Günlük arşivler: Şubat 8, 2014

TURİZM DOSYASI : 13 Şahane Adımda Amansız Bir Turist Dedektörü O lmak

Ülkemizde azalarak bitmeyen şeylerden biri de turist furyası. Giren döviz çıkan döviz, evet evet bunlar güzel şeyler ama biliyoruz ki çoğumuz İstiklal Caddesi’ne her çıktığında “Yine turistlerle dolmuş taşmış burası, öğ turist, aa bak turist” şeklinde isyan ediyor.

Bu sebeple karşıdan görüldüğünde duştan çıkmış bir Huysuz Virjin görmüşçesine uzaklaşmanıza yardımcı olacak bazı turist belirleyici ögeleri listeledik.

Foto foto!

Kamp çantası ve tuhaf sandalet ikilisi

sandalet
Bu çanta ve ayakkabı ikilisiyle birlikte etnik desenli mor bir bol pantolon görmeniz adetten olmakla birlikte bir turistin en önemli belirleyici özelliklerinden biridir çantasıyla ayakkabısı. Şehrimizdeki Arap turistler dışında kalan her turist için bu iki ögeyi bir göstergeç olarak kullanabiliriz. Zira herhangi bir Arap turisti kamp çantasıyla gördüğünüz gün dönüp bir de göğe bakın, kırmızı kar filan yağıyor olabilir.

Bolca çocuk, bebek arabası

arap-turist
Yine bir Arap turist göstergeciyle karşı karşıyayız. Irkçı değiliz haşa, bunlar gerçekler. Bu turist tipini görebileceğiniz iki yer var. Öncelikli olarak İstiklal Caddesi, bir de alışveriş merkezi Cevahir. Anam anam. Seri üretim mini kavrukstarlar ve bebek arabasından dünyayı yöneten minik Kaddafiler, bu ülkenin tekstil piyasası masanıza meze olsun be!

Saç ektirilen kafalar ve siyah saç bandı

Saç Ekimi Ay?egül Han?m
Arabistan’da yayılan haberlere göre Türkiye, dünya üzerinde saç ekiminin yapıldığı tek ülke. Bu yüzden kafası minik minik kırmızı noktalarla kaplı, üzerinde herhangi bir spor giyim markasının sembolünü taşıyan siyah saç bantlı insanları bu kadar çok görüyoruz. Bakmayın, korkabilirsiniz.

Boyna asılan çok işlevli çanta

boyun çantasııı
İçinde neler olduğunu hep merak ettiğimiz çantadır. Çin Seddi’nden bir duvar parçası mı? Almanya’da yaşayan kuzenin sünnetlik fotoğrafı mı? Bir turist için gereklilik ve işlevsellik iki önemli unsur. Hal böyle olunca garip anatomili çantalar da kullanması farz hale geliyor.

Bir şemsiyenin izinden giden kısa boylu insanlar topluluğu

Preparations for the 2012 Oscars
Uzakdoğu’dan gelen misafirlerimizi tanımlamak için yeterli bir sözcük şemsiye. Zira kendileri tek başına gezerlerse aman Allah kartellerin köşe başlarında onları kaçırmak için filan beklediğini düşünüyor olacaklar ki hep sürü halindeler hep. Onları herhangi bir tarihi eserin başında rehberlerini mülayim bir havayla dinlerken görebilirsiniz.

Ultra kısa saçlı 60 yaş üzeri kadınlar birliği

napoleon
Emekliliğini İstanbul’a gelmek için beklemiş Fransız veya bir ihtimal Alman turistlerin tamamen bu furyadan oluştuğu bir gerçek. 80′leri unutmak istediğimizi bir kez daha kanıtlayan kot pantolonlarıyla ve ellerinde haritalarıyla burunlarının üzerine düşürdükleri gözlükleriyle Karaköy civarında filan görebilirsiniz.

Hawaii desenli mutluluk gömleği

hawaiii
Sahile gelecekken yanlışlıkla ilk soldan geriye dönüp yaklaşık bi’ 500 km ters yöne gitmiş olan bu turisti beton kaplı caddelerde gözlerinde giremediği denizin hüznüyle ve belindeki ördek simidiyle görebilirsiniz.

Gönül dostları perspektif yarışında

pers
Bunun benzerleri sadece bizde değil, her yerde tabii. Piza Kulesi’ni ittirenler, Eiffel Kulesi’ni iki parmağının arasına alanlar… Muhtemelen turist olmanın 5 farzından biri bu tarz fotoğraflar çekmek.

Herhangi bir tarihi esere 1 dakikadan uzun bakan herkes

asyalı
Bunun bir de 1 dakikadan süre söz konusu tarihi eseri izleyen turisti izleyip “Ulan kaç senedir İstanbul’da yaşıyoruz bi’ Sultanahmet’e gidemedik.” diye serzenişlere düşen yurdum insanı versiyonu vardır ki hüzün sebebidir.

Vapurda martı, Balat’ta çocuk, Sultanahmet’te Sultanahmet fotoğrafı

Çünkü simit yemeyen martı, martı değildir.

O tramvay buraya gelecek!

tramvayyy
Turistsin, İstiklal Caddesi’ndesin. Ortadan geçen “nostaljik” tramvayın fotoğrafını çekmeyene biz turist demeyiz arkadaş. Bu zorunluluk emekli bir amcanın makro lale fotoğrafı çekmesi derecesinde bir zorunluluktur, o derece.

Portakal suyu, nar suyu, Maraş dondurması

portakal
Seyyar satıcılardan veyahut normalde portakal suyu satmayan yerlerden kapaklı kabında burjuvazi etiketli narenciye suları da bir başka turist etiketi. İnin Galata’ya doğru, çıbığa batırılmış dilim ananas giyen Almanlar mı dersin, bardağı 3 leroya karışık meyve suyu içen Belçikalı öğrenci mi dersin… Evlere şenlik.

