Günlük arşivler: Mart 13, 2015

IŞİD DOSYASI : DAEŞ projesi ya da din savaşı değil istihbarat savaşı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıklayınca ‘vay’ sesini duyan tek kişi ben değilim sanırım. Bir grup gazeteciyle sohbet ederken geldi haber. Bilgilere ulaşmaya başladıkça ‘vay’lar art arda dizilmeye başladı.

DAEŞ’le ilgili tartışmaları hatırlamamak elde değil… Nasıl bir anda ortaya çıktı ve birkaç yıl içinde bu boyuta ulaştı sorularının cevapları hala ‘senaryo’ diye değersizleştiriliyor.

Hele “Neden sadece Türkiye, DAEŞ’e yabancı savaşçıların katılımı konusunda suçlanıyor” diye soranlar doğrudan komplo teorisyeni, hatta ‘kahvehane müdavimi’ sınıfına itiliveriyorlar…

Yıllardır başbakanları, dışişleri bakanlarını izliyoruz. Birçok seyahate birlikte gittik, kayıtlı, kayıt dışı birçok konuyu konuştuk.

Dışişleri Bakanlığı döneminde Ahmet Davutoğlu’nun ağzından yazdığımı hatırlıyorum; “Batılı yabancı savaşçıların Suriye’ye geçişi konusunda Türkiye’yi suçluyorlar ama bu kişilerle ilgili istihbarat paylaşmıyorlar, Türkiye’ye gelişlerini engellemiyorlar” demişti…

Aradan aylar değil, yıllar geçti. Nihayet Batı ülkeleri gıdım gıdım ve işlerine gelen bilgileri paylaşmaya başladılar.

Türkiye 7 binden fazla Avrupalı’yı gümrüklerden geri çevirdi, 2 binden fazlasını da ‘kendi istihbaratı’ ile yakaladı ve sınırdışı etti.

Türkiye’nin ‘kara liste’sindeki ‘yabancı’ sayısı 12 bin 500 kişiyi aştı. Bunların 2 binden fazlası Avrupa ve Amerika vatandaşı…

Polis, sınır kapılarında ve havaalanlarında kurduğu ‘Risk Analiz Merkezleri’ ile giren çıkanı gözetler hale geldi. Şüphelileri ikinci bir kontrole tabi tutuyor. Bugüne kadar bin 500 kişi incelendi, 540’tan fazlası ülkeye sokulmadı.

Suriye sınırında sadece 2014’te 333 kilometre hendek kazıldı, 60 kilometre toprak set oluşturuldu, 160 kilometre tel örgü ve 13 kilometre duvar inşa edildi. 267 kilometrelik bölge de aydınlatıldı. Tüm sınır termal kamera ve gece görüş sistemleri ile gözetleniyor.

Bunların hepsi insan, emek, para ve zaman istiyor. Türkiye 2 milyona yakın Suriyeli göçmeni beslerken bu parayı ve emeği de harcıyor!

Bütün bunlar Türkiye karşıtı kampanyayı durdurabiliyor mu?

Hayır…

Aynı sakız Batılı gazetelerde çiğnenmeye devam etti, şekeri, tadı kaçmış olsa da…

Oralarda tüketilen bu sakız Türkiye’de de bazılarınca ithal edilerek ikinci ağızdan çiğnenmeye devam ediledurdu.

Kimse, “Yahu, sadece Türkiye’den mi geçiyorlar, Lübnan’dan, Ürdün’den, Irak’tan, İran’dan geçenler için de iki satır yazmaz mı insan” diye sormadı!..

DAEŞ’e Türkiye’den katılım ise 700 civarında…

Yani 15 bin kişilik örgütün omurgasını oluşturanların geldiği Avrupa ve Amerika’da herhangi bir sorgulama, “Biz nerede yanlış yaptık” deme yok; bütün sorumluluğu Türkiye’ye atmak serbest…

DAEŞ’i de Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak, Türkiye ile fazla yakınlaşan (!) Barzani’yi sopalamak ve mümkünse Kürt bölgesini boşaltarak PYD’ye alan açmak için mi kurdunuz diye sormak ise komplo teorisi…

Oldu!..

Hadi bunları da geçelim…

Madem bir küresel terör örgütü büyüyor, birlikte hareket etmek gerekmez mi?

Kendi vatandaşlarınızın katılımını önlemek için bile olsa Türkiye ile istihbarat paylaşımı gerekmez mi?

İngiliz üç genç kızın Türkiye’ye gelişini haber vermeyen ünlü MI5 ve MI6 servislerinin ‘Bond’ları uyuyor muydu?

Yoksa bizleri mi uyutmaya çalışıyordu?

Türk büyükelçisi, önceki gün Londra’da bunu yüzlerine vurdu İngiltere’nin…

Kızların Suriye’ye geçişi, DAEŞ’e katılışı sadece ve tam olarak İngiltere hükümetinin sorumluluğundadır. Bu andan itibaren gerek Suriye’de ve geçebilirlerse başka ülkelerde, belki Britanya’da yapacakları her türlü eylemin sorumlusu da İngiliz hükümetidir.

