Günlük arşivler: Şubat 18, 2014

GÜNDEM ANALİZİ /// MAHMUT ÖVÜR : Demokratik cumhuriyet

Mahmut Övür: Türkiye’ye geldiğinde silahlı mücadeleyi durduramazlardı ve o günün koşullarında idamdan başka seçenek yoktu

Türkiye, 17 Aralık’la birlikte çok yönlü bir saldırıyla karşı karşıya. Bir yandan yolsuzluk soslu operasyonlarla iktidar kuşatılıyor, öte yandan çözüm sürecini sekteye uğratmak için Öcalan üzerinden kampanya yürütülüyor.

İlginçtir bu kampanyanın bir ayağında cemaat, öteki ayağında cemaate karşı olan Aydınlık grubu var. Bu iki yapının aynı çizgide yer almaları garip olsa da şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı değil çünkü ikisinin de derdi AK Parti’nin iktidardan gitmesi.

Aslında o dönemde neler olup bittiğinin açık açık tartışılması gerekiyor. Bir kere o sorguyu yapanlar, o güne kadar devletin Kürt meselesindeki kanlı politikasını bizzat uygulayanlardı ve o politikada köklü değişim yapıldığını biliyorlardı.

Devlet, 1998’de bir noktaya geldi ve "devletin bölünmezliği ve hükümranlık hakları hariç her şeyin tartışılacağı" güvencesini, PKK da "Bağımsız Birleşik Kürdistan" talebinden vazgeçip silahı bırakma sözünü verdi.

Bu mutabakattan sonra iki önemli gelişme yaşandı. PKK ateşkes ilan ederek yeni bir barış süreci başlattı, Türk devleti de Suriye’den PKK’nın çıkartılmasını istedi.

Rahmetli Özal ve Erbakan’ın girişimlerinden sonra askerlerin yürüttüğü önemli bir süreçti bu. Türkiye strateji değişikliğine gitmiş ve o güne kadar inkâr ettiği Kürt gerçeğini kabul ederek, 35 bin insanın ölümünden sorumlu tuttuğu bir örgütün lideriyle görüşme kararı almıştı.

O gün ve sonrasında olanlar bu stratejinin bir parçasıydı. Öcalan Suriye’den çıkartılacak Avrupa’ya gidecek ve silahlı mücadeleye son verilecekti.

O günleri hatırlayın, Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Suriye sınırında sert bir açıklama yaparak PKK lideri Öcalan’ın Suriye’yi terk etmesini istemişti. Çünkü Öcalan Suriye’de kaldığı sürece silahlı mücadeleye son veremezdi. Bunu en başta Suriye istemezdi.

Peki, neden Türkiye’ye iadesi değil de Suriye’yi terk etmesi istendi? O günlerde barış görüşmelerini yürüten "Balıkçı" lakaplı İlhami Işık, bu soruya şu cevabı veriyor:

"Türkiye’ye geldiğinde silahlı mücadeleyi durduramazlardı ve o günün koşullarında idamdan başka seçenek yoktu. Bugün o ses kayıtlarını yayınlayanlar da bu gerçeği biliyor."

Bu gerçekler ışığında Öcalan Avrupa’ya çıktı. Ancak Avrupa’da, PKK’nın silahı bırakmasını istemeyen güçler bu planı bozdu. Planı bozanların başında da Almanya geliyor. Almanya, bir gecede Öcalan hakkındaki tutuklama kararını kaldırarak "hukuku" hiçe saydı ve ortalık karıştı. İşler çığırında çıkınca da devreye ABD girdi. ABD’de de Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etti.
Rahmetli Ecevit’in şu sözleri bir şaşkınlığın ifadesiydi: "Bize niye Apo’yu verdiler onu hâlâ ben de bilmiyorum."

İşler ters gitmiş, asker içinde (Kıvrıkoğlu Suikastı) ve devletin tepesinde iktidar savaşı bitmediği için Türkiye bu süreci doğru yönetememişti.

Öcalan’ın sohbet sırasında söyledikleri bu sürecin bir parçasıydı ve "Türk-Kürt kardeşliği inşası" çerçevesinde söylenmiş sözlerdi; ana aksını da "demokratik cumhuriyet" oluşturuyordu.

Şimdi bugüne dönelim ve şu soruyu soralım: Peki o konuşmaları açık veya gizli kaydedenler o sohbette Türkiye adına neler söyledi? Bunu da açıklasınlar?

Kayıt yapanlar devletin o günkü stratejisini biliyorlardı ama bugün AK Parti iktidarı başarısız olsun diye hiç bundan söz etmiyorlar.

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI /// ERGENEKON FATİHİ (!) RASİM OZAN : Enis Berberoğlu dürüst davranmı yor

Rasim Ozan Kütahyalı: Hürriyet’in paralel örgüt gerçeğini Papua Yeni Gine’de çıkan bir gazete kadar bile görmemesi düşündürücü.

Hürriyet’in başındaki Enis Berberoğlu’nun dün yazdıkları bir açıdan haklı. Haziran 2013’teki Zehra Develioğlu olayında Hürriyet adil ve dengeli bir tutum almaya çalıştı. Develioğlu’nun darp raporunu ve yaşadıklarını anlattığı savcılık ifadesini görmezden gelmedi. Eğriye eğri doğruya doğru demeliyiz. Bu konuda bir sorun yok. Bizim derdimiz üzüm yemek, bağcı dövmek değil. Fakat aynı Enis paralel örgüt noktasında açıkça karartma uyguladıkları konusuna tatmin edici cevap hâlâ veremedi.

***

Enver Aysever’in programında benim bu köşeden sorduğum sorulara anlamlı yanıt veremedi. Bana dair saygısız ifadeler kullandı ama o önemli değil ben hiçbir meseleyi şahsileştirmem. Biz esas konumuza dönelim. Geçmişte çok sayıda yasadışı tape kamuoyuna mal olduğu gerekçesiyle Hürriyet’te yayınlandı. Dahası Deniz Baykal rezaletinde Enis olayı tamamen çarpıtıyor.

***

Hürriyet yasadışı seks kaseti olayını cumartesi günü hemen gördü. Baykal ise o açıklamayı pazartesi günü yaptı. Hatta o cumartesi Hürriyet’te bu iğrenç kaset yüzünden Baykal’ın hemen istifa etmesi gerektiğini söyleyen ayıp yazılar vardı. Enis ise Baykal açıklama yapıp kaseti kabullendikten sonra manşet yaptık diyor. Doğru söylemiyor. Hürriyet şu an okurlarının haber alma hürriyetini kısıtladığı için buna bir gerekçe uydurmak zorunda kalıyor Berberoğlu. Ama görüldüğü gibi bu gerekçenin altı boş. Sanırım Hürriyet okurları da tüm Türkiye’nin konuştuğu bazı haberleri Hürriyet’in yok sayması gerçeğini görüyor. The Guardian ve Der Spiegel bile bu konuda özel dosyalar hazırlarken SABAH’la beraber Türkiye’nin en büyük iki gazetesinden biri olan Hürriyet’in paralel örgüt gerçeğini Papua Yeni Gine’de çıkan bir gazete kadar bile görmemesi düşündürücü.