Toplu taşım araçlarında yarın yokmuşçasına bağıra bağıra gülen HERKES

hunhar
Evet, o sizsiniz. Ön sırada oturan ninenin kafasını bin bir güçlükle 270 derece çevirip muhtemelen boyun fıtığı olma sebebi de sizsiniz. Turist kavramını bir ırk olarak genellesek birincil özelliklerinden biri “anıra anıra gülmek” olurdu herhalde.

PKK DOSYASI : 199 yılında APO’ya ait Sorgu Kayıtları ortaya çıkt ı

abdullah-ocalanin-ikinci-kasedi-ortaya-cikti-izle_1961.jpg

Görüntülerde Öcalan şunları söylüyor:

Video

Çözüm sürecini sabote etmek için aponun kasetini yayınladılar

https://www.facebook.com/photo.php?v=664303023617438

-Ben de PKK ile savaştım. Devletten daha fazla savaştım.
-Cemil Bayık fazla politik değil. Bunlar korkunç adamlar.
-Suriye alternatif bulamadığı için bana mecbur
-İçimizdeki sapık adamlar oluk oluk kan akıttılar. Şimdi her şiddeti övmemi istiyorlar
-Devleti tanımadan devlete karşı çıkmaya yeltendik
-Arkadaşlara ‘Türkiye ile birlikte yürüyün’ diyeceğim
-Devletin hizmetinde dev gibi bir çalışma yapabilirim
-Devlet bana hizmet imkanı versin, inanılmaz girişimler ortaya çıkacak
-‘Gel şunu yap’ deyin bu benim için emirdir
-Devletin akıllı bir eri gibi çalışacağım
-Düşmanlığın en büyüğü devletle bana yapılmıştır
-Hizmetim karşılığında rütbe istemiyorum
-Yüzde 90 eylemlere karşıyım diyorum
-En büyük sevgi bendedir, belki yine şaşarsın
-Bana 6 ay verin örgütü halledeyim
-Milyonlarca insanı ilaç gibi kullanacağız

KOMPLO TEORİLERİ /// Bekir Hazar : Kuruş

eyes_money_illuminati_macro_freemasonary_anti_christ_1440x900_11569.jpg

Kuruş!!!

Adam 18 yaşında bir Museviydi.
Köy kilisesinde ayin eşyası muhafızıydı.
Derken simsarlık şirketi kurdu.
Baktı "Petrol" diye bir şeyler konuşuluyor.
Gitti, Petrol komisyonculuğu diye bir ofis açtı.

Durmadı, rüşvetle PARA’yla demiryolu taşımacılığı haklarını aldı.
Ekonomik olarak çok daha ucuza petrol satma imkanına kavuştu.
Ucuz demiryolunu kullandırtmadığı rakipleri battı.

İflasçılardan ona ateş edenler oldu, kolundan yaralanarak atlattı.
Öldüğünde yaklaşık 200 milyar dolarlık bir servet bıraktı.
Parayı mezara götüremedi ama bugün evlatları insanları mezara götürüyor.

Demiryollarını kirli yollarla ele geçiren babalarından öğrendikleri metodlarla dünyada savaşlar çıkarıyorlar.
Nerede petrol varsa oraya dalıyorlar.

Onlar Musevi Rotschild Hanedanlığına bağlı Rockfeller ailesi.
1830’lu yıllarda petrol işine giren ve tüm ABD piyasasını tekeline alan kişi ise John Davison Rockfeller.

Ve 170 yıl sonrası…

ABD Dışişleri Bakanı Kerry dün bağırıyor. "Fransa’yı uyardık.
İran’a ambargo sürüyor, kısmen rahatlatma var.
Her ülke İran’la net anlaşana kadar bu ambargoya uymak durumunda".

Türkiye Başbakanı İran’a gidiyor.

Oradan Almanya’ya geçiyor, Rusya’ya hazırlık yapıyor.
Almanya İran’a en çok ticaret hacmi olan ülke. En sıkı ilişkiler Almanlarla.

Rusya zaten Çin, Hindistan’ın yanında, bir de İran’ı koynuna almış.
Dünyanın gözü İran’ın üzerinde.

Türkiye milyarlarca dolarlık petrol ve doğalgaz aldığı İran’la ilişkilerini geliştirmek zorunda.

Enerji ihtiyacı bunu olmazsa olmaz hale getiriyor.
Türkiye enerji hatlarına indikçe karşısına devler çıkıyor.

NTV dün bir haber yayınlıyor. "ABD’nin uyarısına rağmen Tahran’a PASTA KAPMA akını başladı.
Çin, Hindistan, İtalya Tahran’da…

Avusturya, İsveç, İrlanda orada.

Hatta Gürcistan ve Kazakistan bile."

Fransa ise 116 işadamı ile İran’a çıkartma yapacağını dünyaya duyurmuş.

Ve bakıldığında hepsinin içinde en şanslı Türkiye. Çünkü İran’ın komşusu.

Zaten İran nükleer anlaşmaya adım attığında tüm dünya analistleri "Bu işte en karlı Türkiye" demişlerdi.

Ve üstelik HALK BANKASI da orada.

Hani şu OPERASYON yapılan bankamız var ya işte o.

Evet böyle bir AVANTAJA, tabii ki operasyon yaparlar.

Çünkü NTV dün diyor ki;

"İran petrol bakanı ABD’nin tüm uyarılarına rağmen CHEVRON ve SHELL ile masaya oturdu." Evet CHEVRON ve SHELL de orada.
Pekii CHEVRON kimin?

ABD petrol piyasasını demiryolu katakullisi ile ele geçiren Rockfeller’in evlatlarının.

BARONLAR BARONU Rotschild’in kankasının.

SHELL de arkasında Rotschild Hanedanının olduğu İngiliz Musevi ailesinin.

Tabii ki operasyonlar yaptıracaklar bu ülkeye…

Tabii ki ABD’yi LONDRA’dan kontrol eden ve Obama’ya da savaş açan GÜÇ, onun dışişleri bakanını takmayacak.
Koşacaklar petrol şirketleriyle Tahran’a.