Yeni çıkan bilgiler durumun daha vahim olduğunu gösteriyor.

İngiltere diye bildiğimiz ülke aslında Büyük Britanya’dır. Yani Commonwealth ülkeleri. Avustralya, Kanada ve Yeni Zellanda ile eski sömürgelerden kalan irili ufaklı başka ülkeleri de kapsayan bir ‘imparatorluk’…

İngiliz kızları İstanbul’da karşılayıp Suriye’ye geçiren Suriye’li yakalandı; Kanada istihbaratına çalıştığı, Ürdün’deki Kanada Büyükelçiliği’ne bilgi verdiği ortaya çıktı.

Kanada’nın siyasi ve istihbari olarak İngiliz ve ABD’den bağımsız hareket ettiğini söylemek için cahil olmak yeterli…

Belki ‘paralel’ sadece bizde yoktur.

KAMPANYA : KÜRDİSTAN İÇİN TÜRKİYE’DEN TOPRAK ALINACAK” — KARŞI KAMPANYAYA KATILINIZ — LÜTFEN DAĞITIN !!!

ABD’nin önümüzdeki seçimlerde Başkan adaylarından olan Paul, ‘Kürdistan’ın sınırlarımı kendi ellerimle çizeceğim, onlara bir ülke sözü veriyorum’ dedi.

Amerika’nın 2016 yılı Başkanlık seçimleri için adaylardan biri olan Senatör Rand Paul, Kürtlerin kendi devletlerini kurma imkanının tanınması gerektiğini belirterek, “Ben Kürdistan için yeni sınırlar çizeceğim ve onlara yeni bir ülkenin sözünü veriyorum” dedi.

Breitbart News’e konuşan Cumhuriyetçi Parti Üyesi Rand Paul, Amerika’nın bugüne kadar verdiği desteğin yeterli olmadığını, Kürtlerin IŞİD karşısında daha fazla silahlandırılmaları gerektiğini söyledi.

“Kürtler en iyi savaşçılar olduğunu” ifade eden Paul, “Kürtler için gönderilen silahlar önce Bağdat’a ulaşıyor, burada hortumlandıktan sonra geri kalanlar Kürtler’e ulaşabiliyor ki bu da ihtiyaç duydukları şey değil. Silahlar direk olarak Kürtler’e ulaştırılmalı” diye konuştu.

Kürtlere kendi devletlerini kurma imkanının da tanınması gerektiğinin altını çizen Senatör Rand Paul, şunları belirtti:

Senatör Ted Cruz da, Şubat ayının başlarında ABC televizyonunda yayınlanan “Bu Hafta (This Week) “ adlı programda; “Amerikan birliklerinin Irak’ta IŞİD’e karşı kara harekâtına girişmesi gerektiğine inanmıyorum, bunun sebebi biz zaten orada savaşan birliklere sahibiz ki onlar Kürtlerdir. Peşmerge eğitimli ve etkili savaşçılardır” demişti.

Bir diğer Başkan adayı Senatör Lindsey Graham ise, Kürtlerin silahlandırılmasının yanı sıra, 10 bin Amerikan askerinin IŞİD ile savaş için görevlendirilmesi çağrısında bulunmuştu.

Sozcu

AŞAĞIDAKİ LİNKİ TIKLAYARAK KAMPANYAYA KATILINIZ.. BU BİR VATAN GOREVİDİR .. LİNKİ DAĞITINIZ !!!!

http://www.petition2congress.com/17521/turks-demand-an-offical-apology-from-senator-rand-paul/

TURKS DEMAND AN OFFICAL APOLOGY FROM SENATOR RAND PAUL!

88 Letters Sent So Far

TURKISH AMERICANS DEMAND APOLOGY FROM RAND PAUL!Turkish Americans strongly believe in the preservation of the Turkey’s current borders. We are against giving out land to any ethnic groups including the Kurds. Turkey’s borders should remain the same. Senator Rand Paul promotes a Kurdish land take over at Turkey who is a member of NATO. Thus, this constitutes a promotion of an attack to a NATO ally.

We believe in Turkey’s founder M. K. Ataturk’s principle of “Peace at home, peace in the world!”

Turkey’s current borders are formed based on the following treaties.

The boundary with Greece was confirmed by the Treaty of Lausanne in 1923, which resolved persistent boundary and territorial claims involving areas in Thrace and provided for a population exchange (see: War of Independence). Under the agreement, most members of the sizable Greek-speaking community of western Turkey were forced to resettle in Greece, while the majority of the Turkish-speaking residents of Thrace who were not forced out during the Balkan wars were removed to Turkey.

The boundary with Bulgaria was confirmed by the Treaty of Lausanne in 1923.

