Etiket arşivi: IRAK DOSYASI

IRAK DOSYASI /// AHMET TAKAN : Hain düşman Barzani’ler ve Silâhla istifası alınan Türkmen rektör facia sı!..

Kalleş, ihanet şebekesi, işbirlikçi zalim, hain düşman barzani’ler ve Silâhla istifası alınan Türkmen rektör faciası!..

Ahmet TAKAN

Seçim gündemli iç kavgalarla meşgulüz!.. Kan çanağına dönen yakın coğrafyamızda Türkmenlerin perişan halini, devam eden Türk soykırımını yine ıskalıyoruz.
Ankara oldum olasıya kapı duvar.

Sessiz sedasız bir yiğit dava adamı geldi Irak’tan önceki gün başkente. Çeşitli temaslarda bulundu. Geldiği gibi sessiz sedasız gece yarısı da ayrıldı öz vatanından. Bir fırsat buldu YENİÇAĞ’ı ziyaret etti. Türk dünyasının en büyük gazetesine, avazına, teşekkür etti. Türkmeneli’nin acılarını anlatmaktan çayını yudumlayamadı. Sinsi oyunun acı gerçeklerini dile getirdikçe Ankara’da yaşayan bir Yörük olarak ezildim büzüldüm. Ne demek istediğimi anladınız!.. Türkmeneli Partisi Genel Başkanı Riyaz Sarıkahya ile yaptığımız geniş söyleşiyi 2-3 günlük dizi halinde sizlere aktaracağım.
Önce söyleşinin flaşı;

Riyaz Sarıkahya, Kerkük Üniversitesi’nin Türkmen Rektörü Abbas Taki’nin, Barzani güçlerince silah zoruyla televizyonda canlı yayına çıkartılarak istifa ettirildiğini söyledi. Sarıkahya, Türkiye dahil hiç kimsenin de buna ses çıkartamadığını kaydetti.

10 ay öncesinden anlatmaya başladı Riyaz Sarıkahya;

“Geçen sene Haziran ayında IŞİD örgütü Irak’ın yüzde 40 toprağına el koydu. Bunu da 3-4 gün gibi kısa süre içerisinde yıldırım hızıyla yaptı. Bu da gösterdi ki büyük bir senaryonun yeryüzünde uygulanmasıdır. Irak ordusu ve Irak devleti, IŞİD örgütüne hiç karşı koymadı, hemen teslim etti. Hatta Irak Savunma Bakanı, bizim milletvekili kardeşimize demiş ki; ’27 milyar dolarlık silah, Irak ordusundan IŞİD örgütünün eline geçti.’En azından ordu çekilirken kendi silahını yok eder. Bankada milyonlarca dolarlık paralar kaldı. Demek ki; büyük bir senaryo. Irak’taki birçok politikacı da bu işin uygulamasında rol aldı. Farklı farklı roller aldılar.

IŞİD’in bölgede Irak’ı yeni baştan yapılandırmaya yönelik bir olgu olduğu, bunun en etkin bir araç olduğu artık gözden kaçmamaktadır. IŞİD gelirken Sünni bölgede aylarca ortam hazırlandı. IŞİD gelince halk da IŞİD ile birlikte hareket etti. Polis silahını bıraktı asker de geri çekildi.

ABD diyor ki; ’Irak 3 bölge olarak yapılandırılsın.’ Irak’ın yeni baştan bölgesel yapılandırılmasına biz Türkmenler olarak prensipte karşı değiliz. Tabii Türkmenler de göz ardı edilmezse eğer. Yani Arap, Kürt, Türkmen, Şii, Sünni böyle bir yapılanmaya gidilirse karşı değiliz. Ama sadece ana unsur olarak Irak anayasasında da Türkmenleri göz ardı ederek, 2 unsur olarak Irak’ın yapılandırılması, Türkmenlerin yok olması demektir. 3 milyon Türkmen’in yok olması demektir. Bin yıldır orası bizim yurdumuz. Onun için, bu şekilde bir yapılanma bizim için ölüm fermanıdır. Böyle değerlendiriyoruz. Türkmenlerin de tabii ki çıkarını gözeten diğer milletler ile birlikte yeni projelere biz açığız. Bizim de önerimiz var elbette; Kürdistan’ın yanında bir Türkmeneli bölgesinin kurulması. Türkmenler için bu hayati bir ehemmiyet taşımaktadır. Çünkü Irak devletinin 95 yıllık bir tarihi var. Bu bölge içinde bu tarih içerisinde Türkmenlerin yüzde 50’si asimile oldu. Ama Türkmen bölgesi oluşturulursa bu bölge tabii eğitimde, dairelerde Türkçe konuşacaklar, asimile olma şansımız çok daha azalacak. Kaldı ki bugün Kürdistan’daki bir çok Kürtçü partiler de Türkmeneli bölgesindeki topraklarımıza göz dikmektedirler. Çünkü toprağımızın altında petrol var. Bu yüzden de bir an önce bölgelerimizi Kürtleştirmek yönünde projelerini uygulamaya döküyorlar.”

“Kerkük; düşününüz bundan 12 sene önce yüzölçümü şehir olarak 16 kilometrekareydi. Nüfusu da 850 bindi. Şimdi nüfus 1 buçuk milyon, yüzölçümü de 40 kilometrekare kare oldu. Bu ilavelerin hepsi Kürt’tür, dışarıdan gelen Kürtler. Kerkük’ün kuzey bölgesini bir de doğu bölgesini, Süleymaniye, Erbil’den bağlantısı olan bölgeler Kerkük’ten daha fazla arttı. Bazı Kürtler hatta Türkiye’den, İran’dan da gelip yerleştirildiler. Çünkü Kerkük’ün petrolü çok önemli bir yer tutmaktadır Orta Doğu için. Bize göre de Kerkük salt bir Türkmen şehriydi ama şimdi demografik değişim, Saddam da yıllarca Araplaştırmak için Arap getirdi. Kürtler de son yıllarda 12 sene içerisinde çok sayıda Kürt’ü getirip Kerkük’e yerleştirdiler. Bizim dışarıdan getirecek Türkmenimiz olmadı. Her bölgemiz, kritik hassasiyet vardı diğer şehirlerde. Telafer’de öyle, Erbil’de öyle. Bizim Kerkük’e bu insanları transfer etme şansımız olmadı çünkü bu imkân da ister. Devletle orada yönetimi kontrol ederseniz bunu yaparsınız. Kaldı ki, bu dönem içerisinde bütün Kerkük’teki kamu kuruluşlarının hepsini Amerikalılar, gelir gelmez Kürtlere verdi. 12 tane ana kuruluş var Kerkük’te.

İki üç gün önce bir hadise yaşandı Kerkük Üniversitesi’nde!..

Geçen hafta bir Türkmen rektör yardımcısının rektörlüğü onaylandı Başbakanlıktan. 3 gün önce Kürt bölüm başkanını kendisi ile birlikte Kürt partilerin gençlik şeyi ile televizyonda götürdüler adamı (Abbas Taki) silah zoruyla istifasını aldılar, görüntüsünü de verdiler. Adam istifa etti. Tabii silahı televizyonda göstermediler adam ’ben istifa ettim’diyor. Ama tabii kamera arkasında silah var. Abbas Taki, Türkmen kardeşimizi, Irak Yükseköğretim Bakanı Hüseyin Eş Şehristani atamıştı. Ne Türkmen hareketi ne Bağdat’taki Şii hareketi, Irak devleti, ne Türkiye’nin ağırlığı. Bir adamı 3 günden fazla rektör tutmaya yetmedi. Demek ki Türkmen toplumu şu anda tehlikededir. Bir çok iş adamı dedi ki; biz de neyimiz varsa ucuza satıp gideceğiz, bölgede kalmayız. Demek ki

Bunu yapan Barzani’ye bağlı güçler mi?

