Günlük arşivler: Aralık 11, 2014

Ergenekon’un tetikçisi olarak gösterilen ve Orhan Pamuk’a suikast planı iddiasında adı geçen Selim Akkur t’tan itiraf

PKK DOSYASI /// İŞTE O İSTİHBARAT RAPORU : PKK- Pensilvanya örgütü bağlantısı deşifre oldu

Kaos oluşturarak akacak olan kandan beslenmeye çalışan hainlerin maşa olarak, Öcalan’ın eylemsizlik kararına uymayan YDG-H’yi kullandığı belirlendi. Yasin Börü cinayetinde tutuklananlardan bazılarının örgütle bağlantısı tespit edildi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun "Paralel yapı ile örgüt bağlantısı tespit edildi" açıklamasında bahsettiği istihbarat raporlarının detayları istihbarat raporunda çıktıı. 17-25 Aralık darbe girişimi başarısız olunca gözünü çözüm sürecine dikip ülkede büyük kaos yaratmaya çalışan paralel yapının Doğu ve Güneydoğu’daki kritik olaylarda yönlendirme yaptığı tespit edildi.

HEDEF ÇÖZÜM SÜRECİ

İstihbarat birimleri çözüm sürecinde ardı ardına gelen eylemleri mercek altına aldı. Özellikle Diyarbakır merkezli eylemlerde paralel yapı izleri tespit edildi. İstihbarat birimleri tarafından ortaya çıkartılan kirli ittifakın detayları rapor edildi. Raporlara göre hedefte önce çözüm süreci ardından hükümet var. 17 ve 25 Aralık’ta deşifre olan paralel yapı toplumun ‘yumuşak karnı’ olan çözüm sürecini itibarsızlaştırıp başarısızlığa uğratmak için PKK’lı bazı gruplarla işbirliği yaptı.

LİCE’DE OLAYLARI BAŞLATTILAR

Bölgede yaklaşık 1 yıldır meydana gelen Lice’deki karakol protestosu, Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı’ndaki bayak indirme eylemi ve son olarak 6-7 Ekim Kobani olaylarında baş roldeki kişilerin bağlantıları araştırıldı. Yapılan araştırmalarda paralel yapı üyelerinin bu kişilerle bağlantı kurduğu tespit edildi.

BARIŞ KARŞITLARI TAŞERON

İstihbarat kaynaklarınca tespit edilen Paralel Yapı – PKK İşbirliği Diyarbakır, Hakkari, Şırnak’ta deşifre oldu. Paralel yapının bu illerdeki PKK’nın gençlik yapılanması olan Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi’ni (YDG-H) taşeron olarak kullandığı ortaya çıktı. 1 yıl önce bazı genç gruplar tarafından kurulan ve silahlı hiç bir eylemi bulunmayan bu örgüt paralel yapı ile irtibat kurduktan sonra silahlanmaya ve kanlı eylemler yapmaya başladı. YDG-H’ye paralel yapı üyelerinin lojistik ve istihbari destek sağladığı tespit edildi.

Bölgede harekete geçtiler

Yapılan çalışmada Pensilvanya’dan gelen talimatla Kürt nüfusunun yoğun olduğu illerde bulunan paralel yapı hücreleri uyandırıldı. Paralel yapının bölge sorumluları harekete geçti. Eski dönemde bölgede görev yapan paralel yapıya yakın istihbaratçılar yanlarına aldıkları bilgilerle taşeron bir örgütlenmeye gitti.

Rapordaki detaylar

– Paralel yapı Öcalan’ın eylemsizlik kararına uymayan PKK’nın gençlik yapılanması YDG-H’yi taşeron olarak kullanıyor.
– 6-7 Ekim olaylarında öldürülen Yasin Börü ve 3 arkadaşı ile ilgili tutuklanan 25 kişiden bazılarının paralel yapı üyeleri ile çeşitli dönemlerde bağlantı kurduğu tespit edildi.
– Bingöl İl Emniyet Müdür Yardımcısı Atıf Şahin ve Başkomiser Hüseyin Hatipoğlu’nun şehit edildiği, İl Emniyet Müdürü Atalay Ürker ile polis memuru Uğur Atlı’nın yaralandığı saldırıda yine paralel yapı bağlantıları tespit edildi. Saldırılarda paralel yapının taşeron olarak kullandığı PKK’lılara lojistik destek ve istihbarat verdiği tespit edildi.
– Paralel Yapı ile PKK içinde bulunan çözüm süreci karşıtlarının en büyük hedeflerinin ise "Türk ve Kürt çatışması" yaratmak olduğunun altı çizilen raporlarda MHP tabanının da bu çatışmanın içine sokulmaya çalışıldığı ve bunun için aktif faaliyetlerinin bulunduğuna yer verildi.

