Günlük arşivler: Şubat 13, 2014

GOOGLE VE TAYYİP ERDOĞAN :))

Arama bandına herhangi bir şey yazın, arattırıyor gibi yapın:

EĞİTİM DOSYASI : ATATÜRK ZAMANINDA “TORPİL” NASIL YAPILIRDI ?

Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus’tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin ÖZMEN’dir.

Bakan, makamında çalışmaktadır.

Kapı çalınır.

Bakanın gür sesi: "Giriniz!"

Atatürk’ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler.

Konuklara yer gösterir ve zarfı açar.

Atatürk’ten gelen bir mektuptur bu: “Bay Abidin ÖZMEN, Milli Eğitim Bakanı…"

Abidin ÖZMEN, zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur:

"Yaver Bey’le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukların, uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırın…"

Bu, Atatürk’ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir.

Bakan ÖZMEN, Orta Öğretim Genel Müdürünü çağırtır ve şu direktifi verir:

"Yaver Bey’in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukların Haydarpaşa Lisesi’ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp, her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının veli ve ödeyen hanesine Atatürk’ün ismini yazdırarak bana getiriniz." der.

Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak Yaver Bey’le Atatürk’e yollar.

Mektubun içeriği şöyle:

"Muhterem Atatürk, Yaver Bey’le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkındaki emirlerinizi aldım.

Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi biri bulunduğu için; bu çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi’ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait

makbuzları ekte takdim ediyorum…"

Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü’ye telefon ederek:

"Bak senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı." diyerek olayı anlatmış.

İnönü, Bakan adına özür dilemiş.

Atatürk: "Yok! demiş özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse."

Tarihi değeri olan ve hiçbir yerde yayımlanmayan bu anının unutulup gitmesine gönlü razı olmayan bakanın yeğeni yüksek mimar H. Rahmi ÖZMEN,

15.08.1985 günü bu mektubu gazeteci yazar Vahap Okay’a iletir. O da, 15.09.1985’te gazetesinde yayımlar.

İşte devlet böyle kurulur, devlet böyle adamlarla yönetilir…

Mustafa Kemal’in Bakanları böyleydi. Ya şimdi?

YOLSUZLUK DOSYASI : Enver Ören – İHLAS HOLDİNG VE İNDİRAGANDİ OL AN 600 TRİLYON

Yıllar önce 200 bin kişinin ‘faiz değil kâr payı’ veriyoruz diyerek 600 trilyonunu toplayıp daha sonra batan İhlas Holding’in kurucusu ve sahibidir Enver Ören.

Yıllar önce Akil insan Kadir İnanır ve Gülben Ergen’in oynadığı yine Enver Ören’in sahibi olduğu TGRT’de yayınlanan ‘Marziye’ adlı dizinin çekimlerine helikopterle gelip dilimlerinin içine altın yerleştirilen baklavaları dağıtırken devamlı gülümseyen kişidir Ören.

İhlas Holding sorun yaşamaya başladığında zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’e giderek:”Efendim İngiltere iş yapabilmem için 100 milyon dolarlık teminat mektubu istiyor.Bu mektubu bana verir misiniz?”teklifine saf Ecevit’in:

”Tabi hazırlasınlar teminat mektubunu imzalayayım” deyince her zaman yanında bulunan Hüsamettin Özkan Ecevit’i uyararak:” Efendim bu mektubu veremezsiniz” deyince Ecevit :’Adam para istemiyor Hüsamettin,teminat mektubu istiyor” deyince Hüsamettin Özkan:”Efendim teminat mektubu borç demektir. Ören borcunu ödemeyince teminat mektubunu veren kişi yani hükümet ödemek zorundadır bu borcu’diyerek teminat mektubunun verilmesini engellemişti.

Daha sonra İhlas Holding iflas etti.Holdinge inanarak dişinden tırnağından ayırarak biriktirdiği paralarını yatıran saf insanlar perişan oldu.Bu olaydan sonra Enver Ören köşesine çekildi,Holdingin başına oğlu Ahmet Mücahit Ören Getirildi.Yasal işlem başlatılınca oğul Ören başkanlıktan istifa etti.2011 Yılında da Ahmet Mücahit Ören yemin ederek Amerikan vatandaşı oldu.Yemin görüntüleri televizyonda ve internette yayınlandı.2012 Yılında Türkiye’den Amerika’ya para götüren-işte o fakir fukaraların paralarıydı onlar- oğul Ören bazı sorunlar yaşasa da bu işi bir şekilde halletti.Şimdi Amerika’da lüks içinde yaşıyor Ahmet Mücahit Ören.

Enver Ören Şubat 2013’te öldü.Şimdi kimse çıkıpta ;”ölünün arkasından kötü konuşulmaz” filan diyerek ahkâm kesmesin.Ölmek bir insanı iyi ya da kötü yapmaz.İnsan diriyken neyse öldüğünde de odur benim düşümcemde. Oğlunun binlerce insanın parasını çalmasına göz yumdu.Şimdi onun müridleri takvim yapraklarında bu adamı kutsallaştırıyorlar.Rahmetli kendisine ait olan edep emanet, iffet , sözlerinin hangisini yaşamında uyguladı da bu kadar insan perişan olup,oğlu zenginleşti??? ‘Getirisi en yüksek yatırım aracı dindir’ cümlesinin gerçekliği bir kez daha yaşanmıştır.

Şahin Erkenez

.