“Birlikte yaptılar. Vali izne gitti. Amerika’da zaten şu anda. Vali yardımcısı Arap. Aramışlar vali yardımcısını. O da polis müdürünü aramış, o da ’biz önleyeceğiz, bir şey yok ortada’ demiş. Hepsi tiyatro. Sonra facebookta da yayınlandı gizli görüntüleri. Kürtler silah zoruyla adamı görevden aldılar.” (KİŞİSEL GELİŞİM; Ahmet TAKAN, 08 Mayıs 2015)

Gönderen PROF. DR. İSA KAYACAN

IRAK DOSYASI /// NECDET BULUZ : Irak parçalanıyor, Barzani’nin gözü Kerkük’te.

NECDET BULUZ

Şu an için Barzani, Amerika’dan “Bağımsız Kürdistan” için yeşil ışık alamadı. Ancak, Barzani’nin Irak üzerinde çeşitli hesaplarının olduğunu söylemeliyiz. Kuzey Irak’ta güçlenen ve neredeyse merkezi hükümetten daha önemli bir konuma gelmek üzere olan Barzani’nin hedefinde her zaman olduğu gibi Kerkük bulunuyor.

Önce Kerkük’teki duruma bakalım ve Barzani’nin bu konuda söylediklerine kulak verelim:

“Kerkük’ün Kürdistan’ın bir parçası olduğundan hiçbir şüphemiz yok. Irak Anayasası’nın 140. maddesine uyarız. Son on yıldır bu maddenin uygulanmasını bekliyoruz. Fakat merkezi hükümetten bu konuda hiçbir ciddiyet göremedik. Bizce Kerkük, Kürdistan’ın bir parçasıdır ve bu konuda konuşmaya gerek yoktur. Eğer, Kerkük’ün yapısı konusunda bir referandum yapılması gerekiyorsa bunun yapılmasında da bir sakınca görmüyorum.”

Doğrudur, Barzani Amerika’nın da desteği ile Kerkük’ün yapısını değiştirdi. Kürtler başta olmak üzere, çeşitli grupları bu topraklara yerleştirdi. Kerkük’teki Türkmenler şu anda azınlık konumuna düşürüldü. Bütün bunlar yapılırken, ne acıdır ki, Türkiye ağırlığını koyamadı, Barzani’nin önüne geçemedi.

Bizi yıllardır PKK belası ile uğraştırdılar. Barzani de PKK’ya destek vererek bizi gerektiği gibi oyalamayı başardı.

Peki, biz ne yaptık? Bu hain Barzani’yi kırmızı halılar üzerinde karşıladık. Devlet töreni ile ağırladık, şımarttık. Kerkük’ü Irak’ın işgalinden bu yana Kürdistan’ın bir parçası olarak gören ve Kerkük’ü tamamen kontrolleri altına alan Barzani, zaman zaman Türkiye’ye de meydan okumuştur.

Başta Kerkük petrolleri olmak üzere, bölgede petrol yataklarını korumakla görevlendirilen Barzani ve peşmergeleri şu anda doğrudan petrol ihraç edemiyor. Ancak, üretilen petrollerden bir miktar komisyon alıyorlar. Bir yerde bölgede Amerika’nın çıkarlarının jandarmalığını Barzani ve peşmergeleri sağlıyor.

Barzani ve Peşmergeleri aynı zamanda bölgede Amerika’nın kara gücü gibi hareket ediyor. Bugüne kadar Amerika’da eğitilen peşmergeler, bölgede Amerika’nın çıkarlarının bekçiliğini de yapmakla görevliler. Barzani’nin bunun yanında İsrail ile olan ilişkilerinin de son derece iyi olduğunu ve Kuzey Irak’ta bazı İsrail’li uzmanlardan da yardım ve destek aldığı biliniyor.
Bu işin Kuzey Irak ve Kerkük kısmı.

Bir de günlerdir Irak’ın parçalanması konusu gündeme oturdu. IŞİD’ın Musul’dan temizlenmesinden sonra Bağdat’ta merkezi hükümetin (Sünnilerin) sıkışıp kalması gerçekleşebilir. Güneyde Şii’ler, Kuzey Irak’ta Kürtler kendi bölgelerinde kalarak Irak’ın fiilen 3 parçaya bölünmesi sağlanmış olacak.

Zaten Irak’ın işgalinden sonra BOP çerçevesinde Irak’ın 3 parçaya bölünmesi gündemde bulunuyordu. Şimdi bu plan tıkır tıkır işliyor. IŞİD bahanesi ile de bu iş bundan sonra daha bir hız kazanacak.

Barzani, Irak’ın 3 parçaya bölünmesi ile ilgili olarak da şu görüşlerini dile getiriyor:

“Açıkçası 2003’te rejimin yıkılmasından sonra, Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü biz Kürtler koruduk. Son on yıldır bu işi biz yaptık. Fakat şimdi Irak zaten bariz biçimde dağılıyor. Merkezi hükümet her şeyin üzerindeki kontrolünü kaybediyor. Ordu, polis ve her şey dağılıyor. Şu an IŞİD dediğimiz oluşumun ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Ortaya çıkan yeni bir devletle çok uzun bir sınırı paylaşıyoruz. Bu bizim suçumuz değil, Irak’ın çöküşüne biz neden olmadık. Bilinmeyenin esiri olmak istemiyoruz. IŞİD ile mücadelede de Başbakan bizden yardım istemedi. Tersine, yardım teklifimizi reddetti. Biz şu an Kürdistan’ı IŞİD ya da diğer herkesten koruyoruz. Sınıra yaklaşan herkesle savaşırız. Teröristlerle savaşma görevinin icrasında tereddüt etmeyiz. Fakat önümüzde açık bir gelecek olmadıkça ve kapsayıcı bir siyasi çözüm bulunmadıkça savaşmayız. ”

Barzani, Musul’un düşmesi konusunda da zamanın Başbakanı Maliki’yi uyardığını, IŞİD tehlikesini aylardır bildiğini de belirtip, bu konuda da şunları söylüyor:

“Başbakan Maliki’yi uyardım. Musul’un düşmesinden sadece birkaç gün değil, birkaç ay önce de uyardım. Ama uyarımı ciddiye almadı. Bu konuda şahitlerim de var. Sünni bölgelerinde yaşayan halk, merkezi hükümetin politikalarına karşı isyan etti. Yaşanan her şey IŞİD tarafından yapılmadı. Fakat IŞİD bu fırsatı değerlendirip kontrolü ele geçirmek istiyor. Bölge halkı, fırsatı kendileri değerlendirmek istiyordu. Çünkü yaşananlar aslında hükümetin yanlış politikalarına tepkiydi ve terörist organizasyon bu fırsatı değerlendirdi. Halkın öfkesi vardı.

Dolayısıyla, halkın meşru hakları ile teröristlerin başarmak istedikleri arasındaki ayrım önemli.”

Bunları neden yazıyoruz? Barzani, neredeyse hem Irak’ta, hem de bölgede hızlı bir yükseliş içinde bulunuyor. Usta bir oyuncu gibi bazı konularda yönlendirme ve uyarı hizmetlerinde de bulunarak gücünü sağlamlaştırıyor. Yıllardır Barzani’ye destek veren, şımartan Türkiye de buna katkı sağlamış oluyor.

Dikkat edilmesi gereken bir konu da Amerika’nın Barzani ile doğrudan iletişim kurmasıdır. Amerika’da Başkan Obama tarafından ağırlanan Barzani, şimdi Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry’yi Erbil’de bekliyor. Kerry’nin Erbil’deki görüşmelere kalabalık bir heyetle katılacağının belirlenmesi, bazı bölgesel konuların ele alınacağını gösteriyor.

