Etiket arşivi: Irak

SU-ENERJİ-DOĞALGAZ DOSYASI : ABDÜLHAMİT’İN PETROL HARİTASI ‘OSMANLI DÖNEMİNDE IRAK’ ADLI KİTAPTA

Güneydoğu’da petrol yatakları!

Sultan II. Abdülhamit’in 106 yıl önce yaptırdığı petrol rezervi çalışmasına göre, Diyarbakır, Mardin, Siirt ve Hakkâri gibi illerde de petrol rezervleri tespit edilmiş

Ömer Erbil

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nce basılan "Osmanlı Döneminde Irak" isimli kitapta II. Abdülhamit döneminde maden mühendisi Paul Groskoph’a yaptırılan petrol araştırmasının raporları ve haritaları yayımlandı. Musul, Kerkük, Bağdat ve Erbil’de gösterilen petrol yataklarının yanı sıra Diyarbakır, Mardin, Bismil, Siirt, Hakkâri gibi bugün Güneydoğu Anadolu sınırları içindeki petrol yatakları da tespit edilmiş.

Bundan tam 106 yıl önce Sultan II. Abdülhamit, Hazine-i Hassa’dan, yani padişahın şahsi malından ödenek çıkararak geniş kapsamlı bir petrol rezervi çalışmasına girilmesi için emir verdi. Sultan’ın kendi parasıyla yaptırdığı çalışmada yabancı ve yerli mühendisler yer aldı. Musul ve Bağdat çevresinde, Dicle ve Fırat nehirleri havzasında petrol taraması yapıldı. Alman maden mühendisi Paul Groskoph ve Habip Necip Efendi yönetimindeki araştırma ekibi, çalışmalarını 22 Ekim 1901’de Sultan II. Abdülhamit’e rapor olarak sundu.

Dağlardaki petrol

Yakın zamana kadar içeriği hakkında pek fazla bilgi sahibi olunmayan "Sultan’ın petrol haritası", Güneydoğu Anadolu illerinde de petrol bulunabileceğini gösteriyor. Haritayı hazırlayan heyet, Bitlis Suyu denilen çayın kıyısı boyunca önemli petrol rezervleri belirlediklerini belirtiyor.

Heyetin başkanı Paul Groskoph, petrol noktalarını tek tek gezerek tespit ettiklerini aktarırken, takip ettikleri güzergâhı da isimlerine kadar raporda anlatıyor. Groskoph, Hakkâri, Bingöl, Siirt dolaylarında ve Dicle Nehri kıyısında zengin petrol rezervlerinin bulunduğunu kaydediyor.

Dicle Nehri kıyısında suların yükselmesi nedeniyle bazı noktalarda yeterli araştırmayı yapamadıklarını da raporuna ekleyen Groskoph, nehrin kıyısı dışında, Dicle’nin kıyı şeridi boyunca uzayıp giden yüksek dağlarda da petrol bulunduğunu kaydetmiş.

Yine de o dönemin teknik imkânları açısından 900 metre yükseklikteki bu dağlardan petrolün çıkarılmasının zorluğuna değinerek, aynı zamanda bu yüksek dağlardan petrolün taşınmasının maliyeti artıracağına dikkat çekiyor.

Bitlis Çayı kıyısı

Güneydoğu Anadolu’nun tamamı ve Doğu Anadolu’nun bir bölümünü kapsayan petrol haritasında Diyarbakır, Mardin, Bismil, Hazro Çayı etrafı, Sinan, Botan Çayı etrafı, Batman Çayı etrafı, Dicle bölgesi, Midyat, Bedran, Tulan, Siirt, Habur, Fındık, Cizre, Habur Çayı etrafı, Bitlis Çayı kıyısı ve Hakkâri’de (Çölemerik) önemli petrol yataklarının bulunduğu kaydediliyor.

Petrol araştırmaları buralarda yapıldı

Musul ve Bağdat havalisinde Dicle-Fırat nehirleri havzasında yapılan petrol araştırmalarının yerlerini gösterir harita

1 Diyarbakır
2 Mardin
3 Bismil
4 Hazro çayı
5 Sinan
6 Batman çayı
7 Dicle
8 Midyat
9 Bedran
10 Bitlis Suyu
11 Tulan
12 Siirt
13 Botan Çayı
14 Habur
15 Fındık
16 Cizre
17 Dehuk
18 Zaho
19 Habur Çayı
20 Çölemerik (Hakkâri)
21 Ahmediye
22 Bisan
23 Alkuş
24 Akra
25 Büyük Zap
26 Revanduz
27 Musul
28 Karakuş
29 Nemrut
30 Küçük Zap
31 Erbil
32 Köysancak
33 Altınköprü
34 Şargat
35 Hamrin Dağı
36 Kerkük
37 Taşhurmatı
38 Tavuk
39 Karadağ
40 Süleymaniye
41 Karadağ
42 Aksu
43 Tuzhurmatı
44 Kefri (Salahiye)
45 Deli Abbas
46 Tikrit
47 Samarra
48 Haso Çayı
49 Narib Suyu
50 Diyale Suyu
51 Ramadi
52 Felluce
53 Mendeli
54 Bakuba
55 Kâzımiye
56 Bağdat
57 Museyyeb
58 Hılle
59 Kerbela
60 Hit
61 Fırat
62 Anah
63 El-Kadim
64 Ebu Kemal
65 Meyadin

IRAK DOSYASI /// NECDET BULUZ : Irak parçalanıyor, Barzani’nin gözü Kerkük’te.