AK PARTİ DOSYASI : AKP’DEN ASRIN PROJELERİ /// RÜYAYDI GERÇEK OLDU :)

VİDEO /// Timothy Trespas /// Targeted Individual : Microwave Hearing, V2K, Electronic Telepathy

VİDEO LİNK :

ÖNEMLİ : (E) YZB. MUZAFFER TEKİN – 7 YILDIR TUTSAK – KAHRAMAN Bİ R TÜRK SUBAYININ “TSK’DAN AYRILIŞ NEDENİ”

TSK’dan ay(ı)rılış nedeni

001

Tarih 18 Mart 1985,

Tuzla Piyade Okul Komutanlığı’nda görevli 1984 Kara Harp Okulu mezunu P.Tğm. Adnan ÖLMEZ, J.Tğm. Ahmet AKDOĞANLAR, J.Tğm. Ercan BAYDOĞAN, J.Tğm. Ercan DURGUN izin dönüşüne yakın uğradıkları bir gazinoda bir şeyler içerler ve hesabı isterler. Gelen hesap astronomik denecek derecede yüksektir, itiraz ederler ve düzeltilmesini isterler. Ancak, hesabın düzeltilmesi bir yana etrafları gazinonun görevlileri, fedaileri, garsonları tarafından sarılır.

19 kişiye karşılık 4 teğmen, öldüresiye darp edilirler.

Onları bu darp olayına azmettiren, aslında paravan olan ve üzerinden uyuşturucu, kadın ticareti ve tefecilik yapılan, parayı bir gün geciktirenleri infaz ettiren bu tesisin sorumlu müdürü E.Org. N.Ü.nün (O zamanın Genelkurmay Başkanı) “mutemedi” durumunda olan emekli bir astsubaydır.

Teğmenler, önce bir eczaneye uğrarlar ardından da Tuzla Piyade Okulu’na gitmek üzere yola çıkarlar. Yolda ve tugayda teğmenlerin durumunu gören arkadaşları kendi aralarında temasa geçerler ve ertesi günü yaklaşık iki yüz’ e yakın teğmen ile arkadaşlarını darp eden gazinoya giderler. Darp’ın intikamını, gazinoyu darmadağın ederek verirler. Ardından onlar da Tuzla Piyade Okul Komutanlığı’na dönerler. Olaylar tamamen Tuzla Piyade Okulu sınırları dışında olmuştur. Dört teğmeni öldüresiye darp eden gazino elemanlarının başında bulunan azmettirici emekli astsubay, konuyu direkt olarak sevgili komutanı Genelkurmay Başkanı Orgeneral N.Ü. ye ihbar eder. Gazinonun ortaklarından biri 1984 yılında ANAP’ın Genel Başkan Yardımcıları’ndan biridir. Bu genel başkan yardımcısı aynı zamanda, güya Orgeneral N. Ü. hakkında merhum Turgut ÖZAL nezdinde Cumhurbaşkanı Kenan EVREN sonrası Cumhurbaşkanlığı için lobi faaliyeti yürütmektedir. Orgeneral N.Ü.yü “mutemet” astsubayından hemen sonra bir de bu genel başkan yardımcısı arar ve “Konuyu Sayın Başbakanıma ilettim. Çok kızdı. Sizi kendisi aramaktansa “Şimdi gönlünü kırarım, sen ara” dedi.” diyerek daha da tedirgin eder. Ve gereğinin şiddetle yapılmasını Başbakanım emretti diyerek telefonu kapatır.

Olayın olduğu gün, yani gazinonun darmadağın edildiği gün Tuzla Piyade Okul Komutanlığı’nda Alay Nöbetçi Amiri Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, Alay Nöbetçi Subayı Üsteğmen Talat KURDOĞLU, Nizam Karakol Nöbetçi Subayı Üsteğmen Nuri AVCI’dır.

Orgeneral N.Ü. olayı derhal Tuzla Piyade Okul Komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. ye iletir. Verdiği talimat açıktır;

“Olaya karışanların tamamının gerekli işlemlerini Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmak üzere tekemmül ettirin. Olaylarda en az ikiyüz teğmen rol almış, ona göre araştırmanızı ve soruşturmanızı yapın.”

Tuğgeneral Ş.Ö. nün o an yapması gereken Tugayın bütün nöbetçi ekibini huzuruna çağırıp bilgi almak ve gerçeklere ulaşmak olması gerekirken, bunu yapmamış ve hangi amaçla hareket ettiyse Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na mesaj göndererek, olayı kursiyer teğmenlerin yaptığını peşinen üstlenmiştir. Ardından da, daha doğrusu gece yarısından sonra Alay Nöbetçi Amiri Yüzbaşı Muzaffer TEKİN’i odasına çağırmıştır. Yzb. Muzaffer TEKİN’e;

“….Gazinosunu basarak tahrip eden ve sayılarının 130-150 arasında olduğunu öğrendiğim kursiyer teğmenlerin isimlerini belirleyip hemen bana getirin!”emrini vermiştir.
Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, Tuğgeneral Ş.Ö.ye;

“Nöbetimde benim bilgim ve duyumum dâhilinde hiçbir teğmen olay yerine gitmemiştir” deyince Tuğgeneral kızılca kıyameti koparır. Yzb. Muzaffer TEKİN’e;

“O zaman sen ve ekibin yanarsınız” der. Yzb Muzaffer TEKİN’in kendisine cevabı nettir;

Yapılıp yapılmayan her şeyden komutan sorumludur. Her hangi bir kusurum varsa cezama razıyım. Nöbetçi heyetinin başında ben varsam, bu sorumluluğu da tek başıma üstlenirim. Diğerlerinin bu olayda her hangi bir kusuru ve sorumluluğu olamaz.”