Barzani, ana hedefi olarak Kuzey Irak’ta bölgeyi de kapsayacak “Bağımsız Kürdistan” hayalini hayata geçirebilmek için bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da mücadele vereceklerini söylüyor. Biz, bu nedenle Barzani’nin çok iyi takip edilmesi gerektiği görüşündeyiz.

necdetbuluz
necdetes

IRAK DOSYASI /// M. CAN ÖZDARENDELİ : Aslında her şey 12 yıl önce bugün başladı !

Bağdat düşeli tam tamına 12 yıl olmuş! O zamanlar ellerimizde Amerikan usulü pop cornlarımız,Amerikan usulü medyamızdan ve yine Amerikan usulü bu kanlı ve gereksiz savaşı izliyorduk.21 Martta başlayan operasyonun sonucu olarak 9 Nisan 2003’te güya savaş bitmişti.Lakin asıl savaş 9 Nisan 2003’te başladı Irak’ta…

9 Nisan’dan sonra Irak direnişi başladı.Halbuki bizimkilere göre Saddam’dan bir cacık olmazdı,Saddam savaşmadan Irak’ı emperyalist Anglo Amerikan ve Siyonist İşbirlikçilerinin kucağına atmıştı,bizim Müslüman hükümet o gün pek Müslüman olamamıştı sanki çünkü o günlerde bizim biricik Başbakanımız "Amerika’nın kahramanca savaşan Bay ve Bayan askerlerinin duacısıyım" diyordu ve Bush Ağabeyinden koskoca "Aferin" alıyor promosyon olarak da 2007 seçimlerini kazanıyordu….Hatta bizim bazı sahte solcular ise "Faşist,zorba diktatör gitti" diyerekten ne kadar anti emperyalist olduklarını gösteriyorlardı ancak gerçeği herkes biliyordu Irak halkı direniyordu!

Bizim bazı sahte solcular o günlerde Cihangirlerde,Kadıköylerde lüks kafelerde oturup pahalı içeceklerini tüketirlerken Saddam denen "Kimine göre faşist, kimine göre Arap Stalin,kimine göre zorba,katil ve diktatör" Fidel’in,Chavez’in,Arafat’ın ve Amerika’ya kafa tutmuş nice devrimci kumandanların taktirini kazanıyor ve 9 Nisan’a kadar ordularını tutuyor Bağdat’ın sözde düşüşüyle bir zamanlar gerçek devrimcilerin efsanesi olan Cumhuriyet Muhafızlarını emperyalist Amerikalıların üstüne salıyordu.Buna da taktik deniliyor-du,gerilla ve halk savaşıydı tipik Mustafa Kemal ile Stalin’in taktiğini uygulamıştı Saddam! Bizim ahali pek anlamaz,onlar Amerikan mallarını tüketip ve yine Amerikan güdümlü medyadan öğrendikleriyle yetinir…Düşünün yıllar yıllar önce bugün Sosyalist Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Lideri Kim Jong Sun’a,Suriye Halk Önderi Beşar Esad’a yapılanlar Denizlere de yapılmıyor muydu? Denizler için "Günlerini gün ediyorlar,kaçak yaşadıkları sürede bir çok kadınla beraber oldular" manşetleri atılmıyor muydu?Aynısının tıpkısını Irak savaşında da yaptılar,onu söylüyorum…Bizim solcular iki taş atınca,iki polise kafa tutunca,iki Ülkücüyle kapışınca kendilerini Spartacus sanıyorlar oysa ki aşağladıkları Saddam’ın gençliğini nereden bilsinler! Saddam’ın Sosyalist Baas Partisinin içindeki Stalinist liderlerden biri olduğunu nereden bilecekler ki,hatta Irak’ta Baas devrimi gerçekleşmeden önce Saddam’ın zorba Irak Lideri General Abdülkerim Kasım’a ateş ettiğini ve başarılı olamayıp vurulduğunu nereden bilecekler ki…Bizim bazı solcularımız böyledir işte,Troçki denen pasifistle yatıp kalkarlar… Ayrıca bunlara göre Müslüman bir bireyin solcu olması garip karşılanır lakin sosyalizmin ana kökü İslam’dan geçer nereden bilsinler,İslam inancına mensup biri onlara göre sosyalist olamaz unutmadan birde ulusseverler ve milliyetçiler sosyalist olamazmış laf;Denizler yani 68 kuşağı her eyleme elinde Türk Bayrağı ile gidiyordu bunlara söyleseniz inkar ederler! (Her milliyetçi görüşü Irkçılık olarak gören cahillere acıyorum…) Neyse….

9 Nisan 2003’le birlikte Yeni Ortadoğu yani günümüz Ortadoğusu bütün dünya alemine hayırlı olsundu;herşey bugünle başladı.AKP bugünle güçlendi ve Amerika nezlindeki itibarı da elbet bugünle güçlendi,İran bugünle Nükleer Programını hazırladı,mezhep gerginliği bugünle savaşa dönüştü;bakınız şuan Suudiler acımadan Yemendeki Şii Husileri katlediyor biz ise bir zamanlar bizi sırtımızdan hançerleyen Suudilere destek veriyoruz,lakin bu Suudiler değil miydi Filistinliler katliama uğrarken seslerini çıkarmayan,bu Suudiler değil miydi İsrail Mazlum Filistinlileri katlederken saray sofralarında 3 tane kuzu 5 tane danaya girenler;biz değil miydik güya İsrail mallarını protesto edenler nedir bu çelişki!

Bunlar hep 9 Nisanla başladı lamı cimi yok….

9 Nisanla birlikte o kadar çok şey başladı ki saymakla bitmez;Barzani’nin ve PKK’nın "Kürdistan Hayali" bugün ile yani 9 Nisanla hayal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüştü;bizimkiler 1 Mart’ı geçiremeyince meydan Barzani’ye kaldı ve sonuç olarak Özerk Kürdistan Bölgesel Yönetimi Barzani’ye kurdurtuldu.Bu adamları güya "Saddam’ın zulümunden verdiğimiz Kırmızı Pasaportla" biz kurtarmıştık lakin artık Barzani’nin Kırmızı Pasaporta ihtiyacı yoktu….Barzani artık Sam Amcanın koruması altındaydı halen daha öyle maalesef Kürt halkını Sam Amca’nın kaderine bırakmış bu halk düşmanını savunmakta bizim işimizdi! Şayet T.C Başbakanı bu aşiret liderine "Türkiye seninle gurur duyuyor" şeklinde alkışlatmış akabinde yıllarca terörle mücadele eden saygın TSK mensuplarını bugün küfür ettiği Cemaat isimli paralel yapıyla zindanlara attırmıştır! Bakalım Sam Amca’nın Barzani ile işi ne zaman bitecek,elbet bir gün bitecek koskoca BOP dururken Barzani sadece piyon!

Söz gelimi BOP yani diğer anlamı BİP açılımı Büyük Ortadoğu Projesi-Büyük İsrail Projesi bu oluşumun eşbaşkanı da herkesin bildiği gibi İsrail mallarını protesto eden devletin bir zamanlar Başbakanı günümüzde ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan…

Irak İşgalinin ana unsurlarından biriydi BOP! Bunu gerçekleştirmek için Türkiye ana faktör;Türkiye zaten NATO üyesi,ancak Türkiye AKP’den evvel Milli Düşünen tabiri caizse ABD’ye "Yuh artık" diyebilen politikacılarla yönetiliyordu hatta o kadar ki bir zamanlar Turgut Özal’a "ABD işbirlikçisi" diyenler şuan pişman!