Karşılarındaki en büyük dezavantaj TÜRKLERİ görerek ve diş bileyerek.

Çünkü onlar girdikleri her ülkenin her kuruşunu ya kanla ya da hizaya getirerek EMERLER.

Kimseye kuruş koklatmak istemezler.

Petrolle girerler, kendi BANKALARI ile yerleşirler.

Bizim Başbakan, Halk Bankası ve MİT’e "İran" suçlamaları ile saldıran İngiliz medyasını eleştirmiş.

İngiliz medyasını aklamak da, İngiliz elçi ile dün röportaj yaparak birinci sayfadan veren ve logosunda "TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR" yazan Hürriyet Gazetemize düşmüş.

Neden acaba diye sordum kendi kendime…
Cevabını bulamadım.

Ama nedendir bilemem yadırgamadım.

Bekir Hazar

KOMPLO TEORİLERİ /// BEKİR HAZAR (TAKVİM) : Operatörler ve jönTü rkler

url.jpg

Operatörler!!!

Türkiye’de yaşıyoruz.
Ama hayal dünyasındayız.
Rüyalar aleminde uyutulan bir millet olduk hep.
Bizi sağcı, solcu, dinci, ateist, laik, anti laik, Türkçü, Kürtçü diye böldüler.

12 Eylül öncesi kot giydirdiklerine faşist, kadife pantolon giydirdiklerine komünist dediler.

Türban’dan girdiler etekten çıktılar.
Tekme tokat birbirimizin üzerine saldılar.

Biz sokakta birbirimize yumruk sallarken onlar yalılarda bu ülkeyi yönettiler.
Onlar Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren Avrupa’ya gönderilenlerdi.

Avrupa kültürü ile yoğrulan, masonlaştırılan, Londra-Paris hayranlığı rozetini takarak geri gönderilenlerdi.

Onlar JÖNTÜRKLERDİ

Paris’te bir üniversitenin en önde gelen akademisyenlerinden biri, bu Jöntürkler’den birine "Sen bizim ülkemize çok faydalı birisin ama kusura bakma vatan hainisin, vatan haini ile işimiz olmaz" diyordu.

Bunu da hatıratına yazıyordu.

Bizi içeriden yıkmak için dışarıda yakaladılar.

Kendi evlerinde aldılar, eğittiler, yoğurdular, ısıttılar, pişirdiler ve servis ettiler.

Osmanlı’yı bunlarla yıktılar.
Türkiye cumhuriyetini bunlar kurdular.

Lozan’da İngiliz AKLI "Barış için olmazsa olmaz" şart diyerek Hilafetin kaldırılmasını öne sürdü.

İşte hilafetin kaldırıldığı o günlerden biriydi.

Güney Afrika’nın en zengin Müslümanlarından biri ölmüştü.
Serveti muazzamdı. Vasiyetini açtılar. "Tüm servetimi İstanbul’daki Halife Hazretlerine bağışlıyorum" diyordu.

Halbuki adamcağız bilmiyordu bu ülkede Hilafetin kaldırıldığını.
O zamanlar IPhone yoktu.

Serveti Halifeye teslim edilmek üzere İstanbul’a gönderildi.
İstanbul’da büyük bir şaşkınlık yaşandı.
Para Halifeye gelmişti ama ortada Halifelik yoktu.
Ne yapacaklardı bu parayı?

Aylarca düşündüler ve tartıştılar.

Sonunda "Eğitime ayıralım" diye karar verdiler.

O parayla, seçmece yaptıklarını Avrupa’ya eğitime göndermeye karar verdiler.

Burs parası olarak seçkinlerin cebine kondu, Avrupa’ya gönderildi.

Osmanlı Arşivlerine girerseniz Güney Afrika’dan gelen PARA’nın izini ve belgelerini bulursunuz.

Ve hep söylüyoruz, "Tüm olayları anlamak için PARA’nın izini sürün" diye.

İşte o PARA ile Londra ve Parislerde mezun olanlar, JÖNTÜRKLER olarak memlekete döndüler..
Ve bu ülkeyi hep onlar yönettiler.

Medyadan iş dünyasına, siyasetten bürokrasiye her yere onlar girdi.

Güney Afrika’dan bu ülkenin bekası için "Olmayan Halife"ye gönderilen PARA’yla bu ülkeyi kamplara bölecek "SEÇKİN YÖNETENLER" yetiştirdik dışarıda.

Onun için bizim tonlarca siyasetçimiz dışarıya, MİT’imiz yıllarca CIA’ya MOSSAD’a çalıştı.

Onun için Londra yanlısı, Berlin hastası, Paris tutkunu, New York aşığı, Tel Aviv dostu ELİTLER çoğaldı ülkemde.

Her yeri kapladılar.

Ne zaman biri çıktı "Artık kavga yok, Anadolu sermayesi, Balkanlar, Ortadoğu, Afrika, Orta Asya, Milli Devlet, ülkenin ayakta kalabilmesi için enerji hatları" dedi işte o zaman düğmeye bastılar.

Operasyon yapmak zor değildi onlar için.

Her daim OPERATÖRLER bulmuşlardı bu ülkede.
Türkiye’nin yeni YÖN’üne ot tıkamak için eski JÖN’leri devreye soktular.

İşte onun içindir ortaya "AKLIMIZIN ALMADIĞI" ittifaklar çıktı.

JÖN’ler eğitildikleri merkezlerden ne gelirse uygulardı.

Kollarına girdikleri kim olursa olsun önemli değildi.

Her şeyin doğrusunu merkez bilirdi.

Merkez "Tesbih çekin" derse…

Tesbih bile çekerlerdi.

BEKİR HAZAR/ TAKVİM

AKP YALAKASI RASİM OZAN KÜTAHYALI : Hürriyet Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş mı açtı ?