Şırnak’ta şok operasyon

Şırnak’ın Uludere İlçesi’nde jandarma ekiplerinin düzenlediği operasyonda 10 adet Kalaşnikof tüfek ile 7 bin 867 mermi ele geçirildi, 1 kişi gözaltına alındı.

DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞI DOSYASI : CIA’nin Sorgulama Teknikleri Konusundaki Raporu Hk.

No: 387, 11 Aralık 2014, ABD Senatosu İstihbarat Daimi Komitesi’nin CIA’nin Sorgulama Teknikleri Konusundaki Raporu Hk.

Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CIA) 11 Eylül sonrası dönemde terör şüphelilerine uyguladığı sorgulama tekniklerine ilişkin ABD Senatosu İstihbarat Daimi Komitesi tarafından hazırlanan kapsamlı rapor basına açıklanmıştır. İçerik itibariyle tartışma yaratacak bu raporun ABD makamlarınca hazırlanarak kamuoyuyla paylaşılması, şeffaflık adına olumlu bir adım teşkil etmektedir.

Rapora ilişkin ilk değerlendirmeler, bahsekonu dönemde ABD resmi makamlarınca ağır insan hakları ihlallerinin gerçekleştirildiğine işaret etmektedir.

Temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması çağdaş demokrasilerin en temel sorumlulukları arasındadır. Bu itibarla, raporda yer verilen uygulamalar hiçbir surette mazur görülemez. İşkence ve diğer zalimane, gayri insani veya küçültücü hiçbir muamele veya ceza, hiçbir şart altında kabul edilemez. İnsan haklarının korunması, insani ve hukuki bir sorumluk olmanın yanı sıra, terörle mücadelede sonuç alınması bakımından da fevkalade önemlidir.

Raporun ortaya koyduğu çerçevede yerleşik evrensel normları hiçe sayarak demokratik uygulamaların ve kanunların dışına çıkanların adalet önünde hesap vermelerinin sağlanması, bu tür ihlallerin tekrarının önüne geçilmesi açısından gereklidir.

Raporun kapsamlı incelenmesinin tamamlanmasını müteakip olabilecek ilave değerlendirmelerimiz kamuoyuyla ayrıca paylaşılacaktır.

İSTİHBARAT DOSYASI /// ABNA SİTESİ : Irak ve Suriye Sahasında Öldürülen Türk İstihbaratçılar ın Listesi

İşte Musul ve Kobani’de IŞİD savaşçısı zannedilerek ! öldürülen Türk istihbaratçılarının isim listesi. Aralarında emekli asker MİT görevlisi ve Özel Harp görevlileri var.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- İşte Musul ve Kobani’de IŞİD savaşçısı zannedilerek ! öldürülen Türk istihbaratçılarının isim listesi. Aralarında emekli asker MİT görevlisi ve Özel Harp görevlileri var.

Medya Center Editörlüğü olarak farklı zamanlarda Kobani ve Musul sahasında öldürülen 12 Türk istihbaratçı ve Özel Harekat görevlisinin isimlerine ulaştık.

Musul rehine olayının olduğu sıcak günlerde gerçekleşen bir saldırıda Irak Ordusuna ait topçu bataryasının (veya tankların) vurduğu bir ev MİT’e ait ‘güvenli ev’ olarak bilinen ajanların kaldığı bir evdi.

Medya Center kaynağı evde bulunan Türk istihbaratçılarının IŞİD militanı gibi giyindikleri için ‘yanlışlıkla’ Irak Ordusunun hedefi olduğunu bildirdi.

Burada öldürülen Türk MİT’ine mensup istihbaratçıların bir kısmı konsolosluk bünyesinde (muhtemelen Kültür Ateşeliği) perde görevler yapıyor görünüyor ama konsolosluğa hiç uğramıyorlardı. Bu kişilerin isimleri şöyle ;

1- İskender Demir

2- Murat Tin

3- Serdar Karaçam (veya Karaçay)

4- Hikmet Y. (üzerinde Muhammed Hammash adına düzenlenmiş bir Ürdün pasaportu da bulundu)

(cesetleri Türkiye tarafından alındı, olayda yaralanan bir başka isim daha olduğu bildirilirken bu isim verilmedi)

Yine aynı kaynak, Kobani bölgesinde trenyolu hattından sızarken vurulan bir araçta 5 Özel Harekat görevlisinin öldürüldüğünü bildirdi. Kaynak daha sonra üzerlerinden çıkan gereçlerden bu kişilerin Türk İstihbaratçısı ve Özel Harekat görevlisi olduğunun anlaşıldığını fakat ölenlerin IŞİD militanları gibi giyindikleri uzun sakallı ve kısa bıyıklı oldukları görüldü.