Şimdi 2002’ye dönüp Irak İşgalinin nedenini anlarız;2002 yılında Türkiye’yi DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümeti yönetiyordu.2002’nin Mart ayında Başbakan Bülent Ecevit’in ABD ziyareti gerçekleşti,sözkonusu ziyarette Ecevit ABD Cumhurbaşkanı Bush’a üç madde sundu bunlardan birisi de aslında en önemlisi olan "Irak’ın toprak bütünlüğü" ile ilgili olanıydı tabi ki buradan şu anlaşılıyordu ki Yeni Ortadoğu Projesi için Türkiye’nin Amerikan değimiyle Classical Politician yani Klasik Politikacılarla gidemeyeceğiydi çünkü Ecevit,Irak İşgalini gereksiz görüyordu çünkü 11 Eylül saldırılarının arkasında ne Irak ne de Irak Halk Önder ve Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin vardı ayrıca Irak işgalinin gerçek amacının "BOP" ve petrol olduğunu gayet iyi biliyordu… Kısacası başta ABD ve Batı Bloğu Türkiye için son kartını oynadı bu kartın adı "Ilımlı İslam"dı,hem muhafazakar hem sözde demokrat hem de Batı yanlısı;aslında bu üçü bir arada olacak şey değildi ancak oluveriyordu…Bu iş için Erbakan Hoca’nın yanında yetişen biri Recep Tayyip Erdoğan makuldü halbuki Erbakan Hoca gibi gerçekten anti emperyalist ve gerçekten millici bir politikacının yanından Batı yanlısı birinin çıkması pek hayra alamet değildi lakin gel gelelim AKP herkesi kucaklayan parti iken güçlendi güçlendi ve yine güçlendi…

Proje partisi olarak doğdu,Amerika’nın her dediğini yaptı Türkiye’nin can damarıyla oynadı;her şey yerle bir edildi;toplumun her kesimini kucaklayan AKP günümüzde ise %50’yi kucaklayarak iç karışıklığın çıkmasını körüklüyordu.

Ancak şu bir gerçek ki Türkiye,Irak’tan ve nice Arap ülkelerinden daha sağlammış;bu kadar ayrıştırmaya,gerginliğe rağmen Türk,Kürt,Zaza,Çerkes halen daha kol kola;mezhepsel açıdan da durum aynı…

Çünkü Batılılar ve Batısevici yönetenlerimiz ülkeyi 7 parçaya ayırarak bölmeyi ve toplumsal kutuplaşmayla birlikte toplumu bölmeyi amaçlıyorlar…

9 Nisan 2003 sonrasının en bomba sonucunu ise en sona bıraktım;elbette Wikiliks belgelerinde "Çok tehlikeli" olarak betimlenen eski Dışişleri Bakanımız günümüz sözde Başbakanı Ahmet Davutoğlu…O zamanlar ABD’nin hatırında olup olmadığını bilemem lakin Davutoğlu güdümlü günümüz diplomasisinin Amerikan Projesi olduğunu anlamamak güç.Türkiye;Mısırla kanlı bıçaklı,Suriye ile kanlı bıçaklı,Irak’ın kukla hükümetiyle kanlı bıçaklı ve İran ile kanlı bıçaklı tek dostu ise Barzani…Ve Amerika neredeyse Türkiye orada… (Suudilerin Yemen operasyonu)

Bu diplomisiyle birlikte T.C ilk defa savaşmadan toprak kaybetmiştir (Süleymanşah Türbesi-Şah Fırat Operasyonu) Birde bununla gurur duyan oranı yüksek ahalimiz var! Daha ne söylenebilir ki…

Halen daha "Kuzey Irak 2023’te bize bağlanacak" diyen arkadaşların hayal gördüğü gerçek,elbette insanoğlunu hayalleri yaşatır lakin hayalin de biraz somut olanı makbuldür;Türkiye’nin başında AKP varken Kuzey Irak’ı alacağız derken Güneydoğu’dan olabilme ihtimali daha güçlüdür…Çünkü dediğim gibi herşey bugün 2003 tarihi ile birlikte başladı…

9 Nisan 2003 ile birlikte Irak Cumhuriyeti sözde demokratik Arap cumhuriyeti olacaktı!Ama Irak, Harap Cumhuriyeti oldu.Emperyalist Amerika,güzel bir tiyatro hazırladı neydi bu tiyatro Firdevs Meydanına ABD tankları ile birlikte girilecek büyük Saddam heykeli sözde Iraklılar tarafından devrilecek akabinde bu televizyonlarda yayınlanacak herkese "Irak’ın zorba diktatörünün heykelinin devrilişi ve Iraklıların sözde sevinç çığlıkları" gösterilecek bizde bu görüntüleri izleyerek "Helal olsun Amerika" diyeceğiz,halbuki buna kim inanır değil mi? Bunu yaptıılar ama tiyatro olduğu gerçekten Amerikan emperyalizmine boyun eğmeyenler tarafından anlaşıldı…

Kısacası Ortadoğu’yu 11 Eylülden önce veya 11 Eylülden sonra demek doğru lakin 9 Nisan’dan önce ile 9 Nisan’dan sonra demekte doğrudur.Özellikle Türkiye ve o günden beri başımızda olan AKP için….

DİPNOT : Saddam Hüseyin yargılanırken her nedense konu Halepçe olduğunda mahkeme Halepçe Olayı konusunda Saddam’a söz vermemiş olup hatta mahkemeyi erkenden bitirerek "İDAM" kararını vermiştir. Davanın ilk başlamasıyla Kürt Hakim Rızgar Muhammed Emin atanmıştı lakin hakimin Kürt olması Halepçe konusuyla ilgili denildi sonra bu yürekli hakim bu davayı ABD baskılarından dolayı bıraktı, ancak Halepçe’yle ilgili Saddam hiç konuşturulmadı! Çünkü Halepçe işinin gerçek sorumlularının kim olduğu ABD’yi ziyadesiyle rahatsız ediyordu…

IRAK DOSYASI : Irak’ta İşgal Sonrası Siyasal Yaşam ve 2010 Parlamento Seçimleri

Irak’ta gal Sonras Siyasal Yaam ve 2010 Parlamento Seimleri.pdf

IRAK DOSYASI /// PROF. DR. ALAEDDİN YALÇINKAYA : IRAK TÜRKMENLERİ VE IŞİD

IŞİD Karşısında Irak Türkmenleri Niçin Yok Sayılmaktadır?

Arap Baharı’nın gölgesinde, Suriye’de 2011’den beri yaşanan kanlı çatışmaların bereketli katkılarıyla ABD’nin 2003’den beri Irak’ta oluşturduğu zeminin mahzenlerinde ortaya çıkan IŞİD’in bazı karanlık yönleri belki de hiçbir zaman aydınlanamayacaktır. Konu, bazı yetkililerin tespit ettiği şekliyle “Irak’ta Kürtlerin devlet içinde bir konumları, yetkileri ve sınırları var; Şiiler zaten birçok pozisyonların ve ülkenin önemli bir kısmının hâkimi, fakat Sünniler ortada olup, böyle bir ortamda IŞİD benzeri bir terörist yapılanma kaçınılmazdır” tespitinin doğrularından çok yanlışları bulunmaktadır. Çünkü burada sorun, bir terör devletinin yanlış uygulamalardan dolayı kazara mı ortaya çıktığı, yoksa bazı politik emellere ulaşmak için böyle bir örgütlenmeye zemin mi hazırlandığı noktasında düğümlenmektedir.

Gazze Şeridi ile Batı Şeria arasında adeta sıkışmış durumdaki İsrail’in, yeni yerleşim yerlerine karşı tepkileri diğer bölgesel sorunlara tahvil etme politikalarına şiddetle ihtiyacı bulunmaktadır. IŞİD’in sesini duyurmaya başladığı günlerden bugüne İsrail ülkesi ve halkına pek bir zarar vermemiş olması belki de buna imkânı olmadığından kaynaklanmaktadır. Ancak dört dörtlük Hollywood sahneleriyle, görüntü, teknik detaylar, ışıklandırma ve bütün çekim imkânlarıyla naklen kelle kesme ve internette servise koyma etkinlikleri netice itibariyle başta ABD olmak üzere batılı ülkelere “bize müdahale et” çağrısında bulunmaktadır. Batı kamuoyunu böyle bir talebe zorlamaktadır.