Rasim Ozan Kütahyalı: Manşetlik bir cümle ile özetlersek sözde devletin gazetesi gerçek devlete karşı savaş açmıştır.

Aydın Doğan’ın bugünlerde tam 35 senelik olan medya patronluğuyla ilgili birçok şey söylenebilir.

Bu 35 yıllık süreç birçok açıdan ağır eleştirebilir.

Fakat herhalde hiç kimse Doğan’ın Türkiye Cumhuriyeti devletine düşmanlık eden bir yayın politikası izlediğini söyleyemez.

Bilakis Doğan medyası her zaman Türk devletiyle uyumlu olmuştur. Hatta devleti kollamak adına devletin derinlerinde işlenen suçlara gözünü kapamış, hatta Ahmet Kaya ve Hrant Dink olaylarında olduğu gibi bu suçlara ortak da olmuştur. Doğan her zaman da Hürriyet’in devletin gazetesi olduğunu söylemiştir.

***

Şu an yaşadığımız şey hem Aydın Doğan’ın 35 yıllık medya tarihinde hem de Simaviler’den bu yana Hürriyet’in 65 yıllık yayın tarihinde görülmemiş bir olaydır. Aydın Doğan şu an açıkça devletin tüm kurumlarıyla ve bileşenleriyle aldığı kararı tanımayarak Türkiye Cumhuriyeti devletine düşmanlık mı etmek istemektedir? Türkiye’nin tarihinde zor bulunan bir toplumsal ve kamusal mutabakat bu devletin içinde olup başka makamlardan emir alan bir paralel örgüte karşı sağlanmıştır.

Bunu Aydın Doğan bilmektedir. Fakat buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti devletinden değil paralel örgütten yana bir yayın politikası güdülmektedir. Hayatın ironisine bakın ki devletin gazetesi denen Hürriyet bugün meşru devlete karşı savaşan devlet içindeki paralel örgütün yanında konuşlanmıştır.

Manşetlik bir cümle ile özetlersek sözde devletin gazetesi gerçek devlete karşı savaş açmıştır.

***
Daha dün 7 Şubat darbe girişiminin yıldönümüydü. 7 Şubat’ta olanlara dair SABAH olarak hazırladığımız tanıklarla konuşulmuş somut bilgiler ihtiva eden yazı dizisini herkes okumalı. Hürriyet’te ise bu tarihi güne dair ne haber ne de yazı vardı. Bizlerin bildikleri bir yana 2013 yaz başında bir Doğan Holding yöneticisi benim de yanımda Kuruçeşme’de Aydın Doğan’a 7 Şubat kepazeliğinin tamamını somut tanıklıklarıyla anlatmıştı. Bu kişinin kaynakları tamamen klasik dönemin devlet yetkilileriydi.

Olayın AKP olayını çok aştığını Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık meselesi olduğunu bizzat Hürriyet’le yakın ilişkide olan o devletin adamları da anlatmıştı. Bütün farklı unsurlarıyla devletin tamamı açık bir işgal ihtimali karşısında alarm durumundaydı.

Bütün bu devleti işgal gerçeğini hayretle dinleyip lanetlemesine ve her şeyi bilmesine rağmen Aydın Doğan’ın şu anki tutumu çok düşündürücüdür. Dahası Aydın Doğan aynı paralel örgütün yargı güçlerince nasıl kendisinin kafeslenmek istendiğini de bizzat dillendiren adamdır.

Yargı’da hukuk tanımayan bir çete olduğuna doğrudan tanık olmuş bir adamın şimdi bu çete yargısı ile ilgili kanıtlar her gün ortaya serilirken suskun kalması da şayan-ı dikkattir.

***
Konuyu ısrarla AKP-Cemaat meselesine kilitleme çabaları tamamen paralel örgütün psikolojik operasyonundan ibarettir.

İlk günden beri SABAH olarak Doğan Medya’nın AKP’ye muhalefet etmesine dair tek sözümüz yok. Fakat devletin yetkili kurumlarının legal çerçevede elde ettiği bilgileri bütünüyle görmezden gelmek ve sadece paralel örgütün elde ettiği kayıtları kullanmak kesinlikle Doğan Grubu’nun niyetini belli ediyor. Geçmişte hangi illegal kayıtları kamuoyuna mal olduğu için büyük haber yaptığınızı da biliyoruz. Hürriyet’in amacı haber ve gazetecilik değil öyle olsa Aydın Doğan’ın bizzat bildiği şeyler okurdan saklanmazdı. Devam edeceğiz.

NOT: Aydın Doğan satın alıp tasma taktığı kölesini küfür ve iftiralarla üstüme salmaya devam ediyor. Son kullanma tarihi dolmak üzere olan köle, Star’dan Ahmet Kekeç’in 8 Ocak 2014 tarihli yazısında ortaya koyduğu somut kanıtlara tek tek cevap verirse söz veriyorum önümüzdeki 23 Nisan’da 24 saatliğine onu muhatap alacağım. 23 Nisan saçı sakalı aklarla dolup fiziken çökse de zihni ergen kalanların da bayram günüdür.

FETULLAH GÜLEN DOSYASI : Cemaat parti kurar mı ?

Emre Aköz: Hocaefendi’nin yaşı ve sağlığı, parti başkanı olmasına izin vermez.

Bence cevap net: Hayır kurmaz. Bir kere örgütlenme tarzı uygun değil. (Tabii bunu derken, faaliyetleri şeffaf bir siyasi örgütü kastediyorum.)

İnsanları tek tek kazanmaya çalışan, öncelikle bireyin duygularına hitap eden bir yapısı var Cemaat’in. "1+1+1" şeklinde genişliyor…

Siyasi partiler ise böyle çalışmıyor. Onlar bir ideolojiye sahip ve kitlelere hitap ediyor. Partilere toplu halde katılımlar (ve ayrılmalar) olduğunu hep görürüz. Cemaat için aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Tarihsel olarak… Cemaat partiler arasında gidip geliyor, mümkün olduğunca hepsinden yararlanmaya çalışıyor; kâh onu, kâh bunu destekliyor. Eğer partileşme niyeti olsaydı, bunun emareleri çoktan gözlenirdi.