***

SABAH olarak hep söylüyoruz Hürriyet’in AKP’ye cepheden saldıran yayınlarına bir itirazımız yok. Hürriyet istediği gibi muhalefet etme hakkına sahiptir. Biz SABAH olarak meşru siyasete gayrimeşru bir darbe girişimi olduğunda tüm gücümüzle siyasetten yana taraf oluruz. Hürriyet ise sivil siyasetin üstünlüğü konusunda hassas bir gazete değildir. Fakat bizim bildiğimiz Hürriyet paralel örgüt gibi gizli ve kapalı köktendinci yapılardan da hoşlanmazdı. Bu yapıları dinci ve irticacı olmakla suçlayan hep Hürriyet çizgisiydi. Şimdi ise köktendinci dedikleri bu paralel örgütle kol kola olmaları aslında kendi geleneklerine ve okurlarına da ihanettir.

***

Deniz Baykal’a yapılan kaset komplosunda Hürriyet’in gayrimeşru tavrı konusu bizzat Baykal’a da sorulabilir. Maalesef tam bir darbe teşebbüsü olan o yasadışı montaj seks kaseti hedefine ulaştı ve Baykal devrildi. CHP’nin iktidarı bu gayrimeşru yolla Kemal Bey’e geçti. Hatırlayacaksınız o dönem darbe ile devrilen Baykal’ın yanında en çok duran köşe yazarı bendim. Her gün Baykal’la konuşuyor ve söylediklerini manşet yaptırıyordum. Darbe girişimi söz konusu olduğunda ben ilgili siyasetçiyle tüm fikir ayrılıklarımı buzdolabına kaldırırım. Meşru siyaseti savunurum. Liberal demokratlık bunu gerektirir. Oysa o dönem nerdeyse tüm Eski Türkiye gazeteleri Baykal’ı linç etme yarışına girmişti. Buna maalesef Aydın Doğan medyasının tümü gibi Hürriyet de dahildi. Baykal’ın o dönem Doğan Medya aleyhine demeçleri benim arşivimdedir. Enis’e dürüst davranmasını tavsiye ederim.

FETULLAH CEMAATİ DOSYASI /// SEVİLAY YÜKSELİR : 17 Aralık Gezi’nin devamı mıdır ?

Sevilay Yükselir: "Sandıkla gelen bir iradeyi mi tercih edersiniz yoksa mehdi olduklarına inandıkları bir adamın kölesi gibi hareket eden bir yapının gizli iktidarını mı?"

17 Aralık operasyonu ve devamında yaşanan olaylar silsilesinde durduğum yer net biçimde belli olmasına rağmen, yazdıklarımın doğru anlaşılması için bir kez daha not düşeyim: Bu süreçte seçilmişlerden, sandıktan ve asıl hedefin o olduğuna adım gibi emin olduğum için de Başbakan Erdoğan’dan yanayım! Hem de sonuna kadar! Devletin içine çöreklenerek, devletin imkânlarını kullanarak, devletin politikalarına kafa tutan ve devletle oyun oynamaya kalkan ve bu akıl almaz küstahlıklarına karşı koyan herkesi, her kesimi yine devlet gücüyle elde ettikleri imkânlar sayesinde itibarsızlaştırarak yok etmeye çalışan Fethullah Gülen ve örgütünün de dimdik karşısındayım! Ben oğluma ve onun çocuklarına Gülen Cemaati’nin vesayetinde bir gelecek emanet etmemeye yeminliyim! Bu yüzden de kendisinde de aynı kararlılığı gördüğüm ve son süreçte attığı her adımı Türkiye’nin geleceği adına atılmış bir adım saydığımdan Başbakan’la birlikteyim evet.

Bu ülke devletin kilit noktalarını ele geçiren ve bu yolla da kendisine paralel bir devlet kurma niyetinde olanlar tarafından yönetilemez! Tabii sanılmasın ki iktidarla ilgili bazı noktalarda yanlışlar, eksikler görmüyorum. Görüyorum ama her gördüğümü de çekmeceme atıyor ve eleştirilerimi erteliyorum. Ne zaman baş başa kalırsak… Yani ne zaman bu ülke derin çetelerden temizlenip arınırsa… İşte ben de o zaman o çekmeceye koyduklarımı bir bir çıkaracağım ve bugün kafama yatmayan her şeyi bu köşeye taşıyacağım. Bu arada kimse de benim bu duruşumu sorgulamaya kalkmasın sakın. Çünkü dün ne idiysem, bugün de oyum. Ne dün başka kalemler gibi koştura koştura Pensilvanya’lara gidip bağlılık yeminleri edip birilerinin elini eteğini öptüm… Ne de bugün. Şimdi değil, yaşamımın hiçbir anında okyanus aşırı bir ülkede konuşlu bir adamın ülkenin iradesinde söz sahibi olduğunu kabul edip, "Hocam şu davaya bi el atsanız" diyecek kadar da kafayı sıyırmadım! (Bu taş Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu’nadır!)
Şimdi gelelim asıl vermek istediğim mesaja…

Bu süreçte evet yanındayım Başbakan’ın ama onu destekleyen muhafazakâr medyadaki kalemler dahil Gezi olayları konusunda bakış açımızın kesinlikle aynı olmadığını da söylemek istiyorum. Bana göre iki Gezi var! Biri yaşam tarzının tehdit altında olduğuna ve demokratik haklarının çiğnendiğine inanan insanların Gezi’si -ki bunların içinde benim canımdan bir parça diyebileceğim insanlar da var.- Diğeri ise paralel yapının yönettiği, yönlendirdiği ve hükmettiği Gezi! Okuyan bilir. Daha o günlerde birinci Geziciler üzerinden iktidarı yine sandık dışı yollarla devirmeye çalışan ikinci Gezicilerin farkına vardığımdan dolayı yazılarımı da hep o ayrımı yaparak kaleme aldım. Ricam aynı şeyi bu süreçte hem iktidarın hem de ona destek veren kalemlerin yapabilmesidir. Gezi’ye toptancı bakış hem kırıcı oluyor hem de farkında değiller belki ama ikinci Gezicilerin yani polis ve yargı gücünü o vakitler tamamen elinde bulunduran paralelcilerin ekmeğine yağ sürüyor! O günkü ortamda yaşanan kaos gereği paralel yapının demokratik hak talebi vesilesiyle sokağa dökülen masum insanlar üzerinden hangi uygulamalara ve operasyonlara imza atarak olayları kendi istedikleri şekilde yönlendirme gayretleri görülememiş olabilir ama artık gelinen noktada bunun görülmesi ve bu ayrımın kesin ve net dille ortaya konulması gerekmektedir.