Olaya askeri savcılık el koyar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geleceği olan beşyüz civarında teğmen tek sıra halinde dizilir ve gazinoculuktan başka her türlü pis işi yapan ancak yöneticisi Org. N.Ü.nün “mutemedi” emekli astsubay olan yasadışı işler ekibi, güya olaya karışan teğmenleri tespit eder.

Sadece bir hafta süren soruşturma sonucunda nöbetçi heyeti 1nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde “Toplu ızrar ve azmettirmek” ile suçlanırlar. Hâlbuki nöbetçi heyeti, nöbet defterine “vukuat vardır” notu dahi düşmemişlerdir. Askeri mahkeme, nöbetçi heyetini göreve aide eder ve dosyayı “Görevsizlik” kararı ile Kartal 1nci Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderir.

İşin en acı tarafı şudur.

Olaylar karşısında Okul Komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. ile Alay Komutanı Albay E.H. ilgisiz kalmışlar, yaklaşık dört gün süre ile teğmenler polisin elinde oradan oraya sürüklenmişlerdir. Asıl suçlu olan gazinocular “müşteki”, müşteki olan teğmenler ise “sanık” durumuna düşürülmüşlerdir. Nasılmı? Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü vasıtasıyla.

Aslında Okul Komutanı ile Alay Komutanı’nın yapması gereken herkesi bir araya toplamak, olayı astları ile paylaşmaktır.

Çünkü gazinoda dört teğmenin darp edilmesi konusu, olaydan hemen sonra biri tarafından Okul Komutanı’na duyurulmuştur. Okul Komutanı bu duyumu alır almaz yapacağı toplantıda;

“Arkadaşlar, istenmeyen bir olay meydana geldi. Bizler konuya el attık. Müsebbipler hakkında gereken tarafımızdan yapılacaktır. Sizler sakın kendi başınıza işlere kalkışmayın. Yoksa sizin de defterinizi dürerim” dese, olaylar muhtemelen asla bu seviyeye gelmezdi. Ama Okul Komutanı, gazinodakilere işlem yaptırmaya kalksa karşısında Org. N. Ü.yü bulacağını biliyorsa, böyle bir işe kalkışır mı? Aslında bir Türk Generali’nin yapması gereken de budur ama o buna kalkışmamıştır bile.

Tabansız yöneticilerin kendilerine hedef olarak seçtikleri ilk kişi, büyük övgülerle Yedek Subay Bölük Komutanlığı’ndan Subay Temel Bölük Komutanlığı’na atamasını çıkarttıkları Yzb. Muzaffer TEKİN’den başkası değildir.

Aynı okul komutanı olaylar öncesi Yzb. Muzaffer TEKİN’in sorumluluğundaki yedek subayların atış alanına gelmiş ve gördüğü manzara karşısında;

Ben bu rütbeye geldim, Bu kadar kısa sürede böyle birlik yetiştirildiğine şahit olmadın. Tebrik ederim seni yüzbaşım” ifadesini kullanmıştır. Yüzbaşı Muzaffer TEKİN’e bazı sorular sorup, cevabını almış ardından da Subay Temel Bölük komutanına da aynı soruları yöneltmiş ve aldığı cevaplar karşısında “şoke olmuş”tur.

Yzb. Muzaffer TEKİN’in Subay Temel Bölük Komutanlığı’na atanmasının yolunu da bu olaylar zinciri açmıştır.

Bu atama, piyade okulu tarihinde bir ilktir, o güne kadar böyle bir atama daha yaşanmamıştır.

Olayın savcısıyla konu ile ilgili görüşme yapan bir kişi aşağıdaki ifadelerde bulunmuştur;

Bu olayın savcısı ile yıllar sonra karşılaştım ve “Siz Muzaffer Tekin’in o olayı ne maksatla gerçekleştirdiğini biliyor musunuz? Muzaffer Tekin kadar dürüst, mert, görevini en iyi yapan cesur bir kişinin niye bu olayın öncüsü olduğunu hiç düşündünüz mü? Lokanta sahiplerinin ve çalışanlarının kişiliklerini hiç mi hesaba katmadınız”? diye sordum. Bana şu cevabı verdi: “Bizler, olayın saikleri ile ilgilenmeyiz. Sonuca bakarız. Benim yaptığım keşifte, o lokantadan kalan en büyük parça, serçe parmağım kadardı” dedi. “Sanığın kişiliği hakkında söyledikleriniz doğru olabilir. Ama somut olay üzerinden değerlendirme yapılır” diye açıkladı.

Yani. Askeri bir savcı, kendi görüşlerine göre, “hukukun üstünlüğünü” koruduğuna inandığı için hislerini kontrol altına aldığı izlenimini veriyordu.

“Ergenekon” tertibini halka yutturmak için, askeri mahkemenin kararını geçerli saymayan zevata duyurulur.

Hukuk herkes için gereklidir!

Okul Komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. Yzb. Muzaffer TEKİN’in o yıl mümtazen terfi (erken terfi) sırasında olmasına rağmen, makamını kötüye kullanarak Yzb. Muzaffer TEKİN’e disiplin cezaları vermiştir. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tüm personelinin tabi olduğu İç Hizmet Kanunu ve İç Hizmet Yönetmeliği hükümleri ve içtihatları bu uygulamayı gayri hukuki olarak tanımlamaktadır. Fakat maalesef general için önemli olan “amirlerinin” kendisine verdikleri yasadışı da olsa emri yerine getirmek işgüzarlığıdır. Çünkü bu işin ucunda Tümgeneralliği söz konusudur.

Doğal olarak okul komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. “sonradan görme” amirlerin sıkça başvurdukları yöntemlerden biri olan ve bir personelin “disiplinsizlik” nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihracı için gerekli olan sicil bozdurmaahlaksızlığına da başvurur.