Hep söylüyoruz ya… "Siyaset dost ve düşman tanımı yapmaktır." Mesela Gülen Cemaati, Başbakan Erdoğan’a fena halde gıcık olabilir ama Başbakan’a kızmak, "düşman" tanımı yapmak değildir.

Tabii bir de işin "pratik" yönü var: Hocaefendi’nin yaşı ve sağlığı, parti başkanı olmasına izin vermez. Onun baş aktör olmadığı durumda da çözülme başlar.

Daha sayayım mı?

SEÇİM DOSYASI : Yerel seçimlerde son durum

MAK Danışmanlık’ın yerel seçim anketine göre AK Parti İstanbul’da 7 Ankara’da 9 puan CHP’nin önünde. İzmir’de CHP 2 puan farkla önde

MAK Danışmanlık tarafından 30 Mart yerel seçimlerine yönelik yapılan anket çalışması büyükşehirlere ilişkin çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. İstanbul’da Kadir Topbaş’la seçime giren AK Parti’nin oy oranı yüzde 44 olurken, bunu yüzde 37 ile Mustafa Sarıgül’le seçim yarışına giren CHP izliyor. Sırrı Süreyya Önder’le yarışa girecek olan HDP’nin oy oranı yüzde 7. MHP’nin de İstanbul’daki oy oranı yüzde 5. Ankete göre Ankara’da ise AK Parti yüzde 43’le önde. Eski MHP’li Mansur Yavaş’la Ankara’da seçim yarışına giren CHP’nin oy oranı yüzde 34 olurken MHP’nin de oy oranı yüzde 15’i buluyor.

İzmir’de CHP yüzde 45, AK Parti yüzde 43 oy oranına sahip. MHP’nin ise İzmir’de yüzde 7 oyu bulunuyor. Eskişehir’de mevcut belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen’le seçim yarışına giren CHP’nin oyu yüzde 45 olurken AK Parti’nin ise yüzde 43 oyu bulunuyor. Adana’da AK Parti yüzde 29, CHP yüzde 27, MHP yüzde 28 oy oranına sahip. BDP’nin oyu ise yüzde 6’yı buluyor. 2009 yerel seçimlerinde iktidarın seçim kaybettiği Antalya’da ise AK Parti’nin oy oranı yüzde 39. Bunu yüzde 37 ile CHP izlerken MHP’nin de yüzde 15 oyu bulunuyor. Diyarbakır’da ise yarış BDP ile AK Parti arasında geçiyor. BDP’nin oy oranını yüzde 50 oluştururken AK Parti’nin ise yüzde 43 oyu bulunuyor.

Bozdağ: Son sözü millet söyleyecek

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Yozgat’ta yayımlanan anket sonuçları ile ilgili bir soruyu yanıtlarken "Anketlerle yönlendirmeye ihtiyacımız yok, kim ne tür anket ortaya koyarsa koysun en son sözü millet söyleyecektir. Biz milletimize güveniyoruz, inanıyoruz o yüzden de bir sıkıntımız yok" dedi.

DERSHANELER DOSYASI : Dönüşüm 5 yılda tamamlanacak

Dershaneler 1 Eylül 2015’ten itibaren kapanacak. Özel öğretim kurumlarına dönüşemeyeceklere dört yıl süre ile "özel açık liseye" dönüşüm olanağı tanınacak

Milli Eğitim Bakanlığı’nın, dershanelerin özel okula dönüşümünü düzenleyen yasa tasarısı TBMM gündemine geldi. TBMM’ye sunulan MEB yasa taslağında 3’ü dershane düzenlemesi olmak üzere 29 maddelik teşkilat yapısının değişikliği planlanıyor. Yeni düzenleme şunları getiriyor:

2019’DA TAMAMLANACAK: Özel Öğretim Kurumları Kanunu’ndan "dershane" tanımı tamamen çıkarılacak. Dershaneler 1 Eylül 2015’ten itibaren kapanacak. Bir kısmı özel öğretim kurumlarına dönüştürülecek. Dönüşemeyecek durumda olanlara 2015’ten itibaren 4 yıl "özel açık liseye" dönüşüm olanağı tanınacak.

MEB’DEN İZİNSİZ HİZMET YOK: Özel açık liseler, eğitim öğretim faaliyetlerinin bir bölümünü uzaktan bir bölümünü ise yüz yüze gerçekleştirilecek. Yasadaki "çeşitli kurslar" tanımı da değiştirilecek. Liseye ve üniversiteye hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla kurs açılabilecek. Etüt eğitim merkezleri ise en fazla 12 yaşına kadar öğrenci alabilecek. Merkezler sınava hazırlayamayacak. MEB tabelasız kurum açılamayacak.

DÖNÜŞENE 25 YIL ARAZİ TEŞVİKİ: Özel okula dönüşecek dershanelere hazine arazileri 25 yıl bedelsiz verilecek. Birden fazla dershane sahibi tek bir çatı altında birleşerek, hazine arazisine talip olursa, bunların başvuruları tek başına başvuranlardan daha önce değerlendirilecek.

OKULLAR ÖZELE KİRALANACAK: Mevcut devlet okul binalarının tamamı veya bir kısmı da özel okula dönüşmek isteyen dershane sahiplerine kiralanabilecek.

HER ÖĞRENCİYE TEŞVİK:
Hem dönüşecek dershanelere hem de mevcut özel öğretim kurumlarına öğrenci başına teşvik verilecek. Teşvikten özel anaokulları da faydalanacak. Öğrenci başına para desteği, öğrencinin ve okulun başarısına göre yıldan yıla arttırılacak veya azaltılacak.