"17 Aralık Gezi’nin devamıdır" demek bence çok adil olmayan bir yaklaşım! 17 Aralık birinci değil, ikinci Gezicilerin eylemlerinin devamıdır. Gezi Parkı’ndaki ağaçlara sahiplik etmek niyetiyle parkın içinde çadır kurup o ağaçların başını bekleyen gençlerin eylemlerinin ya da "iktidar ol ama lütfen yaşam tarzıma dokunma!" demek için sokağa çıkan muhalif kitlelerin eylemlerinin devamı değildir. Bugün o kitle yani birinci Geziciler arasında bir araştırma yapılsa ve "Sandıkla gelen bir iradeyi mi tercih edersiniz yoksa mehdi olduklarına inandıkları bir adamın kölesi gibi hareket eden bir yapının gizli iktidarını mı?" şeklinde soru yöneltilse emin olun çıkacak cevap yüzde yüz birinci şık olacaktır. O nedenle herkesten özellikle muhafazakâr kesimden bu konuda biraz daha ihtimam göstermelerini rica ediyor ve Gezi ile ilgili analizlerinde bu ayrımın muhakkak vurgulanmasını rica ediyorum!

TIR OPERASYONU : Devlet sırrı kayıtlar nerede ?

Savcılık, skandal baskının 2 subay tarafından çekilen kaydını istedi. Ancak devlet sırrı görüntülerin silindiği cevabı alındı. MİT ise yabancı istihbarata verildiği iddia edilen filmlerin peşine düştü.

Adana’da 19 Ocak’ta Suriye’deki Türkmenler’e yardım gönderen MİT TIR’larına yapılan operasyonda skandalların ardı arkası kesilmiyor. Paralel çetenin büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirdiği operasyonda, MİT TIR’larına baskın yapılırken, konteynırların içi açılmıştı. İddialara göre TIR’larda silah bulmayı ümit eden paralel çetenin elemanları bu silahları görüntüleyerek tüm dünyaya ‘Türk Hükümeti, terörist El Kaide’ye silah gönderiyor’ mesajı vermeyi planlıyordu.

Bu sayede hükümeti zor duruma düşürmeyi planlayan paralel çete, uluslararası istihbarat servisleriyle yaptığı işbirliği sonrası Türkiye’yi büyük bir kaosa düşürmeyi hedefledi. Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un çabasıyla skandal daha da büyümeden engellendi. Ancak operasyona katılan 250 jandarmanın arasında bulunan iki jandarma istihbarat subayının saniye saniye görüntülediği kayıtlar ortadan kayboldu. Operasyon anını an be an görüntüleyen Karayolları’na ait MOBESE kamerasında iki subayın kayıtta olduğu kanıtlandı. Hatta çift kamera, bir MİT mensubunun onlarca asker tarafından darp edilmesi ve TIR dorselerindeki konteynırların savcı bile beklenmeden açılması anında kayıttaydı.

Savcılık, skandal baskına çifte soruşturma açarken işte bu dijital kayıtları da istedi. ‘Cihazlar arıza yaptı, elimizde başka görüntü kaydı yok’ diyen jandarmadan az bir görsel malzeme geldi. Kasetlerin yabancı bir istihbarat servisine verildiği kuşkusu ise yetkilileri ayağı kaldırdı. Savcılık dosyadaki görüntüleri incelemeye aldı. TAKVİM’e konuşan bir yetkili, "Kayıtlar başka ülkeye verildiyse bu tam anlamıyla casusluktur. En önemli delil olan o kasetin peşindeyiz" dedi.

AK PARTİ DOSYASI /// TAYYİP ERDOĞAN : Kimsenin özgürlüğünü sınırlandırmıyoruz

Başbakan Erdoğan, "İnterneti, teknolojiyi bu kadar yaygınlaştırırken birtakım tedbirleri de alıyoruz. Hiç kimsenin özgürlüğünü sınırlandırmıyoruz” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye’de eğitimin altyapısını çok köklü şekilde değiştirmeye devam ediyoruz. Bilim ve teknolojideki gelişmeleri azami düzeyde ülkemize yansıtıyor, en başta çocuklarımızın bu imkanlardan istifade etmelerini sağlıyoruz. Dünyada örneği olmayan son derece modern eğitim altyapısını Türkiye’de inşa ediyoruz" dedi.

Başbakan Erdoğan, Congresium’da düzenlenen Eğitimde Fatih Projesi Tablet Dağıtım Töreni’nde, eğitim tarihinde yeni bir dönüm noktasına, yeni bir milada şahit olduklarını, bunun gururunu ve heyecanını yaşadıklarını ifade etti.

Daha önce 63 bin tablet bilgisayarı öğrencilere dağıttıklarını anımsatan Erdoğan, bugün 81 vilayette 100 bin tablet bilgisayarın öğrencilere teslim edileceğini söyledi.

Martın sonuna kadar toplam 675 bin öğrenci ve öğretmene tablet bilgisayar teslim edileceğini bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:

"Tablet bilgisayarlarınız hepinize hayırlı olsun diyorum. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımızı, Milli Eğitim Bakanlığımızı bu büyük projeyi başarıyla sürdürdükleri için tebrik ediyor, daha önceki bakanlarımıza şükranlarımı ifade ediyorum. Türkiye’de eğitimin altyapısını çok köklü şekilde değiştirmeye devam ediyoruz. Bilim ve teknolojideki gelişmeleri azami düzeyde ülkemize yansıtıyor, en başta çocuklarımızın bu imkanlardan istifade etmelerini sağlıyoruz. Dünyada örneği olmayan son derece modern eğitim altyapısını Türkiye’de inşa ediyoruz."

"Ağabey, ablalarımızın ne tür çileler çektiğini biz biliyoruz"

Çocukların eski Türkiye’yi görmediğini, eski Türkiye’nin şartlarını yaşamadığını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Anne babalarınız, büyükbabalarınız, büyükanneleriniz o Türkiye’yi gördüler, yaşadılar ama siz çok şükür o günleri tecrübe etmediniz. Eski Türkiye’de şimdiki kadar çok okul yoktu. Eski Türkiye’de şimdiki kadar çok öğretmen de yoktu. İnanın şu anda sizin kolaylıkla sahip olduğunuz silgi, kalemi, kitabı elde edebilmek bile çok zordu. Bizim çocukluğumuzda bizim anne babalarımız, ağabey, ablalarımızın ne tür çileler çektiğini biz biliyoruz. Kitaplarımı, temin etmek için kırtasiye dükkanlarını nasıl dolaştığımı, oralardan yeterince temin edemediğimi biliyorum. Onun için de teksir makineleri, okulumuzun adeta matbaası gibiydi. Fakat saman kağıtlarında mürekkebin nasıl dağıldığını ve oradaki metinlerin okunamaz hale geldiğini biz yaşadık. Hatta abilerimiz bize o teksir notlarını satmazlardı. ‘Hatıradır’ derler ve saklarlardı. Onun için çalakalem öğretmenimiz dersi anlatır, biz de notlarımızı tutardık. Eski Türkiye buydu. Halbuki eğitim her şeyin başıydı. Buna rağmen o günkü yönetimler, bu imkanlarla bizi buluşturamadılar.