Yzb. Muzaffer TEKİN’in sıralı sicil amirlerine yasadışı emir verir ve “sicilini bozun” der. Sicil bozulmalıdır ki, Yzb Muzaffer TEKİN en azından Yüksek Askeri Şura önüne bir “suçlu” olarak çıkabilsin.

Tabiidir ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nde her kesimde olduğu oranda çürük insan, yine her kesimde olduğu oranda da yiğit insan barındırmaktadır.

Bu yiğit insanlardan biri de Yzb. Muzaffer TEKİN’in Birinci Sicil Amiri’dir; Piyade Yarbay Feridun ELVANOĞLU.

Okul komutanına, komutanın verdiği bu yasadışı emir karşısında şunları söyler;

“Ne vicdanen, ne de hukuken hiçbir güç bana Yzb. Muzaffer TEKİN’e “Silahlı Kuvvetlerde Kalamaz” sicili verdiremez.” der ve asla “yasadışı” emri yerine getirmez.

Ancak bildiğiniz gibi kahpelik sınır tanımaz. Bu kez Okul Komutanı ve yardakçıları bir başka oyuna yönelirler. Yzb. Muzaffer TEKİN’i Yd.Sb.Bl.K.lığı’ndan, Sb.Tml.Bl.K.lığına atamışlardır. Öyleyse oradaki birinci sicil amiri devreye sokulmalıdır.

Hâlbuki Yzb. Muzaffer TEKİN’in Sb.Tml.Bl.K.lığında göreve başlaması bile mümkün olmamıştır. Çünkü Alay Komutanı E.H. nin oğlu da kurstadır. Oğul H. de oldukça haşarıdır, disiplinsizdir. Yzb. Muzaffer TEKİN’in oğul H. ye göz yummayacağı düşünülerek bir türlü atandığı yere gönderilmemiştir.(Yzb. Muzaffer TEKİN Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hala “kimseye ayrıcalık yapmayan, kimseyi kayırmayan bir subay olarak bilinmektedir. Bu yönü ile de hala bir sembol durumundadır.)

Ancak, oyun içinde oyun devam etmektedir. Sb. Tml. Tabur Komutanı Bnb. Muammer ÜNAL o sırada kurstadır. Kursta olmasa o da aynı şekilde, bu yasadışı emri yerine getirmeyecek kadar onurlu bir subaydır.

Bunun üzerine Tabura vekâlet eden ve asli görevi Destek Kıtalar Komutanı olan Piyade Yarbay L.S. ye başvurulur.
Bir şekilde (!) bu yarbay, “menfi sicil” vermesi konusunda razı edilir.

Fakat sorunun (!) çözümü o kadar da kolay değildir. Çünkü Yzb. Muzaffer TEKİN’e bu zat-ı muhteremin sicil verebilmesi için mahiyetinde en az, kesintisiz üç ay çalışması gerekmektedir. Ama, “ilahların ilahı” kurban istemiştir.

Yasanın Genelkurmay Başkanı Org. N.Ü. yanında lafı mı olur?
Hazırlıklar, seviyesiz, şahsiyetsiz ya da kumar borcu olanların katılımı ile tamamlanır.

Bütün işlemler adeta yıldırım sürati ile tamamlanır. 18 Mart 1985 günü meydana gelen olay, Nisan ayı başındaki Yüksek Askeri Şura toplantısına yetiştirilir.

Hâlbuki konu Sivil Yargı’ya intikal etmiştir ve dava henüz sonuçlanmamıştır.

Yzb. Muzaffer TEKİN ile gazinoda darp edilen dört teğmen Yüksek Askeri Şura’ya sevk edilir.

Konu Yüksek Askeri Şura’nın 11 Nisan 1985 günlü toplantısının da gündemine alınır. Dosya açılır ve Genelkurmay Başkanı Yzb. Muzaffer TEKİN ile dört teğmenin ordudan atılması için tüm Yüksek Askeri Şura üyelerine adeta talimat verir.

Konu görüşülürken Yüksek Askeri Şura’da Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL, Başbakan olarak bulunmaktadır.

Elinde kalemi ile konu ile ilgili açıklamaları can kulağı ile dinlemektedir.

Tam o sırada Orgeneral Adnan DOĞU söz alır ve;

“Yzb. Muzaffer TEKİN bu ordunun yetiştirdiği en seçkin subaylardandır. Onun yetiştirdiği birlikler de sıra dışıdır. Kıtalarda her komutan onun eğittiği personel ile çalışmak içinadeta birbirleri ile yarışırlar. Dahası, Yzb. Muzaffer TEKİN, Teğmen rütbesinde Kıbrıs Harekâtı’nın seyrini değiştiren bir subaydır. Kıbrıs’tan madalyalıdır…”

Orgeneral Adnan DOĞU konuşmasını sürdürürken Merhum Turgut ÖZAL ani bir tepki göstererek elindeki kalemi masanın üzerine fırlatır ve söze girer;

“Muhterem Komutanlar, bu hayati önemi haiz bir konu. Böylesi bir teğmenin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişiğinin kesilmesine benim bile gönlüm razı değil. Konuyu iyi tetkik edip karşımıza öyle getirin”

Ancak Genelkurmay Başkanı Orgeneral N. Ü. müdahale ederek;

“Olayı bizzat ben tetkik ettim, Yüzbaşı suçludur” deyince o yıl daha üst makamları bekleyen bazı orgeneraller akıllarındaki oyların rengini değiştirirler ve oylama beş Orgeneral’in “RED” kararına rağmen, Genelkurmay Başkanı’nın manevi baskısı, ihsas-ı reyi ile sonuçlandırılır.