DERSHANE ÖĞRETMENİNE KPSS’SİZ MEMURİYET: Tasarı ile dershanelerin dönüşümünden sonra açıkta kalacak öğretmenler içinden en az 6 yıl sigortalı olarak çalışanlar KPSS şartı aranmaksızın MEB’e alınacak. Bakanlık tarafından düzenlenen sözlü sınavlarla devlet memuru olacaklar. Öğretmenlere 4 yıl zorunlu hizmet görevi verilecek.

ÖĞRETMENLİK ZOR İŞ: Taslak ile Milli Eğitim Temel Yasası değiştirilerek, öğretmen atama sistemi de yenileniyor. Öğretmen olarak atananların 1 yıl süre ile yaptıkları aday öğretmenlik iki yıla çıkarılıyor. Aday öğretmen birinci yılının sonunda yazılı veya sözlü sınava alınacak. Başarılı olan asaleten atanacak, olamayanlar bir başka il veya ilçeye gönderilecek. İkinci yılın sonunda tekrar sınava girecek. Yine başarılı olamazsa memuriyetle ilişiği kesilecek.

OKUL MÜDÜRLERİNİ VALİ ATAYACAK: Okul müdürlerinin atama sistemi de tamamen değiştirilecek. Okul müdürü ataması için il milli eğitim müdürünün teklifi ve valinin onayı yeterli olacak. Ayrıca okul müdürlerinin görev süresi 4 yıl süre ile sınırlı tutulacak.

TEFTİŞE NEŞTER:
İl milli eğitim müdürlükleri bünyesindeki il eğitim denetmenleri bakanlık merkezine bağlanacak. Yani il denetmenleri ile bakanlık denetmenleri "çift başlılığına" son verilecek. Bakanlık çatısı altında toplanan denetmenlerin, öğretmen olması zorunluluğu da kaldırıldı. Düzenleme ile MEB’de başkan ve üyeleriyle yarı bağımsız statüde olan Talim Terbiye Kurulu’nun da görevleri daraltılıyor. Karar organı olmaktan çıkan Kurul, bilimsel danışma ve inceleme organı haline getirilecek.

ROTASYON KÂBUSU BİTTİ:
Tasarıyla eğitim çalışanlarının özür grubuna bağlı yer değiştirmeler yarıl yıl tatili ve yaz tatilinde yapılmasına imkân verecek.Yöneticilerin performansa göre rotasyonundan vazgeçilirken, düzenlemeyle sadece hizmet süresine ve isteğe bağlı olarak yer değiştirme yapılacak.

MEB bürokrasisinde değişim
Tasarıyla MEB’te büyük bir değişim yaşanacak. Buna göre Milli Eğitim’in beyni olarak kabul edilen ve tüm ders kitapları ve müfredatın belirlendiği Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı ve kurul üyeleri ile birlikte müsteşar yardımcıları, genel müdürler, Strateji Geliştirme Başkanı, İnşaat ve Emlak Grup Başkanı ile diğer grup başkanlarının kadroları açığa alınacak. Grup başkanlıkları daire başkanlığına dönüşecek. Bu isimler "bakanlık müşaviri" kadrolarına alınacak. İl Milli Eğitim Müdürleri ile daire başkanları ve şube müdürlerinin de görevlerine son verilecek. Müdürler de "eğitim uzmanı" kadrolarına alınacak. Bu yöneticilerin "Havuz" olarak bilinen bakanlık müşavirliği ve eğitim uzmanlığı kadrolarına atanacaklar. Kadroları açığa alınan aralarında il milli eğitim müdürlerinin de olduğu eğitim uzmanları okullarda öğretmenlik görevlerine gönderilebilecekler.

CEMAAT & AKP SAVAŞLARI : MİT karargâhını polis ablukaya aldı

Müsteşar Fidan ve 4 MİT görevlisi için "gözaltı kararı" çıkartan savcılar, İstanbul’daki Bölge Başkanlığı’na polisi gönderdi. MİT de buna karşı Ankara’daki merkezini görevlilerce korumaya aldı. Başbakan Erdoğan ise ikinci ameliyatını erteleyip devletteki krizi bizzat yönetti

Ankara, akşam saatlerinde çalan telefonla uzun bir gece yaşayacaktı. 7 Şubat 2012’de saatler 17.00’yi gösterdiğinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın özel telefonunun diğer ucunda Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya vardı. Savcı, Fidan’ı makamında ifadeye davet ediyordu. Sonra listedeki 4 isim de ardı ardına arandı. MİT görevlilerine, "İfadeye gelmezseniz kolluk kuvveti göndereceğiz!" deniyordu. İfade talimatının zamanlaması da manidardı. Başbakan Erdoğan 26 Kasım 2011’de sindirim sistemi ameliyatı olmuş şubat ayı başında "tamamlayıcı ikinci ameliyat" planlanmıştı. MİT’le ilgili sarsıcı gelişme karşısında Başbakan Erdoğan, ikinci ameliyatın tarihini erteledi ve krizi bizzat yönetti.

İTİRAZ REDDEDİLDİ

Savcıların ifade talebi MİT Kanunu’na aykırıydı. Bu yüzden durumun savcılara anlatılmasına karar verildi. Nitekim, ilk günün şoku atlatıldıktan sonra 8 Şubat günü MİT Hukuk Müşavirliği İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’na başvurarak MİT Kanunu’ndaki özel hükümleri hatırlattı. Kanun, böyle bir operasyonun gerçekleştirilemeyeceğini ve Başbakan’dan izin alınması gerektiğini söylüyordu. Ama "özel görevli" savcılık farklı düşünüyordu. Kanun’da açık hüküm bulunmadığı ileri sürülüyor, MİT mensuplarının KCK’nın içine sızma görüntüsü altında örgüt adına faaliyette bulunduğu gibi inanılmaz bir iddiayı gündemde tutuyordu. MİT’in itirazı aynı gün reddedilirken, savcı kendisiyle görüşme talebinde bulunan avukatları dinlemek dahi istemedi.

"ALACAKSANIZ BENİ ALIN!"

