulmuştur. MİT’i en başta, dönemin Başbakanı meydanlarda açıkça yalanlamıştır. İnsani yardımlar ne zamandan beri muhaberat teşkilatları eliyle gizli kapaklı yapılıyor ve hatta savcının bile görmesi engellenmeye çalışılıyor?

‘Yetkimizi kullandık’

Bu olayda ben ve kolluk, kanunların verdiği görev ve yetkiyi kullandık, yani yasal zemindeydik. Yaptığı iş yasal zeminde olmayan MİT’ti. Zaten bu suçluluk nedeniyle suçlarının kapatılması için sadece yasaların verdiği görevlerini yapan savcıları açığa alıyorlar, kolluk görevlilerini hukuka aykırı olarak yargılıyorlar.

– 1 Ocak günü Kırıkhan’da durdurulan ve yine MİT’e ait olduğu belirlenen ve aranması hükümetin müdahalesiyle engellenen TIR’larla da silah nakli yapıldığına ilişkin iddialar vardı. Yine Adana’da arama yapılan ve içinde mühimmat bulunan otobüsler vardı. Bu olaylar arasında bir bağlantı var mı?

1 Ocak günü Kırıkhan’da durdurulan araç ile 19 Ocak 2014 tarihinde Adana’da durdurulan araçlar arasında bağlantı olabileceğini, olayların gelişimi itibarı ve savcılık tecrübem ile fark ederek soruşturmaları aynı dosya üzerinden yürütme kararı almıştım. Gelinen noktada bu iki olayın bağlantısı açıkça ortaya çıkmış oldu. Adana’da arama yapılan ve içinde mühimmat bulunan otobüsler ile ilgili olarak soruşturmayı ben yürütmedim ancak bildiğim kadarı ile bu olayda da araçları MİT kiralamış. Her üç olayın da ortak noktası MİT olduğuna göre bunları birbirinden bağımsız olaylar olarak göremeyiz. 7 Kasım 2013’te ele geçirilen roket başlıklarının sevkiyatında rol alan kişilerin TIR dosyalarıyla ilgisi var mı? Aralarında MİT’çilerin olduğunu söylemek mümkün mü?

Bu dosya ile ilgili olarak yürütülen soruşturmanın bir noktasında, malzemeleri temin eden kişiler ile bazı kamu görevlilerinin yakın ilişkilerini tespit ettik. Soruşturma devam ettiği için daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.

MİT bunları hükümetten bağımsız yapmıyor elbette. Eğer soruşturmayı devam ettirebilseydiniz kimlere ve hangi makamlara kadar uzanırdı ucu?

‘MİT’i kimin yönettiği bellidir’

Bu konuda somut olarak bir şey söylemek doğru değil. Şayet soruşturma devam etseydi gittiği yere kadar çekinmeden gereğini yapardım. MİT’i kimin yönettiği, kimlerin MİT’e emir verebileceği bellidir. Soruşturma usulleri neyi gerektiriyor ise ona göre hareket ederdim. Burada iki ihtimal söz konusu: Ya MİT’e bu işleri yapması için emir verildi ya da MİT’in içindeki bazı görevliler bu işi yaptılar. Her ikisi de kanuna aykırıdır ve suçtur.

O nedenle sonradan kanunlar çıkararak hukuki zırh giydirdiler bu kuruma ve personeline.

‘Ülkemiz terör örgütleri için cennet’

– Paris’te Charlie Hebdo dergisinin çalışanlarına yönelik El Kaide saldırısı da gösterdi ki yakın geçmişte Irak ve şimdi de Suriye üzerinden tüm dünyada bir cihatçı sorunu var. Aynı risk Türkiye için söz konusu mu? Zaten siz, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki bir takım selefi cihatçı örgütlerin nihai hedeflerinin Türkiye içinde de bir cephe açmak olduğunu söylemiştiniz. Nasıl bu kanıya vardınız?

IŞİD kendisini dünya çapında konumlandıran bir örgüt. Bunun yanında halen Suriye’de yürüttükleri savaşı Şam Cephesi olarak nitelendiriyorlar.

Yani büyük cihadın küçük bir cephesi. Bunun yanında daha sonra Türkiye’de bir cephe açma niyetleri olduğu da basına yansıyor. Bu cepheye de şimdiden İstanbul Cephesi adını vermişler. Açık kaynaklarda da bulunan bir video kaydında Ebu Hanzala Kod adlı Halis Bayuncuk, Suriye’nin bizim sınıra yakın bir bölgesinde bunu açıkça söylüyordu.