Olayların ortaya çıkması ile birlikte bölge ve dünya kamuoyu, gücü yeten devletlerin bu mücadelede yer almasını talep etmiştir. Bu bağlamda oluşturulan koalisyona Türkiye’nin biraz soğuk kalması, hiç değilse İncirlik üssünün kullanılması konusunda talepleri gözü kapalı kabul etmemesi içte ve dışta ayıplanma konusu haline gelmiştir. Buna karşın Kobani savaşlarına katılacak olan Peşmerge ve PYD mensuplarına her türlü kolaylığı sağlaması adeta ayakta alkışlanmıştır. Bu süreçte her türlü Kürt unsurun IŞİD’i Kobani’den atmalarından dolay büyük bir zafer kazandığı kabul edilmektedir.

Bu aşamada dikkat çekilmesi gereken bir gerçek var: IŞİD’e karşı mücadele eden Türkmen varlığı yok sayılmaktadır. Halbuki bu süreçte Türkmenler de çeşitli şekillerde örgütlenerek birçok cephede başarılı savunmalarda bulunmuştur. Bununla beraber silah ve mühimmat taleplerine ve diğer teknik destek isteklerine hiçbir şekilde olumlu cevap verilmemiştir. Gerek ABD, gerekse Irak yönetimi aynı amaç doğrultusunda mücadele eden bu unsurlardan yararlanmak bir yana sanki onları ateşin önüne atarak yok olmasını beklemiştir. Halbuki zaman zaman rehinelere uygulanan infaz görüntüleri batılı yönetimleri “başka kimden yardım alabiliriz” noktasına getirmiştir. Bu süreçte daha önce terör sabıkası bulunan grupların teröristliklerinin şimdilik görmezlikten gelinmesi istenmiş, çünkü IŞİD terörünün çok daha korkunç olduğunu ortaya koyan görüntü ve sesler her fırsatta servis edilmiştir.

Bütün bu gerçeklere karşın ABD’nin veya Irak merkezi hükümetinin niçin bu savaşta Türkmen cephesiyle işbirliği yapmadığı henüz anlaşılmış değildir. Çatışmalarda hayatını kaybeden yüzlerce Türkmen hakkındaki haberler dahi medyada pek yer almamıştır. Türkmen Cephesi Lideri Erşad Salihi “IŞİD’e karşı mücadelede yalnız bırakıldık” derken, aynı zamanda bölge çapında oynanan oyunların bir sahnesini de aydınlatmaktadır. Kobani savaşları devam ederken Türkiye çeşitli şekillerde yardımda bulunmuş, geçiş kolaylığı yanında yaralıların tedavisi konusunda katkısını esirgememiştir. Ancak Türkmenler sözkonusu olunca bu çapta bir destek duyulmuş değildir.

Irak’ta başlayıp Suriye’yi ve bir anlamda bölgeyi tehdit eden IŞİD hareketi bastırılsa bile birçok bakımdan muamma özelliğini koruyacaktır. Bu çapta bir organize hareket, ABD’nin kontrolündeki Irak’ta nasıl oldu da bölgesel bir güç, hatta küresel tehdit haline ulaşabildi? Bütün dünyayı ürküten kelle kesme manzaraları yanında bölgede etkinliği olan güçlerin bu aşamaya kadar bu organizasyondan nasıl haberdar olamadıkları ve engelleyemedikleri öncelikle sorgulanmalıdır. Hesapların, hedeflerin, beklentilerin iç içe girdiği, kimin elinin kimin cebinde olduğunu uzmanlarından ve hareketi asıl yönlendirenlerden başkasının bilemediği bu bölgede IŞİD tezgâhının asıl maksadının ne olduğu, ne olacağı herkesin merakla sonunu beklediği bir Hollywood senaryosu haline gelmiştir. 2003’de Irak’a müdahalenin daha ilk günlerinde Türkmenlere ait nüfus ve tapu kayıtlarını yakma hadisesinde olduğu gibi, bölgedeki Türkmen varlığını birbirinden koparma ve yok etme, bu senaryonun önemli bölümlerinden mi acaba? IŞİD’e karşı savaşan bazı unsurlar uluslararası çapta alkışlandığı, kahramanlaştırıldığı bu mücadeleyi etkin bir şekilde yerine getiren Türkmenlerden niçin bahsedilmek istenmemekte, bu insanlardan katledilenler anılmamaktadır?

alaeddinyalcinkaya

IRAK DOSYASI : IŞİD SONRASI IKBY İÇ SİYASETİNDE DÖNÜŞÜM VE YENİ DENGELER

ID SONRASI IKBY SYASETNDE DNM VE YEN DENGELER.pdf

IRAK DOSYASI : Irak işgaliyle ilgili o çarpıcı iddia ispatlandı

ABD merkezli Vice News’ün haberine göre, Bush yönetiminin, Irak’ta kitle imha silahı ürettiği iddiasına dayanak gösterdiği ve ABD Kongresi’nden Irak’ı işgal etmek için yetki almakta kullandığı 93 sayfalık istihbarat raporunun büyük bölümünün gizliliği kaldırıldı.

Vice News’ün bilgi edinme yasası aracılığıyla CIA’den edindiği raporda yer alan istihbarat birimlerinin değerlendirmesinde, Irak’ta Saddam Hüseyin yönetiminin kitle imha silahı üretme programı yürüttüğü iddialarına ilişkin kilit konularda bilgi eksikliği olduğu vurgulanıyor.

Raporda Irak’ın kitle imha silahı üretim programına devam ettiği ancak bu silahlara ilişkin anahtar konumdaki birçok önemli bilginin eksik olduğu kaydediliyor.

Bush yönetimi ise savaş öncesi açıklamalarda, istihbarat raporlarının sarsılmaz biçimde Irak’ta kitle imha silahı bulunduğunu teyit ettiğini savunmuştu.

Raporda dikkat çeken bir husus ise Saddam Hüseyin’in nükleer silaha sahip olma niyeti olmasına karşın bunu yapabilecek materyalinin bulunmadığı ve yakın zamanda bunu yapabilecek kapasitesinin de olmadığının Bush yönetimine bildirilmiş olması.

Raporda, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Donald Rumsfeld’in, Irak rejimi ile El Kaide arasında işbirliği olduğuna ilişkin "kesin kanıtları olduğu" iddiası da teyit edilmiyor. O güne kadar yakalanan El Kaide militanlarının hiçbirisinin Irak’ta eğitim ya da bu rejimden destek aldığı bilgisinin olmadığı belirtilen raporda, Saddam Hüseyin rejimi ile El Kaide arasında operasyonel bir bağ bulunamadığı kaydediliyor.

Bush yönetimi 2003 yılında kitle imha silahları olduğu gerekçesiyle Irak’ı işgal etmiş ancak söz konusu silahlar bulunamamıştı.

20 Mart 2003 tarihinde başlatılan Irak işgali ülkede etnik ve mezhepsel bölünmeyi körüklemiş, işgal neticesinde ortaya çıkan kaos nedeniyle yüz binlerce kişi hayatını kaybederken, milyonlarca insan ise mülteci olaraka yaşamak zorunda kalmıştı. DHA

IRAK DOSYASI : Irak’ta Tikrit Operasyonu ve Sonrası

Bilgay Duman

Araştırmacı, ORSAM

Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, 1 Mart’ta Irak’ın Selahaddin vilayetine bağlı Samarra ilçesini ziyaret ederek, IŞİD’in elinde olan Selahaddin’in merkezi ilçesi olan Tikrit’i kurtarma operasyonunun başladığını açıklamıştır. Bu açıklamayla başlatılan Tikrit Operasyonu, hem operasyonun mahiyeti hem de IŞİD’le mücadelenin geleceği açısından farklı dinamikleri bir araya getirmektedir. Tikrit, Musul’un hemen ardından IŞİD tarafından ele geçirilen yerleşim yerlerinden biri olmakla birlikte, Irak haritası göz önüne alındığında hemen hemen Irak’ın merkezinde bulunan ve Kerkük’le birlikte kuzey-güney bağlantı yollarının sınırları içerisinden geçmesiyle son derece stratejik bir konuma sahiptir. Bu nedenle Tikrit’in Irak hükümeti tarafından IŞİD’in elinden alınması, olası bir Musul ve Anbar operasyonu için de hazırlık niteliğinde olacaktır. Nitekim Tikrit operasyonu Gönüllü Savaşçılar olarak da bilinen ve daha çok Şii milis grupların içerisinde yer aldığı Arapça olarak Haşti Şaabi olarak nitelendirilen silahlı birimin yönetiminde yapılmaktadır.