NECDET BULUZ

Şu an için Barzani, Amerika’dan “Bağımsız Kürdistan” için yeşil ışık alamadı. Ancak, Barzani’nin Irak üzerinde çeşitli hesaplarının olduğunu söylemeliyiz. Kuzey Irak’ta güçlenen ve neredeyse merkezi hükümetten daha önemli bir konuma gelmek üzere olan Barzani’nin hedefinde her zaman olduğu gibi Kerkük bulunuyor.

Önce Kerkük’teki duruma bakalım ve Barzani’nin bu konuda söylediklerine kulak verelim:

“Kerkük’ün Kürdistan’ın bir parçası olduğundan hiçbir şüphemiz yok. Irak Anayasası’nın 140. maddesine uyarız. Son on yıldır bu maddenin uygulanmasını bekliyoruz. Fakat merkezi hükümetten bu konuda hiçbir ciddiyet göremedik. Bizce Kerkük, Kürdistan’ın bir parçasıdır ve bu konuda konuşmaya gerek yoktur. Eğer, Kerkük’ün yapısı konusunda bir referandum yapılması gerekiyorsa bunun yapılmasında da bir sakınca görmüyorum.”

Doğrudur, Barzani Amerika’nın da desteği ile Kerkük’ün yapısını değiştirdi. Kürtler başta olmak üzere, çeşitli grupları bu topraklara yerleştirdi. Kerkük’teki Türkmenler şu anda azınlık konumuna düşürüldü. Bütün bunlar yapılırken, ne acıdır ki, Türkiye ağırlığını koyamadı, Barzani’nin önüne geçemedi.

Bizi yıllardır PKK belası ile uğraştırdılar. Barzani de PKK’ya destek vererek bizi gerektiği gibi oyalamayı başardı.

Peki, biz ne yaptık? Bu hain Barzani’yi kırmızı halılar üzerinde karşıladık. Devlet töreni ile ağırladık, şımarttık. Kerkük’ü Irak’ın işgalinden bu yana Kürdistan’ın bir parçası olarak gören ve Kerkük’ü tamamen kontrolleri altına alan Barzani, zaman zaman Türkiye’ye de meydan okumuştur.

Başta Kerkük petrolleri olmak üzere, bölgede petrol yataklarını korumakla görevlendirilen Barzani ve peşmergeleri şu anda doğrudan petrol ihraç edemiyor. Ancak, üretilen petrollerden bir miktar komisyon alıyorlar. Bir yerde bölgede Amerika’nın çıkarlarının jandarmalığını Barzani ve peşmergeleri sağlıyor.

Barzani ve Peşmergeleri aynı zamanda bölgede Amerika’nın kara gücü gibi hareket ediyor. Bugüne kadar Amerika’da eğitilen peşmergeler, bölgede Amerika’nın çıkarlarının bekçiliğini de yapmakla görevliler. Barzani’nin bunun yanında İsrail ile olan ilişkilerinin de son derece iyi olduğunu ve Kuzey Irak’ta bazı İsrail’li uzmanlardan da yardım ve destek aldığı biliniyor.
Bu işin Kuzey Irak ve Kerkük kısmı.

Bir de günlerdir Irak’ın parçalanması konusu gündeme oturdu. IŞİD’ın Musul’dan temizlenmesinden sonra Bağdat’ta merkezi hükümetin (Sünnilerin) sıkışıp kalması gerçekleşebilir. Güneyde Şii’ler, Kuzey Irak’ta Kürtler kendi bölgelerinde kalarak Irak’ın fiilen 3 parçaya bölünmesi sağlanmış olacak.

Zaten Irak’ın işgalinden sonra BOP çerçevesinde Irak’ın 3 parçaya bölünmesi gündemde bulunuyordu. Şimdi bu plan tıkır tıkır işliyor. IŞİD bahanesi ile de bu iş bundan sonra daha bir hız kazanacak.