Since 1991 the more than 500 km (311 mi) boundary with the former Soviet Union, which was defined in the 1921 Treaty of Moscow (1921) and Treaty of Kars, has formed Turkey’s borders with the independent countries of Armenia, Azerbaijan, and Georgia.

The boundary with Iran was confirmed by the Treaty of Kasr-i Sirin in 1639.

The boundary with Iraq was confirmed by the Treaty of Angora (Ankara) in 1926. Turkey’s two southern neighbors, Iraq and Syria, had been part of the Ottoman Empire up to 1918. According to the terms of the Treaty of Lausanne, Turkey ceded all its claims to these two countries, which had been organized as League of Nations mandates under the governing responsibility of Britain and France, respectively. Turkey and Britain agreed the boundary in the Treaty of Angora (Ankara).

Turkey’s boundary with Syria has not been accepted by Syria. As a result of the Treaty of Lausanne, the former Ottoman Sanjak (province) of Alexandretta (present-day Hatay Province) was ceded to the French which administered it on behalf of the League of Nations. However, in June 1939 the people of Hatay had formed a new independent State and immediately after, the parliament voted to unite with Turkey. Since achieving independence in 1946, Syria has harbored a lingering resentment and this issue has continued to be an irritant in Syrian-Turkish relations.

Turkey is a democratic, secular, unitary, constitutional republic with a diverse cultural heritage. The country’s official language is Turkish, a Turkic language spoken natively by approximately 85 percent of the population. 70 80 percent of the population are ethnic Turks; the remainder consists of legally recognized (Armenians, Greeks and Jews) and unrecognized (Kurds, Circassians, Albanians, Bosniaks, Georgians, etc.) minorities. The vast majority of the population is Muslim. Turkey is a member of the UN, NATO, OECD, OSCE, OIC and the G-20.

A GUIDE TO THE UNITED STATES’ HISTORY OF RECOGNITION, DIPLOMATIC, AND CONSULAR RELATIONS, BY COUNTRY, SINCE 1776: TURKEY

http://history.state.gov/countries/turkey

U.S. RELATIONS WITH TURKEY

http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/3432.htm

Rand Paul, Longtime Foe Of Nation Building, Is Ready Now To Redraw The Middle East

http://www.huffingtonpost.com/2015/03/11/rand-paul-kurds_n_6850536.html

Rand Paul: Give the Kurds a country

http://www.cnn.com/2015/03/11/politics/rand-paul-kurds-kurdistan-country/

BAKIŞ AÇISI ÇOK ÖNEMLİDİR /// Amerikada ünlü bir avukatın kaybet tiği tek dava….

Ünlü bir futbolcu karısını öldürmekle suçlaniyordu. Futbolcu yakalanmıştı. Ama karısının cesedi ortada yoktu.

Duruşma Amerikan filmlerindeki gibiydi. Futbolcu sanık sandalyesinde oturuyordu. Kucak dolusu parayla tuttuğu avukatı jüriyi ikna etmeye uğraşıyordu:

‘Sayın jüri üyeleri, müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inaniyorum. Buna az sonra sizler de inanacaksiniz.

Neden mi? Bakın, şimdi 1′ den 10′ a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğü iddia edilen karisi bu kapidan içeri girecek… 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10…’Bütün jüri kapiya döndü. Kimse girmedi içeri. Avukat bir savunma dahisiydi, öldürücü hamlesini yaptı :

‘Bakın, siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz. Çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız. İşte kararı buna göre vermenizi talep ediyorum.’ Ancak jüri ünlü futbolcuyu suçlu bulduğunu bildirdi ve dava bu sekilde sonuçlandi. Mahkeme çıkışında avukat, bayan jüri başkanına yaklaştı :

’10’ a kadar saydığımda siz de diğer üyeler gibi kapıya bakmıştınız. Neden böyle bir karara imza attınız?’ ‘Doğru’ dedi jüri başkanı; ‘Ben de kapıya baktım, ama müvekkiliniz kapıya bakmıyordu!.. ‘

NOT: En iyi analist herkes bir noktaya bakarken, o noktaya yönelen bakışları izleyen kişidir…

Bakış açınızı ne kadar geniş tutarsanız, doğruya ulaşmanız o kadar hızlı olur.

PKK DOSYASI : ABD´li turizmci yazarın Türkiye´ye girişi yasaklandı

Ağrı’da yaşayan ancak bir dönem Şırnak’a giderek burada çalışmalar yürüten Beam’in, terör ve istihbarat polisinin hazırladığı rapor doğrultusunda sınırdışı edildiği öğrenildi. İlk olarak Türkiye’ye 2007 yılında gelen Beam, ardından 2011, 2012, 2013 ve 2014 tarihlerinde turist olarak tekrar Türkiye’ye giriş yaptı.

Her gelişinde Türkiye’de 3 ile 6 aylık dönemler halinde kalan Beam, Türkiye’de 4 kez birer yıllık ikametgah izni de aldı. Son olarak 4 Temmuz 2014 tarihinden başlayan ve 3 Ocak 2015 tarihinde sona erecek şekilde ikametgah izni alan Beam’e geçici kimlik kartı verildi.