Biz 70 kişilik sınıflarda okuduk hatta hatta Anadolu’nun bazı yerlerinde bu sayının 100’e ulaştığını duyardık. Okulunda iyi eğitim varsa o ülkenin geleceği parlaktır, aydınlıktır ama bir ülkenin çocukları okula gidemiyor, gitse de iyi eğitim alamıyorsa o ülkenin geleceği karanlıktır. Biz bunu görerek, yaşadıklarımızdan dersler çıkartarak ‘enerjimizi bütün kaynaklarımızı yola çıkarken 4 temel taş üzerine inşa edeceğiz’ dedik ve birinci sıraya eğitimi koyduk. İkinci sıraya sağlığı koyduk, üçüncü sıraya adaleti dördüncü sıraya emniyeti."

"11 yılda 205 bin yeni derslik açtık"

"Türkiye’nin çocukları, her şeyin en iyisine layıktır" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Onun için biz, ‘Türkiye’de bütçeden en fazla payı eğitime ayıracağız’ dedik ve bugüne kadar da eğitime ayırdık. Bunu gerçekleştirdik. Her yıl bütçemizden en fazla kaynağı eğitime ayırıyoruz. Çocuklarımızın, gençlerimizin sizlerin en iyi eğitimi alabilmeleri için kadroda birinci sırada en fazla kadroyu eğitime tahsis ediyoruz. Derslik okul sayıları yetersiz kalıyordu. 79 senede Cumhuriyet tarihinde inşa edilen derslik sayısının yarıdan fazlasını biz şu 11 yıl içinde inşa ettik. Çünkü yeterli değildi. Az önce ifade ettiğim gibi 60 öğrenci, 70 öğrenci bunların ders yaptığı derslikler. Onun için 11 yılda 205 bin yeni derslik açtık ve sınıflardaki bu sayıyı azalttık. Hedef 30 öğrenci ve aşağısı. Buna yönelik çalışmalarımız devam ediyor. Sonra başka bir şey daha yaptık. Ders kitaplarındaki karmaşayı ortadan kaldırdık.

Şu anda siz okullar başladığında sınıflarınızda, sıralarınızın üzerinde birinci hamur kağıttan kitaplarınızı bulabiliyorsunuz. Türkiye’nin dört bir yanında artık bu var. Ücretsiz olarak bütün bunları yavrularımıza teslim ediyoruz. Bu bir lütuf değildir. Bu sadece devletin vatandaşına karşı, yavrularına karşı görevini yerine getirmesi olayıdır. Bu eskiden böyle değildi ve devlet öğrenciye kitap, defter böyle bir şey vermezdi. Öğrenci kendi sağlar, bulurdu. Günlerce kitap peşinden koşardı. Bu sorunu ortadan kaldırdık ve bundan sonraki süreçte de aynı şekilde devam eder. Şimdi bu yıldan itibaren özel okullarda artık ders kitaplarını biz vermeye başlıyoruz. Çünkü orada sıkıntı olsun istemedik."

"Yoksul da olsa her çocuk mutlaka eğitim alacak"

Eğitimde bir başka sorunun da yoksul ailelerin çocuklarının eğitimiyle ilgili olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bazı aileler çocuklarını okula göndermek için yeterli imkana sahip değildi. ‘Anne baba yoksul diye çocuk okuldan uzak kalamaz’ dedik. ‘Yoksul da olsa her çocuk mutlaka eğitim alacak’ dedik. Yoksul aile destek sağlamaya başladık. Artık her ay bu ailelere çocuklarını okula gönderebilmeleri için belli miktarda katkıda bulunuyoruz. Bütün çocuklar eğitim alsın, hem de iyi eğitim alsın diyerek zorunlu eğitimi 12 yılı çıkardık, 4 artı 4 artı 4. Kesintisiz eğitime son vererek, meslek liselerinin önünü açtık. Siz öğrencilerimiz için yeni seçmeli dersler belirledik. Kuran-ı Kerim, siyer-i nebi, dil dersleri, hukuk ve adalet derslerini seçmeli yaptık. 11 yıl önce okullarımızda 19 bin laboratuvar vardı. Şu anda 305 bin laboratuvar var. 12 bin kütüphanemiz vardı, şu anda 22 bin kütüphanemiz var."

417 bin yeni öğretmeni göreve başlattık

Başbakan Erdoğan, iktidarları döneminde, 417 bin yeni öğretmeni göreve başlattıklarını belirtti.

Önceki hafta 10 bin öğretmenin atamasının daha yapıldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, bir yandan eğitimin altyapısını değiştirip sağlam bir zemine kavuştururken diğer yandan da ileri teknolojiyi okullara taşıdıklarını vurguladı.

Okullara bir milyon bilgisayar dağıttıklarını dile getiren Erdoğan, meslek liseleri hariç tüm liselerdeki sınıflara 85 bin etkileşimli tahta yerleştirildiğini söyledi. Meslek liseleri ve diğer okullar için sözleşmelerin imzalandığını ifade eden Başbakan Erdoğan, "40 bin okulumuza daha etkileşimli tahta kazandıracağız. 18 ay içinde 350 bin etkileşimli tahta sınıflarımızda öğrencilerimizin hizmetinde olacak" diye konuştu.

Etkileşimli tahtalarda ve tablet bilgisayarlarda kullanılacak eğitim kaynaklarının hazırlanmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, şu ana kadar 5 bin ders videosu ile 3 bin ses kaydının oluşturulduğunu söyledi. 54 bin ders malzemesinin hazırlandığını, 100 bin öğretmenin FATİH Projesi eğitimi aldığını bildiren Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Tablet bilgisayarda artık süreci hızlandırıyoruz. 10 milyon 600 bin tablet bilgisayarın ihale süreci belli bir aşamaya geldi, dünyanın en güçlü firmaları bu büyük proje için yarışıyorlar. Artık üretimi de ihaleden sonra ülkemizde yapmak kaydıyla, ortak üretim. Sevgili çocuklar, sevgili gençler her ne yapıyorsak bilin ki sizler için yapıyoruz. Bizim yaşadığımız zorlukları, yoksulluğu, yoksunluğu sizlerin de yaşamasını istemiyoruz. Sizlere daha bir farklı ülke, daha büyük bir Türkiye, daha güçlü bir Türkiye emanet etmek için doğumunuzdan başlayarak her aşamada sizlere en iyi imkanları sunmanın mücadelesini veriyoruz."