Barzani, Irak’ın 3 parçaya bölünmesi ile ilgili olarak da şu görüşlerini dile getiriyor:

“Açıkçası 2003’te rejimin yıkılmasından sonra, Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü biz Kürtler koruduk. Son on yıldır bu işi biz yaptık. Fakat şimdi Irak zaten bariz biçimde dağılıyor. Merkezi hükümet her şeyin üzerindeki kontrolünü kaybediyor. Ordu, polis ve her şey dağılıyor. Şu an IŞİD dediğimiz oluşumun ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Ortaya çıkan yeni bir devletle çok uzun bir sınırı paylaşıyoruz. Bu bizim suçumuz değil, Irak’ın çöküşüne biz neden olmadık. Bilinmeyenin esiri olmak istemiyoruz. IŞİD ile mücadelede de Başbakan bizden yardım istemedi. Tersine, yardım teklifimizi reddetti. Biz şu an Kürdistan’ı IŞİD ya da diğer herkesten koruyoruz. Sınıra yaklaşan herkesle savaşırız. Teröristlerle savaşma görevinin icrasında tereddüt etmeyiz. Fakat önümüzde açık bir gelecek olmadıkça ve kapsayıcı bir siyasi çözüm bulunmadıkça savaşmayız. ”

Barzani, Musul’un düşmesi konusunda da zamanın Başbakanı Maliki’yi uyardığını, IŞİD tehlikesini aylardır bildiğini de belirtip, bu konuda da şunları söylüyor:

“Başbakan Maliki’yi uyardım. Musul’un düşmesinden sadece birkaç gün değil, birkaç ay önce de uyardım. Ama uyarımı ciddiye almadı. Bu konuda şahitlerim de var. Sünni bölgelerinde yaşayan halk, merkezi hükümetin politikalarına karşı isyan etti. Yaşanan her şey IŞİD tarafından yapılmadı. Fakat IŞİD bu fırsatı değerlendirip kontrolü ele geçirmek istiyor. Bölge halkı, fırsatı kendileri değerlendirmek istiyordu. Çünkü yaşananlar aslında hükümetin yanlış politikalarına tepkiydi ve terörist organizasyon bu fırsatı değerlendirdi. Halkın öfkesi vardı.

Dolayısıyla, halkın meşru hakları ile teröristlerin başarmak istedikleri arasındaki ayrım önemli.”

Bunları neden yazıyoruz? Barzani, neredeyse hem Irak’ta, hem de bölgede hızlı bir yükseliş içinde bulunuyor. Usta bir oyuncu gibi bazı konularda yönlendirme ve uyarı hizmetlerinde de bulunarak gücünü sağlamlaştırıyor. Yıllardır Barzani’ye destek veren, şımartan Türkiye de buna katkı sağlamış oluyor.

Dikkat edilmesi gereken bir konu da Amerika’nın Barzani ile doğrudan iletişim kurmasıdır. Amerika’da Başkan Obama tarafından ağırlanan Barzani, şimdi Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry’yi Erbil’de bekliyor. Kerry’nin Erbil’deki görüşmelere kalabalık bir heyetle katılacağının belirlenmesi, bazı bölgesel konuların ele alınacağını gösteriyor.

Barzani, ana hedefi olarak Kuzey Irak’ta bölgeyi de kapsayacak “Bağımsız Kürdistan” hayalini hayata geçirebilmek için bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da mücadele vereceklerini söylüyor. Biz, bu nedenle Barzani’nin çok iyi takip edilmesi gerektiği görüşündeyiz.

necdetbuluz
necdetes

IRAK DOSYASI : Irak’ta İşgal Sonrası Siyasal Yaşam ve 2010 Parlamento Seçimleri

Irak’ta gal Sonras Siyasal Yaam ve 2010 Parlamento Seimleri.pdf

KÜRT SORUNU DOSYASI : Türkiye-Irak-Bölgesel Kürt Yönetimi Arasında Gelişen İlişkiler ve Nedenleri

Trkiye-Irak-Blgesel Krt Ynetimi Arasnda Gelien likiler ve Nedenleri.pdf

SU-ENERJİ-DOĞALGAZ DOSYASI : TÜRKİYE VE IRAK İLİŞKİLERİNDE SINIRAŞAN SU KAYNAKLARINI N ÖNKOŞUL OLMA DURUMU

TRKYE VE IRAK LKLERNDE SINIRAAN SU KAYNAKLARININ NKOUL OLMA DURUMU.pdf

IRAK DOSYASI : Irak’ta Tikrit Operasyonu ve Sonrası

Bilgay Duman

Araştırmacı, ORSAM

Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, 1 Mart’ta Irak’ın Selahaddin vilayetine bağlı Samarra ilçesini ziyaret ederek, IŞİD’in elinde olan Selahaddin’in merkezi ilçesi olan Tikrit’i kurtarma operasyonunun başladığını açıklamıştır. Bu açıklamayla başlatılan Tikrit Operasyonu, hem operasyonun mahiyeti hem de IŞİD’le mücadelenin geleceği açısından farklı dinamikleri bir araya getirmektedir. Tikrit, Musul’un hemen ardından IŞİD tarafından ele geçirilen yerleşim yerlerinden biri olmakla birlikte, Irak haritası göz önüne alındığında hemen hemen Irak’ın merkezinde bulunan ve Kerkük’le birlikte kuzey-güney bağlantı yollarının sınırları içerisinden geçmesiyle son derece stratejik bir konuma sahiptir. Bu nedenle Tikrit’in Irak hükümeti tarafından IŞİD’in elinden alınması, olası bir Musul ve Anbar operasyonu için de hazırlık niteliğinde olacaktır. Nitekim Tikrit operasyonu Gönüllü Savaşçılar olarak da bilinen ve daha çok Şii milis grupların içerisinde yer aldığı Arapça olarak Haşti Şaabi olarak nitelendirilen silahlı birimin yönetiminde yapılmaktadır.

