Murat Tekin
İran ve Rusya arasındaki ilişkilerin tarihi 16. yüzyıla kadar dayanmaktadır. İran, Rusya ile 1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay antlaşmaları imzalamış ve bugünkü Azerbaycan’ın önemli bir bölümü İran topraklarında kalmıştır. Rusya’nın sıcak denizlere inme arzusu İran’ı sürekli tedirgin etmiştir. İran, Rusların topraklarını işgal edeceği korkusuyla yaşamıştır. Ayrıca komünizm tehlikesi İran için ayrı bir tehdit unsuru olmuştur. Fakat SSCB’nin dağılması ile İran’ın Rusya ile kara sınırı kalmamış ve artık komünizm de ideolojik bir tehdit olmaktan çıkmıştır. Bu gelişmelerden sonra İran-Rusya ilişkileri karşılıklı çıkar çerçevesinde gelişmeye başlamıştır (Tuncel, 2008, s. 181-182).
İran-Rusya ilişkilerini birkaç başlık altında toparlamak gerekirse bunlar: Askeri ve teknik ilişkiler, nükleer enerji, diplomatik ilişkiler ve Hazar denizinin statüsü olarak tanımlanabilir. Günümüzde en çok askeri-teknik ilişkiler ve nükleer enerji konularında yapılan anlaşmalar karşımıza çıkmaktadır.
II. Dünya Savaşından sonra İran’da ABD’nin nüfuzu artmaya başladı. ABD’nin etkinliğine rağmen İran’ın 1960’ların sonuna doğru SSCB ile ekonomik, politik ve askeri alanlarda ilişkilerini arttırmak için çalışmalara başladığı görülmektedir. 13 Ocak 1966’da İran ile anlaşma yapan SSCB, bu ülkede demir-çelik fabrikaları, otomobil fabrikaları ve doğalgaz boru hatları gibi büyük çaplı projeler gerçekleştirdi. Bu yıllarda SSCB tarafından İran’a bazı askeri malzemelerin satışı da başladı (Özbay, 2006).
İran, 1979 İslam Devrimi ile Amerika’yı dünyanın kötülüğü için çalışan “Büyük Şeytan”, komünizmin merkezi konumundaki Rusya’yı ise “Küçük Şeytan” ilan etmişti. “Ne Doğu ne Batı” sloganı ile hareket eden İran, Rusya ile ilişkilerini durma aşamasına gelmiş. Fakat uluslararası gerçekler İran’ın bu tutumunu değiştirmesine neden olmuştur. (Arıkan, 2014, s. 58). Dolayısıyla İran-Rusya ilişkileri tekrar başlamıştır. 1980 Irak-İran savaşında iki ülke ilişkilerinde duraklama yaşanmıştır. Rusya savaşın başında İran’ı desteklemiş fakat daha sonra Irak’a silah satışı yapmıştır ve bu da ikili ilişkilerin bozulmasına sebep olmuştur (Tuncel, 2008, s. 182). Bu durum İran’ın Rusya’yı güvenilmez olarak görmesini destekler bir gelişme olmuştur.
Amerika’nın düşman ilan edilmiş olması, İran’ın Irak ile olan savaşı ve tek silah-askeri malzeme tedarikçisi olarak Rusya’nın kalmış olması İran’ı Rusya ile tekrar ikili ilişkiler kurmaya mecbur bırakmıştır. Nihayetinde 1986 yılında Rusya ile önemli bir ekonomik protokol imzalanmıştır. Bu anlaşma ile İran, Rusya’nın Irak’a askeri desteğini kesmesini Rusya ise İran’ın Afganistan işgaline ses çıkarmamasını istemiştir (Arıkan, 2014, s. 58).
İran, 1989’da Gorbaçov yönetimi ile nükleer alanda işbirliği kararı almış ancak SSCB’nin dağılmasından dolayı bu karar ertelenmiştir. 1995 yılında ise Boris Nikolayeviç Yeltsin yönetimi ile geniş kapsamlı bir nükleer işbirliği yapılmıştır. Bu antlaşma çeşitli çevreler tarafından korkuyla karşılansa da iki devlet nükleer araştırmalarda UAEA kurallarına uyacaklarını taahhüt etmiştir. Ayrıca aynı anlaşma ile Rusya ve İran uranyum zenginleştirme konusunda da anlaşmaya varmışlardır (Ekinci, 2009, s. 115). İran’ın nükleer enerji ile ilgili yapılan çalışmalarının tamamen barışçıl ve enerji elde etmeye yönelik olduğu yönündeki açıklamaları, enerji fazlası veren bir ülke olarak diğer ülkeleri pek tatmin etmemiştir (Gündoğan, 2011;72). Rusya tepkilerden çok anlaşma sonra kazanacağı bir milyar doları düşünmekteydi çünkü SSCB’nin dağılmasından dolayı Rus ekonomisi iyi durumda değildi. Diğer taraftan Rusya İran’daki nükleer faaliyetleri de yakından takip etmiş olacaktı. Çünkü İsrail, ABD ve diğer devletlerin taşıdığı endişeleri Rusya fazlasıyla taşımaktadır (Özbay, 2006).