"Siz çocuklarımıza en iyi imkanları sunmanın çabası içindeyiz"

Okul öncesi eğitime farklı destek verdiklerini dile getiren Erdoğan, "İnşallah büyüdüğünüzde, iş hayatına atıldığınızda her biriniz iyi bir doktor, mühendis, bilim insanı, sanatçı, sporcu, işçi, yargıç, memur, esnaf, asker, polis ve en önemlisi belki de öğretmen olacaksınız. Bu şekilde en iyi eğitimle, en iyi donanımla hayata atıldığınızda Türkiye’ye çok önemli hizmetler kazandıracaksınız" dedi.

Çocuklardan, ülkenin dedelerden, ecdaddan, atalardan miras alındığını unutmamalarını isteyen Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Özellikle de bu ülkeyi aziz şehitlerimizin bir emaneti olarak aldık. Şehitlerimiz canlarını vatanları için seve seve verirken bu ülkenin çocuklarının emniyet, huzur, en iyi imkanlar içinde yaşamalarını arzu ediyorlardı, Biz şehitlerimize bir borç olarak siz çocuklarımıza en iyi imkanları sunmanın çabası içindeyiz. Sizlerin de şehitlerimizin emaneti olan bu ülke için sadakatle çalışacağınıza, bu ülkeyi büyütmek ve yüceltmek için gece gündüz demeden koşturacağınıza yürekten inanıyorum."

"Bunlar üzerinde kimseye operasyon yaptırmamalıyız"

Kendilerinin dört önemli başlığının olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Kim ne derse desin, bunlar üzerinde kimseye operasyon yaptırmamalıyız. Biz tek millet bilinciyle yürümeliyiz. Bu da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Biz tek bayrakla bugüne geldik bundan sonra da öyle yürüyeceğiz. Çünkü ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır; toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır’ böyle ilerleyeceğiz. Bayrağımız anlamlı rengini, şehidimizin kanından almış. Hilalimiz bağımsızlığımızın ifadesi, yıldızımız şehitlerimizin sembolü. Onun için tartışma yok bayrağımız üzerinde. Ve tek vatan. 780 bin kilometrekare, tek vatan. Bunun üzerinde bölünmeyi kabul etmek asla mümkün değil. Dördüncüsü de tek devlet. Devlet içinde devlet, asla böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil. Bizim hepimizin vatanımıza, milletimize, bayrağımıza ve şehitlerimize karşı bir ahde vefa borcumuz var. Bize bu özgürlüğü, bağımsızlığı sağlayanlara karşı bizim vefa borcumuz var. Kimileri bu ülke için kanını akıttı, bağımsızlığımızı temin etti, kimileri de vergileriyle bağışlarıyla emekleriyle fedakarlıklarıyla bu ülkenin çocukları için emek verdi, ter akıttı. İşte her biriniz kendinizi en iyi şekilde yetiştirerek sizin için yapılan bu fedakarlıklara eminim ki layık olacaksınız, bundan en ufak bir şüphemiz yok. Eminim ki siz çok daha iyisini yapacaksınız. Bizim başlattığımız reformları, yatırımları sizler çok daha yüksek seviyelere, çok daha yüksek zirvelere, Türkiye Cumhuriyeti’nin evlatları olarak taşıyacaksınız."

"Irkçılık bizim topraklarımızda kendisine asla yer bulamamıştır"

Öğrencilere çok eski ve şanlı bir tarihlerinin olduğunu unutmamaları gerektiğini söyleyen Başbakan Erdoğan, "Sizin dünyaya istikamet çizmiş bir ecdadınız var. Unutmayın sevgili çocuklar, sizler Alparslan’ın, Osman Gazi’nin, Fatih Sultan Mehmet’in, Kanuni’nin, Yavuz’un, Sultan Abdulhamid’in torunlarısınız. Sizler Şeyh Edebali’nin, Akşemsettin’in, Molla Gürani’nin, Ali Kuşçu’nun, Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Yahya Kemal’in, Mehmet Akif’in istikamet çizdikleri bir milletin mesuplarısınız. Sizler Kurtuluş Savaşımızın başkomutanı Gazi Mustafa Kemal’in ülkeyi emanet ettiği istikbalimiz olan evlatlarısınız" ifadelerini kullandı.

Çocuklardan kendilerine inanmalarını, güvenmelerini, özgüven sahibi olmalarını isteyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Hiçbir millet, devlet, medeniyet karşısında boynunuzu yere eğmeyecek, kendinizi ikinci sınıf hissetmeyeceksiniz. Hayatınız boyunca birbirinize hoşgörüyle davranmanızı, birbirinizin özgürlüklerine, yaşam tarzlarına, birbirinizin hassasiyetlerine hoşgörüyle bakmanızı sizlerden özellikle rica ediyorum. El ele, omuz omuza olacaksınız ve birlikte bir olacaksınız, iri olacaksınız, diri olacaksınız, kardeş olacaksınız hep birlikte Türkiye olacaksınız, olay bu.

77 milyon bizler tek bir milletin mensuplarıyız. Bu ülkeyi hep birlikte kurduk. Bu güzel vatanı inşallah 77 milyon hep birlikte bugünlere taşıdık. Birbirimize hor gözle bakmadan, birbirimizin hakkına kem gözle bakmadan, birbirimizi asla incitmeden geleceği de birlikte imar edeceğiz. Bizim tarihimizde, medeniyetimizde, özellikle de inancımızda insanı doğuştan gelen özelliklerine göre tasnif etmek, onları ayırmak, birini diğerine üstün görmek asla yoktur. Nerede doğmuş olursa olsun, annesi, babası, dili, inancı, kültürü, derisinin rengi her ne olursa olsun bu vatan toprağı üzerinde yaşayan, bu ay yıldızlı bayrağın altında nefes alıp veren herkes birdir, beraberdir, birlikte Türkiye’dir. Irkçılık bizim topraklarımızda kendisine asla yer bulamamıştır. İnsanları dış görünüşlerine göre değerlendirmek, horlamak, aşağılamak, bizim topraklarımızda kendisine hiç fırsat bulamamıştır. Çünkü bizde ne siyahın beyaza ne beyazın siyaha üstünlüğü yoktur. Biz olaya böyle bakarız."

Farklı diye hiç kimsenin ötelenmemesi, engelli diye hiç kimsenin ayrı tutmaması, dili, inancı, mezhebi, kültürü ayrı diye hiç kimsenin farklılaştırılmaması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "77 milyonu bir görecek, 77 milyona, tüm insanlara aynı nazarla, Yunus Emre’nin ifadesiyle ‘Yaradılanı severim yaradandan ötürü’ nazarıyla bakacaksınız. İnşallah bu nazarla baktığınızda, böyle hoşgörüyle büyüdüğünüzde bugünkünden çok daha güzel, daha kalkınmış, daha güçlü ve daha demokratik bir Türkiye’yi de sizler inşa edeceksiniz. Biz size güveniyoruz gençler. Millet size güveniyor, inanıyor. Bizleri, bu aziz milleti hayat kırıklığına uğratmayacağınızı çok iyi biliyoruz."