Operasyon merkezi olarak Samarra seçilmiştir. Samarra’nın Tikrit’e ilişkin operasyon merkezi olması dikkat çekmektedir. Samarra, Irak hükümetinin kontrolündeki Tikrit’e bağlı nadir yerlerden biri olmakla birlikte tarihsel önemi ve 2003 sonrası Irak’taki siyaseti şekillendiren ana olayların çıkış noktası olmasıyla da önem kazanmaktadır. Samarra, Şiiler açısından önemli bir yerdir. Samara’da El-Askeri türbesi bulunmaktadır. 2006 yılında El-Kaide, Samarra’daki El-Askeriye Türbesi’ne saldırı düzenlemiş ve Şubat ayındaki bu saldırıdan sonra mezhep çatışmaları başlamıştır. IŞİD de Musul operasyonu ilk başladığında Bağdat, Tikrit, Anbar ve Samarra’ya doğru yönelmiş, bunun üzerin Ayetullah Ali El-Sistani fetva çıkararak, IŞİD’e karşı bütüncül mücadele çağrısı yapmıştır. Nitekim Samarra’ya saldıran IŞİD, gönüllü savaşçıların desteğiyle engellenmiş ve Samarra Irak hükümeti tarafından kontrol altına alınmıştır. Samarra olayı Haşti Şaabileri, Irak’ın gündemine taşımış ve daha görünür hale getirmiştir. Bu nedenle Samarra’nın Tikrit operasyonu için merkez seçilmiş olması manidardır. Operasyonun merkez üssü olarak Samarra seçilerek IŞİD’e karşı psikolojik bir mesaj verildiğini söylemek mümkündür. Diğer tarafta Tikrit’in güneyinde bulunan Samarra’nın Bağdat ve Tikrit’i birbirine bağlayan ana yol güzargahının merkezinde olması, Tikrit operasyonuna verilecek lojistik destek açısından stratejik bir konuma sahiptir. Bu nedenle hem Bağdat’tan Tikrit operasyonuna verilecek destek hem de Haşti Şaabilerin varlığı düşünüldüğünde Samarra ön plana çıkmaktadır.

Öte yandan Tikrit operasyonu Haşti Şaabiler içerisinde Sünni aşiret üyelerinin de operasyona katıldığı ilk büyük operasyon olması açısından da önemlidir. Net olmamakla birlikte Tikrit operasyonuna Haşti Şaabilerle birlikte Irak Ordusu ve Irak Polisi’nin de içerisinde yer aldığı 25-30 bin kişilik bir güç katılmaktadır. Bu güç içerisinde 2.500-3000 kişilik Sünni savaşçı grubunun da yer aldığı bilinmektedir. Hatta IŞİD tarafından kontrol edilen Tikrit’e bağlı Elbu Acil ve El-Alem ilçelerine düzenlenen ve IŞİD’den geri alınan operasyonlarının Irak polisi ve Irak ordusu desteğindeki Sünni savaşçıların öncülüğünde yapıldığı ve kendi bölgelerini kendileri kurtardıkları söylenmektedir. Tikrit’in merkezine yönelik operasyon için de Tikrite bağlı Şirgat, Beyci, El-Alem, Elbu Acil, Dour gibi bölgelerden Sünni savaşçıların operasyona katıldığı ya da katılmaya gönüllüğü olduğu bilinmektedir.

Ancak mevcut durum itibariyle Tikrit merkezine yönelik büyük bir ilerleme sağlanabildiğini söylemek zordur. Tikrit’in çevresinde birkaç gün içerisinde çabuk bir ilerleme sağlayan IŞİD karşıtı güçler, şehir merkezine aynı biçimde girebilmiş değildir. Özellikle IŞİD’in şehre girilebilecek hatlara ciddi miktarda mayın döşediği, bombalı araçlar ve intihar bombacılarıyla saldırı düzenlediği, ayrıca pek çok noktaya keskin nişancıları yerleştirerek şehre girişi engellediği söylenmektedir. Mevcut durum itibariyle koalisyon güçlerinin hava saldırısı yapmamış olmasının, IŞİD’e karşı mücadele eden güçlerin kente girişini yavaşlattığı söylenmektedir. Ancak burada Irak hükümetinin sorumlu davranmaya çalıştığını söylemek mümkündür. Zira IŞİD mensuplarının şehrin içerisinde olması nedeniyle koalisyon güçlerinin yapacağı hava operasyonlarının şehre zarar vereceğini düşünüldüğünde yeni bir Ayn El-Arap (Kobani) ile karşı karşıya kalınmak istenmediği söylenebilir. Ancak karadan harekatın da şimdilik bir çözüm üretemediği görülmektedir.