Rusya eski Savunma Bakanı Mareşal İgor Sergeyev, 24 Mayıs 2006’da yapmış olduğu açıklamada, “Rusya ve BDT ülkelerinin İran’ın nükleer silah sahibi olması konusunda ABD’den daha fazla endişe duyduğunu, çünkü ülkelerinin İran füzelerinin menzili dâhilinde olduğunu” belirtmiştir (Özbay, 2006).
ABD, Rusya’nın İran ile olan iş birliğine sessiz kalmamıştır. Bu birlikteliği engellemek için 1995 yılında Rusya Başbakanı Viktor Çernomırdin ve ABD Başkan Yardımcısı Albert Gore arasında bir memorandum imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Rusya, İran’a olan silah satışını sınırlayıp yeni anlaşmalar yapmaktan kaçınacak ve 31 Aralık 1999 tarihinde silah satışını tamamen bitirecekti. Tüm bunlara karşılık ABD Rusya’ya mali yardımda bulunacaktı. Rusya’nın bu anlaşma sonrasında yaklaşık olarak 1 milyar dolar yardım aldığı tahmin edilmektedir (Laçiner ve Celalifer Ekinci, 2011, s. 425). Ancak bu memorandum yürürlükteyken bile Rusya, İran ile yaklaşık 2 milyar dolar tutarında bir askeri anlaşma yapmıştır. 2000 seçimlerinde ABD başkanlık seçimlerine adaylığını koyan Albert Gore’un başarısız olmasını isteyen Cumhuriyetçiler anlaşmayı açıklamıştır. Anlaşmanın gizliliğinin ortadan kalkmasıyla Rusya anlaşmadan çekildiğini ilan etmiştir. Bu gelişme İran tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.
İran’a ABD tarafından uygulanan yaptırımlar, Rusya silah ticareti için iyi bir fırsat yaratmıştır. Bu bağlamda 2000 yılında Rus Savunma Bakanı Sergeyev İran’a gitmiştir. Sergeyev İranlı meslektaşı ile Askeri-Teknik Alanda İşbirliğiyle İlgili Fikir Birliği Memorandumu imzalamıştır (Özbay, 2006). 12-15 Mart 2001 tarihleri arasında İran Cumhurbaşkanı Hatemi, Rusya’yı ziyaret etmiş ve İran ile Rusya Arasında Karşılıklı İlişkilerin Temelleri ve İşbirliği İlkeleri Antlaşması imzalanmıştır (Tuncel, 2008, s. 183).
İran ve Rusya arasındaki ilişkiler sürekli gelişim gösterip devam etmemiştir. İlişkiler inişli-çıkışlı bir seyir izlemiş; yapılan askeri anlaşmalarla beraber, nükleer enerji ve Hazar Denizi’nin statüsü gibi konularda da çeşitli problemler ve fikir ayrılıkları yaşanmıştır.
ABD’nin Irak’ı İşgali Sonrası İran-Rusya İlişkileri
ABD’nin Afganistan’ı ve Irak’ı işgali sonrası İran fiziki olarak doğudan ve batıdan kontrol altına alınmıştır. ABD’nin Irak’a müdahalesiyle Irak federal yapılara bölünmüştür. Aslında bu İran için pek de kötü bir durum sayılmazdı çünkü böylece İran’ın bölgedeki büyük bir rakibi ortadan kalkmış, yerine kontrolü daha kolay olan federal yapılar gelmiştir. Ama buna rağmen 1979 İslam Devriminde İran’ın “Büyük Şeytan” ilan ettiği Amerika artık komşuları olmuştur (Arıkan, 2014, s. 58).