Operasyon merkezi olarak Samarra seçilmiştir. Samarra’nın Tikrit’e ilişkin operasyon merkezi olması dikkat çekmektedir. Samarra, Irak hükümetinin kontrolündeki Tikrit’e bağlı nadir yerlerden biri olmakla birlikte tarihsel önemi ve 2003 sonrası Irak’taki siyaseti şekillendiren ana olayların çıkış noktası olmasıyla da önem kazanmaktadır. Samarra, Şiiler açısından önemli bir yerdir. Samara’da El-Askeri türbesi bulunmaktadır. 2006 yılında El-Kaide, Samarra’daki El-Askeriye Türbesi’ne saldırı düzenlemiş ve Şubat ayındaki bu saldırıdan sonra mezhep çatışmaları başlamıştır. IŞİD de Musul operasyonu ilk başladığında Bağdat, Tikrit, Anbar ve Samarra’ya doğru yönelmiş, bunun üzerin Ayetullah Ali El-Sistani fetva çıkararak, IŞİD’e karşı bütüncül mücadele çağrısı yapmıştır. Nitekim Samarra’ya saldıran IŞİD, gönüllü savaşçıların desteğiyle engellenmiş ve Samarra Irak hükümeti tarafından kontrol altına alınmıştır. Samarra olayı Haşti Şaabileri, Irak’ın gündemine taşımış ve daha görünür hale getirmiştir. Bu nedenle Samarra’nın Tikrit operasyonu için merkez seçilmiş olması manidardır. Operasyonun merkez üssü olarak Samarra seçilerek IŞİD’e karşı psikolojik bir mesaj verildiğini söylemek mümkündür. Diğer tarafta Tikrit’in güneyinde bulunan Samarra’nın Bağdat ve Tikrit’i birbirine bağlayan ana yol güzargahının merkezinde olması, Tikrit operasyonuna verilecek lojistik destek açısından stratejik bir konuma sahiptir. Bu nedenle hem Bağdat’tan Tikrit operasyonuna verilecek destek hem de Haşti Şaabilerin varlığı düşünüldüğünde Samarra ön plana çıkmaktadır.

Öte yandan Tikrit operasyonu Haşti Şaabiler içerisinde Sünni aşiret üyelerinin de operasyona katıldığı ilk büyük operasyon olması açısından da önemlidir. Net olmamakla birlikte Tikrit operasyonuna Haşti Şaabilerle birlikte Irak Ordusu ve Irak Polisi’nin de içerisinde yer aldığı 25-30 bin kişilik bir güç katılmaktadır. Bu güç içerisinde 2.500-3000 kişilik Sünni savaşçı grubunun da yer aldığı bilinmektedir. Hatta IŞİD tarafından kontrol edilen Tikrit’e bağlı Elbu Acil ve El-Alem ilçelerine düzenlenen ve IŞİD’den geri alınan operasyonlarının Irak polisi ve Irak ordusu desteğindeki Sünni savaşçıların öncülüğünde yapıldığı ve kendi bölgelerini kendileri kurtardıkları söylenmektedir. Tikrit’in merkezine yönelik operasyon için de Tikrite bağlı Şirgat, Beyci, El-Alem, Elbu Acil, Dour gibi bölgelerden Sünni savaşçıların operasyona katıldığı ya da katılmaya gönüllüğü olduğu bilinmektedir.

Ancak mevcut durum itibariyle Tikrit merkezine yönelik büyük bir ilerleme sağlanabildiğini söylemek zordur. Tikrit’in çevresinde birkaç gün içerisinde çabuk bir ilerleme sağlayan IŞİD karşıtı güçler, şehir merkezine aynı biçimde girebilmiş değildir. Özellikle IŞİD’in şehre girilebilecek hatlara ciddi miktarda mayın döşediği, bombalı araçlar ve intihar bombacılarıyla saldırı düzenlediği, ayrıca pek çok noktaya keskin nişancıları yerleştirerek şehre girişi engellediği söylenmektedir. Mevcut durum itibariyle koalisyon güçlerinin hava saldırısı yapmamış olmasının, IŞİD’e karşı mücadele eden güçlerin kente girişini yavaşlattığı söylenmektedir. Ancak burada Irak hükümetinin sorumlu davranmaya çalıştığını söylemek mümkündür. Zira IŞİD mensuplarının şehrin içerisinde olması nedeniyle koalisyon güçlerinin yapacağı hava operasyonlarının şehre zarar vereceğini düşünüldüğünde yeni bir Ayn El-Arap (Kobani) ile karşı karşıya kalınmak istenmediği söylenebilir. Ancak karadan harekatın da şimdilik bir çözüm üretemediği görülmektedir.

Öte yandan Tikrit operasyonu, İran’ın Irak’taki varlığını net olarak gün yüzüne çıkartmış, İran ilk kez bir komutanının Tikrit operasyonunu yönetmek üzere Irak’ta bulunduğunu resmen açıklamıştır. İran tarafından yapılan açıklamada bir isim verilmemiş olsa bile bu komutanın Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani olduğu herkes tarafından bilinmektedir. İran sıradan bir komutanını değil belki Ortadoğu’da son dönemin en popüler ismi olan Kasım Süleymani’nin Irak’taki diğer pek çok operasyonda bizzat görev aldığı pek çok haberde ve sosyal medyada yer almaktadır. Kasım Süleymani, Ortadoğulu bazı akademisyenler ve araştırmacılar tarafından İran’ın “Arabistanlı Lawrence” olarak görülmektedir. Nitekim Kasım Süleymani, artık Ortadoğu’da hemen her bölgede görüldüğü fotoğraflara pek çok yerde rastlamak mümkündür. Kasım Süleymani’nin Suriye’de Esat rejimine destek vermek operasyonlara katıldığı, Lübnan’da Hizbullah’a destek verdiği söylenmektedir. Hatırlanacak olursa İsrail, Hizbullah’ın iki üyesini öldürdüğünde bir tanesi İmad Muğniye’nin oğlu Cihad Muğniye olmuş, Kasım Süleymani de Cihad Muğniye’nin cenazesine katılmış olması dikkat çekmektedir. Bu durum İran’ın bölgedeki etkisini gösterir niteliktedir. Zira IŞİD operasyonları sonrası, İran’ın Irak’taki varlığının hissedilir derece arttığı görülmektedir. Bu nedenle Kasım Süleymani’nin Tikrit operasyonuna katılıyor olması pek çok mesajı da içerisinde barındırmaktadır. Tikrit aslında Irak’ın devrik lideri, Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı ve Sünnilerin özlem duyduğu Saddam Hüseyin’in memleketidir. Saddam Hüseyin’in hem doğum yeri orası hem de mezarı Tikrittedir. Kasım Süleymani 1980-1988 İran-Irak Savaşı’nda İran tarafında savaşan ve Irak’a karşı mücadele veren bir subaydır.

Şimdi Tikrit’i kurtarma operasyonu İranlı bir generalin de desteğiyle ya da kontrolünde yapılacak olması Sünniler için ve Saddam Hüseyin taraftarları için de ayrı bir mesaj olarak nitelendirilebilir.