10 Şubat günü Savcı Sarıkaya ifadeye gelmeyen MİT mensupları için "gözaltı kararı" verdi. Krizin iyice derinleştiğini gören Başbakan Erdoğan, sağlık ekibinden "planlı ameliyatı ertelemelerini" istedi. Bu sırada Savcılık’ta alınan karar basına haber verilmişti. MİT’in, PKK-KCK yapılanmasının bir parçası olarak hareket ettiğine dair kuvvetli suç şüphesi olduğu bilgisi yayılmış, imaj operasyonu genişletilmişti. Önce ifade talimatı ardından gözaltı kararı Ankara’yı ayağa kaldırmıştı. . Başbakan, en güvendiği isme yönelik hamle karşısında, yakın çevresine nihai hedefin kendisi olduğunu söyledi. Daha sonra bir televizyon programında o kritik günleri özetleyen çıkışı yaptı: "Alacaksanız, beni alın!" Müsteşar Fidan için hazırlanan yeni talimat hızla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ulaştırıldı.

Devletin zirvesi Savcılık’tan gelecek haberi beklerken, İstanbul’un talimatı Ankara Adliyesi’nde tuhaf şekilde son dakikaya kadar gizlendi. Sorulduğunda, "Henüz bize ulaşan bir yazı yok" cevabı veriliyordu. Tam mesai saati bitimine doğru ulusal yargı ağına bir yazı kaydedildi. Savcılık, 20 dakika içinde harekete geçti. Fidan, Ankara’da bulunan Özel Yetkili savcı tarafından arandı ve ifade çağrısı tekrarlandı. Konu, Savcı Hüseyin Görüşen’de idi. Adalet Bakanlığı ve HSYK ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan, "Şimdiye kadar 20 dakikada işleme konulan kaç yazınız var?" sorusuna açıklık getirmesini istiyordu. Savcılığa iletilen mesaj kısa ve netti: "Hükümet kararlı. Bir yasal düzenleme yapılacak. Müsteşar gelmeyecek. Belki de şu anda resmi bir görev için yurtdışındadır!"

GÖZALTI KRİZİ

Ankara’da hararetli saatler yaşanırken İstanbul da hareketli idi. Gözaltı kararı veren savcı Sarıkaya polisi, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’na göndermişti bile. İstanbul polisi uyarılmış, MİT mensuplarının görüldüğü yerde yakalanması istenmişti. Aynı dakikalarda Başbakanlık Dolmabahçe Çalışma Ofisi önünde güvenlik amaçlı tutulan terör ekipleri de acil olarak İstanbul MİT Bölge Başkanlığı’na yönlendirilmişti. Başkanlığın kapısına gelen ekip MİT mensuplarının teslim edilmesini isterken ortam bir anda gerildi. Destek için çevredeki tüm yakın ekipler çağrıldı ve kısa süre içerisinde İstanbul MİT Başkanlığı’nın etrafı polis ablukasına alındı. MİT’te ise "kırmızı alarm" verildi. Çevredeki istihbarat görevlileri ‘Acil Durum’ koduyla Başkanlığa çağrıldı. Yüzleri maskeli korumalar tam teçhizatlı şekilde Başkanlık etrafında etten duvar ördü.

MİT Başkanlık binasında bulunan iki MİT görevlisi ise arkadaşlarının yardımıyla binadan gizlice çıkarılarak güvenli bir adrese götürüldü. Eş zamanlı olarak diğer adreslere gönderilen polisler eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve emekli Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in de kapısını çalıyordu. MİT, polisten hızlı davranmış, 42 yıldır teşkilata hizmet veren ve "Çözüm Süreci" için inisiyatif alan Taner ve Güneş’i korumalar eşliğinde çoktan güvenli evlere nakletmişti. Adreslerden boş dönen polis memurları savcının talimatıyla daha geniş bir araştırma başlattı.

LOJMANLARDA ARAMA

"Müsteşar’ı alamasak bile hiç olmazsa iki MİT görevlisini alırız, daha sonra Fidan’a kadar varırız" düşüncesiyle bir atak daha yapıldı. Savcı, gece yarısı İstanbul’daki MİT Lojmanları için arama kararı çıkarttı. Nöbetçi Mahkeme’den alınan kararda sadece iki MİT mensubunun dairesi değil, aynı kattaki bütün dairelerin de aranması isteniyordu. Saatler 23.00’ü gösterdiğinde ellerinde arama kararlarıyla lojmanların kapısına gelen polis içeri alındı. Dairelere giren polis memurları saatler süren aramada, ailelerin mahremiyetini dahi didik didik etti. Bu arada MİT mensuplarının yakalanması için her gün Müsteşarlığa ait resmi binalara birer ekip gönderilmeye devam edildi.

MİT YASASI’NDA DEĞİŞİKLİK

Başbakan Tayyip Erdoğan, ertelediği ameliyata 11 Şubat 2012’de girdi. Erdoğan, ameliyat öncesi riskleri dikkate almış, sağlık ekibi ve ameliyat yeri tekrar gözden geçirilmişti. Ayrıca MİT krizinin aşılması için jet hızıyla yasal düzenleme yapılması kararlaştırılmıştı. O yasa teklifi 10 Şubat’ta Meclis Başkanlığı’na sunuldu. AK Parti Isparta Milletvekili Recep Özel imzasını taşıyan tek maddelik teklif, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 26’ncı maddesinde değişiklik öngörüyordu. "Soruşturma İzni" başlıklı maddeye göre, MİT mensuplarının veya Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı veya Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin (Özel Yetkili Mahkemeler) görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla, haklarında soruşturma yapılması Başbakan’ın iznine bağlı olacaktı. Meclis’e gelen teklif, 17 Şubat’ta kabul edildi. 18 Şubat’ta ise yasa Resmi Gazete’de yayımlandı.