Ölen istihbaratçılar uydu destekli navigasyon cihazları ve Kobani’de MİT adına çalışan bazı kişilerin iletişim bilgilerini taşıyorlardı. Bu kişilerin IŞİD militanı değil Özel Harekat görevlisi olduğu anlaşıldı. Bu kişilerde aynı zamanda IŞİD’in kendi savaşçılarına verdiği kimlik kartlarından çıktı.

Ölen 5 kişiden 4’ünün ismi şöyle;

1- Mustafa Turan

2- Halil İbrahim T.

3- Hızır K.

4- Murat Çolak (kimlik bilgilerinden yola çıkılarak bu kişinin bazı yardım kuruluşlarının kimliğini kullanarak Irak ve Suriye’ye geçtiği belirlenmiş)

(İsmi belirlenemeyen diğer bir cesed sınır bölgesinden giren Türk askerleri tarafından kaçırılmış)

Bu arada farklı zamanlarda Irak sahasnda girilen çatışmalarda ele geçirilen veya öldürülen 3 kişinin MİT ve Askeri istihbarat ile alakası belirlenmiş. Bu kişilerin üzerlerinde çıkan bazı adreslerde Türk istihbaratının ‘güvenli ev’ adresleri veya MİT ile direk bağlantılı kişilerin adres bilgileri veya telefon numaraları çıkmış.

Cesetler Türkiye tarafından olayın ertesi günü alınmış.

Bu kişilerin ismi şöyle ;

1- Necmettin Tuna (veya Turna )

2- Çağrı Ceyhan (Pilot Üsteğmen, Kocaeli’de bir helikopter kazasında öldüğü söylensede gerçekte Irak sahasında gizli bir görevde öldürülmüş, ailesinin bile gerçeklerden bihaber olduğu söyleniyor)

3-Deniz M.

Medya Center Editörlüğü’ne ulaşan diğer bir bilgi Suriye ve Irak hapishanelerinde IŞİD militanı olduğu varsayılarak yakalanan ve istihbarat bağlantısı tesbit edilen Türk pasaportlu tutukluların olduğu yönünde.

CIA DOSYASI /// FEHMİ KORU : İstihbarat örgütünü zapturapta almazsan olacağı budur

AMERİKA’da CIA’nın gizlice yürüttüğü ve sonsuza kadar gizli kalması için mücadele verdiği bir programı sonunda siyaset deşifre etti.

11 Eylül (2001) uğursuz eylemleri sonrasında, “terörle mücadele” bahanesiyle, bazısı ABD vatandaşı çok sayıda kişiyi kanunsuz gözaltına almaya, ABD yasalarının her bireye sağladığı insan haklarından mahrum bırakmaya ve yasaklanmış işkence yöntemlerini uygulamaya yarayan CIA programının ayrıntıları bir raporla açıklandı.

Rapora ilk tepki Barack Obama’dan geldi. Dediği şu: “CIA’nın 11 Eylül sonrasında uyguladığı işkenceler bizim varlığımıza taban tabana zıt…”

İstihbarat örgütleri karanlık bir alanda faaliyet gösterirler. Faaliyetlerinin bir bölümü hiç ortaya çıkmayacak, ortaya çıktığında ülke çıkarlarını zedeleyebilecek türdendir. Buna karşılık, örgütlerin de uyması gereken anayasal ilkeler ve yasa maddeleri vardır.

Böyle bir denge içerisinde yürütülür istihbarat faaliyetleri…

CIA dünyanın en kötü şöhretli istihbarat örgütlerinin başında geliyor. Kurulmasından (1947) hemen sonra başlayıp 1970’li yıllardaki “Watergate skandalı” patlayana kadar, CIA, hem ABD içerisinde hem de yurtdışında, pek çok karanlık operasyona imza atmıştır. İçeride sistem muhaliflerinin izlenip itibarlarının sona erdirilmesi girişimleri, dışarıda ise siyasi suikastlardan darbelere kadar bir dizi operasyon…

ABD Başkanı John F. Kennedy’nin uğradığı suikastta bile CIA parmağı arayanlar çıkmıştı.

Gazeteci Seymour Hersh’ün 1973’te New York Times’ta yayımlanan CIA’nın yabancı liderlere suikast düzenlediğine ve 7 bin Vietnam Savaşı karşıtı Amerikan vatandaşını yasadışı izleyip gözlediğine dair “family jewels” (aile mücevherleri) haberleri işin tuzu biberi olmuştu.

Senato, Idaho Senatörü Frank Church’ün başkanı olduğu araştırma komitesiyle CIA’nın ipliğini pazara çıkaran ciddi bir soruşturma gerçekleştirdi.