‘Uzmanlar pasifize edildi’

Ayrıca o bölgede çalıştığımız sırada kolluk ve istihbarattan buna dair bilgiler geliyordu. Son zamanlarda basına yansıdığı kadarı ile yüzlerce IŞİD militanının ülkemize sızması da söz konusu. Maalesef buna karşı alınmış bir önlem de görünmüyor.

Ülkemizde terör konusunda uzman olan kolluk görevlileri ve savcılar paralel yapılanma iftirasıyla pasifize edildiği için ülkemiz şu anda terör örgütleri açısından adeta bir cennet. IŞİD de doğal olarak bundan yararlanıyor.

EMNİYET DOSYASI : ESKİ İSTİHBARAT DAİRE BAŞKANI SABRİ UZUN’UN “İN” KİTABINDAN BİR BÖLÜM

İstihbarat dünyasının küçük sırları

Emniyet’te 40 yıl görev yapan istihbaratçı Sabri Uzun’un, teşkilat içinde yuvalananlarla yüzleşmesini, mücadelesini, kurulan tuzak ve komploları anlatan kitabından kısa bir bölüm…

İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan iki rütbeli, Uşak’a geldi. Birlikte Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanı Köleoğlu’nun, Uşak Ulucami’nin yanında bulunan işyerine gittik. Arkadaşlar, Köleoğlu’na “hayatî tehlikesinin” bulunduğunu uygun sözcüklerle anlattılar. Birkaç gün sonra Köleoğlu, işyerinde öldürülecekti.

Ben de sonumun çok yakın olduğunu hissediyordum. İstihbarat Grubu’nda birlikte çalıştığım üç kişiden biri olan polis memuru Diyarbakırlı Abdullah Budak, 27 Nisan 1980’de, elinde tabancası ateş etmeye hazır olduğu halde, Kemalöz Mahallesi’nde gün ortasında öldürülmüştü.

SSK Hastanesi’nin morguna giderek, Abdullah’ı gördüm. “Kardeşim, senin kanını almazsam, Allah, benim çocuklarımı da babasız bıraksın” diye söz vererek ağladım. Doktor, Abdullah’ın elbisesini makasla keserek çıkartıp, yere attı. “Bu elbiseleri alabilir miyim?” diye sordum ve aldım, naftalinleyerek sakladım. 1981’in Mart ayında, Manisa Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan sorgu sırasında, o elbiseleri yanımda götürecek, Abdullah Budak’ın katillerine kanı gösterecektim.

Burada anlatmak istediğim, olayın dramatik yönü değil, 27 yaşında bir komiserin, devlet adına nasıl kendisini “hasım sahibi” gibi görüp, öldürüleceği bilgisini dahi gizleyerek yaşamak zorunda olmasıdır. Artık, tabancamı elimde, el çantamın altında açıkta taşımaktaydım. Sürekli etrafımı kolluyordum. Öldürüleceğimi biliyordum da, silahlı çatışmayla ölmek istiyordum. Kardeşime bıraktığım o vasiyetnamede, “Ben ölürsem kanımı sen al, sen almazsan oğlum alsın. İkiniz de kanımı almazsanız, huzuruma gelmeyin” diye yazmıştım. Oğlum o tarihte daha 4 ay 17 günlüktü.

Şunu özellikle belirteyim ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin o günkü hali daha iyi anlaşılsın diye o günlere ait bir anımı anlatmak isterim:

Abdullah Budak öldürüldüğünde cenazesi, eşi ve çocukları da birlikte, mesai arkadaşı bir polis memuruna ait özel bir otomobille Diyarbakır’a gönderilmişti. Valiliğin önünde yapılan cenaze töreni sırasında halktan 1500 lira toplanıp söz konusu otomobilin benzin parası karşılanmıştı.

12 Eylül 1980 günü sabahı saat 05.00’te evimin kapı zili çaldı. Ben, öldürüleceğim korkusuyla pencereye çıkamıyordum. Eşim camdan baktı. Komşunun çocuğu “ihtilal oldu, ekmek alın” diyordu. Eşim bunu bana aktardığında, “ekmeğe gerek yok hanım, artık ben aç da yaşarım. Yaşama şansım arttı hanım, yaşama şansım arttı” dedim. Evet, ben darbeye sevinmiştim. Çocuklarım babasız kalmadıysa, o darbe sayesinde kalmadı.