ABD’nin bölgeye yerleşmesi, İran için bir tehdit olmuş ve İran, Irak gibi bir askeri müdahaleyle karşı karşıya kalmamak için 2003 yılında askeri amaçlı nükleer programını durdurmuş ve ABD ile anlaşma yoluna gitmiştir. Ancak 2005 seçimlerinde, seçim politikalarını ABD ile barış üzerine kuran Hatemi gitmiş yerine hedef tahtasına İsrail ve ABD’yi oturtan Ahmedinejad gelmiştir. Ahmedinejad, ABD’nin Irak ve Afganistan’a müdahalesinden sonra İran’a müdahale edecek gücünün kalmadığını savunmuştur. Amerikan ve İngiliz askeri raporlarının da kendisini destekler mahiyette olduğu görülmüştür. Ahmedinejad, Hatemi’nin pasif politikasının aksine aktif politikalarını tercih etmiştir (Tuncel, 2008; 136-138).
Boris Yeltsin’den sonra 7 Mayıs 2000 tarihinde başlayan Putin dönemi ile Rusya süper güç olma konumunu hedeflemiş ve bu doğrultuda Ortadoğu’daki gücünü arttırmıştır. Rusya, Ortadoğu’da güçlenip bölgedeki etkinliğini tekrar elde etmiş, bu durum ayrıca Rusya’nın Amerika karşısında bölgedeki konumunu güçlendirmiştir. 11 Eylül saldırıları ile birlikte Amerika ve Rusya uluslararası terörizm ile mücadelede kısa bir dönem işbirliğine gitmiştir. Rusya’nın buradaki amacı Çeçen Savaşı’nda ABD ve uluslararası kamuoyunun desteğini almaktı. Fakat ABD’nin Irak’ı işgali, Orta Asya ve Kafkaslardaki etkisinin artması Rusya’yı rahatsız etmiş ve Rusya Ortadoğu’da tekrar etkili politikalar izlemeye başlamıştır (Laçiner ve Celalifer Ekinci, 2011, s. 420-421).
Görüldüğü gibi ABD’nin Ortadoğu’ya yerleşmesi hem Rusya’yı hem de İran’ı oldukça rahatsız etmiştir. Rusya daha çok bölgede etkinliğini arttırmaya çalışıp bir denge politikası güderken, İran tarafı ise önce uzlaşma yoluna gitmiş fakat istenilen sonuç alınamayınca keskin ifadelerle ABD’ye karşı tamamen cephe almış durumdadır.
Öncelikle Rusya’nın ve İran’ın bölgede neden ortak hareket etmesi gerektiğini daha iyi anlamak için birkaç ortak meseleden bahsetmek gereklidir. Bunlar:
- ABD’nin Kafkasya ve Orta Asya’ya üs kurma isteği ve İran ve Rusya’nın bunu bir tehdit olarak görmeleri.
- NATO’nun doğuya doğru genişlemesi.
- Hazar enerji kaynaklarının büyük bir kısmının yabancılarda olmasına ve üçüncü ülkelerin bölgede olmalarına iki devletin de karşı olmaları.
- İran’ın, Rusya’nın üye olduğu Şangay İşbirliği Örgütü’ne gözlemci üye olması.
- Her iki ülkenin de yabancı gemilerin Fars körfezinde bulunmasına karşı olmaları ve sayılarının azaltılmasını istemeleri.
- Bölgede güçlü bir Azerbaycan istememektedirler.
- Her iki ülke de önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahiptir ve bunları dış politika aracı olarak kullanmak, ayrıca yüksek fiyata satmak istemektedirler.
- İki devletin de Filistin meselesine bakışları bir biriyle örtüşmektedir.
- ABD müttefiki olan Türkiye’nin, Türki Cumhuriyetlerle olan ilişkileri gibi konular her iki ülkeyi bölgede ortak hareket etmeye sevk etmiştir (Tuncel, 2008, s. 189-190).
İran ve Rusya ilişkileri daha çok askeri ve nükleer enerji konularında yoğunlaşmıştır (Ekinci, 2009). İran’ın nükleer programı AB, İsrail, ABD ve diğer bölge ülkeleri tarafından tepki ile karşılanmıştır. Bu anlamda çeşitli girişimlerde bulunarak İran’ın nükleer programlarının ne çerçevede olduğunu denetlemek ve gerek görüldüğünde son verilmesini istemektedirler (Gündoğan, 2011, s. 72).