Öğrencilere, "Siz bilgisayarın esiri olmayın, bilgisayar sizin esiriniz olsun" diye seslenen Erdoğan, bilgisayarın öğrencilerin eğitim için kullandıkları bir araç olarak kalmasını istedi. Gerek dünyada gerek Türkiye’de bilgisayarın esiri haline gelen ve kötü tecrübeler yaşayanlar olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Kimi bilgisayar nedeniyle dolandırılıyor kimileri bazı çirkin işlere itiliyor kimileri bilgisayar üzerinden sanal saldırıya uğruyor. Bunlara karşı son derece dikkatli olmanızı sizlerden rica ediyorum. Bu bilgisayarlar, tabletler sizi kitap okumaktan, kağıttan, kalemden ve silgiden asla uzak tutmasın. Hiç ihmal etmeyin onları. Bilgisayar sizleri öğretmenlerinizden, arkadaşlarınızdan ve ailenizden koparmasın. Bilgisayar sizi hayattan koparmasın. Özellikle de sokakları, parkları, oyun alanlarını bilgisayara aldanıp boş bırakmayın. Oralardan muhakkak istifade edin. Çünkü o parkların size verdiği heyecanı, zevki, sağlığı bilgisayar hiçbir zaman vermeyecektir. Televizyonu da bilgisayarı da lütfen gerektiği kadar kullanın.

Ailelerimize, öğretmenlerimize bu noktada çok hassas olmaları çağrısını da hatırlatmak istiyorum. Tableti çocuğa teslim etmekle takdir edersiniz ki iş bitmiyor. Tablet sadece eğitim araçlarından sadece bir tanesidir. Tablet, anne ve babalara ve öğretmenlerimize yüz yüze kalp kalbe eğitimi, ne olur, asla unutturmasın. Çünkü evladın anneye olan sevgisi asla kaybolmamalı. Özellikle vurgulamak istiyorum, ilim gözle, kulakla elde edilen değil, kalple elde edilen bir değerdir. Gözden, kulaktan, akıldan öte kalbin açık olması, kalbe hitap edilmesi gerekir. Öğrencilerimizin de öğretmenlerimizin de anne babalarımızın da buna dikkat etmesini arzuluyorum."

"Kötü niyetlilerin elinde çağımızın en büyük tehlikesi haline gelebiliyor"

İnternetin çağın çok önemli bir imkanı olduğu kadar kötü niyetlilerin elinde çağın en büyük tehlikesi haline gelebildiğine vurgu yapan Başbakan Erdoğan, dünyanın hemen her ülkesinde bu tehlikelerin yaşandığını, buna karşı da gerekli önlemlerin alındığını kaydetti.

Salondaki öğrencilerden aldıkları tablet bilgisayarları göstermelerini isteyen ve hayırlı olmasını dileyen Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizler de bir yandan interneti bir yandan teknolojiyi bu kadar yaygınlaştırırken gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bir takım tedbirleri de alıyoruz. Hiç kimsenin özgürlüğünü sınırlandırmıyoruz. Tam tersine biz göreve geldiğimizde ülkemizde 20 bin internet kullanılırken, bütün dünya buradan duysun istiyorum, şimdi 34 milyon internet kullanılıyor Türkiye’de. 10 yılda geldiğimiz nokta burası. Tam tersine biz, çocuklarımızı, gençlerimizi art niyetli dolandırıcılardan, istismarcılardan, şantajcılardan korumaya çalışıyoruz.

Anne babalar eminim ki bizi anlıyorlar ve bizi destekliyorlar. Biz, çocuklarımızı, gençlerimizi, nesillerimizi korumak için gereken her adımı atacağız. Özgürlükleri sınırlamadan, kısıtlamadan ama tehditlere de boyun eğmeden, tehlikeleri görmezden gelmeden düzenlemelerimizi yapacağız. İnşallah teknolojinin kölesi olan değil teknolojiye hükmeden, yön veren nesillere Türkiye’yi emanet edeceğiz."

Başbakan Erdoğan, konuşmasında Mehmet Akif Ersoy’dan bir dörtlüğü de şu sözlerle hatırlattı:

"Ersoy’un yakın bir dostu, çocuğunu Akif’e gönderiyor. ‘Oğlum, Akif Amcana git, sana bir nasihatte bulunsun’ diyor. O da Akif Amcasına gidiyor, Mehmet Akif Ersoy kendisine o nasihatini yapıyor, ‘İhtiyar amcanı dinler misin oğlum, Nevruz / Ne çok söyle ne büyük söyle, yiğit işte gerek / Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme / Özü sağlam, sözü sağlam, adam ol, ırkına çek’ diyor. Ben karşımda böyle bir gençlik görüyorum, böyle bir nesil görüyorum."

"F klavye hassasiyetinin gözetilmesini istiyorum"

Türkçe için en uygun klavyenin F klavye olduğuna da dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Biz tabletlerimizi F klavyeli olarak hazırlıyoruz. Bu hassasiyeti sizlerin de gözetmenizi rica ediyorum. Özellikle bilgisayar üreticilerinin, satıcılarının bu hassasiyeti gözetmelerini istiyorum. Güçlü bir Türkçe için Türkçemizin ne kadar zengin olduğunu dünyaya haykırabilmek için bu adımı atıyoruz. Aynı şekilde güzel Türkçemizin bozulmaması, yabancı bilgisayar terimlerinin çocuklarımızın Türkçesini bozmaması için de sizlerden hassasiyet bekliyorum.

Gerçekten çok büyük projeyi Türkiye’ye kazandırıyoruz. Ülkemiz adına, çocuklarımız ve gençlerimiz adına, Türkiyemiz adına gerçekten tarihi bir süreçten geçiyoruz. Eskiden bizim kıraathanelerimiz vardı. Belki burada bir çok gencimiz kıraathanelerimizin ne olduğunu birden anlamıyor olabilir. Bu kıraathanelerde, o sigaranın duman bulutları arasında zehirlenmek değil, oralarda sohbet, okumak vardı, oralarda okuyarak, sohbet ederek güçlenen büyüklerimiz vardı. Biz onların yanında hakikaten bir çok dersler aldık. Şimdi bakıyorsunuz, artık kıraathaneler ortadan kayboldu. Şimdi kafeler var, internet kafeler var. Bu kafelerde de nelerin olduğu ortada. Peki bunun Türkçesi yok mu? Acaba Türkçemize sahip olmak için atılması gereken adımlar yok mu? Bunları beraber atmamız lazım. Aksaklıkları, eksiklikleri telafi ederek, sorunlara çözümler üreterek dünyanın en modern eğitim sistemini Türkiye’ye inşallah hep birlikte kazandıracağız."