İstihbaratın çirkinleşen faaliyetlerine yine siyasetin el koyduğunu görüyoruz. Hazırlanan CIA kirli çamaşırlarıyla ilgili son rapor tam 6 bin 700 sayfa; kamuoyu hiç değilse örgütün aşırılıklarının ulusal çıkarlara zarar vermeyecek bir bölümünden haberdar olabilsin diye, 500 sayfalık bir özet herkesin bilgisine sunuldu.

Hayret edilecek en önemli yön olarak, Amerikan basını, uygulanan çirkin yöntemleri, CIA yönetiminin, örgütün bağlı olduğu yetkililerden gizlediğine dikkat çekiyor. Barack Obama’ya, hatta ondan önceki George W. Bush’a bile tablo bütün çirkinliğiyle aktarılmamış. Ne Beyaz Saray’a, Kongre’ye, Adalet Bakanlığı’na, ne de medya ve kamuoyuna…

Hiyerarşik düzen içerisinde bazılarına çıtlatmışlar, ama o kadar…

CIA “terörle mücadele” adına bildiğini yapmış…

Yasadışı bilumum uygulamalarla, işittiğinde Amerikan vatandaşlarının yüzlerini kızartacak akıl zorlayan ne kadar işkence türü varsa yapılmış, ama bunların hiçbiri “terörle mücadele”de işe yaramamış…

El Kaide’yi bitirmeyi amaçlayan çirkin program uğruna yasaları ve anayasal çerçeveyi çiğneyen CIA, burunlarının dibinde hayatını sürdürdüğü sonradan anlaşılan Usame bin Ladin’i yakalamayı beceremediği gibi, El Kaide’yi solda sıfır bırakan IŞİD tarzı örgütlerin çıkmasını da engelleyemedi.

Raporu hazırlayanlara konuşan El Kaide uzmanı bir CIA ajanı, işkenceyle elde edilen yalan yanlış bilgilerle girişilen fos çıkmış operasyonlar yüzünden, terörist grupların propaganda üstünlüğü elde ettiğini ve bu sayede yeni militanlarla saflarını sıklaştırabildiklerini söylemiş…

İstihbarat örgütlerini sürekli yakın gözetim altında tutmazsanız hem başınız ağrır hem de dünyaya rezil olursunuz.

ABD’de şimdi olan bu..

CIA CASE /// Not just torture : Senator says CIA stalling over bogus intelligence that led to Iraq war

By Jonathan S. Landay

John Brennan testifies before the Senate (Select) Intelligence Committee hearing on his nomination to be director of the Central Intelligence Agency, February 7, 2013 in Washington, D.C.

WASHINGTON — CIA Director John Brennan, under fire over the Senate report on the CIA’s use of torture, is facing new heat over his role in what a senior lawmaker calls an apparent coverup involving bogus intelligence used by the George W. Bush administration to help justify the 2003 invasion of Iraq.

Carl Levin, D-Mich., who’s ending 36 years in the Senate, plans to press Brennan one last time to fulfill a pledge to support the full declassification of a CIA cable debunking the claim that the leader of the 9/11 hijackers met with an Iraqi intelligence officer in the Czech capital of Prague just months before the attacks.

“Director Brennan’s apparent refusal to do what he has committed to do – to ask the Czech government if it objects to release of the cable – now takes on the character of a continuing coverup,” Levin plans to tell the Senate on Thursday, according to a draft of his speech obtained by McClatchy.

At a Christian Science Monitor breakfast with reporters on Wednesday, Levin said he’s been told by Czech officials that “they have no objection” to the release of the cable.

Levin also pointed out that the former chief of the Czech counterintelligence service, who was in the post at the time of the alleged meeting, published a memoir this year in which he asserted that the CIA pressured him to confirm the encounter and that U.S. officials pressured the Czech government when he couldn’t do so.

“Without any regard to us, they used our intelligence information for propaganda press leaks. They wanted to mine certainty from unconfirmed suspicion and use it as an excuse for military action,” wrote Jiri Ruzek. “We were to play the role of useful idiot.”

The CIA declined to comment. But a U.S. intelligence official said that Levin had been told that releasing the full cable couldn’t be done without damaging intelligence sources.

“Two successive CIA directors have explained to Sen. Levin and his staff that the release of further information would jeopardize intelligence and sources. Suggestions of some ulterior motive here are absurd,” said the U.S. intelligence official, who requested anonymity because he wasn’t authorized to discuss the issue publicly.

Thursday’s speech might be the final floor appearance for Levin, who did not run for re-election last month. The Republicans will take control of the Senate when the new congressional session begins in January.