Öte yandan Tikrit operasyonu, İran’ın Irak’taki varlığını net olarak gün yüzüne çıkartmış, İran ilk kez bir komutanının Tikrit operasyonunu yönetmek üzere Irak’ta bulunduğunu resmen açıklamıştır. İran tarafından yapılan açıklamada bir isim verilmemiş olsa bile bu komutanın Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani olduğu herkes tarafından bilinmektedir. İran sıradan bir komutanını değil belki Ortadoğu’da son dönemin en popüler ismi olan Kasım Süleymani’nin Irak’taki diğer pek çok operasyonda bizzat görev aldığı pek çok haberde ve sosyal medyada yer almaktadır. Kasım Süleymani, Ortadoğulu bazı akademisyenler ve araştırmacılar tarafından İran’ın “Arabistanlı Lawrence” olarak görülmektedir. Nitekim Kasım Süleymani, artık Ortadoğu’da hemen her bölgede görüldüğü fotoğraflara pek çok yerde rastlamak mümkündür. Kasım Süleymani’nin Suriye’de Esat rejimine destek vermek operasyonlara katıldığı, Lübnan’da Hizbullah’a destek verdiği söylenmektedir. Hatırlanacak olursa İsrail, Hizbullah’ın iki üyesini öldürdüğünde bir tanesi İmad Muğniye’nin oğlu Cihad Muğniye olmuş, Kasım Süleymani de Cihad Muğniye’nin cenazesine katılmış olması dikkat çekmektedir. Bu durum İran’ın bölgedeki etkisini gösterir niteliktedir. Zira IŞİD operasyonları sonrası, İran’ın Irak’taki varlığının hissedilir derece arttığı görülmektedir. Bu nedenle Kasım Süleymani’nin Tikrit operasyonuna katılıyor olması pek çok mesajı da içerisinde barındırmaktadır. Tikrit aslında Irak’ın devrik lideri, Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı ve Sünnilerin özlem duyduğu Saddam Hüseyin’in memleketidir. Saddam Hüseyin’in hem doğum yeri orası hem de mezarı Tikrittedir. Kasım Süleymani 1980-1988 İran-Irak Savaşı’nda İran tarafında savaşan ve Irak’a karşı mücadele veren bir subaydır.

Şimdi Tikrit’i kurtarma operasyonu İranlı bir generalin de desteğiyle ya da kontrolünde yapılacak olması Sünniler için ve Saddam Hüseyin taraftarları için de ayrı bir mesaj olarak nitelendirilebilir.

Sonuç olarak Tikrit operasyonunun önemi ve başarısı daha sonra yapılması planlanan, Anbar, Havice (Kerkük) ve Musul operasyonları için bir örnek teşkil edebileceği gibi adı anılan bölgelerde IŞİD’e karşı yapılacak operasyonların da kapısını aralayacaktır. Burada Sünni savaşçıların da Haşti Şaabi içerisinde operasyona katılarak vermiş oldukları destek ve gösterdikleri başarı, diğer bölgeler için de önemli olacaktır. Burada esas sıkıntı Haşti Şaabiler içerisinde yer alan Şii milis grupların kontrol ettikleri bölgeleri bölge halkına bırakıp bırakmayacakları ve hem Irak ordusu hem de Irak polisi gücü içerisindeki etnik ve mezhepsel dengenin sağlanıp sağlanmayacağıdır. Tikrit’ten IŞİD’in çıkarılması durumunda Tikrit’in Sünniler için alacağı pozisyon, Sünnilerin diğer bölgelerde Irak hükümetine vereceği yardımın bir örneği olacağı gibi, Sünnilerin beklentilerini karşılamaması durumunda Sünnilerin Irak hükümetinden çekeceği desteğin IŞİD’i güçlendirebileceğini söylemek mümkündür. Bu nedenle Sünnilerin hem siyasi sürece hem de IŞİD’le mücadele sürecine sokulması son derece önemlidir. Irak hükümetinin bu desteğinin sürmesi durumundan yerelden de destek bulan IŞİD’in yerel desteğinin kesilmesi mümkün olabilecektir. Ancak İran’ın sahada fazla görünür olmasının da Sünnileri tedirgin ettiğini söylemek mümkündür. Ayrıca Kürtlerin özellikle Kerkük çevresindeki etkinliği ve bazı Sünni köylerinde kontrol sağlaması da Sünnileri endişeye sevk etmektedir. Bu nedenle IŞİD’e karşı bütüncül bir strateji geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Tikrit’te kurulacak bu bütüncül stratejiyle IŞİD’in bölgeden çıkarılması, diğer bölgelerdeki IŞİD’le mücadele kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır.

IRAK DOSYASI : ABD, CIA’in “Yeterli Delil Yok” Raporuna Rağmen Irak’ı İşgal Etmiş

Saddam Hüseyin yönetiminin kitle imha silahı ürettiği iddiasının teyidi için yeterli delil olmadığı, dönemin Başkanı George Bush ve yönetimine bildirildiği ortaya çıktı.