Yzb. Muzaffer TEKİN ve dört teğmen Türk Silahlı Kuvvetleri’nden YAŞ kararı ile emekli edilirler.

Yani, Yzb. Muzaffer TEKİN ve dört teğmen, çukur medya organlarının iddia ettiği gibi “Disiplinsizlik ve serkeşlikten değil;

Delikanlılığından ötürü Türk Silahlı Kuvvetleri’nden YAŞ kararı ile uzaklaştırılmıştır.

O günden bu yana Yüksek Askeri Şura’da hiç bir oylama böylesine çekişmeli geçmemiştir.

Bu ilktir ve sondur!

SİVİL MAHKEMENİN BERAAT KARARINA KARŞI, GERİ DÖNÜLMEYEN BİR YOL

Sivil mahkemeye intikal etmiş hukuki sürecin sonunda ise Yzb. Muzaffer TEKİN ve 11 arkadaşı kendisinin Yüksek Askeri Şura kararları sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişiğinin kesilmesine neden olan bu olaydan beraat etmiştir. Aşağıda mahkeme ve yargıtay kararları yer almaktadır

.MT-101-744x1024.jpg

MT-102-744x1024.jpg

MT-103-744x1024.jpg

İlerleyen günlerde, Muzaffer Tekin tanınmış hukukçulardan olan Avukat Burhan Apaydın ile biraraya gelir. Apaydın, dava dosyasını inceledikten sonra bu yılın davası olacak der ve evrakları elinde sallayarak ben bu kuvveti böyle sallayacağım, gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürerek bu olayı çözeceğim ve bütün haklarını alacağım şeklinde bir beyanda bulununca Muzaffer Tekin tecrübeli hukukçuya şu cevabı verir;

“Ben bir araca bindim, araç hedefe giderken yolda lastiği patladı. Amaç ülkeye hizmet etmek, seferberlik olduğu zamanda biz görevimize talip oluruz ben kendi şahsi olayımla ilgili Silahlı Kuvvetlerin manevi şahsiyetini tahkir ettirmem!”

Mesleğinin en verimli zamanında kurban edilen Muzaffer Tekin, ayrıldığı kuruma karşı en az görevdeki bir subay kadar vefa sadakat ve muhabbet duyguları beslemiştir. Buna mukabil kurum içerisinde bir muvazzaf subayın dahi nadir görebileceği saygı, sevgi ve ilgiye mazhar olmuştur.

Askerlikle öylesine özdeşleştirilmiştir ki başına gelen bu ayrılıktan sonra kendisini tanıyanlar da bu duruma dayanamayacağı, yaşayamayacağı düşüncesi hakimdir. Bu yersiz bir düşünce de değildir.

Bir günde giydirildiği sivil elbiseye alışamamıştır hiç bir zaman.

O ağlaya ağlaya ayırıldığı asker ocağından aslında zahirde ayrıdır.

Yüreği, her dem kıtadadır, muharebe meydanındadır. Muzaffer Tekin her gece düşün de, tepeler almadadır!

“Bazıları makamlarını aile şerefleri ile şereflendirirler, bazıları da makamlarından şereflenirler. Makamlarından şeref alanlar sonradan görmeler, makamlarına aile şereflerini taşıyanlar kökten görmelerdir”tespitlerinin haklılığı bu olayda bir kez daha kanıtlanmıştır.

Bir yanda yüzlerce teğmenin göz göre göre ve haksız yere biçilmesine müsaade etmediği için kendini feda eden onurlu bir Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, diğer tarafta Cumhurbaşkanlığı hayaline kapılmış, yüzlerce teğmenin geleceğini çöpe atabilecek tiynette bir genelkurmay başkanı ve onlara yaranmaya çalışan, şereflenecekleri makam düşkünü rütbe budalaları…

E.Yüzbaşı Muzaffer TEKİN bir gazidir.

E.Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, işini namusu kabul etmiş, MEÇHUL ASKERLERDEN biridir.

İTİRAFLAR

H.Ş. ve B. Sahibi A.A.’nın şahitliği:

“E.Yzb. Muzaffer TEKİN ile E.Org. N.Ü. sahibi olduğum şirketin tertip ettiği bir açılışta karşı karşıya geldiler. E.Yzb. TEKİN, E.Org. N.Ü. yü fark edince yanına gitti, saygı ve muhabbetle kendisini tanıttı. Başkaca bir şey söylemedi. Yzb. Muzaffer TEKİN ismi E.Org. N.Ü. nün beyninde öyle bir yer edinmiş ki kısa sürede Yzb. TEKİN’in kim olduğunu hatırladı ve E.Yzb. TEKİN’e herkesin de duyabileceği kadar bir ses düzeyi ile;

“Evladım, senin olayını hatırlıyorum. O dönemde bana öylesine yanlı ve kısıtlı bilgiler geldi ki konuyu tam olarak anlayamadım ve kavrayamadım. Senin emekliliğin konusundaki ısrarım ve elde ettiğim sonuç askerlik hayatım boyunca yaptığım en büyük hatadır. İyi ki seni gördüm ve bu itirafımı birkaç kişinin huzurunda da olsa sana karşı yapabildim…” demiştir.

Daha sonra sarf ettiği sözleri bir E.Orgeneral’in dahası bir emekli genelkurmay başkanının düştüğü durumu afişe etmemek için söylemek istemiyorum. Çünkü öylesi bir statüye erişmiş bir kişinin, o günlerde mahiyeti olan bir kişi karşısında bu itiraflarda bulunması ve pişmanlığını dile getirmesi bizim ülkemizde sıkça yaşanan bir durum değildir.”