The longtime chairman of the Senate Armed Services Committee and a member of the Senate Intelligence Committee, Levin for years has been at the forefront of efforts to expose the false and exaggerated intelligence used by the Bush administration to justify the overthrow of the late Iraqi dictator Saddam Hussein. He also was an ardent supporter of the release of the report on the CIA’s use of torture on detainees.

The alleged meeting between Mohammad Atta and Ahmad Samir al Ani was repeatedly cited by former Vice President Dick Cheney before and after the invasion to bolster the Bush administration’s assertion that Saddam was in cahoots with al Qaida and could pass Iraqi weapons of mass destruction – which didn’t exist – to the terrorist group.

“The notion of such a meeting was a centerpiece of the administration’s campaign to create an impression in the public mind that Saddam was in league with the al Qaida terrorists who attacked us on 9/11,” Levin planned to tell the Senate, according to the speech draft.

“Now why am I bringing up a CIA cable from more than a decade ago?” the draft said. “This is about giving the American people a full account of the march to war as new information becomes available. It is about trying to hold leaders who misled the public accountable.”

Levin, 80, has been pressing the CIA to declassify the cable, which was written just days before the invasion, since a 2006 Senate Intelligence Committee investigation into the Bush administration’s reliance on bogus and exaggerated pre-invasion intelligence. He co-sponsored a bill to declassify the cable, but it failed to pass.

The March 13, 2003, cable was sent by CIA field officers in response to a request for more information on a single-source intelligence report of a meeting in a Prague park between Atta and al Ani. The cable warned that U.S. government officials shouldn’t cite the unverified report.

Even so, Cheney continued to give the report credibility in media interviews, telling CNN in June 2004 that the truth of the report hadn’t been resolved.

“Those statements were simply not true,” Levin said in the draft. “The vice president was recklessly disregarding the truth, and he did so in a way calculated to maintain support for the administration’s decision to go to war in Iraq.”

During his February 2013 hearing to be confirmed as CIA director, Brennan was urged by Levin to ask the Czech government if it would object to the release of the cable. “Absolutely, Senator, I will,” Brennan replied.

After receiving no response from Brennan, Levin earlier this year blocked the nomination of Caroline Krass to be the CIA general counsel. He agreed to lift his hold on Krass after receiving a March 13 letter from Brennan that summarized the cable, saying that it cast “serious doubt” that the alleged meeting occurred.

Brennan added, “Investigative records subsequently placed Atta in the United States just before and after the date on which the single-source report said the meeting was to have occurred,” according to a copy of the letter obtained by McClatchy.

Brennan declassified a single line from the cable that said, “There is not one USG (U.S. government counterterrorism) or FBI expert that . . . has said they have evidence or ‘know’ that (Atta) was indeed (in Prague). In fact, the analysis has been quite the opposite.”

Asked why the senator had allowed Krass’ nomination to proceed if he hadn’t been satisfied with the letter, Levin spokesman Gordon Trowbridge said, “He believes the full cable is important to a full understanding of what was going on at that time. Lifting the hold was not a commitment to stop asking for the full cable.”

In the draft of his remarks, Levin asserted that there was other “critically relevant information” in the cable that had been “denied to the public in order to protect those in the Bush White House who are responsible” for “playing games with intelligence.”

“I believe decision-makers should have to face the full, unadulterated, unredacted truth about their decisions,” said Levin. “The American people should know the full story . . . as a warning to future leaders against the misuse of intelligence and the abuse of power.”

Read more here: http://www.mcclatchydc.com/2014/12/10/249681_not-just-torture-senator-says.html?sp=/99/200/?rh=1&rh=1#storylink=cpy

HRANT DİNK DAVASI /// FUAT UĞUR : Katil Ergenekon mu paralel yapı mı yoksa 3. şahıs mı ?

Fuat Uğur

fugur1864

Tekinsiz günlerdi. Gazetecilik mesleğini yapan kimilerinin “Kuvayı Milliye ruhu yeniden canlandı. Önce liberalleri tarayacağız. İslamcılar sonra. Çünkü onları baştan çıkaran da sizsiniz” dediği günlerdi. Gazete yayın yönetmenleri generallerden, Veli Küçük, Muzaffer Tekin gibilerden talimat alıyordu. Ki onlar zaten her yerde boy gösteriyorlardı.

Kapatma davaları, 367 eblehlikleri, tehditler gırla gidiyordu.

Bir güvercin ürkekliğindeki Hrant Dink, başta “Türkiye Türklerindir gazetesi” olmak üzere hedef gösteriliyordu. Orhan Pamuk güdümlü çetelerce tartaklanıyordu.