Uşak Emniyet Müdürlüğü, o dönemde Valilik binasındaki 7 odada hizmet veriyordu, İl Emniyet Müdürlüğü hizmet binası olmadığından örgütsel suçluları koyacak bir nezarethane dahi yoktu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, “Terörle Mücadele Yasası” yapmamıştı. Terör suçlularının yargılanacağı mahkemeler yoktu. Emniyet Teşkilatında “Terörle Mücadele” edecek Daire Başkanlığı ve İl Şube Müdürlüğü kurulmamıştı. Terör ve Organize Suçlarla Mücadele amaçlı Teknik Dinleme ve İzleme Kanunu yoktu. Necdet Menzir’in, İstanbul İl Emniyet Müdürü’yken 1992 yılında Almanya’ya yaptığı bir iş seyahati sırasında Alman polisinin, “biz, istihbaratın yüzde 95’ini teknik istihbarat kaynaklarından alıyoruz” sözü karşısında ne kadar şaşırdığını anlatmasını hatırlarım. O yıllarda Türkiye’de elde edilen istihbaratın yüzde 95’i, ajanlardan (insan kaynaklı) temin ediliyordu; teknolojiye çok yabancıydık. Ne teknik cihazımız, ne teknik personelimiz, ne de o teknolojinin kullanılmasına izin veren kanunlarımız vardı.

Kendi mesleklerinde karakterlerini, becerilerini ispat edememiş bazı vali yardımcıları, kaymakamlar, mülkiye müfettişleri, Emniyet Teşkilatı’na gelip, birkaç yıl zaman geçirdikten sonra başka görevlere geçiyorlar veya İl Emniyet Müdürü oluyorlardı. Bir tür ”makam hırsızlığı”ydı yaptıkları… Hizmet üretmek diye bir sorunları yoktu. Polis Teşkilatı’nda yapılan modern atılımların tamamı, polis kökenli müdürler sayesinde gerçekleşmiştir.

Lütfen dikkat! Herkes, kendi mesleğinin dışında mesleklerde görevlendirilirse, devlet sistemi çözülmeye başlar. Mesela; Türkiye’de Mülkiyeliler ve askerler, kendi mesleklerinin dışında (Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Emniyet Teşkilatı, Kültür Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Devlet Denetleme Kurulu, Başbakanlık Müsteşarlığı gibi) görevlendirilmeye başlanmışsa, siyasî irade “yalama yapıyor”, ülke er veya geç bir siyasî felakete sürüklenecek demektir. Bu kitabımla, Haziran 1978 – Nisan 2013 yılları arasında yaşadığım tecrübeleri, sıkıntıları, hukuksuzlukları ve “Cemaat Zulmü”nü anlatmak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin TBMM öncülüğünde, demokratik, laik, hukuk devleti olabilmesi için temel insan haklarına dayanan anayasal sistemin işletilmesine katkı sağlamak istedim. Bu kitap duygularımı, düşüncelerimi, değerlendirmelerimi içermektedir; adlî ve idarî delil değildir.

Bu kitap, devletin adlî ve mülkî makamlarını işgal edip de “hizmet üretemeyen âcizlerin” önünü açıp, onları sanki görev yapıyorlarmış gibi becerikli kılmak için yazılmamıştır. Türk milletinin bilmesi gerekenleri öğrenmesi için yazılmıştır.

* * *

Bir mülkiye müfettişine 4 Aralık 2009 günü verdiğim ifadem “kayıp”; halen bulunamadı.

Mülkiye müfettişlerine, 20 Eylül 2010 günü verdiğim ifademde, “Kozanlı Ömer” kod adlı Osman Hilmi Özdil’in, “Valiler Kararnamesi’nde belirleyici olduğunu” söylemiş, “Kayınbiraderinin B. ilinden, B. iline tayin edilmiş vali olduğunu” belirtmiştim.

Bir gazete, verdiğim ifadenin doğruluğunu ispatladı ve “Burdur İli’nden Bolu Valiliği’ne tayin edilmiş İbrahim Özçimen’in, Hanefi Avcı’nın yazdığı "Haliç’te Yaşayan Simonlar – Dün Devlet, Bugün Cemaat" isimli kitapta adı geçen ve kod adı Kozanlı Ömer olan Osman Hilmi Özdil’in kayınbiraderi olduğunu” yazdı. Bir başka deyişle, durumu mülkiye müfettişleri değil bir gazeteci aydınlattı. Vali İbrahim Özçimen, 2010’dan 2014’e kadar Bolu Valiliği’ne devam etti.