Rusya, Çin ve ABD’yi UAEA kararları konusunda ikna eden AB, yapılan oylamada Rusya ve Çin’in çekimser kalması ile yeni yaptırımlar kararı almıştır. Fakat İran, bu gelişmelere karşılık olarak uranyum zenginleştirmeye devam edeceği cevabını verip rest çekmiştir. Bu dönemde İran’a karşı ağır yaptırımlar kararları alınmış fakat İran alınan kararlara yeni füze denemeleri ile karşılık vermiştir. Sonuç olarak yapılan girişimler sonuçsuz kalmıştır (Keskin, 2013, s. 101-108).
Rusya, İran’ın nükleer konuda yaptığı çalışma ve açıklamalarda her zaman dengeleme yoluna gitmiştir. İran’ın gerektiğinde İsrail’i vurabiliriz veya İsrail’in İran’ı vurabiliriz şeklinde bir açıklaması olduğunda Rusya yapılan açıklamaları yumuşatma yoluna gitmiştir. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov 2011 yılında İsrail’in İran’ı vurma tehdidinden sonra “İsrail’i olası bir askeri operasyon başlatılması yönünde karar almaması için uyardık. İran’ın nükleer programında askeri unsura dair bir delil yok. Müzakere potansiyeli tükenmiş değil. Rusya tüm taraflarla görüşmelerini sürdürüyor” diye açıklamalarda bulunmuştur. Batıdan gelen nükleer silah yapımı ile ilgili açıklamalarda ise yapılan çalışmaların kendi kontrolü altında olduğunu ve yapılan bütün çalışmaların sadece nükleer enerji bağlamında olduğu yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Gerektiğinde batının desteğini kaybetmemek için yapılan yaptırımlarda ve anlaşmalarda ya çekimser kalmış ya da onaylamıştır. Rusya’nın yapılan yaptırımlardaki tutumu İran-Rusya ilişkilerini derinden etkilememiştir. Fakat İran tarafında Rusya’nın ne kadar güvenilir olduğu tekrar tartışılır olmuştur.
İran ve Rusya arasında birçok askeri konuda anlaşma imzalanmıştır. Belki de bunlardan en önemlisi s300 hava savunma sistemleridir. 2007 yılında yapılan anlaşmaya ABD karşı çıkmış fakat Rusya yapılan anlaşmanın saldırı silahlarını değil sadece savunma silahlarını kapsadığını iddia ederek yapılan anlaşmamın yaptırımlar dışında kaldığını kabul ettirmiştir. Yapılan anlaşma kapsamında teslim edilecek hava savunma sistemleri ile İran nükleer tesislerini İsrail ve ABD tarafından yapılacak bir hava saldırısına karşı korumuş olacaktır. Ancak anlaşma kapsamındaki silahların hala teslim edilmemiş olması iki ülke arasında kriz durumuna gelmiştir (Tuncel, 2008, s. 201-202).
ABD’nin bölgedeki varlığı her şeye rağmen iki ülkeyi birbirleri ile işbirliğine zorlayan en önemli faktördür.
İki devlet arasında problem olarak görülebilecek diğer bir konu ise Hazar Denizi’nin statüsü olmuştur. SSCB dağılmadan önce bölgede sadece İran ve SSCB vardı. Fakat dağılma ile beraber Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan bölgeye dâhil oldular. Hazar petrollerinden faydalanmak isteyen ABD, yeni devletlerle ikili ilişkiler kurmaya başlamıştır (Gökçe, 2008, s. 185). Bu ilişkilerden rahatsızlık duyan Rusya üçüncü ülkelerin Hazar Denizinin paylaşımına dâhil olmalarını engellemek için Hazar Denizinin kapalı deniz olduğunu bildirmiş. Ayrıca yeni ortaya çıkan devletlerin Sovyetlerin devamı niteliğinde olduğunu belirterek 1921 ve 1940 yıllarında yapılan anlaşmalara dâhil olduklarını iddia etmiştir. Rusya’nın Hazar kıyılarındaki petrol rezervleri diğer devletlere oranla daha azdır; bu durum denizin paylaşımını zorlaştırmaktadır. İran’ın ise böyle petrol ile ilgili herhangi bir çabası yoktur, çünkü Basra Körfezi dünyanın en önemli petrol bölgesidir. İran burayla sadece bölgede nüfuz sahibi olmak için ilgilenmektedir (Gökçe, 2008, s. 184,186). Çözüm için ilk toplantı 2002 yılında yapılmıştır fakat sonuç alınamamıştır. ABD’nin Irak işgali ile yoğunlaşan İran-Rusya ilişkileri Hazar Denizi statüsü konusunda da kendini göstermiştir. 2007 yılından sonra statü sorunun çözümü için İran’da ikinci toplantı yapılmıştır. Bu toplantıyla İran ziyaretinde bulunan Putin’in 1943’te Stalin’in yaptığı ziyaretten sonra İran’a giden ilk devlet başkanı olması dikkat çekicidir. Statünün belirlenmesi için 2010, 2014 ve 2015 yılında toplantılar yapılmıştır.