ABD‘nin Irak işgali öncesinde hazırlanan istihbarat raporunda, Saddam Hüseyin yönetiminin kitle imha silahı ürettiği iddiasının teyidi için yeterli delil olmadığı, dönemin ABD Başkanı George Bush ve yönetimine bildirildiği ortaya çıktı.

GİZLİLİK KALKTI

ABD merkezli Vice News’in haberine göre, Bush yönetiminin, Irak‘ta kitle imha silahı ürettiği iddiasına dayanak yaptığı ve ABD Kongresi’nden Irak‘ı işgal etmek için yetki almakta kullandığı 93 sayfalık istihbarat raporunun büyük bölümünün gizliliği kaldırıldı.

"BİLGİ EKSİKLİĞİ VAR"

Vice News’te, bilgi edinme yasası aracılığıyla CIA‘dan edinildiği belirtilen raporda yer alan istihbarat birimlerinin değerlendirmesinde, Irak‘ta Saddam Hüseyin yönetiminin kitle imha silahı üretme programı yürüttüğü iddialarına ilişkin kilit konularda bilgi eksikliği olduğu vurgulanıyor.

Raporda Irak‘ın kitle imha silahı üretim programına devam ettiği ancak bu silahlara ilişkin anahtar konumdaki bir çok önemli bilginin eksik olduğu kaydediliyor.

BUSH TAM TERSİNİ İDDİA ETMİŞTİ

Bush yönetimi ise savaş öncesi açıklamalarda, istihbarat raporlarının sarsılmaz biçimde Irak‘ta kitle imha silahı bulunduğunu teyit ettiğini savunmuştu.

"KAPASİTESİ YOK"

Raporda dikkat çeken bir husus ise Saddam Hüseyin‘in nükleer silaha sahip olma niyeti olmasına karşın bunu yapabilecek materyalinin bulunmadığı ve yakın zamanda bunu yapabilecek kapasitesinin de olmadığının Bush yönetimine bildirilmiş olması.

EL KAİDE YALANI

Raporda, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Donald Rumsfeld‘in, Irak rejimi ile El Kaide arasında işbirliği olduğuna ilişkin "kesin kanıtları olduğu" iddiası da teyit edilmiyor.

O güne kadar yakalanan El Kaide militanlarının hiçbirisinin Irak‘ta eğitim ya da bu rejimden destek aldığı bilgisinin olmadığı belirtilen raporda, Saddam Hüseyin rejimi ile El Kaide arasında operasyonel bir bağ bulunamadığı kaydediliyor.

Bush yönetimi 2003 yılında kitle imha silahları olduğu gerekçesiyle Irak‘ı işgal etmiş ancak söz konusu silahlar bulunamamıştı.

20 Mart 2003 tarihinde başlatılan Irak işgali ülkede etnik ve mezhepsel bölünmeyi körüklemiş, işgal neticesinde ortaya çıkan kaos nedeniyle yüzbinlerce kişi hayatını kaybederken, milyonlarca insan ise mülteci olarak yaşamak zorunda kalmıştı.

IRAK DOSYASI : Irak-Türkiye Sınıraşan Su İlişkilerinde Yeni Bir Sayfa Mümkün mü ?

Yrd. Doç. Dr. Vakur Sümer

ORSAM Danışmanı

Selçuk Üniversitesi

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Iraklı mevkidaşı Fuat Masum, bir önceki Irak hükümetinin Ağustos ayındaki istifasından birkaç hafta sonra, 23 Eylül 2014’te New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bir araya geldiler. Bu toplantının asıl amacı, 8 Eylül’de kurulan yeni Haydar El Abadi hükümeti ile birlikte Türkiye-Irak İlişkilerini geliştirmekti. Türk Dışişleri Bakanlığı, Irak’ta yeni bir hükümetin kurulmasından duyduğu hoşnutluğu “Yeni hükümetin, Irak halkını tüm unsurlarıyla kucaklamasını ve ülkenin bugün içinde bulunduğu zorlu sorunların aşılmasını sağlayacak, Irak halkına huzur ve refah getirecek bir politika izlemesini temenni ediyoruz” açıklamasıyla dile getirmiştir.

Bu açıklamayı takiben 6 Kasım’da Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun deyimiyle bu ziyaretle iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açılmıştır. Bu ziyarette ortaya çıktığı üzere, her iki taraf Maliki döneminin hasarlarını geride bırakmaya çalışmaktadır. Daha sonra, Türk Başbakanı Ahmet Davutoğlu, aynı ayın son günlerinde, Irak’a bir ziyaret gerçekleştirmiş ve Türkiye’nin niyetinin Irak’la ilişkilerini geliştirmek olduğunu açıkça dile getirmiştir.

El Abadi’nin Aralık sonunda Türkiye’ye gerçekleştirdiği ve “tarihi” olarak nitelediği ziyaret ise bu toplantı ve ziyaretler serisinin en zirve noktası gibi görünmektedir. Sonuç olarak tüm bu girişimler, içlerinde su sorunlarına ilişkin de bir tane bulunan 48 Mutabakat Zaptı’nın (yeniden) imzalanabildiği, yeni ve olumlu bir atmosfere evrilmiştir. Her iki taraf da bu mutabakat zabıtlarının onaylanması konusunda anlaşmışlardır.