AĞRI’DAN ŞIRNAK’A TAŞINDI

Ağrı’ya yerleşen Beam, ardından Şırnak’a taşındı. Burada ev kiralayan ve 1 yıllık kira sözleşmesi yapan Beam, Şırnak Emniyeti Yabancılar Şubesi’ne de giderek yeni adresini bildirdi. İkametgah izninin bitmesine 60 gün kala Kasım 2014 tarihinde Şırnak Emniyeti Yabancılar Şubesi’ne ikametgah izninin uzatılması için başvuran Beam’in bu talebi reddedildi.

Beam, bunun üzerine 28 Kasım 2014’te ikametgah adresini Ağrı Doğubeyazıt olarak değiştirdi. Tekrar Ağrı’ya dönen Beam, burada Yabancılar Şubesi’ne giderek ikametgah izninin uzatılmasını talep etti.

Ağrı Yabancılar Şube Müdürlüğü de Beam’e, “Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 28.11.2014 tarihli 000929 sayılı yazılı talimat ile 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 33/1-ç Maddesi kapsamında adı geçen yabancının ikamet izninin uzatılmasının uygun görülmediği, mevcut ikamet izninin kullanabileceği ve ikamet izni bitiminde ülkeden çıkış yapması gerektiği, aksi halde sınırdışı edileceğini” bildirdi.

TERÖR POLİSİ NOT DÜŞMÜŞ

Beam, bunun üzerine Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne, 5 Aralık 2014 tarihinde, 24751 Sayı No’lu dilekçeyle ikamet izninin neden uzatılmasının uygun görülmediğini sordu. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, “6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunun 33/1-ç maddesi kapsamında ikamet izninin uzatılmasının uygun görülmediği, mevcut aynı kanunun 15/1-(b) maddesine göre de Türkiye’ye girişleri yasaklı olanlar kapsamına alındığı”nı bildirerek başka bir gerekçe göstermedi.

Kaçak durumuna düşmek istemeyen Beam, Türkiye’den ayrıldı. ABD’li turizmci yazar Beam’in, 17-18 Kasım 2104 tarihinde Şırnak Beytüşebap’ta bir düğüne katıldığı ve buradaki görüşmelerinin takibe alındığı öğrenildi. Doğu ve Güneydoğu’da birçok ile giderek sosyal çalışmalarda bulunan Beam ile ilgili terör ve istihbarat polisi, “Söz konusu kişinin terör örgütü PKK ile bağlantılı kişilerle görüşmeler yürüttüğü” şeklinde rapor hazırladı.

AZERBAYCAN DOSYASI /// PROF. DR. ALAEDDİN YALÇINKAYA : AZERİ MÜLTECİLER VE RUM LUIZDOU

Azeri Mülteciler ve Rum Luizidou

Ermenilerin 1992 Hocalı katliamı, yeniden anıldı. Sivil ve çocuklar dahil 613 kişinin korkunç işkencelerle öldürülmesi ve geriye kalanlar hazin sahnelerle yeniden izlendi. Hocalı halkının bir kısmı ise sakat bırakılmış veya esir edilmiştir. Dağlık Karabağ ve çevresinde Füzuli, Cebrayil, Laçın, Kelbeçer, Gubadlı, Zengilan ve Ağdam ile bunlara bağlı yerleşim yerleri kısmen veya tamamen Ermenistan işgali altındadır. Bu topraklar, Azerbaycan’ın yüzde yirmisine yakındır.

İşgal altındaki bölgeden yaklaşık bir milyon Azeri zorunlu olarak topraklarından çıkarılarak Azerbaycan’ın diğer şehirlerinde ikamet etmek zorunda bırakılmıştır. Hocalı’yı anma programlarında evinden barkından kovulmuş bu kaçkınların (muhacirlerin) çektiği sıkıntılar da dile getirilmiştir. Azerbaycan hükümeti ile sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri neticesinde birçok ülke parlamentosu Hocalı Soykırımı’nı tanımıştır. Katliam ve işgalden sonra 23 yıl geçmesine rağmen açılan davalar ile elde edilen sonuçlar, daha organize ve gerektiğinde kesenin ağzının açılması gerektiğini göstermektedir.

Günümüz uluslararası ilişkileri her dönemdeki gibi güç temeline dayanmakla birlikte Uluslararası Hukuk yol ve yöntemleri iyi kullanıldığı takdirde son derece başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Haklı davalarda harcanan paralar, zaman içinde fazlasıyla geri gelebilmektedir. Ki bazen haksız bir taraf dahi iyi hazırlanmış bir dosya ve avukat grubu ile karşı tarafın yetersizliğini de kullanarak başarılı sonuçlar alabilmektedir. İç hukukta da birçok mahkeme için aynı durum geçerli değil mi? Hâkim, önüne gelen dosyada yer alan iddialar ve talepler ile bu çerçevedeki delillerle bağlıdır. Dosyanın iyi hazırlanması ve savunulması en önemli husustur.