İtiraf etmek gerekirse hepimiz korkuyorduk.

Ve 19 Ocak 2007’de, saat 15.00 sıralarında patlayan birkaç el silah sesiyle yerimizden fırladık.

O üç gün nasıl geçti hatırlamıyorum.

Show TV Haber Müdürü ve Ankara Temsilcisiydim.

"HEPİMİZ HRANT’IZ, HEPİMİZ ERMENİ!"

O sabah geç saatlerde Genel Yayın Yönetmenimiz Alican Değer’in kapısını aralayıp “Ben gidiyorum” dedim. Her zamanki sükûnetiyle “Peki dostum” dedi.

Ömrüm boyunca katıldığım kaçıncı cenaze töreni ve protestoydu bu hatırlamıyorum ama böylesine, sadece 1 Mayıs 1977’de tanık olmuştum.

Aklımdan geçen ilk şey, “Hrant keşke bu manzarayı görseydi, acaba ne der, nasıl yorumlardı?” sorusuydu. Yüzbinler Hâlaskargazi’yi boydan boya Şişli Camisi’nden Taksim’e dek doldurmuştu.

KATİL KİM?

Herkesin aklındaki soru buydu:

Katil o beyaz bereli çocuk muydu?

Katil kimine göre Ergenekon denen örgüttü ve derin devletti, kimine göre de İktidar.

Öyle ya da böyle, hiçbir olaya meydan vermeden yürüyen sessiz yüzbinler “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni” pankartlarıyla Türkiye’de büyük bir dönüşüme imza attı o 23 Ocak 2007 tarihinde. Oradaki büyük kalabalık demokratikleşen Türkiye’nin demokratik sıçramasıydı.

ÇİFT TARAFLI İSTİHBARAT YALANLARI

Katil, yani Ogün Samast adlı tetikçi hemen yakalandı.

Sonraki süreci hepimiz izledik. Davalar davaları takip etti.

Gazeteci Nedim Şener, kısa süre sonra Kırmızı Cuma ile Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları adlı iki kitap yayınladı. Polisleri hedef aldı ve Ergenekon’u görmezden geldi… Ardından cemaate yakın Bugün gazetesinin yazarı Adem Yavuz Arslan da eksik kalmadı ve “Bi Ermeni var” başlıklı kitapla Ergenekon’u ve Nedim Şener’in görmediklerine odaklandı.

Sipariş kitaplar mıydı bilemiyorum.

Ertuğrul Özkök amcasının “Onu anlamalıyız” diye şefkat gösterdiği tetikçi Ogün Samast bugüne dek sadece eveledi geveledi.

VE NİHAYET KONUŞTU

Ve nihayet bombayı patlatarak dönemin Trabzon il Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek ile Emniyet İstihbarat Dairesi C Şubesi Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in isimlerini zikretti. Bu işlerin arkasında onların olduğunu ve hatta daha önce konuşmak istediğinde cezaevinde saldırıya uğradığını, öldürülmekten korktuğunu, cezaevi aracına bomba ihbarı yapıldığını anlattı savcıya tek tek.

Eee, peki şimdi ne oldu?

Hrant’ı Ergenekoncular mı yoksa Paralel Örgüt’ün polisleri mi öldürttü?

Hepsi ya da hiçbiri…

HRANT CİNAYETİNİ OKUMA YÖNTEMİ

Önce şunu bilelim:

Paralel Örgüt’ün esasında hükümetten ayrı tutulan ve adına devlet denen ama ipleri “küresel bir üst akıl”da olan yapının bir ikame vesayet aracı olduğunu ancak bugün idrak edebiliyoruz. Yaramazlık eden(nedenleri ayrı yazı konusu) “ulusalcı, laik” kimlikli darbeci enstrümanı da aynı örgütle tasfiye etti.

Hrant Dink cinayetini bu plan çerçevesinde okumakta yarar var. O küresel üst akıl, boşıbozuk alt düzey subayları “Ergenekon” çatısı altında toplayarak kullanırken aslında onları diğer eliyle tasfiye etmeye hazırlanıyordu.

Peki, bu sonuçta en basitinden tüm suçlamalara karşın Ramazan Akyürek’i terfi ettiren hükümetin payı yok mu? Epey var.

Bu da ayrı yazı konusu.

ÜÇÜNCÜ ŞAHIS ORADA

Yine de Paralel Örgüt’ün darbesinden kendisini bile zar zor kurtarabilen hükümetin bu meseledeki dahli, ancak ihmal ve hata ile açıklanabilir.

Sadece şunu unutmamalı.