Bir diğer itiraf da, Hâkim Albay Nihat GÜNER’in 1nci Ordu Askeri Mahkemesi’nde yargılama esnasında sarf ettiği, kayıtlara geçmeyen ancak izleyici bir kişi tarafından alınan bir nottan. (Bu notu alan şu anda üst düzeyde bir generaldir) Hâkim Albay GÜNER herkesin huzurunda Yzb. Muzaffer TEKİN’e söylüyor;

“Yüzbaşım, ben askerlik hayatımda yüzbaşı rütbesine kadar bu kadar başarılı bir başka safahat görmedim. Sizin karşımda sanık durumunda olmanız beni çok üzüyor ama biliyorum ki sizin gibi bir subay bütün sorularıma doğru cevapları verecek ve itidalini asla kaybetmeyecektir”

Yine vefasından bir şey yitirmemiş bir Türk Subayı olarak E.Yzb. Muzaffer TEKİN, sivil elbiseleri ile Hakim Albay Nihat GÜNER’i ziyaret eder. Albay Nihat GÜNER; “Oğlum huzura dimdik geldin, dimdik gittin. Şunu açıkça söylemeliyim ki davan süresince sana şahsen bir muhabbet duymadım değil. Fakat bu şahsi duygularım benim hiç bir zaman görevimi engellemez. Zira ben sorumluluk sahibi şerefli bir Türk Subayı’yım. Beni de ancak senin gibi sorumluluk sahibi, şerefli bir Türk Subayı anlayabilir. Ben 1980’li yıllarda, ağlaya ağlaya, gözyaşlarımı içime akıta akıta yüzlerce subayı ordudan uzaklaştırdım. Karşıma pek çok sanık çıktı bu güne kadar ben diyeyim yüz, sen de bin… Çok azı senin kadar vakur, başı dik ve ne yaptığının farkında olarak mahkemeyi terk edebildi. Sen, hukukun değil, hukuksuzluğun gadrine uğradın…”

Ayrı bir örnekte üsteğmen Kurdoğlundan; Okul Komutanı General Ş.Ö. Yzb. Muzaffer TEKİN’in o günkü nöbetçi heyetinde bulunan Piyade Üsteğmen Talat KURDOĞLU’nu odasına çağırıp TEHDİT ediyor. Yzb. Muzaffer TEKİN’in aleyhinde uydurma da olsa bir şeyler elde etmek için statüsünü ve rolünü kullanmaktan kaçınmıyor. P.Ütğm. Talat KURDOĞLU’na;

“Onun nöbetinde ondan habersiz kuş uçmaz, yaprak kıpırdayamaz. Bu olayı bizzat ondan başkası yapmış olamaz. Bu olayların asıl sorumlusu odur. Sizler benim belirttiğim bu doğruları söylemezseniz sizin de defterinizi düreceğim, sizleri emekli edeceğim.”

İBRETLER, İBRET ALABİLENLERE

Bu süreçte rol alanlardan;

•Yzb. Muzaffer TEKİN’e “yasadışı emir” ile OLUMSUZ sicil veren Piyade Yarbay L.S.; ahlaksızca ve haksız yere sicil düzenledikten yaklaşık 6,5 ay sonra yüz kızartıcı bir ilişki esnasında yakalanmıştır.

•Meşhur Okul Komutanı, Genelkurmay Başkanı’nın “yasadışı” emirlerini yerine getirdiği için çok sevilmiş (!), bir başka birliğe tayin edilmiş, gittiği birlikte kayak yaparken düşüp kalça kemiğini kırmış, düzelme imkânı olmadığından emekli edilmiştir.

•Org. N.Ü. olaydan 6,5 ay sonra 42 yaşındaki oğlunu “kalp krizi” neticesinde yitirmiştir.

• Alay Komutanı E.H. nin oğlu Üsteğmen olduktan kısa bir sure sonra “habercisi” (postası) tarafından öldürülmüştür.

YEDEKSUBAY ÖĞRENCİSİ N.O. NUN MUZAFFER TEKİN’E İTHAFEN YAZMIŞ OLDUĞU ŞİİRİ

Aşağıdaki şiiri, unutulmaz insan, dost komutan; P.ÖnYzb. Muzaffer Tekin’e olan içten sevgi ve saygı duyguları ile yazdım.

İnan, Yüzbaşı Tekin sen bizim gönlümüzde her zaman generaldin. Bunu övünerek yazıyorum. Komando camiasının pir’i Tuğgeneral Şadi Çetinkaya, üç alay komutanı yanın da, sizin selamınızı iletip elini öpünce, isminizi duyar duymaz ayağa kalktı ve bana selam durdu, yanın da bulunan albaylar da ayakta onu selamladı, gözleri yaşlı ağlayarak şöyle dedi;

“Arkadaşlar Türkiye’nin, Atatürk hariç gelmiş geçmiş ilk on subayın dan biridir!

Yediler…!!! yüzbaşı’yı”

Ben bu olayın bizzat canlı şahidiyim.

N.O.