Şimdilerde, iki ülke başbakanlarının liderliğinde toplanan ikinci Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısının ardından, ikili ilişkilerin, ki önemli bir kısmını sınıraşan su yönetimi oluşturmaktadır, ilerleyebileceği yönünde umut verici nedenlere sahibiz. Sınıraşan su ilişkilerinin kolaylaştırılmasına ilişkin anlaşma bunun iyi bir örneğidir. Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu da her iki ülkenin suyu işbirliğinin kilit noktası olarak gördüğünü ve Irak ile Türkiye’nin su kaynakları yönetimi konusunda birlikte çalışmaya hazır olduklarını, altını çizerek dile getirmiştir. Eğer iki ülke arasındaki su ilişkilerine dair bu Mutabakat Zaptı yürürlüğe konursa, gelecekteki işbirlikleri konusunda sağlam bir temel atılmış olacaktır.

Tüm bunlara rağmen, dikkatli olmayı gerektiren bazı nedenler de söz konusudur. Bu ve diğer 47 zabıt, ilk olarak uzunca süre önce, 2009 yılında imzalanmıştır. Su konusundaki mutabakat zaptıyla iki ülke hidrolojik ve meteorolojik bilgi paylaşımı üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Mutabakat zaptında belirtildiği üzere ortak bir veritabanı oluşturulacak ve Suriye verileri de bu veritabanına eklenecektir (Madde 2.f). İki ülke, bu konularda uzman değişimini de kabul etmiştir. Türkiye ve Irak bölgesel su kaynaklarının etkin kullanımı ve yönetimi prensibini de özellikle vurgulamıştır. Zaptın maddelerinden biri de iki ülkenin, havza çapında bir işbirliği amacıyla Suriye’yi de içeren üçlü teknik toplantılar düzenlenmesi konusundaki niyetini vurgulamaktadır (Madde 2.h). Zaptın 3. maddesi işbirliğini geliştirmek amacıyla atılacak bazı adımları listelemektedir. Buna göre: 1-ortak teknik/bilimsel araştırma ve programların gerçekleştirilmesi, 2-işbirliği projelerinin geliştirilmesi, 3-araştırma ve geliştirme aktivitelerinin yapılması; ve bilimsel/teknik bilgi ve belge değişimi, 4-su teknolojilerinin değişimi, 5-görevlilerin, uzmanların ve araştırmacıların değişimi ve 7-tarafların uygun gördüğü diğer işbirliği yöntemlerinin denenmesi, öngörülmüştür. İki ülke, ayrıca, Ulusal Koordinatörlük makamının oluşturulmasını kararlaştırmıştır. Ulusal Koordinatörler’in sağladığı bilgiler iki ülke arasında paylaşılacaktır. Her bir Ulusal Koordinatör “Yıllık Çalışma Planı” hazırlayacaktır (Madde 6). Mutabakat Zaptı bu sayede Irak ve Türkiye arasındaki sınıraşan sular işbirliğine kurumsal bir boyut kazandırmayı hedeflemiştir.

Tüm bunlara rağmen, o süreçten beri, iki ülke arasındaki ilişkilerin soğuması nedeniyle bu düzenlemeleri uygulama şansı olmamış, hatta Irak, Mutabakat Zaptı’nı imzalamamıştır. Irak’taki Maliki hükümetinin meşruluğu ve uygulamaları üzerindeki anlaşmazlıklar ve Ankara’nın Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkileri, Ankara ve Bağdat arasındaki gerginliğin artmasında özellikle belirleyici olmuştur. İstikrarsızlıkla çalkalanan bir bölgede bunun gibi Mutabakat Zabıtları’nın onaylanmasını ve tam olarak uygulanmasını beklemek biraz erken olacaktır. Çok sık yaşanan gelgitler, birçok politik analizi hükümsüz hale getirmektedir. Irak’taki politikaların değişkenliği göz önüne alındığında, Irak-Türkiye ilişkilerinin uzlaşma ve çatışma kısırdöngüsünün ötesine geçerek sürdürülebilir bir işbirliğine dönüşüp dönüşemeyeceği zamanla anlaşılacaktır. Sonuç olarak, bu Mutabakat Zaptı’nın ikinci kez imzalanması, iki ülke arasındaki sınıraşan sular konusunda işbirliğinin teşvik edilmesi ihtiyacına yönelik ortak anlayışın, zaman zaman baskın politik uyuşmazlıklara rağmen sürüyor görünmesi bağlamında oldukça önemli bir gelişmedir.

IŞİD DOSYASI : Irak’tan kaçan IŞİD’ciler böyle yakalandı

Terör örgütü IŞİD üyelerinin Irak’tan kaçmaya çalışırken kadın kılığına girdikleri ortaya çıktı.