Kıbrıs Barış Harketi’nden sonra KKTC bölgesinde evi kalan Bayan Titina Louzidio Türkiye’ye karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) dava açtı. KKTC’nin ayrı bir devlet olduğu, Türkiye’yi bu konunun ilgilendirmediği yolundaki savunma, karşı tarafın başarılı hukuk atakları çerçevesinde kabul görmedi. İlk derece mahkemesinde, itiraz üzerine Büyük Daire’de Türkiye bir milyon dolar civarında tazminat ödemeye mahkûm edildi.

Belirtmek gerekir ki Barış Hareketi sonrası Türk bölgesinde kalan Rumların özel mülkiyeti hakkında bazı tedbirsiz veya hatalı işlemler sözkonusu idi. Fakat Louzidou’nun asıl başarısının temelinde iyi bir avukat (ileriki aşamalarda devletin de geniş adli desteği) ile böyle bir dava açmayı düşünebilmesidir. Louzidou bu davayı barış hareketinden yaklaşık 25 yıl sonra açmıştır. Yıllar sonra zaman zaman bu evine dönmek istemiş fakat KKTC’ye girişine müsaade edilmemiştir. Bunun üzerine AİHM’de dava açmıştır.

Bir milyon civarındaki Azeri mülteci ile bunların çocukları, torunlarına, zorla çıkarıldıkları evlerine yurtlarına dönmek için teşebbüste bulunmaları durumunda müsaade edilmeyecektir.

Zaten bu insanların evlerine dönmesi halinde işgal fiilen zayıflayacaktır. Bu durumda bu insanların Louzidio davasını emsal göstererek Ermenistan ve Rusya’ya karşı dava açmamaları için hiçbir sebep yok. İşgal bölgesinde sadece evler değil, bahçeler, tarlalar, işyerleri, fabrikalar da bulunmaktadır. Bütün bunların karşılığı istenen tazminatın altından kalkılamayacaktır. Belirtmek gerekir ki davaların kazanılmasıyla Uluslararası Hukuk açısından işgal statüsü sona ermeyecek, Azerbaycan’ın ülkesini kurtarması için mücadele yolunda bir zafiyet ortaya çıkmayacaktır. Bilakis bu aşamada işgalci güçlerin ihlallerinin tespiti ile Azerbaycan’ın eli güçlenecektir.

Bir kısmı devlet destekli Azerbaycan menşeli sivil toplum kuruluşları bulunmaktadır. Mesela Hocalı katliamının bilinmesi yolunda belirli bir başarıyı gösteren bu sivil toplum kuruluşlarının sayıları artmalı, faaliyet alanları genişlemelidir. Kaçkınlar içinde iş-güç sahibi olanlar, Rusya ve diğer ülkelerde yaşayanlar bulunmaktadır. Bunların sistemli bir hukuk desteği ile yola çıkmalarının zamanı gelmiştir, geç kalınmaktadır.

Azerbaycan’ın hukuk mücadelesinde yılmaz savaşçısı Ganire Paşayeva’nın daha büyük katkıları, önderliği beklenmektedir. Aynı zamanda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi olan bu kıymetli diplomat-siyasetçi hanımefendi, “savaşçı” vasfını reddedebilir, ancak kendisi de bilir ki bu kelime mecâzî anlamdadır. Bu davanın bıkmadan usanmadan mücadele edecek kişilere şiddetle ihtiyacı vardır. İçeride ve dışarıda nice Paşayevalar bulunmakta olup bunların önünün açılmasında Azerbaycan’ın olduğu gibi Türkiye’nin de desteğine ihtiyaç bulunmaktadır.

Hocalı katliamına ve işkencelerine maruz kalıp halen bir kısmı sakat olarak hayatını sürdürenler ile bunların yakınları, varisleri ve kurulan, kurulacak olan sivil toplum kuruluşları soykırım suçu mağdurları olarak AİHM ve diğer uluslararası mahkemelerde davalar açmalıdırlar. Özellikle ilk davaların emsal ihtimali gözönünde bulundurularak devlet desteği ile uluslararası başarıya sahip hukukçular, avukatlar istihdam edilmelidir.

Şu ana kadar açılan bazı davalar, adeta kamuoyundan gizli ilerlemekte, sanki haksız yere açılmış intibaı verilmektedir. Halbuki başta BM olmak üzere birçok uluslararası kuruluş işgal ve soykırımını tanımış, bizzat katliam ve işgali yönetenler tarafından katliam iğrenç kahramanlık söylemleriyle itiraf edilmiştir. Böyle bir olayda hukuk yolları gümbür gümbür işletilme, her aşamada daha çok davanın açılması, daha geniş deliller, belgeler ve şahitler ordusu hak arama mücadelesine çekilmelidir.