Seksendört’ün kış ayını

Tuzla asker ocağını

Yaşın verimli çağını

Özledim be Muzaffer’im

&

Seni delice özledim

Yollarını çok gözledim

Bekledim de gelmedin

Özledim be Muzaffer’im

&

Sarı saçın, kahve gözün

Mert’e mertti senin sözün

Taht’ı oldun gönlümüzün

Özledim be Muzaffer’im

&

Son dönemin askeriyim

Muzaffer’in neferiyim

Sanki burada seferiyim

Özledim be Muzaffer’im

&

Vücut, şekil verdin bize

Ömür kattın ömrümüze

Örnek oldun hepimize

Özledim be Muzaffer’im

&

Herkesten açıktı farkın

Çarptı felek durdu çark’ın

İmtihanı bunlar hakk’ın

Özledim be Muzaffer’im

&

Dört teğmen yara aldı diye

Oldun kurt’lara hediye

Durmadılar bir saniye

Özledim be Muzaffer’im

&

Asker varsa, vardı Tuzla

Etmeyelim sözü fazla

Bu iş olmazdı ikazla

Özledim be Muzaffer’im

&

Sen davanda haklısın

Çınarlar kadar köklüsün

Hak vermeyen halt yesin

Özledim be Muzaffer’im

&

Dörtyüz teğmen bayrak açtı

Muzaffer’le bayraklaştı

Ölümüne kucaklaştı

Özledim be Muzaffer’im

&

Yaşanmadı böyle sevgi

Yazmazdı gazte dergi

Bu sana Allah’tan vergi

Özledim be Muzaffer”im

&

Ş.Ö Paşa, E.H Albay

Ayağına olmaz postal

Sen gerçeksin, onlar pastel

Özledim be Muzaffer’im

&

Tarih bunları yazacak

Ah’lar yerde kalmayacak

Selam olsun kucak kucak

Özledim be Muzaffer’im

&

Sen Tuzla’ya damga vurdun

Gönüller de tahtlar kurdun

Bizi de yaktın kavurdun

Özledim be Muzaffer’im

&

Canavarla nam saldın sen

Tam bir asker, hamaldın sen

Kolağası Kemal’din sen

Çok özledim Muzaffer’im

&

Tebessüm dü hep gülüşün

Tam isabetti görüşün

Atatürk’tü yürüyüşün

Çok özledim Muzaffer’im

&

General Şadi senin için

Gördüm, inler için için

Yaş akıttı sicim sicim

Çok özledim Muzaffer’im

&

Girerdi koluna üst’ün

Çünkü bilgin ondan üstün

Dikilse yeridir büst’ün

Özledim be Muzaffer’im

&

Kulağımda kutlu sesin

Eksilmesin, hep gürlesin

Unutmadım sen nerdesin

Özledim be Muzaffer’im

&

Minettardır vatan sana

Müteşekkir; yatan, sana

Yazılandan anlasana

Özledim be Muzaffer’im

&

Seni doğuran ana’yı

Muhteşem Raci baba’yı

Senin gibi mert bala’yı

Özledim be Muzaffer’im

&

Cennet olsun yattıkları

Mükafattır yaptıkları

Çünkü Allah, taptıkları

Duacıyım Muzaffer’im

&

Evlerin de yattım ya ben

Ellerini öptüm ya ben

Nasıl mutluyum, bir bilsen

Üzülme be Muzaffer’im

&

Her derste mutlaka sen varsın

Anlat, anlat sen sığmazsın

Öğrencime yadigarsın

Özledim be Muzaffer’im

&

Yirmi küsür sene yazdım

Gönüllerde seni kazdım

Yoksa şair olamazdım

Özledim be Muzaffer’im

&

İnan destan yazsam bitmez

Bu hasretlik böyle gitmez

Ben ne desem çare etmez

Özledim be Muzaffer’im

&

Övgülere sen değersin

Yağ çekene, Allah versin

Yalan diyen bize gelsin

Özledim be Muzaffer’im

&

Dinleyenler emin olsun

Aslı budur yemin olsun

Kefen, toprak benim olsun

Çok özledim Muzaffer’im

&

N… der yeter gayri

Yaza yaza oldum sayri

İkimiz de düştük ayrı

Özledim be Muzaffer’im

BİZZAT CEZAEVİNDE ERGENEKON DAVASI MÜNASEBETİ İLE AYNI DAVANIN SANIKLARI OLARAK TANIŞMA ŞEREFİNE NAİL OLDUĞUM DEĞERLİ KOMUTANIM, MÜTHİŞ YURTSEVER VE ATATÜRKÇÜ MUZAFFER YÜZBAŞIMLA İLGİLİ BU GÜZEL YAZIDAN ÖTÜR GÜLSEV EYÜBOĞLU HANIMA TEŞEKKÜR EDERİM.

EĞER HASTANEYE YATIRILAN DEĞERLİ BÜYÜĞÜM MUZAFFER KOMUTANIMA GEÇMİŞ OLSUN DİLEKLERİNİZİ İLETMEK İSTERSENİZ LÜTFEN RESMİ WEB SİTESİNE YAZIN. YAZIN Kİ BU MÜTHİŞ İNSAN EN ZOR ANINDA KENDİNİ YALNIZ HİSSETMESİN.

http://www.muzaffertekin.com.tr

ERKUT ERSOY

ERGENEKON SANIĞI

This malware is frighteningly sophisticated, and we don’t know who created it

Most of the early Internet malware were simple programs created by bored amateurs. But it’s not 1999 anymore. As the Internet has grown more sophisticated, so has malware. A new report from Kaspersky labs dissects what could be the most sophisticated malware yet discovered in the wild.

The software, dubbed Careto, is a sophisticated suite of tools for compromising computers and collecting a wealth of information from them. Whoever is behind the malware sends out "spear phishing" e-mails, with addresses designed to be mistaken for the Web sites of mainstream newspapers, such as The Washington Post or the Guardian. If the user clicks on a link, it takes her to a Web site that scans her system for vulnerabilities and attempts to infect it. There are multiple versions of the malicious software designed to attack Windows, Mac OS X and Linux versions, and Kapersky believes there may be versions that attack iOS and Android.