Her iki devletin ortak hareket ettiği konulardan bir diğeri de Azerbaycan’dır. İkisi de bölgede ABD müttefiki güçlü bir Azerbaycan’a karşıdır. İran’da Azerbaycan nüfusunun yaklaşık beş katı kadar İranlı Azeri yaşamaktadır. Gerçi Azerbaycan’ın buradaki Azerileri kışkırtıcı herhangi bir girişimi ve söylemi olmamıştır. Fakat yine de İran Azerbaycan’ı tehdit olarak görmektedir (Doster, 2012; 47). Rusya ise Hazar enerjisinden büyük payı almak istemekte ve bunun için güçlü bir Azerbaycan’ı kendilerine engel olarak görmektedirler. Ortak çıkarlar çerçevesinde bakıldığında İran ve Rusya’nın, Azerbaycan-Ermenistan savaşında Ermenistan’ı desteklemeleri daha iyi anlaşılacaktır( Arıkan, 2014;58).
Görüldüğü üzere iki ülke ilişkileri karmaşık bir durum göstermektedir. Ortak çıkarlar çerçevesinde birleşebildikleri gibi bazen ortak çıkarların olduğu konularda bile ayrı hareket etmişlerdir. Yalnız ABD’nin bölgedeki varlığı her şeye rağmen iki ülkeyi birbirleri ile işbirliğine zorlayan en önemli faktördür. ABD’nin bölgedeki etkisinin bitmesi veya herhangi biri ile uzlaşma yoluna gitmesi, iki ülke ilişkilerini nasıl etkiler bunu zaman gösterecek. Ancak şunu kabul etmek lazım ki her iki ülke bir birine tam olarak güvenmemektedir. Bu güvensiz ortamda İran Rusya ilişkileri için en iyi tanım Fikret Ertan (2011)’ın “zor ilişkiler bunlar” tanımı olacaktır.
Referanslar
Arıkan, P. (2014), “İran–Rusya mutabakat anlaşması: stratejik ortaklık mı?”, Ortadoğu Analiz, 6 (64), 56-59.
Celalifer Ekinci, A. (2009), İran nükleer krizi, Ankara: Usak Yayınları.
Doster, B. (2012), “Bir bölgesel güç olarak İran’ın Ortadoğu politikası” Ortadoğu Analiz, 4 (44), 44-51.
Ertan, F. ( 24 Kasım 2011), İran ve Rusya: Zor ilişkiler, Zaman, 20 Şubat 2015, .
Gökçe, M. (2008), “Sovyet sonrası dönemde Hazar çevresinde yaşanan rekabet”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 1 (3), 178-209.
Gündoğan, Ü. (2011), “1979 İran İslam devriminin Ortadoğu dengelerine etkileri”, Ortadoğu Analiz, 3 (30), 60-73.
Hazar’ın hukuki statüsü Bakü’de görüşüldü. (05.03.2015), 23.04.2015
Keskin, M.H. (2013), “Nükleer krizde AB’nin İran politikaları: Tarihsel ve güncel bir perspektif”, Uluslararası Hukuk ve Politika, 9 (34), 87-118.
Laçiner, S. ve Celalifer Ekinci A. (Ed.), (2011), 11 Eylül sonrası Ortadoğu, Ankara: USAK Yayınları
Özbay, F. (14 Aralık 2006), “Rusya Federasyonu-İran askeri-teknik ilişkileri”, 25 Mart 2015.
Tuncel, M.(Ed.) (2008), Ortadoğu’da güç savaşları hedef neden İran?. İstanbul: Etkileşim Yayınları.
ORDAF, farklı fikir ve görüşleri yansıtmak amacıyla Açık Görüş kategorisine makale kabul etmektedir. Makalede yer alan görüşler yazara aittir ve ORDAF’ın görüşlerini yansıtmayabilir.
The post İran-Rusya İlişkilerinin Tarihi Seyri appeared first on ORDAF. |
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.