Her fırsatta olduğu gibi davetli olduğum bir anma toplantısında bu görüşlerimi tekraren dile getirdim. Bazı kıpırdanmalar olduğu görülmekte. Ancak uluslararası sistemin mevcut dengeleri içinde âdeta hayat hakkı tanınmayan bu kardeşlerimizin hukuk yollarında başarılı olması için birçok sebep ve geniş imkânlar bulunmaktadır. Türkiye ve Türk sivil toplum kuruluşlarına da bu konuda büyük görevler düşmektedir. Bir milyon kaçkından binlerce Louzidou çıkarmanın zamanı gelmiştir.

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
alaeddin.yalcinkaya

KÜRT SORUNU DOSYASI /// NECDET BULUZ : Kürtler için Amerika’nın gözü Türkiye topraklarında.

NECDET BULUZ

Biz, yıllardan bu yana şu gerçeği görüp, hep uyarı üzerine şu uyarıyı yaptık:

Amerika ve Batı, yanı başımızda bir Kürt Devleti’ni kurma çalışması yapıyor. Bunun için ana hedef Türkiye’den toprak koparılması. Hazırlanan haritalarda da bu açıkça ortaya konuluyor. Amerika’da ve Avrupa’da bu haritalar elden ele dolaşıyor. Türkiye, Suriye Irak ve İran’dan koparılacak topraklarla bölgede Bağımsız Kürdistan kurulacak.

Zaten dikkat edilecek olursa Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bölgede bağımsız Kürt Devleti’nin kurulmasını da hedefliyor.

Körfez Savaşı ile Kuzey Irak’ta oluşturulan Kürt bölgesine, Suriye’deki Kobani bağlantısı ile yeni eklemeler sağlandı. Özetle kurulması hedeflenen Kürdistan için Irak ve Suriye ayakları bir anlamda tamamlanmış oldu. Sıra şimdi Türkiye topraklarına geldi. Bunun için PKK, Güneydoğu’daki toprakları bu sınırlar içine almak için Kandil’de üstlenerek ağırlığını silahla ortaya koymaya çalıştı.

Burada özellikle anımsatmak istediğimiz, PKK’ya bugüne kadar Amerika’nın ve Batı’nın destek verdiğidir. Körfez Savaşı sırasında Türkiye’deki Amerikan Çekiç Güç’üne bağlı helikopterlerin dağlardaki PKK’lılara mühimmat, ilaç ve yiyecek-giyecek gibi maddeler atarak destek verdiği biliniyor. İstihbarat raporlarında da bunlara yer verilmişti. Bu gerçekler açıklandığında Türk subayları susturulmuş Amerikalar da yapılanları yalanlamışlardı.

PKK’nın üst düzey yöneticileri Avrupa’da ellerini kollarını sallayarak gezmedi mi? PKK’ya destek veren televizyon kanalları buralardan yayın yapmadı mı? Avrupalı parlamenterler Türkiye’ye geldiklerinde ilk önce Diyarbakır’a gidip, burada terör örgütü yöneticileri ile birlikte olmadı mı?

Bütün bu gelişmelere rağmen bazı gerçeklere hala gözlerimiz kapatıyoruz.

Bunları bugün neden gündeme getiriyoruz? Buna da değinelim.

2016 yılında Amerika’da Başkanlık seçimleri yapılacak. Bunun çalışmalarına da başlanıldı. Bu seçimlerde Başkanlık adaylığı içine adı ön planda geçen Senatör Rand Paul Kürtlerin kendi devletlerini kurma imkânına sahip olması gerektiğini söylüyor. Yaptığı açıklamada da açık biçimde “Kürdistan için Türkiye’den toprak alınacak” diyor.

Bununla da yetinmiyor, “Ben Kürdistan için yeni sınırlar çizeceğim ve onlara yeni bir ülkenin sözünü veriyorum” şeklinde adeta meydan okuyor.

Daha düne kadar bu işler gizliden yapılıyordu. Şimdi, artık bu işin gizlisi saklısı kalmadı. Çok açık biçimde kafaların içindekiler ortaya konulabiliyor. Bölgede ne yapılmak istenildiği de söyleniyor. Bütün bunlara kulaklarımızı kapatmamız mümkün mü?

Dikkat edilecek olursa Amerika, Kuzey Irak’taki Kürtleri sürekli silahlandırıyor. Buradaki peşmergeleri ülkesinde eğitiyor. Yeni silahlarla tanıştırıyor. Bütün hedef, bölgede güçlü bir Kürt ordunsun kurulması olarak gösteriliyor. Musul’da IŞİD’a karşı savaşmak için de Kürt unsurlar kullanılacak. Bunun için de öncelikle Kürtlerin silahlandırılması gerektiği söyleniyor.

Bize göre IŞİD bahanesi ile Kürtler silahlandırılıyor ve güçlendiriliyor. Bu silahların PKK’lıların eline geçmediğinin garantisi var mı? Zaten, eğer PKK Türkiye’deki silahlı eylemlerine son verirse bu militanlar Kuzey Irak’a geçecek, Peşmerge ile birleşip, bu modern silahlara kavuşmuş olacak. Bir noktada PKK’nın sona ereceğini söyleyenler ya hayal kuruyor, ya da kendilerini kandırıyor.