Ergenekon ya da Paralel Yapı… Asıl katil, onları kullanan ve bugün Selahattin Demirtaş’ı HDP içinde Paralel Yapı’nın Truva Atı olarak kullanabilen o Küresel Üst Akıl’dan başkası değil.
Ogün Samast’ın ismini verdiği ve sır gibi saklanan 3. Şahsı orada arayın.

MK ULTRA PROJECT : Snowden Reveals What Has LONG Been Suspected : DARPA Using HAARP For Mind Control !

MIND CONTROL IS NOTHING NEW TO THE AMERICAN GOVERNMENT.

The U.S. Government has been experimenting with mind control since the early days of MK Ultra which has long since been declassified. Now, Snowden is telling the Russians about our current methods.

Wikipedia Defines Project MKUltra as: “The code name of a U.S. governmentcovert research operation experimenting in the behavioral engineering of humans(mind control) through the CIA’s Scientific Intelligence Division. The program began in the early 1950s, was officially sanctioned in 1953, was reduced in scope in 1964, further curtailed in 1967 and officially halted in 1973.[1] The program engaged in many illegal activities; in particular it used unwitting U.S. and Canadian citizens as its test subjects, which led to controversy regarding its legitimacy. MKUltra involved the use of many methodologies to manipulate people’s mental states and alter brain functions, including the surreptitious administration of drugs (especially LSD) and other chemicals, hypnosis, sensory deprivation, isolation,verbal and sexual abuse, as well as various forms of torture.”

Many of us who follow these types of things have suspected HAARP of being capable of exactly that: Mind Control. There is also HUGE amounts of speculation it has the ability to control weather and do things like create hurricanes or earthquakes. Why? Because it alters Earth’s Ionosphere. Google it and there is no shortage of information for you to read through what HAARP is up to.

Then again, there is the HAARP website the government has set up. Oh wait, the US government took down the HAARP website to conceal evidence of US weather modification and earthquake inducing warfare.

Good News came a week or two ago when it was announced HAARP has been shut down in hibernation mode for some time, based on budget needs.

Guess What? News came out this week: They are fully funded and getting ready to ramp up operations again. Swell!

MOSCOW, Russia – Edward Snowden, NSA whistleblower and fugitive, released documents Tuesday to Internet Chronicle reporters proving that the High Frequency Active Auroral Research Program, or HAARP, is definitively engaged in a program of assassination and mind control.

While the military prison industrial complex has routinely insisted that the Alaskan-based HAARP is only meant to study natural phenomena in earth’s ionosphere, Snowden has managed to blow open a brutally massive charade.

“The HAARP research station,” he said, “strategically based away from prying eyes near Gakona, Alaska, is actually used to terminate or manipulate would-be dissidents of global capitalism on the scale of millions of people.”

Added Snowden, using finger quotes, “With these terrestrial antennas, NATO [the North Atlantic Treaty Organization] is able to, on a global scale, remotely silence ‘perpetrators’ of ‘deviant or subversive’ strains of thought.”

Unbeknownst to victims or their loved ones, HAARP projects ultra-high-powered radio waves. Those waves operate at the same electronic frequency as the truncus encephali, or brain stem, selectively inducing deaths seemingly by natural causes – including by some appearing to coroners as innocuous as strokes or heart attacks.

“When and if the intelligence community doesn’t view outright assassination as an optimal effect,” said Snowden, “‘they’ can simply make a ‘target’ act in an insane fashion, in order to discredit them. When we were in transit between Hong Kong and Moscow, WikiLeaks staff and I had to fend off the constant threat of radio-generated homicidal delusions.”

Quickly ushering staff into his lavish room at Sheremetyevo Airport’s Hotel Novotel, the former NSA contractor quickly began to explain himself. Due to confidentiality agreements with the 30-year-old, formerly of Booz Allen Hamilton, the Chronicle cannot elaborate beyond the point that he has outfitted his entire flat to be a thoroughly functioning Faraday cage.

Swowden’s haphazardly constructed Faraday cage, he claims, can block interference from external static and nonstatic electric fields.

“Without it,” he says, “I would have been dead the moment The Guardian‘s first story went to print.”

Snowden’s bolstered his testimony with HAARP documents gleaned from the private email accounts of officials as high-ranking as admirals and Air Force brigadier generals. Sources within the intelligence community have confirmed to The Internet Chronicle the authenticity of these documents, as well as their horrifying ramifications for human dignity.

Snowden’s testimony appears to be partially in line with that of a U.S. senator’s brother, in 2009. It was then that he, Nick Begich, told “Conspiracy Theory with Jesse Ventura” that “just to affect the brain with emotional state changes is so easily accomplished” with HAARP.