KOVUŞTURMAYA YER YOK

MİT Yasası’ndaki değişikliğin ardından Başbakanlık 24 Şubat 2013 tarihinde soruşturmaya izin verilmediğine ilişkin yazısını Savcılığa gönderdi. Savcılık, 22 Mart 2013’te kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Böylece kriz son buldu. Savcıların iddianamesi dikkatte alınacak olsaydı, PKK-KCK faaliyetlerinde istihbarat toplamakta görevli MİT mensuplarının tamamı gözaltına alınacaktı.

GİZLİ ROTA ELE GEÇİRİLDİ

Paralel ekip, Müsteşar Fidan için apayrı bir planı icra etmekteydi. Savcılık’tan gözaltı kararının çıktığı gün Müsteşar Fidan, MİT’in özel uçağı ile Ankara’dan İstanbul’a gidecekti. Nasıl olduysa uçağın gizli tutulan rotası elde edilmişti. Gözaltı kararı bu sırada uygulanacaktı. Uçuş iptal olursa plan yedeklenmişti. Yenimahalle’de MİT Müsteşarlığı’na giden ana yola bile polis konuşlandırılmıştı.

CEMAAT & AKP SAVAŞLARI : Şizofren dediler IQ’su 120 çıktı

Paralel yapının fişlemelerini belgeleyen polis memuru Fatih Kutbay akıl sağlığının tespiti için 5’inci defa hastaneye yatırıldı. Testlerde zekâ düzeyi 120 çıkan Kutbay daha önce 4 kez sağlam raporu almıştı

Paralel yapı Türkiye’de 1 milyon fişleme yaptı iddialarının sahibi eski polis Fatih Kutbay, daha önce 4 kez "ruh sağlığı yerinde" raporu almasına rağmen, Kutbay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesine sevk edildi. Erzurum TMK savcılığının talimatı ile Ankara’daki evinden alınıp teste sokulan Kutbay’ın IQ’su ortalamanın üzerinde kabul edilen 120 çıktı. Erzincan’da Emniyet’in bilgisayarından "Paralel Yapının" hazırladığı fişleme belgelerini kopyalayarak suç duyurusunda bulunduktan sonra hayatı kararan eski polis Fatih Kutbay, SABAH’a konuştuktan sonra apar topar Ankara Terör Ekibi tarafından evinden alındı. Polis eşliğinde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevki gerçekleştirildi.

5 GÜNDÜR HASTANEDE

Daha önce 4 kez "sağlam" raporu almasına rağmen yine hastaneye yatırılan ve 5 gündür hastanede bulunan Kutbay yine SABAH gazetesine konuştu. Akıllı olduğunu herkesin bildiğini belirten Kutbay "5 gündür hastanedeyim. Dün IQ testi yaptılar benimkisi 120 çıktı. Eğer akıl sağlığımın yerinde olmadığı raporla gösterirlerse, söylediğim hiçbir şey kabul görmeyecek. Buradan çıktığım anda bildiğim her şeyi savcıya anlatacağım. Kaybedeceğim hiçbir şey kalmadı. Bu uğurda ne gerekiyorsa yapacağım" dedi. Aynı hastane Kutbay’a 6 Ocak 2011 tarihinde Atipik Affektif Bozukluk’ (Kendisine veya aile bireylerinden her hangi birisine her an kötü bir şey olacağı korkusu, ölüm korkusu yaşamak) tanısı koymuştu. Kutbay ise 4 farklı hastaneden "sağlam" raporu almıştı. "Oğlumu derin yapılanmanın içinden kurtarın" diyen baba Bekir Kutbay da şunları söyledi: "Yaşadıklarımız cemaatin bir aileyi yok etme çabasıdır. Oğlum fişlemeleri şikâyet etti diye Ergenekon örgütüne sokmak istediler.

Ardından defalarca akıl sağlığı yerinde değil diyerek rapor almaya çalıştılar. 4 raporun ardından ‘kati’ rapor diye yeniden hastaneye yatırdılar. Paralel yapının gazeteleri oğlum için şizofren diye yazdı. Oğluma ‘deli’ raporu verseler gider başka bir hastane ‘sağlam’ raporunu yine alırım. Ona deli damgasını vurmalarına izin vermeyeceğim." Cemaate 3 yıl hizmet ettiğini de belirten baba Kutbay sözlerini şöyle sürdürdü: "Yaşadıklarımızı kitap haline getirdim. Çok kişiyi rahatsız edecek. Hizmet’te 3 yıl göre yaptım. Görevim gazetede çıkan haberlere karşı propaganda yürütmek ve cemaat toplantılarından sonra gençlere kancayı takmaktı. Kısa süre sonra gerçek yüzlerini gördüm ve ayrıldım. Oğlum ileriye dönük olarak anlatacakları, yapılan ayrıntılı fişlemelerin ortaya çıkması ihtimali birilerini korkutuyor."

FİŞLEMELER NİYE ÖNEMLİ?

Balyoz davasında yeniden yargılama talebini reddeden heyette yer alan kadın hâkim Nalan Can’ın, "paralel yapı"nın fişleme skandalına takipsizlik kararı veren savcı Hasan Can’ın eşi olduğu ortaya çıkmıştı. Savcı Hasan Can, dönemin başsavcısı İlhan Cihaner’in Fethullah Gülen ile ilgili başlattığı soruşturmayı da kapatıp Erzurum’a göndermişti. Erzincan’daki fişleme kayıtları gerçeği ortaya çıkaracakken soruşturmaya takipsizlik verildi. Ve takipsizlik kararının Ergenekon, Poyrazköy gibi davalarda bilgisayarlardan çıktığı ileri sürülen fişleme kayıtlarının gerçekliğinin çürütülmesine engel olduğu yorumlandı. Erzincan’da somut ve gerçek fişleme yapıldığını söyleyen Avukat Celal Ülgen, "Paralel yapı hem fişleme yapıyor hem de fişlemeyi kendilerine karşı gördükleri kişiler yapmış gibi onları suçlamak için kullanıyordu" dedi.