Süreçte emeği geçenleri kutlayan Başbakan Erdoğan, eğitim camiasına bu yeni süreçte başarı diledi. Tablet bilgisayarların hayırlı olması dileğini ileten Başbakan Erdoğan, "Allah hepinize zihin açıklığı versin" diyerek konuşmasını tamamladı.

Törenden notlar

Başbakan Erdoğan, konuşmasının ardından Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, eski Milli Eğitim Bakanları Nimet Baş, Ömer Dinçer, Vehbi Dinçerler ve Hasan Celal Güzel’i platforma davet ederek, Ankara ve ilçelerinde bulunan okullardaki 17 öğretmen ve 17 öğrenciye tablet bilgisayarlarını teslim etti. Erdoğan, tabletlerin dağıtımının ardından öğrenci ve öğretmenlerle hatıra fotoğrafı çekildi.

Erdoğan, daha sonra Van, Rize, Samsun, Antalya, İzmir ve Edirne’ye video konferans sistemiyle canlı bağlantı kurarak öğretmen ve öğrencilere tablet bilgisayarların dağıtımını yaptırdı.

Canlı bağlantılara, İçişleri Bakanı Efkan Ala Van’dan, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı Rize’den, Avrupa Birliği Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Antalya’dan, Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç ve eski Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binalı Yıldırım İzmir’den, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da Edirne’den katıldı.

Başbakan Erdoğan, İzmir’e yapılan bağlantı sırasında, tablet dağıtımı dolayısıyla Samsun’da bulunması gereken Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç’ın, milli bir sporcunun geçirdiği kalp krizi dolayısıyla İzmir’e gittiğini blirterek, "Bir tekvandocumuz müsabaka esnasında kalp krizi geçirerek ebediyete intikal etmişti. Kendisini oradan bizim ambulans jetlerle aldırdık. Gençlik ve Spor Bakanımız da o vesileyle İzmir’e geçti" dedi.

Erdoğan, Rize’ye yapılan bağlantı sırasında da "Bunlar bizim çocuklarımız. Karadenizde kızlara ‘paçi’ denir, erkek çocuklarına da ‘uşak" ifadesini kullandı.

Başbakan Erdoğan, bağlantı yapılan illerde de çocuklardan tablet bilgisayarlarını havaya kaldırarak görüntü vermelerini istedi.

FUTBOL DOSYASI : Sokağın sesi için kazanın

"Sokaklardan gelen sesi duydunuz. Şimdi sıra sizde. Çıkın ve yakışanı yapın"

Fenerbahçe taraftarı önceki gün "Türkiye için Adalet, Fenerbahçe için Adalet" sloganıyla sokaklara dökülürken, aynı günün akşamı Kasımpaşa’yı konuk eden futbol takımı Bağdat Caddesi’ndeki yürüyüşü kampta televizyondan canlı olarak takip etti. Teknik Direktör Ersun Yanal, Kasımpaşa maçı öncesi yaptığı son toplantıda futbolcularını yürüyüşle motive edip şöyle konuştu: "Sokaklardan gelen sesi duydunuz. Şimdi sıra sizde. Sahaya çıkın ve en iyi bildiğiniz şeyi yapın. Bu tarihi günü galibiyetle bitirelim. Bize yakışanı yapalım."

DAHA STRESLİ GÜNLER OLACAK

F.Bahçe maçı 2-1 kazanırken Yanal oyuncularını şu sözlerle tebrik etti: "Yüzümüzü kara çıkarmadınız. Bu taraftara galibiyet yakışırdı. Oyun çok iyi olmasa da kazanmak güzel. Ama hiçbir şey bitmedi. Bizi daha stresli günler bekliyor."

PARALEL ÖRGÜTE TEPKİ ONBİNLERİ BİRLEŞTİRDİ

Fenerbahçe taraftarının Pazar günü Bağdat Caddesinde yaptığı yürüyüş büyük yankı uyandırdı. "Türkiye için adalet, Fenerbahçe için adalet" yürüşünde öfkelerin odak noktası cemaat olmuştu. Sarı lacivertli taraftarlar, Fenerbahçe’ye paralel yapının operasyon yaptıklarını taşıdıkları pankartlarla dile getirdiler. Yaklaşık 100 bin kişinin katıldığı yürüyüş olaysız bir şekilde sona ermişti.

UEFA’DAN FLAŞ AÇIKLAMA

İtalya’da spor müsabakalarında şiddetin önlenmesini ele alan "Takım oyunu" etkinliğine katılan UEFA Asbaşkanı ve İtalya Federasyonu Başkanı Giancarlo Abete, UEFA’nın son toplantısında Yargıtay’ın verdiği son kararı ele aldıklarını söyledi. F.Bahçe’nin yeniden ceza alıp almayacağı sorusuna Abete, "UEFA’nın sorumluluğu kendi organize ettiği şampiyonalar ve etkinlikler içindir. Bu sorun, UEFA’nın merkezinde yapılan son toplantıda ele alındı. UEFA, özerk federasyonun karar ve değerlendirmelerine maksimum saygı duyuyor. Fakat uluslararası boyutta yarışmalarda bir etki söz konusu olursa, tabii ki üzerine düşen görevi yapar. Ek ceza konusunda değerlendirmenin ilgili kurumlar tarafından yapılacaktır" şeklinde konuştu.

KOMPLO TEORİLERİ : Yılın ilk kıyameti 22 Şubat’ta kopacak !

Mayaların kıyamet kehaneti gerçekleşmedi. Sıra bu cumartesi kıyametin kopacağına inanan Viking torunlarında. İşte ‘Ragnarok’a göre yaşanacaklar…

Viking torunları bu yıl 30’uncusu yapılacak Jorvik Viking Festivali için mitolojiye göre kıyamet günü son savaşın gerçekleşeceği İngiltere’nin Yorkshire bölgesindeki Ragnarok kasabasına akın ediyor. 22 Şubat’ın dünyanın son günü olacağına inananların anlattığı kıyamet senaryosu şöyle:

Güneş ve ay tutulacak.

Kötülük tanrısı Loki zincire bağlı oğlu kurt Fenrir’i serbest bırakacak.

Kökleri çekirdeğe kadar uzanan ve farklı diyarları dallarında taşıyam Dünya ağacı yeraltı ejderhası Nidhogg tarafından kuruyana kadar ısırılıyor.

Jormungand yılanı denizden çıkıyor.

Yeryüzü yarılıyor ve Hel katmanının yaratıkları dünyaya çıkıyor.

Mitolojik tanrılar son savaşını veriyor ve yeni bir düzen kuruluyor.