Sonuç olarak Tikrit operasyonunun önemi ve başarısı daha sonra yapılması planlanan, Anbar, Havice (Kerkük) ve Musul operasyonları için bir örnek teşkil edebileceği gibi adı anılan bölgelerde IŞİD’e karşı yapılacak operasyonların da kapısını aralayacaktır. Burada Sünni savaşçıların da Haşti Şaabi içerisinde operasyona katılarak vermiş oldukları destek ve gösterdikleri başarı, diğer bölgeler için de önemli olacaktır. Burada esas sıkıntı Haşti Şaabiler içerisinde yer alan Şii milis grupların kontrol ettikleri bölgeleri bölge halkına bırakıp bırakmayacakları ve hem Irak ordusu hem de Irak polisi gücü içerisindeki etnik ve mezhepsel dengenin sağlanıp sağlanmayacağıdır. Tikrit’ten IŞİD’in çıkarılması durumunda Tikrit’in Sünniler için alacağı pozisyon, Sünnilerin diğer bölgelerde Irak hükümetine vereceği yardımın bir örneği olacağı gibi, Sünnilerin beklentilerini karşılamaması durumunda Sünnilerin Irak hükümetinden çekeceği desteğin IŞİD’i güçlendirebileceğini söylemek mümkündür. Bu nedenle Sünnilerin hem siyasi sürece hem de IŞİD’le mücadele sürecine sokulması son derece önemlidir. Irak hükümetinin bu desteğinin sürmesi durumundan yerelden de destek bulan IŞİD’in yerel desteğinin kesilmesi mümkün olabilecektir. Ancak İran’ın sahada fazla görünür olmasının da Sünnileri tedirgin ettiğini söylemek mümkündür. Ayrıca Kürtlerin özellikle Kerkük çevresindeki etkinliği ve bazı Sünni köylerinde kontrol sağlaması da Sünnileri endişeye sevk etmektedir. Bu nedenle IŞİD’e karşı bütüncül bir strateji geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Tikrit’te kurulacak bu bütüncül stratejiyle IŞİD’in bölgeden çıkarılması, diğer bölgelerdeki IŞİD’le mücadele kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır.

IRAK DOSYASI : Bush’un işgali yalandan ibaretti

ABD’nin Irak işgaline gerekçe gösterdiği istihbarat raporunun orijinali yayımlandı. Bush yönetiminin Irak’ın kitle imha silahı bulunmamasına rağmen dünyayı açıkça kandırdığı görüldü

ABD istihbarat servisinin 13 yıl önce hazırladığı ve Irak işgaline gerekçe gösterilen raporun gerçekleri yansıtmadığı resmen kanıtlandı. 93 sayfalık raporda Irak’ta Saddam Hüseyin iktidarının elinde kitle imha silahlarının olduğu anlatılıyordu. Irak yönetiminin El Kaide’ye destek sağladığı detayları da vardı. Dönemin ABD Başkanı George Bush, raporu Kongre’ye sunarak işgal iznini almıştı. ABD merkezli Vice News sitesi söz konusu raporun orijinalinin büyük bir kısmına ulaştı. Bilgi edinme yasası aracılığıyla CIA’den alınan rapora göre, Saddam Hüseyin yönetiminin kitle imha silahı ürettiği iddiasının teyidi için yeterli delil olmadığının aslında Bush yönetimine bildirildiği ortaya çıktı. Raporda Irak’ın kitle imha silahı üretim programına devam ettiği, ancak bu silahlara ilişkin anahtar konumdaki bir çok önemli bilginin eksik olduğu kaydediliyor. Bush ise 7 Ekim 2002’de istihbarat raporlarının sarsılmaz biçimde kitle imha silahı bulunduğunu teyit ettiğini söylemişti. Raporda dikkat çeken bir hususta Saddam Hüseyin’in nükleer silaha sahip olma niyeti olmasına karşın bunu yapabilecek materyalinin bulunmadığı ve yakın zamanda bunu yapabilecek kapasitesinin de olmadığının Bush yönetimine bildirilmiş olması.

1 MİLYON KİŞİ ÖLDÜ

Raporda, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Donald Rumsfeld’in, Irak rejimi ile El Kaide arasında işbirliği olduğuna ilişkin "kesin kanıtları olduğu" iddiası da teyit edilmiyor. O güne kadar yakalanan El Kaide militanlarının hiçbirisinin Irak rejiminden destek aldığı bilgisinin olmadığı belirtilen raporda, Irak ile El Kaide arasında operasyonel bir bağ bulunamadığı kaydediliyor. 20 Mart 2003’te başlatılan Irak işgali nedeniyle 1 milyona yakın kişi ölmüştü.

2 BİN İŞKENCE FOTOĞRAFI YAYIMLANACAK

ABDaskerlerinin Irak ve Afganistan’daki üslerinde tutuklulara yaptıkları işkencelere dair önemli bir karar alındı. New York’taki bir eyalet mahkemesi ABD ordusunun işkence fotoğraflarını yayımlaması gerektiğine hükmetti. 2 bin fotoğrafın içinde Irak’taki Ebu Garib Hapishanesi’nde yapılan işkencelere dair görüntülerin de olduğu belirtildi. Daha önce kamuoyuna sızan Ebu Garib’taki işkence fotoğrafları büyük tepki toplamıştı. ABD ordusunun 60 gün içinde itiraz hakkı var.

IRAK DOSYASI : Kerkük’teki Son Gelişmeler

Firuze Yağmur Gökler

ORSAM Araştırma Asistanı

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)’in Haziran ayında Musul’da başlayıp ülke geneline yayılan operasyonları sonrası ülke içindeki genel durum ciddi bir şekilde değişmiştir. Bu operasyonlar sonucu birçok kişi hayatını kaybetmiş, yaralanmış, esir düşmüş ve aynı zamanda çok sayıda insan ülke içinde yerlerinden edilip farklı şehirlere göç etmek zorunda kalmıştır. Aynı şekilde IŞİD Kerkük ve çevresinde de etkinlik sağlamaya çalışmış ve bu durum şehirdeki günlük hayatı da etkilemiştir.

Haziran ayında IŞİD saldırılarının başladığı ilk günden itibaren Kerkük ili, saldırıların meydana geldiği Musul, Telafer, Diyala ve Selahaddin bölgelerinden çok sayıda yerlerinden edilen ailelere ev sahipliği yapmış hala da yapmaya devam etmektedir. Kerkük’ün dışında, güvenlik konusunda herhangi bir sıkıntının yaşanmadığı Yahyava ve Leylan bölgelerinde iki kamp bulunmaktadır. Yahyava kampında tamamıyla Türkmenler kalmaktadır. Bu kamp, yöre halkından olan Kays Beyoğlu’nun tahsis ettiği arazi üzerine kurulmuş ve Kerkük halkı, Türkmen kurum ve kuruluşlarının yardımlarının yanı sıra Türkiye’den gelen yardımlarla yerlerinden edilen Iraklı ailelere ev sahipliği yapmaktadır. Kampta bulunan yetkililerinin dile getirdiğine göre Yahyava kampı Irak Hükümetinden hiçbir yardım almamaktadır. Irak hükümeti ülkedeki kampların hemen hemen hepsine yardımda bulunmamaktadır. Yahyava Kampına her geçen gün daha fazla aile gelmekte, bu da kampta yer sıkıntısına ve ihtiyaçların artmasına neden olmaktadır. Leylan kampında daha çok Arap aileler bulunmaktadır ama bu kampta ayrıca diğer kesimlerden de kalanlar mevcut. Leylan kampı Yahyava kampından nispeten daha iyi olanak ve koşullara sahip, çünkü bu kampa Irak Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliğinin yanı sıra Türkiye’den ve çok sayıda uluslararası kurum kuruluştan yardım gitmektedir. Bu iki kampın dışında Kerkük şehir merkezinde de çok sayıda yerlerinden edilmiş aileler kalmaktadır. Bu aileleri inşaatı tamamlanmamış binaların yanı sıra bazı mahallelerde derme çatma kurdukları çadırlarda da görmeniz mümkün. Kerkük’e gelen yerlerinden edilmiş aileler ve kamplarla ilgilenen bir diğer kuruluş da Göçmenler ve Göç Ettirilenler Dairesidir.