Şimdi gelelim Amerikalı Senatör Paul’un Kürtler için söylediklerine:

“Kürtlere, radikal cihatçılara karşı savunmak için kendi ülkelerinin verilmesi gerekiyor. Ancak ben bir adım daha ileri gideceğim. Ben Kürdistan için yeni sınırlar çizeceğim ve onlara yeni bir ülkenin sözünü veriyorum. İnanıyorum ki eğer onlara kendi ülkelerini vaat edersek onlar ölümüne savaşırlar. Bunu söylemek elbette gerçekleştirmekten daha kolaydır. Çünkü yeni bir ülkenin sınırlarını çizmek için Türkiye, Irak ve Suriye’den toprak alınması gerekecek. Amerikan birliklerinin Irak’ta IŞİD’e karşı kara harekâtına girişmesi gerektiğine inanmıyorum, bunun sebebi biz zaten orada savaşan birliklere sahibiz ki onlar Kürtlerdir. Peşmerge eğitimli ve etkili savaşçılardır.”

Adam kalkıyor, açıkça Türkiye’den toprak koparılacağını, yanı başımızda Kürdistan Devleti’nin kurulacağını söylüyor. Bunda da bir sakınca görmüyor. Ancak, bugünkü Amerikan yönetiminin de Kürt konusunda Senatör Paul’dan ayrı bir düşünce taşımadığının altını çizmek istiyoruz. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Amerika’nın Kürtlere bugüne kadar verdiği desteğin yetersiz olduğunu da söylüyor.

Bölgede oynanan oyunlara BOP’un içeriğine baktığımızda bunları çok daha açık biçimde görebilmekteyiz.

Buradaki en büyük hedef, bölgede bir Kürt Devleti’nin kurulması, İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve Amerika’nın Kürt gruplardan oluşan ve aşırı İslami terör örgütleri ile savaşacak bir silahlı gücünün oluşturulmasıdır. Amerika, artık özellikle kara savaşlarında kendi askerlerini kullanmak istemiyor. Bu işi de bölgede Kürlere ihale etmiş olacak. Bu da Amerikan kamuoyunda destek buluyor. Çünkü Amerikalılar da kendi çocuklarının artık yabancı topraklarda savaşmasını istemiyor

necdetbuluz
necdetes

BİRAZ DA İLHAN AĞABEYE KULAK VERELİM /// VİDEO : Şaşıp kalıyorum..

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=cB4zVrjkcRE&feature=youtu.be

MK ULTRA PROJECT /// VİDEO : Targeted Individuals, VICorruption, Psychotronic Warfare, Torture Programs

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=O0jed0siCf4&feature=youtu.be

DUYURU /// CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : TÜRGEV’in İmtiyazı

13 Mart 2015

TBMM Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını Anayasa’nın 98 ve İçtüzüğün 96. maddeleri gereğince saygıyla talep ederim.

Atilla Kart

CHP Konya Milletvekili

TBMM Başkanlığının yetki suistimali yoluyla önergelerimiz hakkında iade işlemi tesis etmesine fırsat vermemek amacıyla, adeta sansürlenmiş ifadelerle iş bu önergenin kaleme alındığını öncelikle ifade ediyoruz. TBMM Başkanlığının uygulamalarıyla bu yönde fiili durum yaratılmıştır.

Cumhurbaşkanının oğlu Bilal Erdoğan’ın, AKP’li Milletvekillerinin, Belediye Başkanlarının yönetiminde bulunduğu TÜRGEV’in ; başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Hükümet ve bürokrasi tarafından özel olarak himaye edildiği bir vakıadır. Suudi Arabistan kaynaklı 100 Milyon Dolar seviyesinde bağış ve diğer usulsüzlük iddialarını, şimdiki hal iş bu önergede dile getirmeye gerek görmüyoruz.

Cumhuriyetin kültür ve mimari anlayışını yansıtan ve Ankara’da-Bakanlıklar bölgesinde bulunan Saraçoğlu Mahallesinin akıbeti konusunda belirsizlikler mevcuttur.

Saraçoğlu Mahallesinde, Hükümet eliyle fiili durumlar yaratılmakta ve zorla tahliye süreçleri yaşatılmaktadır. Bölgenin tahliye edilmesi için riskli bölge olduğuna dair işlem tesis edilmekte, bu işlemler Yargı tarafından iptal edilmesine rağmen, Hükümetin bu kez lojman statüsünü kaldırarak tahliye şartlarını amaçladığı görülmektedir. Mimarlar Odası Ankara Şubesinin kararlı mücadelesiyle, yasaya aykırı olan bu girişimlerin engellendiği bilinmektedir.