GEZİ PARKI NOTLARI : Perde kalktı ihbar yağdı

İçişleri, Gezi olaylarında kitlesel gösterilerin büyümesi için bir takım polislerin şiddet uyguladığı iddialarını araştırıyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın "17 Aralık operasyonunun kökü Gezi’ye uzanıyor" sözleri gündeme bomba gibi düştü. İçişleri Bakanlığı’na yağan Gezi ihbarları Ankara’yı yeniden harekete geçirdi. Olaylarda kitlesel gösterilerin büyümesi için bir grup polisin kullanıldığı, bazı amirlerin, polisin psikolojisini bozan uygulamalara göz yumduğu yönündeki son ihbarların önemli bölümünün Gezi Parkı’nda görevli polisler tarafından yapıldığı öğrenildi. İçişleri Bakanlığı, bu ihbarlarla ilgili inceleme başlatırken, olaylar sırasında verilen değerlendirme notları da masaya yatırıldı. Gezi’de tansiyonu yükselten ve kamuoyunda sarsıcı etki yaratan "Kırmızılı kadın" olayının kendilerini de şaşırttığını ifade eden polisler, kırmızılı kadına gaz sıkan polisin kim olduğunun ortaya çıkarılmadığını savundu. İçişleri Bakanlığı bu ihbar için inceleme başlatırken, incelemeler sonrası rapor oluşturulacak ve hükümete sunulacak.

İSTİHBARAT BİLGİ KESTİ: Yakın zamana kadar irtibat halinde olduğumuz istihbarat elemanları, Gezi Parkı olayları öncesi bilgi alışverişini kesti. Olayın en sıcak günlerinde sürekli görüştüğümüz istihbarat elemanlarını göremez olduk. Olayların başlangıcından önce Kağıthane’de DHKP-C’ye yakın bazı grupların çadır açtığı, yabancı gözlemciler eşliğinde kaos yaratmaya ilişkin çalışmalar yaptığı bilinmesine rağmen bu gruplarla ilgili bilgiler toplanmadı, gerekli yerlerle paylaşılmadı.

KIRMIZILI KADINA GAZ SIKAN ŞAHSI TANIMIYORUZ: Gezi’de "kırmızılı kadına gaz sıkan" şahsı ilk kez orada gördük. Yüzündeki gaz maskesinden dolayı kim olduğunu teşhis edemedik. Ama bizim arkadaşlardan değildi, tanımıyorduk. Olay sonrası kim olduğu netleşmiştir diye düşündük ancak idare olayın üzerine gitmedi. Duran bir bayan eylemciye kameralar önünde bu şekilde müdahale Çevik Kuvvet’in eğitim ve müdahale kodlarında bulunmaz. O sırada müdahale de yoktu. Olaydan sonra bu davranışa tepki gösterdik. Ancak aydınlatılmadı.

POLİSLERE BASKI PSİKOLOJİSİ UYGULANDI: Polisler çift taraflı saldırı ile karşı karşıya bırakıldı. Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen polisler günlerce betonda yatırıldı, çadır temin edilmedi, günlük ihtiyaçları tam karşılanmadı, jetlag etkisi amaçlandı. Böylece emniyetin müdahale gücü kırılacak ve o belirsizlikteki psikoloji ile polis ya eyleme teslim olacak ya da aşırı güç kullanarak faciaya neden olacaktı. Dünyaya facia görüntüsü verilmek istenmiş olabilir.

KAYDA GEÇMEYEN EMİRLER: İstiklal Caddesi’nde müdahale sırasında rütbelilerce "hedef gözetmeksizin atış" talimatı verildi. Pek çok memur bunu reddederek emirlerin yazılı ya da açık telsiz kanalından verilmesini istedi. Olaylar sırasında polislerin bir kısmı emirleri uygulamak zorunda kaldı. Emre uyan memurlar daha sonraki soruşturmalarda hiçbir amir tarafından sahiplenilmedi.

Gaz sıkma davası

Taksim’de yaşanan Gezi Parkı olaylarında tartışılan "Kırmızılı kadın" Ceyda Sungur’un yüzüne biber gazı sıktığı öne sürülen polis memuru Fatih Zengin’e ceza davası açılmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında açılan davada Zengin hakkında "Görevi kötüye kullanmak" suçundan 3 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

FETULLAH GÜLEN DOSYASI : Gülen emretti Bank Asya’ya koştular

Bank Asya’da 2 günde 192 bin hesap açıldı.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK), Bank Asya’da yaptırdığı incelemelerde ilginç veriler ortaya çıktı. Bankada iki gün içinde 192 bin hesap açıldığı belirlendi. Hesap açanların diğer bankalardan kredi çekerek Bank Asya’ya mevduat olarak yatırdıkları ortaya çıktı. Önemli bir tespit de 17 Aralık operasyonu sonrası bu bankaya yurtdışından yapılan para transferleri oldu. BDDK yetkilileri, bankanın şu an itibariyle pozitif görünümde olduğunu belirtti.

Bank Asya’nın sermaye yeterliliğini etkileyen gelişmeler üzerine 30 Aralık 2013’te BDDK tarafından başlatılan ilk incelemeler tamamlandı. BDDK, iddialara ilişkin olarak bankadan da bilgi istedi. Ardından da murakıp görevlendirildi. Bank Asya’nın, 17-25 Aralık operasyonları öncesinde TL varlıklarını dövize çevirdiği iddiaları üzerine bankanın büyüklüğü, müşteri portföyü ve küresel yansımalar dikkate alınarak hassas bir inceleme sürdürüldü. Bu kritik incelemeler sürerken ocak ayında Fethullah Gülen’in "Bank Asya’ya para yatırın" talimatı verdiği kamuoyuna yansıdı.

Bu çağrının ardından cemaate yakın bazı işadamlarının bankaya destek için devreye girdiği belirtiliyor. İstanbul başta olmak üzere bazı illerde cemaate yakın işadamlarının operasyon sonrası bankadan çekilen paranın yerinin doldurulması için diğer işadamlarından destek istediği ifade ediliyor. Bu girişimle bankaya ciddi miktarda para girişi olduğu belirtiliyor. BDDK 10 Ocak’ta yaptığı açıklamada bankalara yönelik haberlerde dikkatli olunmasını isterken, bu bankanın fon akışının zarar görmemesi için de hassasiyet gösterildi.

Faizsiz bankacılık yapan kesim dikkate alınırken, küresel sermaye ve Körfez sermayesinin tedirgin olmaması için de dikkatli davranılıyor. İncelemelerde iki günde 192 bin hesap açıldığı ortaya çıkarken, hesaplarını kapatmak isteyen vatandaşlara ise zorluk çıkarıldığı şikâyetleri de değerlendiriliyor. BDDK yetkilileri de bu şikâyetleri doğrularken, hesap kapatmakta zorluk çıkarılmasının Bankalar Yasası’na aykırı olduğuna dikkat çekiyor.

MİZAH : PENGUEN’DEN YENİ KAPAK /// 2 KANKA İŞ BAŞINDA :)))))