IŞİD, son dönemlerde sık sık başlarını keserek ya da yüksek binalardan atarak infaz ettiği eşcinsel erkeklerin görüntülerini yayınlarken bazı örgüt üyeleri kadın kılığına girerek Irak’tan kaçmaya çalışırken yakalandı.

Instagram’dan yayınlanan fotoğraflarda, savaş alanında zorda kalan bazı IŞİD militanlarının Irak’tan kaçmak için kadın kılığına girdikleri görülüyor.

Sunday Mirror’ın haberine göre, kontrol noktalarında yakalanan bu militanlardan bazılarının kadın gibi makyaj yaparak gözlerine far çektiği, bazılarının sütyen taktığı ve bazılarının da bıyığını bile kesme gereği duymadan kara çarşaf içinde gizlenmeye çalıştığı ortaya çıktı.

SURİYE DOSYASI : ‘Kasım Süleymani, Irak ve Suriye’nin Polat Alemdar’ıdır’

Yeni Şafak gazetesinden Nil Gülsüm Gül, Doç.Dr. Mehmet Şahin’le Ortadoğu’da krizin geldiği noktayı değerlendirdi. Birbirinden ilgi çekici noktaları içeren röportajda Şahin, oldukça çarpıcı ifadeler kullandı.

Suriye’de savaş beşinci yılına girerken, bölgede sular durulmuyor. Bir tarafta IŞİD tehdidi devam ederken, diğer tarafta IŞİD üzerinden bölgede bir tasarım sürecinin içine girildiği görülüyor. Avrupa’da ise IŞİD üzerinden körüklenen İslamofobi artarak devam ediyor. Bu arada çok sayıda Avrupalının IŞİD saflarında savaşmak için bölgeye geçişleri de sürüyor. Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Programı Koordinatörü Doç. Dr. Mehmet Şahin, Yeni Şafak’tan Nil Gülsüm Gül’e Ortadoğu’da gelinen noktayı ve bölgedeki olağanüstü gelişmeleri değerlendiri.

İŞTE RÖPORTAJIN ÖNE ÇIKAN BÖLÜMLERİ

Esed gidecek mi?

"Suriye’de savaş başladığında ‘Esed’in gitmesi çok zor, kalması imkansız’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Geldiğimiz noktada durum, benzer. Esed’i ayakta tutan İran ve Hizbullah’tır. İran Suriye rejimini ayakta tutmak için sadece ekonomik ve diplomatik destek değil, askeri destek de veriyor. Esas olarak Esed’i ayakta tutan da İran’ın verdiği bu askeri destek. Rusya’nın verdiği destek de bilinmekte. Muhalefete yeterli desteğin verilmemesi de Esed’in gidişini zorlaştırıyor."

Kanada istihbaratının İngiliz kızlarla ne işi var?

Bu iş Kanada işi değil. Kanada, hem istihbarat örgütlerinin etkin çalıştığı, hem de emekli istihbarat mensuplarının yoğun olarak yaşadığı bir yer. İngiliz istihbaratı ve MOSSAD çok güçlüdür Kanada’da. Bu kişinin Kanada istihbaratında çalıştığı ve Amman’daki bir kişi üzerinden iletişim kurduğu görülüyor. Bu kişiye paralar da İngiltere’den yatıyor.

"ABD işgali bitiyor İran işgali başlıyor"

Irak, ABD’nin işgalinden bir nebze olsa da kurtuluyor; ancak İran’ın işgali altına giriyor. Amerikan işgali belli bir süre sonra sona erer. 15-16 bin kilometre öteden bu işgalin ancak belli bir süre devamı mümkündür. Ancak İran burayı tarihsel olarak kendi yaşam alanı olarak görüyor. Unutmayalım ki Saddam döneminde Şiilere baskı uygulandığı zaman başta Maliki olmak üzere Şii liderler uzun süre İran’da yaşadılar. O kadronun tamamı bugün Irak’ta iktidarda. Irak’ta İran’ın işgali Amerikan işgalinden çok daha kalıcıdır ve esas tehdit budur. Irak’taki yöneticiler belki de IŞİD gibi bir tehdide karşı İran’la birlikte hareket etmeyi uygun görüyor ama İran kendi rejimi ve kendi çıkarları için bölgenin çıkarlarını ciddi şekilde çıkmaza sokuyor.

"Kasım Süleymani Irak ve Suriye’nin Polat Alemdar’ı"

Kasım Süleymani, bugün Irak’ın ve Suriye’nin Polat Alemdar’ıdır. Devrim muhafızları İran’ın en önemli askeri gücüdür ve doğrudan dini lidere bağlıdır. Bu ordunun Kudüs Gücü diye bir kolu var ve bunlar ülke içinde değil de kendi sınırları dışında operasyon yürütüyor. Kasım Süleymani işte bu Kudüs Ordusunun komutanıdır. Kasım Süleymani’nin Tikrit’e girmesi İŞİD’i bitirmez. Tersine Tikrit’e girip Şii milislerle resim vermesi önümüzdeki süreçte yeni terör örgütlerinin ortaya çıkmasının ana nedenlerinden birisi olur.