Bu örnekten, mülkiye müfettişlerine verilen ifadelerin hiçbir öneminin kalmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Bu ifadenin önemi yoksa benden neden ifade vermem istenmiştir? Aynı mülkiye müfettişlerine ifade veren 51 Emniyet Müdürü’nden üçü “Emniyet Teşkilatındaki Cemaat Yapılanması”nı anlatmıştı. Bu üç kişiden birisi de bendim.

İSRAİL DOSYASI /// KUDÜS BÜLTENİ (.) COM /// İsrail Eski Askeri İstihbarat Başkanı : Netan yahu Hamas’ın karşısında zayıf !

İsrailli yetkililerden eski Askeri İstihbarat Başkanı Amos Yadlin “İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu sadece İran’ın karşısında değil, Hamas’ın karşısında da zayıftır” dedi.

İsrailli yetkililerden eski Askeri İstihbarat Başkanı Amos Yadlin “İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu sadece İran’ın karşısında değil, Hamas’ın karşısında da zayıftır” dedi.

Holon’da gerçekleştirilen Kültür Sempozyumu’nda konuşan Yadlin “Netanyahu savunma hususunda başarısız. Görevinin üzerinden 6 yıl geçti ve bugün İran atom bombası üretmeye çok yakın. Netanyahu sadece İran’ın karşısında değil, Hamas’ın karşısında da zayıftır” dedi.

ABD’yle ilişkilere de değinen Yadlin “Amerika, İsrail Ulusal Güvenliğinin temel yapı taşıdır. İlişkilerimiz ciddi zarar gördü ve ilişkilerimizin çok hızlı bir biçimde eskiye dönmesi gerekir” dedi.

ABD VE GİZLİ SERVİS DOSYASI : ABD’NİN EN GİZLİ ve EN ESKİ TEŞ KİLATININ SIRRI…

Bildiğiniz gibi yıllardır ABD’nin gizli servisleri çeşitli konular ile gündeme getirildi. Ancak bu gizli servis ABD’nin en eski gizli servisi. Adı ise bilinmiyor!

Şimdi soralım bu gizli teşkilatı Lincoln o tarihlerde kimden örnek alarak kurdu? Bunun sırlarını bir sene önce az da olsa aralamıştık! Hiçbir yerde kaynak olarak geçmeyen bu teşkilatın 1865′te kurulduğunu da yazmıştık! Ancak birileri bizle bu kadar da komplo kurulmaz diyerek burun kıvırdılar! Bu teşkilatın adı da bizde mevcut. İleride yayınlanacak bu bilgiler !

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te bu tip bir yapılanmayı 1918′de kurmuştur. Bu bilgiler de yakında açıklanacak !

Kim bilir önümüzde ki günlerde belki de sitemizden bu bilgileri belgeleri ile deşifre ederiz.

İşte Abd’nin en eski gizli servisi ile ilgili belkide Türkiye medyasına yansıyan ilk haberlerden biri:

ABD Başkanı Barack Obama, Amerikan Gizli Servisi Personel Şefi Julia Pierson‘ı kurumun başına getireceğini duyurdu. Eğer atama gerçekleşirse Gizli Servis, efsane başkan Abraham Lincoln tarafından 1865′te kurulduğu günden bu yana ilk defa bir kadın tarafından idare edilecek.

Obama yaptığı açıklamada, örnek bir kariyere sahip olduğunu vurguladığı Pierson’ın kurumu fazlasıyla idare edebilecek yeteneğe sahip olduğunu belirtti. Pierson’ın 30 yıllık Gizli Servis kariyerine dikkat çeken Obama, “Julia, Gizli Servis‘te çalışan kadın ve erkeklerin her gün ortaya koyduğu adanmışlık ruhuna devamlı ve istikrarlı bir şekilde örnek oldu.” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı’nın Gizli Servis’in başındaki ismi direkt atama yetkisi olduğundan Pierson’ın görevine başlaması için Senato’nun onayı gerekmiyor.

Yaklaşık 3 bin 500 kişilik özel ajan kadrosuna sahip Amerikan Gizli Servisi’nin en önemli görevi ABD başkanını ve ailesini korumak. Gizli Servis’in bunun yanında tüm dünyadaki üst düzey Amerikalı yetkilileri, ülkeyi ziyaret eden yabancı liderleri ve Amerikan mali sistemini korumak gibi yükümlülükleri de bulunuyor.