Once Careto has compromised a system, it begins collecting sensitive information from it. The software can "intercept network traffic, keystrokes, Skype conversations, analyse WiFi traffic, PGP keys, fetch all information from Nokia devices, screen captures and monitor all file operations."

It can also capture any encryption keys found on the machine, which can help launch attacks against other machines. The software has a plug-in architecture, allowing the attacker to dynamically load new software to perform tasks such as monitoring keystrokes or capturing the victim’s email.

Early malware spread uncontrolled from computer to computer. In contrast, Careto is highly targeted. Kaspersky was able to gather data about who was subject to attacks. Most of the attacks targeted government institutions, embassies, oil and gas companies, research organizations, private equity firms and activists.

Computers around the world were targeted, with no apparent pattern:

Careto victims’ IP addresses by country. (Kaspersky Lab)

So who’s behind the malware? It’s likely that only national intelligence agencies have the resources to build software of this complexity and sophistication. Fragments of Spanish embedded in the software’s files suggest that the culprit is a native Spanish speaker. But it’s not clear which Spanish-speaking nation would build such a sophisticated intelligence operation. And the researchers note that the fragments of Spanish may be a "false flag" operation: The software’s authors may have deliberately inserted Spanish slang into the software’s source code to divert attention from the real authors.

Regardless, the emergence of the malware underscores that software-based espionage is an important new source of power. Last year, documents leaked by Edward Snowden revealed that the National Security Agency has a large "Tailored Access Operations" department dedicated to building offensive hacking capabilities. If the NSA didn’t build Careto, it’s a safe bet that they have something like it. And intelligence agencies in China, Russia and other great powers are likely working on software like it too.

LÜTFEN DİKKAT : EMİNE ÜLKER TARHAN’DAN ÇOK ÖNEMLİ UYARI !…

HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) ADALET BAKANININ EMRİNE BAĞLANDIĞI ANDAN İTİBAREN, TÜRKİYE TAMAMEN BİR PADİŞAHLIK DEVRİNE GİRECEKTİR!

ADALET BAKANININ İZİN VERMEDİĞİ HİÇ BİR SORUŞTURMA AÇILAMAYACAK; YÜRÜTÜLEMEYECEKTİR!

BÜTÜN YOLSUZLUKLARIN HIRSIZLIKLARIN ÜSTÜ ÇOK RAHATÇA ÖRTÜLEBİLECEKTİR!

SEÇİMLER TAMAMEN LAF OLSUN DİYE YAPILACAK VE BÜTÜN SEÇİMLERİ AKP KAZANACAKTIR! ÇÜNKÜ HİLE YAPSALAR DA KİMSE HAKLARINDA DAVA AÇAMAYACAKTIR!

CANLARININ İSTEDİKLERİNİ İÇERİ ATACAKLAR, CANLARININ İSTEDİKLERİ HIRSIZLARI, TECAVÜZCÜLERİ, KATİLLERİ, TERÖRİSTLERİ SERBEST BIRAKACAKLARDIR!

KISACASI TÜRKİYE TAYYİP ERDOĞAN’IN EMRİ ALTINA GİRMEK ÜZEREDİR!

BU TEHLİKE HEPİMİZİN GELECEĞİNİ, ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİNİ, ÜLKEMİZİN GELECEĞİNİ YOK ETMEK ÜZEREDİR!

TÜRKİYE AYAĞA KALKMAK ZORUNDADIR! "GEZİ"DE AĞAÇLAR İÇİN, DOĞA İÇİN AYAĞA KALKAN MİLLET ŞİMDİ ÇOK DAHA FAZLA AYAKLANMAK ZORUNDADIR!

ÇÜNKÜ VATAN ELDEN GİDİYOR ARKADAŞLAR! LÜTFEN BU UYARIYI CİDDİYE ALINIZ!

GEREKİRSE 3 DEFA OKUYUN 5 DEFA OKUYUN! LÜTFEN ÇOK İYİ DÜŞÜNÜN!

EMİNE ÜLKER TARHAN…

VİDEO : YANDAŞ MEDYA VE YALAN KAMPANYASI /// Benim Başörtülü Bacıma Saldırdılar Yalanı

VİDEO LİNK :

FIKRA : BERBER DÜKKANI :))

Bir rahip berbere gider. Saclarini kestirir. Berbere tesekkür eder ve borcunu sorar…

– "Muhterem Peder" der berber:

"Siz kutsal bir insansiniz. Sizden nasil para alabilirim. Sizi tras etmek dükkanim icin sereftir."

Rahip tekrar tekrar tesekkür eder ve gider.

Berber ertesi sabah dükkani acmaya geldiginde kapisinda 12 altin lira bulur.

Birkac gün sonra bir Budist rahip gelir dükkana. Saclarini kestirir, borcunu sorar.

Berber saygi ile egilir:

"Siz ruhani bir lidersiniz. Sizden nasil para alirim. Sizi traş etmek dükkanim icin sereftir."

Budist rahip tesekkür eder gider.

Berber ertesi sabah dükkani acmaya geldiginde kapisinda 12 yakut bulur.

Ertesi hafta bir imam girer dükkandan iceri… Sacini kestirir ve elini cüzdanina atar.

"Sakin ha!" der berber.. "Siz bir inanc adamisiniz… Sizden nasil para alirim ben? Dükkanimin konugusunuz. Şeref verdiniz. Güle güle gidiniz…" İmam gider.

Berber ertesi sabah dükkani acmaya gelir.

Kapida 12 imam vardir!