Watch this excerpt from that program:

VİDEO LİNK :

MİZAH /// VİDEO : PROFESYONELCE YAPILAN KOMİK ŞAKA :)))

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=3XmS7nAaEEw

ERGENEKON DOSYASI /// ARSLAN BULUT : Ergenekon’un asıl hedefi ortaya çıktı !

Arslan BULUT

arslanbulut

Gazetecilik temel olarak haberciliktir. Bir gazetecide bulunması şart olan melekelerden biri, fikri takiptir. Bu itibarla bir gelişme meydana geldiği zaman, bunun önceki olay ve durumlarla ilişkisini ortaya koymadan verilen haber eksik kalır. Tabii eksik habere dayalı yorumların da hiçbir anlamı olmaz.

Hrant Dink cinayetinden mahkûm olan Ogün Samast’ın Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer ile ilgili son itirafları; Yılmazer’in ulusalcı faaliyetleri takip etmek üzere yasa dışı olarak 2006 yılında kurulan C-5 adlı birimi yönettiğini itiraf etmesi, fikri takip içinde ele alınırsa, olayların perde arkası büyük ölçüde çözülür.

Bu birim kurulduğu zaman, basında bir haber çıkmıştı. Milliyet’te Tolga Şardan imzalı haberde, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ulusalcılığı tehdit kapsamında ve Terörle Mücadele ve Harekât Dairesi Başkanlığı’nın faaliyet alanı içinde gösteren bir brifing sunulduğu belirtiliyordu.

Dolayısıyla kurulan birimin, Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi iddianamelere suç ve suçlu taşımakla görevli olduğu şimdi daha net anlaşılıyor.

Biz o zamanlar, “Hrant Dink cinayeti, Türkiye’nin 11 Eylülü’dür. Nasıl, ABD 11 Eylül saldırısını, Afganistan ve Irak’ı işgal etmenin meşruiyetini sağlamak için kullandıysa, AKP iktidarı da Hrant Dink cinayeti, Trabzon’daki Papaz Santoro cinayeti, Malatya’daki papaz cinayetleri ve Danıştay cinayetlerini, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne operasyon yapabilmenin meşruiyet aracı olarak kullanıyor” görüşümüzü defalarca açıklamış ve cinayetlerin ve Ergenekon-Balyoz-Askeri Casusluk operasyonlarının aynı merkezden plânlandığını değerlendirmiştik.

Maksat, Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde Türk devletinin rejimini ve Türkiye’nin haritasını değiştirmekti. Buna en büyük engel olarak görülen TSK, halkın gözünden düşürülmeliydi! Cinayetleri plânlayıp, askerlere ve ulusalcılara yıkmaya çalışanların asıl hedefi buydu!

Zaten AKP’nin kuruluş felsefesi daha parti kurulmadan ABD’den gönderilen gizli bir belgenin program haline getirilmesi ile ortaya çıkmıştı. Bu gizli belgede, Tayyip Erdoğan’a, “Mr. Erdoğan, Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır” deniliyordu.

İşte şimdi AKP iktidarı, küresel egemenlere verdiği bu sözü tutmak mecburiyetinde bırakılıyor. Kandil’deki teröristler, İmralı’daki terörist başı ve HDP, artık aleni olarak “özerklik ve genel af” demeye başladı. AKP ise bunları seçimden sonra yapabileceğini bildiriyor ama PKK ikna olmuyor… Üstelik PKK, özerkliği fiilen icra etmeye, vali, kaymakam atamaya, Güneydoğu’daki şehirleri HDP’li belediyeler eliyle yönetmeye, cadde ve sokak isimlerini değiştirmeye başladı bile.

Türkiye’yi bugünlere taşıyanlardan biri olan Abdullah Gül ise “Orta Doğu’da, benim bir devlet adamı olarak gördüğüm en kötü senaryo şu anda gerçekleşiyor” diyor.
Hani “iyi şeyler olacak”tı?

Yine “devlet adamı” kavramı Abdullah Gül için söylenemez. Çünkü o, Başbakanı ve Cumhurbaşkanı olduğu devleti kuruluş rayından çıkarmak için çalıştı. Bunu da kendisi açık açık söylemiştir. “Ne mutlu Türküm diyene sözünü dağlara taşlara yazdılar. Bu ilkelliktir ve aşılacaktır” diyen kendisidir. İşte dağlardan taşlardan o sözle birlikte Türk devletini kazıyorlar! Bunu yaptıran kişiye devlet adamı denilir mi?

Takip ettikleri ulusalcılık faaliyetleri, asli deyimiyle milliyetçilik faaliyetleri, vatandaşın Anayasal görevidir. Anayasanın başlangıç ilkelerinde, “Bu anayasa demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur” denilmektedir..

Dolayısıyla asıl suç, Türk devletini korumak isteyenlere iftira atmaktı.