Haziran ayından beri Kerkük çevresinde olan IŞİD, Ocak ayında bölgedeki köylere yönelik bir operasyon gerçekleştirmiştir. Yapmış olduğu saldırılar sonucunda da Molla Abdulla, Tel El Verd, Mektep Halit ve Meryembeg köylerini ele geçirmiş ve Kerkük şehir merkezinde de bombalı saldırılar düzenlemiştir. Kerkük’te bulunan güvenlik güçlerinin operasyonları sonucu Kerkük’te güvenlik sağlanmış fakat Kerkük çevresindeki bölgelerden IŞİD çıkarılamamıştır. Yaşanan bu gelişmelerin ardından kısa bir süredir sürekli dile getirilen IŞİD’e karşı operasyonlar serisi Kerkük’ün çevresinde geçtiğimiz hafta başlamış oldu. Bunun üzerine 9 Mart günü sabah saat 5 civarında Kerkük’ün Kuzey ve Güneyinde yer alan ve IŞİD’in kontrolünde bulunan köylere polis, Irak güvenlik güçleri ve peşmerge güçleri koalisyon güçlerinin de havadan desteği ile bir operasyon gerçekleştirdi. Bomba sesleri operasyon boyunca Kerkük şehir merkezinden de duyuldu. Operasyonlar günün ilerleyen saatlerine kadar sürdü ve operasyon sonucu Tel El Verd, Tel- Merii ve Nehrevan köyleri ele geçirildi. Bu operasyonda ayrıca Molla Abdulla bölgesindeki bir elektrik santrali de ele geçirildi. Böylece 20 km’lik bir alan IŞİD’den kurtarılmış oldu. Operasyonlar Kerkük çevresindeki köy ve ilçelerinde halen devam etmektedir.

Haziran ayında başlayan IŞİD saldırılarından sonra Kerkük’e gelen peşmerge güçleri ile şehirde Kürt milliyetçiliğinin daha da arttığını görmek mümkün. Bu hem şehirde yaşayan Kürtlerin söylemlerine hem de günlük hayata da yansımakta. Şuan Kerkük’te birçok cadde, sokak, bina, araba ve dükkanlarda Kürt bayrağı görebileceğiniz gibi Kerkük şehir merkezinin dışına biraz çıktığınız zaman da yer yer Kürt bayraklarını görebiliyorsunuz. Kerkük şehrine girmeden önceki kontrol noktasında da sizi Talabani’nin bir fotoğrafı karşılıyor. Kerkük Valiliğinde gerçekleştirilen toplantı öncesi Kürt İl Meclis üyeleri ile yaptığımız görüşmelerde Kerkük’le ilgili daha ortak söylemlerden ziyade Kerkük’ün tarihiyle, yapısıyla bir Kürt şehri olduğunu dile getirdiler. Kürtler içinde daha ılımlı konuşan kişiler olsa da ayrılıkçı konuşan kesimin azımsanmayacak şekilde fazla olduğunu da görebiliyorsunuz.

Geçtiğimiz günlerde çok büyük bir Kürt bayrağı Kerkük Kalesine asılmış ve bu durum şehirde gerginliğin oluşmasına neden olmuştur. Kaleye Kürt bayrağının asılmasından hemen sonra Türkmen gençlerden iki kişi de kaleye Türkmen bayrağını asmıştır. Bayrağın kaleye asılmasından sonra Kerkük kolluk kuvvetleri iki Türkmen genci tutuklamıştır. Türkmen yetkililerin olaya müdahalesi sonucu gençler serbest bırakılmış ve daha büyük bir Türkmen bayrağı kaleye tekrar asılmıştır.

Kürt milliyetçiliği her ne kadar artmaya başlasa da Türkmenler de Kerkük’teki varlıklarını her geçen gün daha da vurgulamakta ve bu konudaki mücadelelerini her geçen gün daha da arttırmaktalar. Artık daha çok Türkmen aile çocuklarını Türkmen okullarına göndermekte ve Türkmen okulları ile ilgili çalışmalar da gün be gün daha iyiye gitmektedir. Sokaklarda Türkmen kıyafeti giyen çok sayıda kişi de görmek mümkün. Aynı şekilde bazı yerlerde Türkmen bayraklarını da görebilmektesiniz. Türkmenler kültürlerine, dillerine ve kimliklerine sahip çıkmakta ve çalışmalarını bu yönde ilerletmekteler. Türkmenler ve Kürtlerin şehirde varlık mücadelesinde daha önde olduklarını görüyorken, IŞİD’in ülkede başlattığı saldırılardan sonra Kerkük içindeki Sünni Arapların kimliklerini biraz daha geriye çektiklerini söyleyebiliriz.

Kerkük’te geçen hafta yaşanan bir diğer gerginlik ise 10 Mart Türkmen Milli Kıyafet gününde gerçekleşmiştir. Milli Kıyafet günü nedeniyle kentte yaşayan Türkmenler Türkmen kıyafetlerini giyerek, törenler düzenlemişlerdir. Fakat PKK’lı olduğu öne sürülen bir grup, Kerkük Teknik Enstitüsünde Türkmen bayrağına ve Türkmen öğrencilere karşı saygısızlık yapıp ortamın gerilmesine neden olmuşlardır. Aynı grup Kerkük’teki Irak Türkmen Cephesi İl Teşkilat binasına giderek oradaki Türkmen bayrağını indirmeye çalışmışlardır. Teşkilat binasında görevli olan Türkmen korumalar gelen grubu engellemiş ve PKK’lı grup bir şey yapamadan dağılmıştır. Fakat bu sefer aynı grup Kerkük Kalesine asılmış olan Türkmen bayrağını indirmiş ve bayrağı yakmıştır. Bu iki olay şehirde gerginliğin yeniden başlamasına neden olmuştur. Taraflar arasında gerginliğin iyice tırmanmaması için yetkililer bir araya gelmiş ve durumu görüşmüşlerdir. Bunun üzerine Kerkük Valisi Necmettin Kerim kaledeki Kürt bayrağını da indirtmiştir. Şehirde yaşanan bu gelişmelerin ardından, Türkmen okulunda öğretmen olan Hasan Bayraktar’ın öncülüğünde 12 Mart günü yapılması planlanan Türkmen geleneksel kıyafeti olan zubun ceketin giyilmesi etkinliği de yapılamamış ve başka bir tarihe ertelenmiştir.

Kerkük içerisinde gruplar arasında zaman zaman yaşanan bu gerginlikler uzun bir süre daha yaşanacak gibi gözükmektedir. Çünkü her grup Kerkük’ün kendilerinin olduğunu savunmakta ve diğer grupların da bunu kabul etmesini istemektedir. Bu tarz bir yaklaşım da şehirdeki huzuru bozmakta ve bu tarz olayların yaşanmasına neden olmaktadır. IŞİD tehdidi ve saldırıları yüzünden aylardır huzursuz olan halk bir de yaşanan bu gelişmelerle birlikte iyice gerilmektedir. Kerkük içinde her kesimin daha orta noktada buluşup Kerkük milliyetçiliğini benimsemeleri en iyi çözümlerden biri gibi gözükmektedir. Böylece halkın her kesiminin eşit olduğunun kabullenilmesi ve bu şekilde yaklaşılması, bu sürecin daha iyi bir şekilde atlatılmasına ve ilerleyen zamanlarda da Kerkük içinde daha iyi bir atmosferin oluşmasına olanak sağlayacaktır.