Saraçoğlu Mahallesinde yoğun yapılaşma, bu arada AVM ve benzeri yapılaşmalara yol açılmaması için 11. Cumhurbaşkanı himayesinde çalışmalar başlatılmış ise de; bu yönde kapalı kapılar ardında çalışmaların yapıldığı, bu kapsamda bu alanın TÜRGEV’e bir şekilde tahsis edileceği yönünde iddialar kamuoyuna yansımış durumdadır.

Doğrudan soruyoruz ;

1- Saraçoğlu Mahallesinin yeniden inşaı amacıyla Yerel düzeyde ve Merkezi Hükümet düzeyinde sürdürülen herhangi bir çalışma var mıdır? Varsa hangi aşamadadır? Hangi gerekçeyle bu çalışma yapılmaktadır? Çalışmanın niteliği nedir?

2- Bu bölgenin kısmen veya tamamen TÜRGEV ya da bir başka Kuruluşa tahsisi, devri ya da kullanımı yönünde herhangi bir çalışma mevcut mudur?

13 mart 2015 sn babakana soru nergesi saraolu mahallesi hk.doc

TEKNİK TAKİP DOSYASI : KAÇAK SARAY 77 MİLYONU İZLEYECEK

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda tüm MOBESE ile İHA görüntülerinin toplandığı bir merkez oluşturulacak. Erdoğan, tüm operasyonları bu merkezden yönetecek.

Türkiye’nin gündeminden 1.4 milyar liralık maliyeti ile düşmeyen Cumhurbaşkanlığı Sarayı, 77 milyon Türk vatandaşını izleyecek bir “gözetleme merkezi” kurmaya hazırlanıyor. Teknik alt yapısı tamamlanan projeye göre, 81 ildeki MOBESE kameralarının görüntüleri, İHA’ların çektiği fotoğraflar ile tüm güvenlik kameralarının kayıtları Saray bünyesinde oluşturulacak “Canlı Yayın Merkezi”nde toplanacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu merkezden, “toplumsal olayları”, “askerî operasyonları” hatta trafik ihlallerini bile takip edebilecek. Merkezde 143 ekran bulunacak. Saray’daki “gözetleme merkezinin” ayrıntıları şöyle:

“OPERASYON” MERKEZİ

Hollywood filmlerinde sıkça rastlanan, “ABD Başkanı’nın, askerî operasyonları yönettiği her tarafı ekranlarla kaplı merkez”, Türkiye’de hayata geçiriliyor. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, 77 milyon Türk vatandaşını izleyebilecek, hatta özel bilgilerine anında ulaşabilecek bir birim kuruluyor. “Canlı Yayın Merkezi” adı verilen projenin tüm teknik çalışmaları tamamlandı. Önümüzdeki günlerde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, merkezle ilgili bir sunum yapılacak. Test çalışmaları tamamlanan sistem, şu anda çalışmaya başladı.

143 EKRANLANMIŞ Merkel

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda oluşturulan gizli ve özel Canlı Yayın Merkezi, 11 çarpı 13 ekran büyüklüğünde olacak. Yani merkezde 143 ekran aynı anda görüntü sağlayabilecek. Buraya Türkiye’deki tüm görüntüler iletilebilecek (TV-Mobese-3G-IHA) ve aynı anda AFAD-POLNET-JANMARMA-MİT sistemlerinden bilgi aktarımı yapılabilecek. Aynı zamanda üç büyük server ile bütün MOBESE kayıtları arşivlenecek. Ayrıca BTK’nın merkeze kurduğu iki dev Work Station sayesinde kurum bünyesindeki her türlü özel bilgiye kolaylıkla ulaşabilecek. Operasyon durumlarında da, Genelkurmay ekranlarındaki tüm bilgiler Saray’daki Canlı Yayın Merkezi’nde toplanacak. Cumhurbaşkanı olarak aynı zamanda “Başkumandanlık” yetkisi bulunan Erdoğan, bu merkezden operasyonları yürütebilecek. Örneğin, basında yer alan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nın Süleyman Şah Türbesi operasyonunu takip ettiği Genelkurmay’daki operasyon merkezinin bir benzeri Saray da kurulmuş olacak.

ŞİFRELER TESLİM EDİLDİ

Sistemin kurulmasıyla ilgili tüm çalışmalar üst düzey bir gizlilikle yürütülüyor. Merkeze kendi personeli dışında hiç kimse giremiyor. Birimin bulunduğu yere yakın bir noktada Emniyet, MİT ve jandarmaya ayrı odalar tahsis edildi. Buradaki yetkililer bile izleme ünitesinin bulunduğu merkeze giremiyor ama gereksinim duyulması halinde koordine olunabilmesi için yakın bir noktada konumlandırılmış bulunuyorlar. Emniyet’in MOBESE ve 3G şifreleri de Canlı Yayın Merkezi’nin yetkililerine teslim edildi. Bu sayede sistem Türkiye’nin dört bir yanındaki MOBESE kameralarına erişim yapılabilme yeteneğine kavuşmuş oldu.